Makaleler

Published on Ekim 2nd, 2024

0

Anlama veya anlaşılma sorunu ve dahası | Gül Güzel


İlkokulun daha ortalarında hep düşünmeye ve anlamaya çalışmıştım. Nazım Hikmet neden sürgünde yaşamak zorunda bırakılmıştı? Yurdunu uğruna ölürcesine seven bir insan nasıl Vatan Haini! İlan edilebilirdi? O zaman ne anlayabilmiş ne de bir anlam verebilmiştim. Yurdunu ölürcesine seven bir insanın zindanlarda çürümesine ve yurdundan kovulmasına da düşüncelerimle hiç kabullenemedim. Sonra onun, ‘’Bir ağaç gibi özgür, bir orman gibi kardeşçesine’’ sözleri beni oldukça etkilemişti. İleri yaşlarda, bazı programlarda yaptığım konuşmalarımda O’nun o sözleri, benim konuşmamı sonlandırma sözlerim olmuştu. Tekçi zihniyet sistemin yurdunu bu denli seven bu insanın, biz Kürtleri ve Türkiye’deki diğer etnik gruplara dair yazılarında, şiirlerinde hiç yer vermeme çelişkisini de anlamak değil, kendisini bu tutumundan dolayı her an kınama nedenim olmuştu…

Daha sonraları İbrahim Kaypakkaya’nın Komünist – sosyalizm ideolojisini pratikte uygulama çabası ve Deniz Gezmiş grubunun bağımsız Türkiye ideolojileri…

Malum İbrahim Kaypakkaya, bu ideolojisi uğruna sistemin zalimleri tarafından bedeni zindanlarda parça parça edilip, bir torba içinde babasına verilmişti…  Deniz Gezmiş ise, Türkiye’nin bağımsızlığı ve halkların kardeşliğini savunuyordu. 6. Filo sürecinde daha çok küçüktüm ama yine de o gençlerin protesto eylemlerini, Türkiye’nin ABD’den bağımsızlığı için canlarını siper etmelerini, copların, sopaların altında İstanbul sokaklarında nasıl sürüklendiklerini hatırlıyorum. Bunlar da yine vatan hainleri – düzeni bozanlar olarak ilan edilmişlerdi ve kaş-göz arasında darağaçlarına gerilmişlerdi…

İnkar ve imhacı devlet yöneticileri, vatanı ve milleti için kendini feda eden bu insanları  anlamak yerine, o düşünen beyinleri en kısa zamanda imha etti… Ama sonra ne olduysa birdenbire bu Gençlerin inşa etmek istedikleri Özgürlük – Sosyalizm – Bağımsızlık mücadelelerini anlayan kitleler oluştu ve yapılan hataların hesabı sorulmaya çalışıyor.

Bütün bu değerlendirmelerle değinmek istediğim şu ki, Türkiye, Türkiye’yi seven, yücelten, koruyan insanlarını sevmiyor. O zaman kimleri seviyor? Diye soracak olursanız; Bucak’ları, Yeşil’leri, banka hortumcularını, mafya babalarını, savaş çığırtkanlarını vb…listeyi daha çok uzatabiliriz. Sonra düşünüyorum ve Türkiye’yi yönetenler de zaten onlar!… Bunları niye mi yazıyorum? Çünkü Türkiye’nin daha yaşanılır hale gelmesi, oradaki çeşitli, farklı dillerdeki halkların, cinslerin, renklerin, inançların özgürce kendini ifade edip bir arada kardeşçe yaşaması için mücadele eden Kürt halkının ve onun Önderliğinin de vatan haini ilan edilmesini kabullenemediğimizdendir. Türk siyasetçileri Nazımları, Denizleri, İbrahimleri ve benzeri siyasetçileri de anlamakta çok geç Kaldılar. Temennim sayın Abdullah Öcalan’ı anlamakta gecikmezler.

Kardeşi, menfaatleri, çıkarları uğruna kardeşe  vurdurup onların kanları üzerinde sefa sürmeye kalkanların zulmünü 8 yaşındaki Narin Güran’ın katledilmesinde görmek zorunda kaldık. İktidar sistemin ve şurasının şu andaki durumu… Devlet – hükümet kirli ellerinin yönetiminde ve bir ayda en az 30 kadın ve benzeri sayıda çocuklar da ya katlediliyor; ya da kayboluyor(!) hepsinin toplamı ise, eril, imhacı, inkarcı devlet sisteminin, topluma yansıma halleri. Bu düzenin alternatifi olan, silahlı savaşlara karşıt, tekçi devlet sistemine alternatif olarak yerel demokratik özerklik, kadın ve erkek emeğinin eşit paylaşımı, doğanın korunması ile ökolojik yaşama olanaklarının sağlanması; bütün inanç, ırk ve dillerin özgürce bir arada resmi düzeyde tanınıp yaşaması gibi çok doğal bu hakların ideoloji sahibi Abdullah Öcalan’ın, bu yüzden 25 yıllık hapis ve 42 aya varan tecritle cezalandırılması da bütün sömürgen, savaşlardan beslenenlerin de sessizliği eşliğinde hala sürüyor…

Bizleri Taksim, Çorum, Maraş, Sivas, Gezi, Robaskiler’de ve 1980’lerden beri boşaltılan yaklaşık 450 Kürt köylerindeki insanların katledilmelerine alıştırmaya çalıştılar – çalışıyorlar… Bizler de sanki bu katledilmelere, inkar ve imhalara alıştık. İnkar ve imha bizim yaşamamıza entegre oldu. Alıştık duygularımızı, düşüncelerimizi bastırmaya… hem de öyle alıştık ki böyle yaşama; imha, inkar ve sömürülme şekli bizim yaşama kültürümüz haline geldi. Böyle yaşamayınca kendimizde bir eksiklik hissetmeye başlıyoruz. Onun içindir ki, halkların kardeşliğine, demokratik sosyalizme gereken duyarlılığı gösteremiyoruz. ‘’Alışmak, kudurmaktan daha kötüdür’’ derlerdi yaşlılarımız. Kudurmuşluk, insanı kısa sürede öldürür ama alışkanlıklar eğer değişmezse uzun süre gider.

Kulağıma bağıran ses, ’’sen vatan hainisin, bölücü, teröristin!’’ diye çınlıyordu. Suçum ise, Demokratik Sosyalizm, ekolojik yaşam ve cins devrimi konusunda karınca kararınca evrensel düzeyde mücadele etmek. Eğer inkar ve imhaya karşı geldiğim için, halkların kardeşliğini, cinslerin eşit hakları ve insanın erdemli yaşamı için mücadele ettiğimden dolayı bazılarının suçlamalarına maruz kalıyorsam; bu benim açımdan doğru tarafta olduğumun, olmamın kararlı duruşumun tehvitidir. Eğer yüzleri kararması, eleştirilmesi gereken birileri varsa, onlar bu imha ve inkarlar karşısında onursuzca durup, gereken cevabı veremeyen, inkar ve imhacı sistem rejimine alışıp, bütün yanlışlarıyla kabul edip, sessiz kalanlardır…Yani, her gün kapılarını aralayıp, içeriye giren faşizmi anlama kıtlığı yaşayanlar en büyük teröristlerdir…


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 02.10.2024

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