..." /> Çin'in hâl(ler)ine dair notlar | Temel Demirer

Makaleler

Published on Eylül 29th, 2024

0

Çin’in hâl(ler)ine dair notlar | Temel Demirer


“Bir atın umudu yoktur.
Onu, sırtında şakıyan
kamçının umutsuzluğu yürütür.
Bizim hikâyemiz de biraz böyle.”[1]


Çok hızlı değişimler geçiren Çin, “Tek Adam, Tek Parti, Tek Çin” tartışmalı güzergâhında ilerliyor.

1 Temmuz 1921’de kurulan Çin Komünist Partisi (ÇKP), işgale karşı mücadele ve iç savaş ardından 1949’da devrimi gerçekleştirdi.

1949’da yoksul bir tarım ülkesi olan Çin, 2000’lerde dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline geldi.

“Yeni bürokratik burjuva”ların ileri adımlarıyla dönüştü. Sözünü ettiğim hâli, “ÇKP Mao’dan vazgeçmediği ve devrimde/ devrimcilikte ısrar ettiği için Çin’i güçlü bir ülke hâlinde getirdi,”[2] diye ambalajlayanlar gibi düşünmüyorum.

Korkut Boratav’ın, “Sosyalist devrim, Çin toplumuna burjuva rejimlerinden farklı, “doğrudan demokrasi” ögeleri içeren (ÇKP tarafından “halk demokrasisi” olarak ifade edilen) bir yönetim biçimi armağan etmiştir… ÇKP tarihinde çok önemli yeri olan ‘özeleştiri ve bozulmaları düzeltme’ geleneğinin canlanabileceği de geçmiş ve bugünkü uygulamalarda ortaya çıkmıştır. ‘Açılma ve reform’ dönüşümünün öncüsü olan Deng Xiaoping (Deng Şiaoping), Sovyet sisteminin çözülmeye başladığı 1989’da, ÇKP’nin öncü rolünü tehdit eden çalkantının bastırılmasında da belirleyici olmuş; bu kritik tarihte Çin Halk Cumhuriyeti’nin SSCB’nin akıbetine sürüklenmesini önlemiştir. Xi Jinping (Şi Cinping), bu kararlılığı, yeni koşullarda canlandırmıştır,”[3] varsayımlarının Çin’in ekonomi-politik gerçekleriyle ilişkili olmadığından şüphe etmiyorum.

Çünkü tarihsel bir ideolojik dönüşüm gerçekleştirme çabasına denk düşen koordinatlarda başkan Xi Jinping kuşağı, milliyetçi-popülist bir söylem geliştirme çabaları kapsamında, Mao Zedung’un 1949’da kurduğu Halk Cumhuriyeti’nin yerine, 1911’de Sun Yat-Sen’in önderliğindeki Birinci Cumhuriyeti koydu. Bu bağlamda Parti Kongresi’nde Sun Yat-Sen’in dev portrelerinin Mao’nun portrelerinin yerini alması tesadüf değildi. Lakin Sun Yat-Sen’i popülist bir milliyetçi ikona dönüştürmek kolay bir iş değil. Çünkü eşi Soong Ching-Ling, Sun Yat-Sen gibi Hıristiyanlığa geçmiş, Çin’in en zenginlerinden birinin kızı, milliyetçi lider ve Çin’in yönetiminde Mao’nun baş rakibi olan Çan Kay-Şek’in eşinin de kız kardeşiydi.[4]

Napolyon’a atfedilen “Çin uyanırsa dünya sarsılır” sözleri, böylesigaripliklereşliğinde gerçeklik kazandı. Büyük bir yatırım ve ihracat pazarı olan ekonomisiyle Çin artık bir “vazgeçilmez ülke”; ama sadece bu kadar da değil elbette.

Konuşulması gereken başka şeyler de var; sessiz kalmamamız gerek; ağır bir yük, sorumluluk yüklese de…

Söylediklerimizden çok söylemediklerimize sorumlu olduğumuz, ve dile getirilmemiş düşüncelerin, gidilmemişin ta kendisi olduğu kanaatindeyim. (“Rêya dirêj bi gavên biçûk dest pê dike/ Uzun yol küçük adımlarla başlar,” benim için de…)

Hayır, koca koca laflar edip, dev adımlar atabilenlerden değilim. Sadece bildiğim ve anladığımı sandığım şeylerden söz edeceğim.

Bu çabayı göstermek, düşünmeye anlam vermektir ki, bu da bir şeyleri önemsediğinizi, bir şeylerin değerli olduğunun göstergesidir.

“Uzun Yürüyüş”ün Çin’i benim için dünde ve bugünde hâlâ önemliyken;[5] aklıma birden, William Shakespeare’in, “Gerçek, yerin yedi kat altında da olsa bir gün ortaya çıkacaktır”; Theodor Adorno’nun, “Kendini bir ölçüde saf ve temiz tutan bir insanda dünyaya direnmesine yetecek kadar nefret, cesaret, özgürlük ve hareket imkânı vardır”; Cesare Pavese’nin, “Özgürlük iyilik ile kötülük arasında seçim yapmaz: Kötülüğü yok eder,” sözleri geliyor.

* * * * *

Orta yerde bir Çin gerçeği var. “Vazgeçilmez ülke” Çin, hammadde, gıda ürünleri talebi uluslararası piyasalarda fiyatları belirliyor, hammadde ve gıda maddeleri ihraç eden gelişmekte olan ülkelerin dış ticaret gelirlerini, ekonomik ve siyasi dengelerini etkiliyor.

Buna ek olarak Çin özellikle “Kuşak Yol İnisiyatifi” bağlamında, genelde dünya çapında en büyük kreditör ülke. Kimi gelişmekte olan ülkede, ekonominin istikrarı, egemen sınıfların iktidarı bu kredilere, Çin’den gelecek finansal desteğe dayanıyor.

