Published on Eylül 30th, 2024
0Bir müteveffa Kral’ı yıllar sonra aziz ilan etmek! | Doğan Özgüden
Katolik Kilisesi’nin giderek güç yitirdiği Belçika’da kürtaj hekimlerini ‘Kiralık katiller’ diye suçlayan Papa, Kral Baudouin’e övgüler düzerek de büyük gaf yaptı.
İki hafta sonra yerel yönetimleri belirlemek üzere sandık başına gidecek olan Belçika’da, solcu olarak bilinenler de dahil tüm partiler, özellikle Türkiye, Kuzey Afrika ve Balkan ülkelerinden gelen göçmenlerin yoğun bulunduğu Brüksel’de oy alabilmek için “müslüman aday” gösterme konusunda birbirleriyle yarışırken, Katolik alemin ruhani lideri Papa Francis’in iki günlük ziyareti, geleneksel olarak katolik ağırlıklı ülkenin gündemine damgasını vurdu.
Hiç kuşkusuz kurulduğu 1830 yılından itibaren Belçika sadece dinsel, sosyal ve kültürel alanda değil, siyasal alanda da hristiyan partiler aracılığıyla her daim Katolik Kilisesi’nin ağırlığını hissettirdiği bir ülke… Ancak, son istatistik verilerine göre, Belçika nüfusunda katolikliğe inananların sayısı %44’e kadar düşmüş bulunuyor.
Belçika nüfusunda diğer inançların dağılımı ise şöyle: Dinsizler ve Tanrı tanımayanlar: %41, Protestanlar %1, Ortodokslar %1, Diğer hristiyanlar %3, Müslümanlar %2,4, Museviler %0,3, Budistler %0,3, Diğer dinler % 7.
Buna karşılık, Katolik kilisesi, Devlet’in inanç gruplarına yaptığı yardımlarda 79,2 ile arslan payını almaya devam ederken, Laik örgütlere %13, Müslümanlara %3,5, Protestanlara %3,2, Musevilere %0,6, Ortodokslara %0,4, Anglikanlara %0,1 ödenek ayrılıyor.
Papa’nın ziyaretinden önce Le Soir Gazetesi’nin verdiği en son rakamlara göre, Belçika genelinde nüfusun sadece %43’ü kendisini Katolik olarak görürken, dini vecibeleri yerine getirenlerin oranı sadece %24’te kalıyor. Bölgeler itibariyle Katolik oranı ise Flaman bölgesinde %42, Valon bölgesinde %45 iken Brüksel’de %33’e düşüyor.
Yine Le Soir’ın bir başka anketine göre, Papa’nın ziyareti Belçika nüfusunun %68’inin hiçbir şekilde ilgisini çekmezken, %21 de bu ziyaretten rahatsızlık duyduğunu ifade ediyor.
Vatandaşların duyguları ne olursa olsun, Papa’nın ziyareti dolayısıyla Melsbroek askeri hava alanından başlayarak Kral Sarayı’na, Leuven’deki ve Louvain-la-Neuve’deki katolik üniversitelere, Koekelberg Kilisesi’ne, pazar günü de Kral ailesi mensuplarının defnedildiği kiliseye, kapalı ayinin yapıldığı Saint Basilic Kilisesi’ne ve nihayet 35 bin izleyicinin katılımıyla açık ayinin yapıldığı Kral Baudouin Stadyumu’na ulaşım olağanüstü güvenlik önlemleri ve yasaklamalar altında gerçekleştirildi.
BELÇİKA ZİYARETİNDE PAPA’YA ELEŞTİRİ VE TEPKİLER
Her ne kadar bu ziyaretler ve törenler sırasında olağanüstü bir aksilik ve tatsızlık yaşanmadıysa da, başta Kral Sarayı olmak üzere çeşitli ortamlardaki buluşmalarında Katolik din adamlarının cinsel tacizleri konusunda eleştirilere maruz kalan Papa’nın, özellikle de kadınların mutlak eşitliğinin sağlanması istemlerine ters yanıtlar vermesi büyük tepkilere yol açtı.
