Makaleler

Published on Kasım 25th, 2024

0

Belçika’da iki göçmen direnişinin 50. yıldönümü


Bu hafta Brüksel’de önce Güneş Atölyeleri’nin kuruluşunun, ardından aynı yıl yapılan “turist” işçiler direnişinin yıldönümleri kutlanacak.

Türkiye çıkışlı göçün 60. yıldönümü dolayısıyla aylardır çeşitli anma törenlerine sahne olan Belçika’nın başkenti Brüksel’de bu hafta, resmi programlarda asla yer almayan göçmen direnişinin tam 50 yıl önceki iki etkinliği üç gün arayla anılacak… İlki Türkiye’deki faşist yönetime karşı Avrupa’da direniş yürütenler tarafından Güneş Atölyeleri’nin kuruluşu, diğeri Avrupa ülkelerine göçmen işçi alımının yasaklanması üzerine “turist” statüsündeki Türkiyeli göçmen işçilerin çalışma ve oturma hakkı için gerçekleştirdikleri kitlesel direniş…

Güneş Atölyeleri’nin 50. yıldönümü önümüzdeki çarşamba günü saat 18’den itibaren Rue de Pavie’deki lokalinde dostlarının da katılımıyla kutlanacak. Toplantıda atölyelerin kuruluşunu, 50 yıllık çalışmalarını ve mücadelelerini yansıtan bir diaporama gösterisi de yer alacak.

Türkiyeli “turist” işçilerin 1974 direnişi ise, Akdeniz Filmleri Festivali kapsamında önümüzdeki cumartesi günü Bige Berker ile Heleen de Wit’in birlikte gerçekleştirdikleri Turistler adlı belgeselin saat 19’dan itibaren Espace Magh’da gösterimiyle anılacak.

Faslı dostlarımızın kültür merkezi olan o salonda geçen seneki festival kapsamında da bizim mücadelemiz üzerine Esra Yıldız’ın gerçekleştirdiği Vatansız belgeseli gösterilmiş bulunuyordu.

Turistler belgeselinin gösterimini yapımcılarla birlikte Harun Özdemir, Mazyar Khoojinian, Bahar Kimyongür, Ülkü Dursun ve Nathalie Caprioli’nin katıldığı bir söyleşi ve Harun Özdemir yönetiminde “Gurbet Türküleri” dinletisi izleyecek.

Türkiye ve Fas çıkışlı işçilerin 15 Eylül 1974’te Brüksel merkezinde gerçekleştirdikleri yürüyüş, 60’lı yıllardan itibaren Türk Devleti’nin gelişmiş Avrupa ülkelerine ucuz emek gücü olarak sattığı emekçilerin giderek sınıfsal mücadeleler içinde yer alma sürecinde önemli bir adımdı.

Daha önce, Köln’deki Ford Fabrikası’nda en ağır ve pis işlerde, üstelik Alman işçilerine oranla daha düşük ücretle çalıştırılan Türkiyeli işçiler 1973 yazında greve gidip kentte büyük bir protesto gösterisi düzenleyerek sınıfsal mücadelede ilk adımı atmışlardı.

Büyük petrol krizinden sonra 1974’te Avrupa ülkelerine yabancı işçi alımının durdurulması, gerek Belçika sendikalarını, gerekse göçmen örgütlerini yeni bir görevle karşı karşıya bırakmıştı. O güne değin Belçika’ya kaçak olarak gelmiş olup da çalışma izni almayı bekleyen “turist işçi”lerin bu yasak kararından sonra sınırdışı edilmelerini önlemek için bir defaya mahsus olmak üzere “özel af” çıkartılmalıydı.

Çıkartılan ilk af sadece 1 Nisan 1974’ten önce Belçika’ya giriş yaptığını kanıtlayanlar için geçerli olduğundan, sosyalist sendikalar federasyonu FGTB bu tarihten sonra Belçika’ya gelen kaçakların da aftan yararlanması için bir kampanya başlatmıştı.

Kaçak işçiler arasında Türkiye’den gelmiş olanların sayısı en yüksek olduğundan, bu mücadelenin merkez üssü Belçika Türkiyeli İşçiler Birliği (BTİB) olacaktı.