Dünyanın önemli sanayi üreticilerinin örneğin Almanya, Japonya ve ABD’nin küresel sanayi malları ihracatı içindeki payları, 2020-2021 döneminde sırasıyla yüzde olarak, 7.8’den 7.3’e, 3.7’den 3.4’e ve 8.6’den 7.9’a gerilerken Çin’in payı, 2019’da 13’ten 2021’de 15’e yükseldi. Çin’in, küresel elektronik ürünleri ihracatı içindeki payı da 2019’da yüzde 38’den 2021’de yüzde 42’ye yükselmiş ve UNCTAD verileriyle 2022’de yükselmeye devam etmiş. Çin’in tarım ürünleri ithalatı içindeki payı da yüzde 13.8 dolayında. Ender mineraller, bakır, demir, petrol ve gaz ithalatında da Çin en büyük ithalatçı ülke konumunda.

ABD ve AB’nin tüm jeopolitik kaygılarına karşın, Çin’in, tedarik zincirleri üzerindeki egemen konumunu kırmak kolay değil. ‘Bloomberg’ araştırmasının vurguladığı gibi Çin’in sunduğu düzeyde ulaşım, telekomünikasyon ve araştırma geliştirme altyapısı sunacak yer bulmak gerekiyor.

Kısacası denebilir ki Çin ekonomisinin büyüme hızı, ithalat talebi, tüketim kapasitesi, dünya haklarının, özellikle de gıda, enerji, sanayi hammaddeleri ihraç eden gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri açısından büyük öneme sahip.[6]

Ekonomik Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab, “Çin birçok ülke için bir rol modelidir. Bir ülkenin hangi sistemi kabul edeceğini kendi kararına bırakmalıyız. Çin modeli birçok ülke için çok cazip bir model,”[7] derken; Çin tartışmasız 40 yılın kalkınma şampiyonu, Japonya ve Güney Kore’den sonra Doğu Asya’nın üçüncü “kalkınma mucizesi”.[8]

Kolay mı?

Çin ekonomisi 2023’ün ikinci çeyreğinde 2022’ye göre yüzde 6.3 büyümüştü. IMF’nin 2023 ABD büyüme tahmini yüzde 1.8, Avro Bölgesi yüzde 0.9, Birleşik Krallık yüzde 0.4 iken Çin için 5.2 idi.[9]

Bu durumda bir ‘The Wall Street Journal’ yazarı soruyor: “Çin neden ihtiyacı olduğundan daha fazla otomobil üretiyor?”[10] Çin yılda 40 milyon otomobil üretiyor, bunun yalnızca 22 milyonunu ülke içinde satıyor.[11]

Bu 18 milyon araçlık “fazla kapasite”, dünya piyasalarına, özellikle de zengin ülkelere gidiyor. Batı medyasında, Çin’in, otomotiv sanayiini, özellikle elektrikli araçlar piyasasında, tehdit ettiğine ilişkin yazıların sıklaşması da bundan. ‘The Financial Times’ın aktardığına göre, Avrupa elektrik araç piyasasında, Çin’den gelen araçların satışları 2020’de 1.6 milyar dolardan, 2023’te 11.5 milyar dolara yükselmiş. Bunların piyasa payı da dört kat artarak yüzde 8’e ulaşmış; 2027’de bu oran yüzde 20’ye çıkacakmış.[12]

2012’de başa geçen Xi Jinping’in ekonomiyi aynı hızla büyütmeye devam ettirip, Çin’i hegemon güç konumuna getirme isteği hayata geçirilirken; 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne de katılınca, ihracat kapıları açıldı ve Çin ekonomisi kalkışa geçti.

Evet Çin “Bir kalkınma makinesi”ydi;[13] ama ne pahasına?!

İşte birkaç veri: “Çin’deki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının miktarı 2020 sonunda 1.92 trilyon dolar civarındaydı.

Çin’de GSYH’nin yüzde 40’ı sanayi sektöründen kaynaklanıyor. Emek gücünün yüzde 29’u da bu sektörde istihdam olanağı kazanıyor.

Çin’de Kamu İktisadi Girişimleri ülkenin GSYH’sinin yüzde 40’ını üretiyor. Borsadaki piyasa değerinin yüzde 60’ına da bu şirketler sahip.”[14]

Borsa… Doğrudan yabancı yatırım… “Dünya nüfusunun en yoğun ülkesi Çin’de hükümet, yıllardır uygulanan aile başına iki çocuk sınırını kaldırdı. Ancak… TV’deki sokak röportajında, muhabir bir kadına[15] ‘Üç çocuk yapacak mısınız?’ diye sordu. Genç kadının verdiği ‘Git buradan! Çocuklara bakmamıza yardım edecek misin? Ev verecek misin?’ yanıtının her şeyi özetlediği”[16] işçilerin hâli…[17] Vb’leri…

Sonra bir de! Dünyada en çok dolar milyarderinin Çin’de olması… 2016’ya dek ABD birinciydi. Sonra Çin, ABD’yi üçe katladı. 2021’de Çin’de 1058 dolar milyarderi vardı. 2020’de, yani coronavirüs salgını günlerinde haftada sekiz Çinli “dolar milyarderi” sıfatı kazandı. ABD’de 696, Hindistan’da 177, Almanya’da 141, İngiltere’de 134, Rusya’da 85 dolar milyarderi vardı![18]

Bir şey daha: Çinli kapitalistleri Batılı kapitalistlerden ayıran özellik büyük ölçüde ÇKP müktesebatına tabi olmaları ve ÇKP’nin belirlediği ilke ve politikalar uyarınca faaliyet göstermeleridir.[19]

* * * * *

Burada durup şu iki soruya cevap vermeye çalışmamız gerekiyor: Çin sosyal formasyonu içinde egemen üretim tarzı nedir? Siyasi iktidarın egemen bloku hangi sınıflardan oluşuyor? Çünkü ÇKP, işçi kökenli üyelerin, sınıfın (yüzde 7) ya da köylülüğün (yüzde 27) partisi olmaktan çıkalı çok oldu.