Tepki verenlerin başında ise, Katolik Kilisesi’nin 600 yıl önce kurmuş olduğu, 20 fakültede 38 bin öğrencinin eğitim gördüğü Katolik Üniversite’nin öğretim üyeleri ve öğrencileri geliyordu.
Papa’nın Belçika ziyaretindeki en büyük tepki uyandıran jesti ise, son gün Kral Baudouin Stadyumu’nu dolduran binlerce dinleyici önünde, Roma’ya döner dönmez, 1993 yılında vefat etmiş bulunan Kral Baudouin’i aziz ilan edeceğini açıklaması oldu.
Bir gün önce Kraliyet ailesi mensuplarının gömülü bulunduğu kiliseyi ziyaretinde de Kral Baudouin’i “ölümcül bir yasayı imzalamak zorunda kalmamak için geçici olarak tahttan feragat etme cesareti gösterdiği” için övmüştü.
Belçika’dan ayrılmadan önce uçakta yaptığı basın toplantısında “Kürtaj bir cinayettir, bunu yapan doktorlar, tabirimi mazur görün, kiralık katillerdir” diyecek kadar ileri gitti.
Avrupa Birliği mevzuatı gereğince her üye ülkenin kürtajı suç olmaktan çıkartan bir yasayı onaylaması gerekirken, 1990 yılında tüm partilerin desteğiyle Belçika Meclisi’nde onaylanan yasa, katolik inançlarına aykırı bulduğu için, Kral Baudouin tarafından bir türlü imzalanmıyordu.
Bunun üzerine iktidar ortağı partiler inanılmaz bir yola başvurmuşlar, onların telkiniyle Baudouin krallıktan bir günlüğüne çekilmiş ve yasa hükumet tarafından onaylanarak yürürlüğe sokulmuştu.
Kral Baudouin’in marifeti sadece bu değildi. Onun hükümdarlığı döneminde, Afrika devriminin ve anti-emperyalist mücadelenin liderlerinden Kongo başbakanı Patrice Lumumba, NATO’nun ve Belçika Devleti’nin ortaklaşa düzenlediği bir hükümet darbesiyle devrilip tutuklanmış, 17 Ocak 1961’de de hapisten çıkartılıp Belçikalı subay ve polislerin nezaretinde binbir işkenceden geçirildikten sonra bir ormanda katledilmişti.
30 Haziran 1960… Sadece Afrika ‘da değil, tüm dünya anti-emperyalist mücadele veren ülkeler için tarihi bir gündü.
Kongo’nun Léopoldville kentindeki Millet Sarayı’nın büyük salonunda, Belçika’nın genç kralı Baudouin ile sömürge döneminde Belçika ve hattâ NATO gizli servisleri tarafından tehlikeli bir “terörist,” bir “kriminel” sayılan Lumumba eşit koşullarda yanyana oturmaktaydı. Bu törende Belçikalı erkânın Başbakan Lumumba’dan beklediği, Kongo’ya bağımsızlık tanıdığı için Kral Baudouin’in şahsında Belçika’ya şükran ve minnetlerini sunmasıydı.
Ne ki, Lumumba mikrofona geçtiğinde, şu sözler Kral da dahil salondaki Belçikalı erkânın kafasına balyoz gibi inmişti:
“Kongolu kadınlar ve erkekler, bugün zafer kazanmış olan bağımsızlık savaşçıları, sizi Kongo Hükümeti adına selamlıyorum. Biz mücadelede ne güçlerimizi, elimizdeki avucumuzdakileri, ne acımızı ne de kanımızı esirgedik. Gözyaşıyla ve kanla yapılan bu mücadeleyle sonuna kadar gurur duyuyoruz, çünkü bu mücadele soylu ve haklı bir mücadele oldu, gücün bize dayattığı kölelik utancına son vermek için kaçınılmaz bir mücadele oldu. Bu bizim seksen yıllık sömürge sisteminden çıkışımız oldu. Yaralarımız çok taze ve hâlâ belleğimizden çıkaramayacağımız kadar acıyor. Beslenmemize, giyinmemize, doğru dürüst barınmamıza, çocuklarımızı insan gibi yetiştirmemize olanak vermeyen ücretlerle kahredici çalışmalara zorlandık. Siyah olduğumuz için sabah akşam alay, aşağılanma ve fiziksel şiddetle karşı karşıya kaldık, çünkü bizler zencilerdik… Kentlerimizde beyazlar muhteşem villalarında saltanat sürerken siyahlar derme çatma saz kulübelerde sürünürdü. Avrupalılara özgü sinemalara, restoranlara, mağazalara siyahlar adımını atamazdı. Siyahın yeri ancak Beyaz’ın ayaklarının dibiydi… Topraklarımız, yalnızca daha güçlü olanın hukukunu tanıyan sözde legal yasa metinleriyle gasp edildi. Yasaların beyaz ya da siyah için hiçbir zaman aynı olmadığını gördük.”