Bu örgüt, sosyalist sendikalar federasyonu FGTB’nin Brüksel-Hal-Vilvoorde Bölge Sekreteri René De Schutter’in bu ülkedeki göçmen işçileri örgütlemek için başlattığı kampanya kapsamında kurulmuştu. Daha önce Fransa’da CGT adına Türkiyeli işçileri örgütleme çalışması yapmış olan sendikacı Hüseyin Çelik tarafından yönetiliyordu.

Turist işçi affı kampanyasını birçok Belçikalı ya da yabancı kökenli sendikacı ve aydınlar, başta MRAX olmak üzere demokratik kuruluşlar desteklemiş, mücadelenin başarısı için FGTB ve BTİB yöneticilerine yardımcı olmuşlardı. Hristiyan sendika ACV- CSC’nin Türkiyeli işçiler sorumlusu Muharrem Karaman da direnişi destekliyor, Valon bölgesinden maden işçilerinin katılımını sağlamaya çalışıyordu.

Yürüyüş duyurularının hazırlanmasına ve etkinlik haberinin duyurulmasına yeni faaliyete geçmiş olan İnfo-Türk de katkıda bulunuyordu.

15 Eylül 1974’te Brüksel merkezinde yapılan ve ağırlıklı olarak Türkiyeli ve Faslıların katıldığı yürüyüş sayesinde Belçika’ya 1 Nisan 1974’ten sonra gelmiş olan turist işçiler de oturma ve çalışma izni alma hakkına sahip oldular.

Bu cumartesi günü gösterilecek olan Turistler’i yapan Bige Berker ve Heleen de Wit Belçika’da göçmen işçiler mücadelesinin belgelenmesine önemli bir katkıda bulundular.

Bige Berker, İnci ile benim, Türkiye’de 60’lı yılların sosyalist mücadelesinde birlikte olduğumuz dostumuzdur… Daha o yıllarda, sosyalist mücadelenin yanı sıra, büyük tiyatro ustamız Mehmet Ulusoy’la birlikte Devrim İçin Hareket Tiyatrosu ve İşçinin Tiyatrosu’nda aktif olarak yer almıştı.

70’li yıllarda sinema eğitimi görmek üzere oğlu Yunus’la birlikte Brüksel’e gelen Bige ünlü sinema okulu INSAS’tan mezun olduktan sonra RTBF Televizyonu’nda uzun yıllar montaj ve belge sorumlusu olarak çalıştı. Elif ou le choix de Chantal adlı bir film yaptığı gibi, Türkiye’de değerli yazar dostumuz Mahmut Makal’ı ve de Köy Enstitüleri gerçeğini tanıtan Un Village Anatolien belgeselini gerçekleştirdi. Bu belgeselin bizzat Mahmut Makal’ın da katılımıyla 6 Aralık 1993’te Brüksel’deki Botanique Kültür Merkezi’nde gösterimi Güneş Atölyeleri’nin katılımıyla gerçekleştirilmişti.

Filmin diğer yapımcısı Heleen de Wit’le Demokratik Direniş Hareketi’ni örgütlediğimiz yıllarda tanımıştık. 1973 yılında Fransa’da siyasal sürgün olarak bulunan Bekir Harputlu’nun Türkiye’de kurduğu bağlantılar sayesinde Heleen Türkiye’ye giderek işkence kurbanları, terör mağduru sanatçılar ve onları savunan avukatlarla bir dizi röportaj yapmıştı. Bu röportajların bir dokümanter film haline getirilmesi için senaryosunun yazımını, kullanılacak fotoğraf ve basın kupürlerinin bulunmasını Demokratik Direniş Hareketi adına biz üstlenmiştik. Bu konuda, daha sonraki yıllarda Türkiye’de Ürün Dergisi‘nin yöneticiliğini üstlenecek olan Ural Ataşer de bize yardımcı olmuş, Alaturka Demokrasi adını taşıyan belgeselin montajında, İngilizce ve Fransızca versiyonlarının yapımında Bige Berker değerli yardımlarda bulunmuştu.