Şimdi üyelerinin büyük çoğunluğu bürokratlardan, iş çevrelerinden ve hızla ilerlemeyi amaçlayan üniversite öğrencilerinden oluşuyor. Bu iktidarın temsilcisi “yaşam boyu” Başkan Xi Jinping, kendisini, Mao Zedung ve Deng Xiaoping’den sonra üçüncü “büyük dönüşümün” lideri olarak görüyor.

The Economist, ÇKP’nin başarılarını üç etkene bağlıyor:

1) Xi Jinping’in deyimiyle, 1989’da, “Adam olup da direnmeyi beceremeyen” SSCB liderliğinin aksine, muhalefeti acımasızca ezme cesareti.

2) İdeolojik esneklik: Önce Mao Zedung düşüncesi, sonra Deng Xiaoping reformları, şimdi de kendini Mao Zedung’a eşdeğer gören Xi Jinping’in “Mao Zedung düşüncesinin” kimi unsurlarını yeniden canlandırması.

3) Bir tür “refah devleti”: Devletin ve ekonominin kaynaklarını çalanların, yolsuzlukların büyük ölçüde engellemesi, kimi zaman da şiddetle cezalandırılması. Kâr sınıflarına uygulanan vergilerin kaldırılması, emeklilik, sağlık sistemi gibi hizmetlerin güçlendirilmesi.

Kısacası, planlama, özel sektör üzerinde denetim, yolsuzluklarla mücadele, bir tür “refah devleti” ve toplumsal istikrardan oluşan bir başarı var karşımızda. Bu resim, “sol”da da ilgi, hatta hayranlık uyandırıyor. Çin’in, ABD’nin karşısına rakip güç olarak çıkması da bu resme ayrı bir, adeta, haz verici ton ekliyor.

Ancak bu madalyonun bir de öbür yüzü var: ÇKP’nin başarıları, inşa ettiği ekonomik-siyasi rejim (hatta devlet biçimi) bizi haklar ve özgürlükler alanında önemli sorunlarla karşı karşıya getiriyor.

Madalyonun bu yüzünde eleştiriye ve muhalefete tahammülsüz bir tek parti ve artık ömür boyu tek lider düzeni var. Bu düzen en son teknolojilerle çok sıkı denetlenen homojen bir ideolojik kültürel yaşamla korunuyor. Bu kültürel yaşamda ne sanatta ne basında ne de sosyal bilimlerde, eleştiri ve tarz özgürlüğünden söz etmek olanaklı… Geçmişteki olayların araştırılmasını, tartışılmasını önlemek için devlet arşivlerinin bütün zamanlar için kapatıldığından söz ediliyor.

Bir zamanlar ÇKP kültürel, etnik çeşitlilikle, Han şovenizmini yok etme kararlılığıyla övünüyordu. Bugün Çin halkı, ÇKP’nin ve devletin desteğiyle Han şovenizminin egemenliği altına girmiş durumda. Uygurlara yönelik baskılar bu milliyetçiliğin (ırkçılığın) en aşırı örneği. Ancak son yıllarda, zaten yakından denetlenen ve izlenen sosyal medya platformlarında da milliyetçi akımların, parti çizgisinden biraz farklı ya da milliyetçi önyargıları sorgulayan kişilere karşı çok sert kampanyalar sürdürdükleri aktarılıyor.

Dış politikada gittikçe daha militarist ve atak bir çizgi izleyen bu milliyetçilik, ABD ve Batı emperyalizminin gelişmekte olan halkları denetlemek, kaynaklarına el koymak için kullandığı aşırı borçlandırma, bağımlılık yaratma gibi “yeni sömürgeci” yöntemleri son yıllarda yaygın biçimde kullanıyor.

“ÇKP liderliğinin büyük başarısı, bugün, tekno-totaliter, şoven milliyetçi bir kapitalist emperyalist ülke resmi sunuyor.”[20]

* * * * *

ÇKP, 2020’de “ikili dolaşım” kavramıyla başlattığı “dönüşümleri”, kültürel alanda da hızlandırırken; karşımızda adeta, Maoizm 2.0 ve yeni bir sermaye birikim rejimi ya da yeni bir düzenleme sistemi şekilleniyordu![21]

“Ortak refah”, Mao Zedung döneminde, 1950’lerden 1970’lerin sonuna kadar ÇKP’nin önemli sloganlarından biriydi; 1970’lerin sonunda yerini ÇKP’nin benimsemeye başladığı neo-liberalizmi destekleyen, “önce zengin ol” sloganına bıraktı. Çin’in, dünya ekonomisine açılmaya, özel sektör kapitalizmi, devlet kapitalizminin desteği ve korumasıyla gelişmeye, ülkede güçlü bir ekonomik, teknolojik, askeri merkez olması yönünde dönüşümler başladı. 

Ancak bu dönüşümler gelir dağılımını bozuyor, yeni zenginlerle çalışanlar arasındaki refah uçurumunu derinleştiriyordu. 2020’nin Mayıs’ında Başbakan Li Keqian’ın “ülkede kişi başına ortalama gelir 30 bin yuan iken, 600 milyon kişinin ayda en fazla 1000 Yuan (153 dolar) ile yaşadığına” ilişkin açıklaması, toplumda şok etkisi yarattı. 

Gelir dağılımındaki bozulma, Batı’da, etnik, dini çelişkileri daha da derinleştirirken yönetici seçkinleri hedef alan popülist hareketleri geliştiriyor, siyasi istikrarı bozuyordu. Bunun, SSCB’deki ekonomik, toplumsal çürümeden ve çöküşten ders almayı başaran ÇKP liderliğinin dikkatinden kaçmadığını kolaylıkla varsayabiliriz.