LUMUMBA’NIN TASFİYESİNDEKİ ROL OYNAYAN BİR KRAL
Konuşma bitince genç Kral Baudouin birden hışımla yanında oturan Kongo Cumhurbaşkanı Kasavubu’ya dönerek “Böyle konuşacağından haberiniz var mıydı?” diye sormuş, eski efendilerine biatı sürdürmeye dünden hazır Kasavubu kafasını “hayır” anlamında sallamıştı.
Lumumba’nın konuşması bittiğinde salon bir maç tribünü gibi ikiye bölünmüş, siyahların oturduğu sıralardan çılgınca alkışlar yükselirken, beyazların sıralarını âdeta ölüm sessizliği kaplamıştı.
Gerçekten de, 1884-1885 yılları arasında düzenlenen Berlin Konferansı’nda Kongo Belçika’ya alenen peşkeş çekilmiş, Belçika Kralı Leopold II de ülkeyi kendi özel mülkü haline getirmişti. Afrika’yı “medenileştirme” iddiasıyla yola çıkan kral, Kongo’daki fildişi ve kauçuk gibi zenginlikleri sömürebilmek için çeşitli koloni düzenleri kurmuştu.
Kauçuk üretiminde çalıştırılan Kongolu işçilerden isyan edenlerin elleri ve ayakları çapraz kesilerek itaat etmeleri sağlanmaya çalışılmıştı. Üretim kotasını dolduramayan Kongolu erkekler yakalanamadığında, askerler bu kişilerin eşlerinin veya çocuklarının ellerini kesmişti. Tüm bu yaşananların etkisiyle 1880 ve 1920 yılları arasında Kongo’daki nüfusun 20 milyondan 10 milyona düştüğü tahmin edilmekteydi.
30 Haziran 1960, yükselen ulusal kurtuluş ve bağımsızlık hareketlerinin sömürgeciler dünyasının suratına tükürdüğü en büyük coşku günlerinden biriydi. Ama 30 Haziran 1960, aynızamanda, yedi ay sonra Lumumba’nın fizik tasfiyesiyle sonuçlanacak büyük KOMPLO’nun da tezgaha konulduğu gündü.
Nitekim daha birkaç gün geçmeden, Lumumba Hükümeti’nin otoritesini sarsmak için kontrol altındaki fesat yuvaları harekete geçirilerek Kongo’da etnik çatışmalar başlatılacak, Belçika yetiştirmesi üniformalılar baş kaldıracaktı.
Eski efendilerinin emrine uyan Cumhurbaşkanı Kasavubu 5 Eylül’de Lumumba’yı başbakanlık görevinden azledecek, uluslararası şirketlerin sadık uşağı Moise Çombe, yeni yönetimi ekonomik bakımdan da çökertmek üzere, ülkenin bakır, kobalt, uranyum, çinko, kalay ve manganez yataklarıyla zengin bölgesi Katanga’da bağımsızlık ilan ederek ülkeyi ikiye bölecekti.
ABD emperyalizmi ve onun Avrupa’daki uzantısı NATO için, Lumumba da, Fidel Castro, Che Guevara, Ho Şi Minh ve Sekou Toure’yle birlikte “iflah olmaz”lar listesindeydi. Kara Afrika’daki diğer devrim ve direniş odaklarının güçlenmemesi için Lumumba yok edilmeliydi.