TURİST İŞÇİLERE ÇALIŞMA İZNİ, SİYASİ SÜRGÜNLERE RED!

Turist İşçi eylemi sayesinde, belli tarihten önce Belçika’da bulunduğunu gösterir doktor raporu, tramvay bileti ya da alışveriş makbuzu gibi eski tarihli herhangi bir belgeyle bir patrondan işe alınacağına dair yazı getirenlere hemen çalışma izni verilmeye başlanmıştı.

Bu kampanya sırasında İş ve İşçi Bulma kurumu ONEM’e, yüzde 82’si Türk ve Faslılara ait olmak üzere, 8.951 çalışma izni talebi gelmiş, 7.491’i kabul edilmiş bulunuyordu. (Mazyar Khoojinian, Du travailleur au clandestin, Revue belge de philologie et histoire, 2019).

Bizim de desteklediğimiz direniş sayesinde binlerce turist işçi legale çıkıp çalışma ve oturma izni alırken, Güneş Atölyeleri’nin kurucusu olan bizler, Hollanda’da Birleşmiş Milletler mültecisi olarak tanındığımız halde, Türk Devleti’nin Belçika’ya yaptığı baskılar nedeniyle oturma ve çalışma izni almamız reddedildi, kurucusu olduğumuz kurumun çalışmalarını yıllarca kaçak olarak yürütmek zorunda kaldık.

1974’te kurmuş olduğumuz Güneş Atölyeleri, 1971 darbesinin ardından diğer sürgün arkadaşlarla birlikte Avrupa ülkelerinde başlattığımız Demokratik Direniş Hareketi’nin ürünüydü. O yıllarda Türkiye ile birlikte üç Avrupa ülkesi daha, İspanya, Portekiz ve Yunanistan da faşist diktatörlükler altındaydı. O dönemde bu ülkelerin anti-faşist direnişçileriyle sürekli eylem birliği ve dayanışma içindeydik, onlardan yaratıcı sürgünlük üzerine çok şey öğrenmiştik.

Sürgünümüzün ilk üç yılı, 1971’den 1973’e kadar, Demokratik Direniş’in Belçika, Hollanda, Almanya, İsveç ve Fransa başta olmak üzere çeşitli ülkelerde örgütlenmesi, cunta yönetiminin kirli yüzünü teşhir etme mücadelesiyle geçmişti.

O dönemde Türkiye’deki insan hakları ihlallerini, işkence ve zulüm uygulamalarını arka arkaya yayınladığımız İngilizce üç kitapla başta Avrupa Konseyi olmak üzere uluslararası kuruluşlara ve medyaya duyurmuştuk. Bu üç belge son olarak büyük boy 828 sayfalık bir kitap olarak Info-Türk tarafından Resistance Documents adı altında yayınlanmış bulunuyor.

Legale çıktıktan sonra Türkiye gerçeklerini dünya kamuoyuna çeşitli dillerde sistemli bir şekilde duyurmak üzere 1 Mayıs 1974’te, demokratik direnişte yer alan arkadaşların katılımıyla Avrupa’nın başkenti Brüksel’de kooperatif statüsünde bir enformasyon ve dokümantasyon merkezi kurmuştuk.

Birleşmiş Milletler himayesindeki siyasal mülteciler olarak Cenevre Konvansiyonu’nu tanımış olan tüm ülkelerde özgürce yaşama ve çalışma hakkına sahip olmamız gerekirdi.

O sırada Şili’deki 1973 darbesinin ardından kitleler halinde gelen siyasal sürgünlerin iltica talepleri giriş kapılarında kurulan özel bürolarda anında kabul edilerek kendilerine oturma ve çalışma izni veriliyordu.

Binlerce turist işçiye de çalışma ve oturma izni verildiği halde bizim çalışma ve oturma izni taleplerimiz önce “göç durduruldu” gerekçesiyle reddedildi.

En azından gazetecilik faaliyetini sürdürebilmem için Belçika Dışişleri Bakanlığı’ndan bir laissez-passer almıştım. 17 Mayıs 1975’te de celbedildiğim Anderlecht Belediyesi’nin Yabancılar Polisi’nde bu belgeye de el konularak Hollanda’ya sınırdışı edildim.