ÇKP, küresel lider adayı olarak yükselme sürecinin dünya ekonomisindeki dalgalanmalardan etkilenmesini, ülke içindeki bir toplumsal istikrarsızlık olasılığını önlemek için 2020 yılında “ikili dolaşım” (1. Dış yatırımlar, 2. İç pazarın derinleştirilmesi) projesiyle yeni bir dönüşüm süreci başlattı. 2021’de ise bu sürece, yeni disiplin ve düzenleme araçları ve yöntemleriyle desteklenerek canlandırılan “ortak refah” sloganı eklendi. Ancak bu “ortak refah” sloganı “Maoizme” geriye dönüş anlamına gelmiyor. 

Artık “üçlü dolaşım” olarak görebileceğimiz gelişmelerin, bir yeni “sermaye birikim rejimine” ya da en azından “düzenleme sistemine” açılabilecek bir “büyük dönüşüm” sürecini başlattığını düşünebiliriz.

“Ortak Refah” sloganı ilk kez 1953’te gündeme geldiğinde, tarımda yeni kolektifleştirme hareketine ve 1. 5 Yıllık Sanayi Planı’na ilişkindi. ‘Halkın Günlüğü’, sorunu şöyle koyuyordu: “Önümüzde iki yol var: ya küçük bir azınlığı zenginleştiren, geri kalanı yoksulluğa iten kapitalizm ya da ‘ortak refaha’ giden sosyalizm”… “üretim araçlarının ortak mülkiyeti gerçekleştiğinde sömürü de son bulacaktır.”

Bildiğiniz gibi, Mao öldükten sonra, ÇKP bu ilkeleri 1970’lerin son çeyreğinde terk etti. Artık birileri zenginleşecek, geri kalana örnek olacaktı. Bu, neo-liberalizmin “yükselen dalga bütün kayıkları kaldıracak” gibi sloganlarından farklı değildi.

“Ortak refah” projesi, “mantıksız büyüklükteki gelirleri” sınırlamak, “yeniden dağıtım” gibi talepleri içeriyor. ÇKP, “Çin tarzı sosyalizm” sloganını yeniden canlandırıyordu ama gündemde “kolektivizm” ve “eşitlikçilik” yoktu.

Batı’daki gelişmelerden ders alan ÇKP, büyük teknoloji şirketlerinin, “büyük veri” ve ticaret/dolaşım alanında oluşan tekelci gücünü, aynı zamanda siyasi bir güç olarak görerek hedef alıyor. Sosyal medya alanında ve ekranlarda, neo-liberalizmin “hazlara dayalı tüketim tarzının” ürünü olan ve onu destekleyen estetik biçimler, öznellikler de ÇKP’nin, “Bir yeni kültür devrimi mi” sorusuna yol açan yöneliminin hedefinde. ÇKP, “ünlüler kültürünü” teşvik eden pop müziğine, yarışma programlarına, LGBT estetiğine, “erkek çocukları efemineleştiriyor” gerekçesiyle karşı çıkıyor; okul çağındaki çocukların çok zamanını alıyor gerekçesiyle bilgisayar oyunlarını haftada üç saatle kısıtlamak istiyor. İnternet üzerinden yapılan eğitimler de haksız rekabet yarattığı, ilkokul çağındaki çocukları Batı kaynaklı değerler karşısında korumasız bıraktığı gerekçesiyle ÇKP’nin yeni disiplin ve düzenleme politikalarının hedefi. Başkan Xi Jinping’in “düşünceleri” ilkokul kitaplarına giriyor.

Özetle: ÇKP devlet kapitalizmini, devletin toplum üzerindeki denetimini yeniden güçlendirmeye, özel sektörü ve piyasa kapitalizmini, bunlara ilişkin kültürel biçimleri sınırlamaya girişti.[22]

Bu noktada şunu da “es” geçmemeli: ÇKP’nin 16-22 Ekim 2022’deki XX. Ulusal Kongresi’ndeki en önemli şey, Çin’de devlet başkanlarının sadece iki dönem için seçilebileceği yönünde 1990’lardaki kuralın kaldırılmasıyla Xi Jinping’e üçüncü dönem ve hatta daha fazla dönem için devlet başkanı seçilebilmesinin yolunun açılması[23] ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un, ‘Frankfurter Allgemeine Zeitung’daki makalesinde, “ÇKP’nin kongresinden çıkan sonuçların ardından ülkesinin Çin ile olan ilişkileri değiştirmesi gerektiğini gösterdiği”nden söz etmesiydi.[24]

Kolay mı?

Deng Xiaoping 1997’deki ölümüne kadar resmi yetkili olmadığı dönemlerde dahi partiyi ve devleti perde arkasından yönetmişti… Sonrasında Xi Jinping ÇKP XX. Kongresi’ni epeydir zayıflatmakta olduğu parti içindeki rakiplerine kesin bir darbe indirmenin fırsatı olarak görüyordu. Deng Xiaoping döneminden itibaren parti içindeki güç mücadelelerinde emekli kadroların çok etkili olduğunu bildiği için o kesimi zapturapt altına alması gerektiğinin farkındaydı…[25]

Eski genel sekreter olduğu için kongre sırasında Xi Jinping’nin yanında oturan Hu Jintao’nun son gün apar topar salondan çıkarılması kongrenin en çok konuşulan anı oldu…

Xi Jinping, konuşmasının sorunların çözümü için kararlı ve başarılı adımlar atıldığını ileri sürüyor. Bunun ardından iktidarını Mao Zedung ve Deng Xiaoping dönemlerinden sonra Çin Halk Cumhuriyeti’nin üçüncü önemli dönemi olarak sunuyordu.