Emperyalizm yetiştirmesi ordu komutanı Mobutu 2 Aralık 1961’de Lumumba’yı Kasai’de tutuklattırmıştı, ancak kendisinin hapiste bulunduğu sürede Lumumba’nın taraftarları hızla artmış ve anti-sömürgeci güçler giderek daha da güçlenmeye başlamıştı.
Belçika’nın Afrika İşleri Bakanı Harold d’Aspermont Lynden’in sağ kolu Binbaşı Jules Loos, Lumumba’yı yoketmek üzere Barracuda kod isimli komplo planını hazırlamış ve planı uygulamakla Brazzaville’deki Albay Louis Marlière’i görevlendirmişti. Ayrıca, bir istihbarat ajanı ile eski bir sömürge subayı Lumumba’nın infazı için Brüksel’den Kongo’ya gönderilmişti…
Lumumba 17 Ocak 1961’de de hapisten çıkartılıp Belçikalı subay ve polislerin nezaretinde binbir işkenceden geçirildikten sonra bir ormanda katledilmiş, daha sonra naşı gömüldüğü mezardan çıkartılıp testereyle parçalanmış ve iz kalmaması için sülfirik asitte eritilerek tamamen yok edilmişti.
Lumumba katledildiğinde İzmir’de çalıştığım Sabah Postası Gazetesi’nde bunu protesto eden yazılar yazmıştım. 1960 darbesinden sonra yeniden iktidar olmuş CHP’lilerin yönetimindeki gazeteden “Pravda’ya benzettin!” suçlamasıyla kovulmamın nedenlerinden birisi de buydu…
Ama aziz görünüşüyle tüm dünyada hayranlık kazanmış Kral Baudouin’in bu konudaki rolünü bilmiyordum. Belçika’ya geldiğimde öğrendim ki Baudouin’in geçmişi de birçok karanlık sayfalar içeriyordu: Kongo lideri Lumumba’nın iktidardan düşürülüp katledilmesinden, İspanya’da Franko’ya, Afrika’da Mobutu gibi diktatörlere destek vermesine kadar…
KRAL BAUDOUIN’İN SON DÖNEMİNDEKİ FİİLLERİ
Daha sonraki yıllarda Baudouin’in Şili’de Allende iktidarının yıkılmasını amaçlayan CIA projelerinin finansmanına katkıda bulunduğu da açığa çıkacaktı.
Baudouin hayattayken Belçika Devleti’nin geçmişteki cürümlerinin açığa çıkartılması için bittabi herhangi bir çaba gösterilmedi.
Onun 1993 yılında ölmesi üzerine tahta oturtulan Prens Albert’in 20 yıl süren hükümdarlık dönemi ise Belçika için siyasal istikrarsızlıklar ve kraliyet sarayı mensuplarının özel yaşamına ilişkin sansasyonlarla dolu olarak geçti.
Kongo ulusal liderini katlettirme utancını bir nebze örtebilmek için tam 57 yıl sonra, 2018’in Haziran ayı sonunda Patrice Lumumba’nın adı Kongolu siyah topluluğun yoğun yaşadığı Brüksel’in Ixelles semtinde bir meydana, işçi ağırlıklı Charleroi kentinde de bir başka alana verildi. Ardından o kanlı sömürge döneminin sembolü olan Kral Leopold II’nin Belçika’nın dört bir yanındaki heykelleri yıkılmaya ya da kan rengine boyanmaya başlandı.
Şimdilerde ise, bir diğer hükümdar, Lumumba’nın katlinde sorumluluk taşıyan Kral Baudouin, Belçika’da büyük törenlerle ağırlanan Papa Francis tarafından mezarı başında kadın haklarının tanınmasına yönelik bir yasanın çıkışını engellemeye kalkıştığı için övülüyor, ardından da onun adını taşıyan stadyumda toplanmış 35 bin kişinin huzurunda aziz ilan ediliyor…
Papa Hazretleri, bu arada, gelecek yıl Birinci İznik Konsili’nin yıldönümü dolayısıyla Türkiye’yi ziyaret etmek istediğini de açıklamış bulunuyor.
Bakalım bu ziyaret ne sürprizler içerecek? Göreceğiz…
Doğan Özgüden – Artı Gerçek – 30.09.2024