Kooperatifimizin kurucularından Avukat Jacques Bourgaux 11 Haziran 1975’te bana yazdığı mektupta şöyle diyordu: “9 Haziran günü Emniyet Genel Müdürü’nü görerek sizin durumunuzu konuştum. Edindiğim izlenime göre, Yabancılar Polisi sırf siyasal nedenlerle sizin Belçika’ya yerleşmenize izin verme konusunda tereddüt ediyor. Bana açıkça, sizin kültürel faaliyet kisvesi altında Türk Hükümeti aleyhinde faaliyet yürüteceğinizden endişe ettiklerini belirttiler.”

Yıllar sonra Belçika Yabancılar Polisi arşivlerinin kamuoyuna açılması üzerine 2011 yılında bulduğum, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Adalet Bakanı’na hitab eden 25 Eylül 1975 tarihli Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul’la ilgili notu geç de olsa gerçeği ortaya koyacaktı. Notta aynen şöyle deniyordu:

“Söz konusu kişilerin Hollanda’daki Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği Delegasyonu’na verdikleri ifadeye göre kendilerinin Türkiye’de özellikle yıkıcı faaliyetler kapsamına girecek siyasal bir geçmişleri vardır: Orduyu isyana teşvik, hükümete ve cumhurbaşkanına hakaret, yazarların tutuklanmasına karşı çıkma, ABD’nin politikalarını eleştirme, halkı isyana teşvik, komünist propaganda, sınıf savaşına teşvik…

“Bu koşullarda kendilerinin Belçika’da Türk topluluğunun kültürel yaşamına katkıda bulunma bahanesi altında yayın ve dağıtım faaliyetinde bulunmalarına göz yumulması sakıncalıdır. Bu faaliyetin siyasal amaçlarla yürütülmeyeceğine inanmak güçtür, hattâ imkansızdır. Her ne şekilde olursa olsun Belçika’da bulunmaları tam anlamıyla sakıncalıdır.”

Bu not üzerine Adalet Bakanlığı’na bağlı Devlet Güvenlik Birimi (DGB), 6 Ekim 1975’te Yabancılar Polisi’ne şu talimatı veriyordu:

“Haklarındaki soruşturma henüz tamamlanmamış olmakla birlikte, DGB daha şimdiden Özgüden-Tuğsavul çiftinin Belçika’ya yerleşmesine izin verilmemesi gerektiği görüşündedir.”

Avukatımız Jacques Bourgaux 9 Şubat 1976 tarihli mektubunda şöyle diyordu: “Yabancılar Polisi Müdürü’nü tekrar gördüm. Kanım odur ki, size oturma izni verme konusunda Belçika makamları tamamen olumsuz görüş sahibidir. Bunun arkasında tamamen siyasal nedenler olduğuna inanıyorum. Resmi bir belgesi olmamakla birlikte, bunun Türkiye Büyükelçiliği’nin baskısından kaynaklandığı kanısındayım.”

Bu yasaklama ve baskılara rağmen, çoğunca geceleri çalışarak çeşitli yayınların yanısıra Belçika’nın iki sendikal merkezi CSC ve FGTB’nin Türk üyelerine yönelik Türkçe gazetelerini yayına hazırlamaktaydık.

DGM’nin Haziran 1976’da Birleşmiş Milletler Delegasyonu’na “Özgüden-Tuğsavul çiftinin Belçika’da bulunmaları kesinlikle sakıncalıdır” şeklinde bildirimde bulunması üzerine, Belçika’nın iki sendikal merkezi CSC ve FGTB, Türkçe gazetelerinin yayınlanmasının tehlikeye gireceği endişesiyle harekete geçmek zorunda kaldılar. Bize uygulanan yasağın Türkiyeli işçilerin sendikalaşma sürecine büyük darbe olacağını bildirerek kararın gözden geçirilmesi için Belçika Hükümeti’ne baskı yaptılar.

Bunun üzerine bana Eylül 1976 başında Çalışma Bakanlığı tarafından çalışma izni, birkaç hafta sonra da Yabancılar Polisi tarafından oturma izni verildi.