Kongrede kabul edilen yeni ÇKP Tüzüğü de Xi Jinping’yi parti tarihinin üçüncü önemli lideri olarak sunuyor: “Çin Komünist Partisi, eylem kılavuzları olarak Marksizm-Leninizm, Mao Zedung Düşüncesi, Deng Xiaoping Teorisi, Üç Temsil Teorisi, Kalkınmaya Bilimsel Bakış ile Yeni Bir Dönem için Çin Usulü Sosyalizm Hakkında Xi Jinping Düşüncesi’ni kullanıyor”du.[26] 

Burada anılan “Üç Temsil Teorisi” Jiang Zemin’in, “Kalkınmaya Bilimsel Bakış” ise Hu Jintao’nun imzasını taşıyor. Ancak, Jiang Zemin ve Hu Jintao kendilerini Mao Zedung ve Deng Xiaoping ile bir tutmaya cüret etmemiş, fikirlerinin başına isimlerini ekleyip baş teorisyen rolüne soyunmamışlardı. 

Xi Jinping ise kendi ismini Mao Zedung ve Deng Xiaoping’in yanına ilave ediyor, uzun süreceğini ima ettiği “Yeni Bir Dönem”e damga vurmayı hedefleyip, bu yaklaşıma uygun olarak, Parti Tüzüğü Xi Jinping’yi parti önderliğinin özü/çekirdeği olarak tarif ediyordu.[27]

Buraya gelinmesinin elbette bir evveliyatı vardı ve “Tarihçi Gao’ya göre, Deng Xiaoping Deng, bir komünist değildi. Onun sosyalizmden anladığı şey bir tür otoriter devlet kapitalizmiydi; kamucu değil devletçiydi.”[28]

Söz konusu güzergâhta 1978 sonrasındaki kapitalist restorasyon sürecinde sanayi proletaryasının bileşimi dramatik olarak değişmişti. Daha fazla yabancı sermaye çekmek ve ÇKP bürokrasisinin içinden çıkıp serpilen yerli burjuvaziyi desteklemek için sigortasız ve iş güvencesiz çalışmaya, düşük ücretlere razı olabilecek geniş bir proleter kitlesinin varlığı gerekliydi… 1980’li ve 1990’lı yıllarda köylü işçiler sayesinde yerli ve yabancı sermaye muazzam kârlar elde etti.[29]

Ayrıca, 1990’ların sonu ile 2000’lerin başında kamu iktisadi teşekküllerinin (KİT’ler) bir bölümü özelleştirildi. İş güvencesine ve sosyal haklara sahip, nispeten tatmin edici ücretler alan 50 milyona yakın işçi özelleştirmeler neticesinde işten çıkarıldı.[30] 

* * * * *

O hâlde geçmişten buraya gelinmesinde bir kez da tarihe başvuralım…

1949’da, Çin’deki devrimin zaferi ve Mao Zedung önderliğindeki ÇKP’nin iktidara gelmesi, sosyalizmin gelişmesinin yolunu açtı.

1949’dan 1953’e büyük topraklar kamulaştırıldı ve 300 milyondan fazla köylüye yeniden dağıtıldı.

1953’ten sonra, dağıtılan topraklar kolektifleştirilirken Çin’de yeni bir adım atıldı. 1958’den 1960’a dek, ileriye doğru büyük sıçrama, Çin endüstrisinin sosyalist bir model (kolektifleştirilmiş fabrikalar) üzerinde geliştirilmesini devreye soktu. 

Bu büyük ilerleme, Çin’deki ortalama yaşam süresinin kanıtladığı gibi, sanayileşme sayesinde Çin halkının yaşam koşullarının büyük ölçüde iyileştirilmesini mümkün kıldı.

1949’dan 1976’ya okuryazarlık yüzde 15’ten yüzde 80 ile yüzde 90 arasına yükseldi; barınma hakkından ve ücretsiz sağlık hizmetlerine işçiler önemli kazanımlar elde ettiler. Halk kitlelerinin gündelik yaşamın örgütlenmesine katılımını arttı.

Ancak “iki çizgi mücadelesi”ndeki gelgitler ile büyük dönüşümlerde yaşandı. Söz konusu dönüşüm mücadelelerin sonucuydu. Özellikle 1977’de Kültür Devrimi’nde pasifize edilen Deng Xiaoping tekrar işbaşına gelip, kazanımları tasfiye eden politikayı adım, adım devreye soktu

Bu arada Deng Xiaoping’in “Işığımızı gizlemeli ve zamanımızın gelmesini beklemeliyiz” diyen özdeyişini de unutmamalı;[31] “Uzak bir hedefe ulaşmak isteyen herkes küçük adımlar atmalıdır,” ifadesindeki üzere Saul Bellow’un…

Ardından, 1978’den itibaren Çin dünya kapitalist ekonomisine açıldı. Deng Xiaoping’in sosyalist düşüncenin tam tersi, “Bazıları önce zengin olmalı! Zengin olmak muhteşem!” ifadesindeki bireysel başarıyı ve kapitalist girişimciliği teşvik ettiği üzere!

1990’lardan itibaren, Deng Xiaoping’in halefi Jiang Zemin’in hükümdarlığı altında ikinci bir ekonomik reform dalgası, ilerleme ve kazanımları yok etti. Birçok şirket özelleştirildi, hisseleri yöneticiler tarafından satın alındı ve birçok işçi işten çıkarıldı. Emperyalist ülkelerin kapitalist şirketleri, Çin emeğinin düşük maliyetleri ve çok esnek iş kanunu nedeniyle 1990’larda ve 2000’lerde üretimlerini çok kitlesel olarak Çin’e taşıdığından beri kapitalizm gelişmeye devam etti; hem de, “Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu,”[32] kıvamında…

* * * * *

İfadeye gayret ettiğim karmaşık hâl(ler)iyle Çin, “Astana’ya Yeni Aktör: Çin”,[33] “Kızıldeniz’de Çin Devrede”[34] haberlerindeki üzere uluslararası ilişkilerde önemli -ABD karşıtı konumlu oyun kurucu- bir aktör.

Çin lideri Xi Jinping, üçüncü dönem devlet başkanlığı ardından ilk yurtdışı ziyareti için Moskova’ya gitti. Ukrayna işgalinden sonra ilk kez Rusya’yı ziyaret eden Xi Jinping, ABD’nin rahatsızlık duyduğu bu ziyaretle, tutuklama kararı verilen Vladimir Putin’in elini sıkarak güçlü bir mesaj verdi.[35]

Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping ile Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in buluşmasında iki lider, “Yeni Bir Çağ İçin Rusya-Çin Kapsamlı Ortaklığının ve Stratejik İşbirliğinin Derinleştirilmesi Ortak Bildirisi”ni imzaladılar. Bildiri, “çok kutuplu, ekonomik küreselleşmenin sağlandığı ve uluslararası ilişkilerin demokratikleştiği” yeni bir çağa işaret ediyordu.[36]

Çin artık uluslararası ilişkiler sahnesinde ve “Çin seçkinleri dünyayı Çin merkezli ve Çin’in karakterini yansıtan hiyerarşik bir devletler sistemi olarak düşünüyor.

Bu Çin karakterli, tek merkezli dünyaya giden yol birbirine paralel iki süreçten ilerliyor. Birincisi, Çin, Güneydoğu Asya’da, bir “ortak kaderi paylaşan ülkeler topluluğu”, karada, denizde, havada ve siber uzayda birbirine bağlanmış bir Tianşia (nüfuz/ egemenlik alanı) oluşturmayı amaçlıyor. İkinci süreci, karadan Avrupa’ya kadar uzanana Kuşak Yol İnisiyatifi oluşturuyor.

Çin bu iki alanda, Çin kapitalizminin ekonomik kültürel karakterine uygun yeni bir mekân inşa etmeyi amaçlıyor. Bu mekân içinde barışın ve refahın yolu da Çin’in inşa etmekte olduğu yapılanmanın kurallarıyla uyum içinde olmaya bağlanıyor.[37]

Çünkü Çin dünya sisteminin yarı-çevresinden emperyalist merkeze sıçrayabilmek için ciddi çaba harcıyorken; bu ABD’yi çok rahatsız ediyor. Batı ile Çin arasındaki jeopolitik gerilimlerin arkasında bu ekonomik rekabet yatıyor.

Ancak ABD’nin Çin’i kontrol etmek için sergilediği onca çaba ve baskının hiçbir işe yaramaması ve Çin’in ABD hegemonyası için bir tehdit olarak yükselmesiyle diplomasideki ilişkileri gerdi, geriyor ve daha da gerecek gibi duruyor.

Gerek küresel hegemonya mücadelesi, gerekse bu sürecin teknoloji eksenine yansımaları konusundaki tartışmalar[38] iyice kızışmaya adayken; ABD’nin küresel hasım ilan ettiği Çin’in lideri Xi Jinping, Tayvan’ı birleştirme sözü verip, Çin’in savaşa hazır olduğunu açıkladı![39]

Bu, yani Çin-ABD (emperyal) geriliminin sıcak savaşa dönüşme olasılığı ise yerküremizin yüzyüze olduğu tehditlere bir yenisini ekliyor. Hem de çok vahim bir tehdit!

21 Eylül 2024 21:02:18, Muğla.


N O T L A R

[1] Bahman Ghobadi.

[2] Mehmet Ali Güller, “100 Yıllık İki Parti: ÇKP ve CHP”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 2021, s.10.

[3] “Korkut Boratav, ÇKP’nin ve Çin’in Başarısının Sırrı…”, Birgün, 29 Haziran 2021, s.5.

[4] Emir Tahiri, “Çin ve Garip İdeolojik Dönüşüm!”, 30 Ekim 2021… https://www.indyturk.com/node/429981

[5] Bkz: i) Temel Demirer, “ÇKP’nin 11. Kongresi ve Düşündürdükleri”, Birikim Dergisi… https://birikimdergisi.com/Images/UserFiles/Images/Spot/70/37/ckp039nin_11._kongresi_ve_dusundurdukleri_ahmet_temel_demirer.pdf… ii) Temel Demirer, “Çin Deyince!”, Kaldıraç Dergisi, No: 234, Ocak 2021… iii) Temel Demirer, “Çin: Karmaşık Bir Soru(n)”, Almanak-2011 Analizleri, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2012…

[6] Ergin Yıldızoğlu, “Uyandı ve Şimdi Hapşırıyor…”, Cumhuriyet, 1 Eylül 2022, s.9.

[7] Selim Somçağ, “COVID Baskısı Çin’i Deşifre Etti”, Cumhuriyet, 2 Aralık 2022, s.9.

[8] Selim Somçağ, “Çin Nereye Koşuyor?-1”, Cumhuriyet, 4 Kasım 2022, s.10.

[9] Hayri Kozanoğlu, “Çin Hapşırırsa…”, Birgün, 15 Ağustos 2023, s.5.

[10] The Wall Street Journal, 28 Nisan 2024.

[11] 2016-2020 arasında ulaşım sektörüne 1.2 trilyon dolar yatırım yapan Çin; 2022’de, hâlen 150 bin kilometreyi geçmiş olan (bunun 40 bin kilometresi yüksek hızlı trenler için) demiryolu ağına 3 bin 300 kilometre yeni hat ekleyecek. Şanghay metrosu, 831 kilometre hat uzunluğuyla, dünyada birinci. Geçen yılın ilk 11 ayında Çin ve Avrupa arasında toplam 13 bin 817 sefer yapılmış, 1.33 milyon konteyner taşınmış. Bu sayılar, Çin ve Avrupa arasındaki ticaretin hacmini de yansıtıyor. Çin; 20 yıl içinde 7 bin 646 yeni sivil yolcu uçağını, 650 kargo uçağını filosuna katacak. Sivil helikopter sayısı da 2040’a dek 10 bini aşacak. (Barış Doster, “Kazakistan’daki Gerilim ve ABD-Çin İlişkileri”, Cumhuriyet, 12 Ocak 2022, s.12.)