İNFO-TÜRK VE GÜNEŞ ATÖLYELERİ’NİN KAPSAMLI MÜCADELESİ

Sürekli baskı ve sınırdışı edilme tehdidi altında yürütmekte olduğumuz mücadele sadece Türkiye ile de sınırlı kalmadı, Belçika’daki yabancı kökenli emekçilerin ve ailelerin eşit haklara sahip olması, siyasal planda da seçme ve seçilme hakkı kazanmaları için tüm ilerici göçmen örgütlerinin ortaklaşa başlattıkları kampanyada hep aktif olarak yer aldık, Göçmen İşçi Örgütleri Eşgüdüm Komitesi (CLOTI)’de ve Brüksel Kültürlerarası Etkinlikler Merkezi (CBAI)’de sorumluluk üstlendik.

Bu süreç içindedir ki, Brüksel okullarında Türkiyeli çocuklara dil ve kültür öğretmenliği yapan İnci’nin girişimiyle 1982 yılından itibaren göçmen çocuklarının okullarda başarılı olmasını sağlamak için yardımcı sınıflar, yetişkinlerin dil öğrenip çalışma yaşamında ve sosyal ilişkilerde başarılı olmaları için sürekli eğitim kursları örgütlemiştik.

Gençlerin, çocukların, hattâ yetişkinlerin çeşitli sanat dallarında kendilerini ifade edebilmeleri, geldikleri ülkelerin kültürel zenginliklerini herkesle paylaşabilmeleri için de yaratıcı atölyeler oluşturulmuştu.

Başlangıçta bunlara sadece Türkiye ve Fas çıkışlı göçmenler gelirken, dil, ırk, inanç farkı gözetmeksizin tüm insanlığa açık enternasyonalist çizgisi nedeniyle 40 yılı aşkın bir süredir atölyelerde her gün üç kıtadan 50’yi aşkın milliyete mensup 300’e yakın yetişkin ve 100’e yakın genç ve çocuk bir araya geliyor.

Türkiye’de faşist baskıların artması sonucu Belçika’ya siyasal göç akımında ön plana çıkan Kürt, Asuri ve Ermeni arkadaşların Güneş Atölyeleri ile kurduğu sıcak ilişkiler, sadece kültürel planda değil, aynı zamanda anti-faşist mücadele planında da ses getirecek etkinlikler gerçekleştirmemizi sağladı.

70’li yıllarda Tekoşer adı altında kurulmuş bulunan Brüksel Kürt Enstitüsü 1981’de Evren Cuntası’na karşı düzenlediğimiz protesto gecesinde hem mesajıyla, hem de folklor grubuyla aktif bir şekilde yer almıştı. Daha sonra Belçika Asuri Enstitüsü ve Belçika Demokrat Ermeniler Derneği kuruldu.

90’lı yıllarda Kürt, Asuri, Ermeni örgütlerine ve işyerlerine yapılan saldırılar, TC Büyükelçiliği’nin ve onun hizmetindeki Türkçe medyanın kışkırtmasıyla bize karşı açılan linç kampanyaları dayanışmamızı, güç ve eylem birliğimizi daha da pekiştirdi.

Ermeni, Asuri ve Kürt soykırımlarının, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin yıldönümlerinde, Tayyip faşizminin bitip tükenmez saldırıları karşısında düzenlediğimiz ortak direniş etkinlikleri, Güneş Atölyeleri’nin 50 yıllık geçmişinin en önemli sayfalarındandır.

Güneş Atölyeleri’nin doğuşu, gelişimi ve eserleriyle ilgili tüm veriler internetteki sitesinde herkesin ulaşımına açıktır.

Bu hafta 50. kuruluş yıldönümü kutlanacak olan Güneş Atölyeleri’nin, nöbeti bizden devralan yöneticilerinin, çalışanlarının, kadın, erkek, genç katılımcılarının kararlılığı ve özverisiyle mücadelesini aynı etkinlikte sürdüreceğine, 2034’teki 60. kuruluş yıldönümünü de aynı coşkuyla kutlayacağına inanıyoruz.


Doğan Özgüden – Artı Gerçek – 215.11.2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