[12] Ergin Yıldızoğlu, “Bu Çin Niye Böyle Yapıyor?”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2024, s.9.

[13] Kemal Kılıçdaroğlu, “Çin-Bir Kalkınma Makinesi”, Cumhuriyet, 8 Ocak 2024, s.2.

[14] Hayri Kozanoğlu, “10 Maddede Neden Çin Modeli Değil?”, Birgün, 12 Aralık 2021, s.4.

[15] Mao Zedung “Gökyüzünün yarısını kadınlar taşır” demiş olsa bile, ÇKP henüz bu tespite yaklaşabilmiş değil. XIX. ÇKP Kongresine katılan 2300 delegenin sadece yüzde 18’ini kadınlar oluşturdu. 90 milyon ÇKP üyesinin sadece yüzde 26’sı kadın. 210 kişiden oluşan ÇKP Merkez Komitesinde yer alan kadınların sayısı iki elin parmakları kadar. 11 kişilik “daimi komite”de ise sadece bir kadın var (Başbakan Yardımcısı). ÇKP çizgisinin Çin toplumundaki cinsiyet rollerindeki değişimin gerisinde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. (Kamuran Kızlak, “Genç Kadın Çao’nun Vedası”, Birgün, 14 Mart 2021, s.5.)

[16] Kamuran Kızlak, “Çin’de Üç Çocuk: Siz Yapın, Biz Bakalım”, Birgün, 21 Haziran 2021, s.14.

[17] “Dünya Bankası’nın 1981’de işaret ettiği gibi Çin işçisinin durumu, temel ihtiyaçlarının karşılanması bağlamında diğer azgelişmiş ülkelerdeki işçilerinkinden çok daha iyiydi. Çünkü ücretin bir parasal bir de toplumsal kısmı var. Ücretin bu toplumsal, işgücünün üretkenlik düzeyi açısından büyük öneme sahip kısmı, sağlık, eğitim, konut, hatta gıda fiyatları gibi devlet tarafından doğrudan ya da destekle karşılanan gereksinimlerden oluşuyor. Çin dışa açılırken, işçisinin ücretinin parasal kısmı gelişmiş kapitalist ülkelerdeki işçilerin ücretinin parasal kısmından daha düşük olabilir, ama ücretin tamamını, işçinin tüketim alışkanlıklarını (kültür) düşünmeye başlayınca bu durum değişmeye başlayabiliyor.” (Ergin Yıldızoğlu, “Biri Çin Modeli mi Dedi?”, Cumhuriyet, 9 Aralık 2021, s.9.)

[18] Mustafa Balbay, “Çin Modeli: Sonsuz İktidar!”, Cumhuriyet, 7 Aralık 2021, s.5.

[19] Kamuran Kızlak, “… ‘Batıyoruz Yağmalayın’ Daveti ve Çin”, Birgün, 3 Aralık 2021, s.11.

[20] Ergin Yıldızoğlu, “ÇKP 100 Yaşında”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 2021, s.9.

[21] Bir şey daha hatırlatalım: Çin’in Hong Kong Özel İdare Bölgesi’ndeki özerk yapı sadece savunma ve dış politika gibi konularda Pekin’e bağlı olduğu bu yönetim modeli, “bir ülke, iki sistem” olarak adlandırılıyor. (“Çin’e Bağlılık Koşulu: Hong Kong’da ‘Yurtsever’ Seçim”, Cumhuriyet, 20 Aralık 2021, s.7.)

[22] Ergin Yıldızoğlu, “Maoizm 2.0”, Cumhuriyet, 16 Eylül 2021, s.9.

[23] Xi Jinping’in 2012’de iktidara gelmesinden bu yana Çin içeride daha otoriter bir ülkeye dönüştü. Söz konusu nüfuzunun bir işareti olarak ÇKP 2017’de “Yeni Dönem için Çin Karakteriyle Sosyalizm üzerine Şi Jinping’in Düşünceleri” adlı felsefesini anayasasına soktu.

Çin’de de ömür boyu devlet başkanı olabilecek hâle gelen Xi Jinping, 1953’de Pekin’de dünyaya geldi. Çin Komünist Parti’nin kurucularından ve eski Başbakan Yardımcılarından Şi Zongşun’un oğlu idi. Üst düzey bir yetkilinin oğlu olması nedeniyle bir “prens” gibi görülüyordu.

Ama ailesinin kaderi, babasının 1962’de hapse atılmasından sonra tam tersine döndü. Şi küçükken, siyasi seçkinlerin çocuklarının okuduğu okuldan alındı. En sonunda 15 yaşında Pekin’i terk etti ve ülkenin kuzeydoğusundaki yoksul ve uzak Liangjiahe köyüne, yedi yıl boyunca ağır işçilik yapacağı “yeniden eğitime” gönderildi.

Ancak Xi Jinping, Komünist Parti’den uzaklaşmak yerine, partiyi benimsedi. Birkaç kez partiye üye olmaya çalışsa da, babasının durumu nedeniyle reddedildi. Nihayet 1974’te partiye kabul edilmesinden sonra, Hebei bölgesinde kariyerine başlayıp, yavaş yavaş basamakları tırmandı.

1989’da, Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda siyasi özgürlükler için protestolar yapıldığı sırada, 35 yaşındayken ülkenin güneyindeki Fujian bölgesinde bulunan Ningde kentinde parti sekreteri oldu. Bölge, başkentten uzakta olsa da Xi Jinping diğer parti yetkilileriyle birlikte, Pekin’deki büyük gösterilerin yereldeki uzantılarını bastırmak için harekete geçti. Protestolar ve kanlı bir şekilde bastırılması, ülkenin tarihinden ve kayıtlardan silindi.

Xi Jinping’in yükselen profili, onun ülkedeki en üst düzey karar organına, Çin Politbüro Daimi Komitesi’ne girmesini beraberinde getirdi ve 2012’de de Çin lideri oldu. Xi Jinping’in ünlü bir şarkıcı olan eşi Peng Liyuan, Çin’in bir numaralı çifti olarak devlet medyasında sık sık boy gösteriyorlar. Çiftin Şi Mingze adlı bir kızı var; ancak Harvard Üniversitesi’nde öğrenim görmüş olmasının dışında hakkında pek bir şey bilinmiyor. (Hüseyin Aykol, “Çin’de de Seçimli Otokrasi Dönemi”, Yeni Yaşam, 22 Ekim 2022, s.10.)

[24] Yaren Çolak, “Scholz’un Çin Açılımı”, Birgün, 4 Kasım 2022, s.5.

[25] Doç. Dr. Ceren Ergenç, “Yeni dönem, parti içerisindeki güç mücadelesine göre şekillenecek. ÇKP tek vücut değil, partide farklı hizipler var. Bu hiziplerden prensler kazandı… Dışarıdan bakıldığında ülkeyi yöneten Çin Komünist Partisi’si tek vücut olarak algılanıyor. Bir kişinin her şeye karar verdiği bir sistem algılayışı söz konusu. Ama parti ve hâliyle devlet içerisinde çeşitli gruplar, hizipler var. Ve bu hizipler gerek tercih ettikleri politik programları gerekse kişisel ve tarihsel husumetler nedeniyle bir çekişme içindeler. Çok partili sistemdekine benzer şekilde bir güç mücadelesi var parti içinde. Birbirinden farklı grup ve anlayışlar parti üzerinde etkin olmaya çalışıyorlar. Güç mücadelesinin ayrışmışlığı anlamında bu yönüyle çok partili sistemdeki örneklerden bir farklılık arz etmiyorlar,” diyordu. (İbrahim Varlı, “Çin’de Kazanan Prensler”, Birgün, 25 Ekim 2022, s.11.)

[26] “Constitution of the Communist Party of China (Revised and Adopted at the 20th National Congress of the Communist Party of China on October 22, 2022)”, 22 Ekim 2022, https://news.cgtn.com/news/files/Full-text-of-Constitution-of-Communist-Party-of-China.pdf, s.1.

[27] Burak Gürel, “ÇKP 20. Kongresi, Kasım 2022 Eylem Dalgası ve Çin’in Geleceği (3): 20. Kongre’nin Önemi”, 2 Aralık 2022… https://gercekgazetesi1.net/uluslararasi/ckp-20-kongresi-kasim-2022-eylem-dalgasi-ve-cinin-gelecegi-3-20-kongrenin-onemi

[28] Kamuran Kızlak, “Hong Kong’da Sınıf Savaşları: 1967 İsyanı”, Birgün, 8 Aralık 2019, s.5.

[29] Burak Gürel ve Mina Kozluca, “The Unrest and Relative Empowerment of the Working Class in Contemporary China,” ODTÜ Gelişme Dergisi, Cilt: 46, No: 2, 2019, s.205.

[30] Burak Gürel, “Dünya Kapitalizminin Krizi ve Çin’in Yükselişi”, Devrimci Marksizm, No: 13/14, 2011, s.26.

[31] Kamuran Kızlak, “Kurt Savaşçı Diplomasisi: Retorikten Eyleme”, Birgün, 4 Nisan 2021, s.4.

[32] George Orwell, 1984, çev: Armağan İlkin, Kelebek Yay., 1983.

[33] Mehmet Ali Güller, “Astana’ya Yeni Aktör: Çin”, Cumhuriyet, 26 Kasım 2022, s.8.

[34] “Kızıldeniz’de Çin Devrede”, Birgün, 27 Ocak 2024, s.11.

[35] Kuşatmaya Güçlü Yanıt”, Birgün, 21 Mart 2023, s.11.

[36] Mehmet Ali Güller, “Yeni Dünya Düzeni Bildirisi”, Cumhuriyet, 23 Mart 2023, s.7.

[37] Ergin Yıldızoğlu, “Çin ve Stratejik Vizyon-2”, Cumhuriyet, 25 Temmuz 2022, s.11.

[38] Yarı iletkenlerin (çiplerin) artan stratejik önemi ve ekonomik rekabet gücünün yanı sıra jeopolitik gerilimler hükümetleri küresel çip tedarik zinciri içindeki konumlarını yeniden dengelemeye ve güçlendirmeye itiyor. ABD ve Çin arasındaki teknolojik üstünlük mücadelesi ise giderek artarken, her iki ülke kendi teknolojik şirketleri ve yatırımları aracılığıyla bu mücadeleyi küresel arenada sürdürüyor. Küresel çip pazarının büyüklüğünün 2024 yılında 588.4 milyar dolara ulaşması bekleniyor. (“Küresel Çip Pazarındaki Rekabet”, 29 Mart 2024… https://www.avrupademokrat3.com/kuresel-cip-pazarindaki-rekabet-yapay-zekâ-ve-jeopolitik-gerilimlerle-artiyor/)

Bunun yanında Pentagon’un ‘Savunma Yenilikçilik Kurulu Raporu’, ABD’nin 4G teknolojisinin küresel lideri olması sayesinde sağladığı ekonomik ve askeri üstünlüğü, Çin’in 5G teknolojisindeki avantajı aracılığıyla yakalama yolunda olduğuna dikkat çekti. Çin’in Huawei şirketi çerçevesinde 2 yıldır süren olaylar zincirini, şirketin teknolojiye ve yedek parçaya erişimini engelleyen yaptırımları bu kapsamda değerlendirmekte yarar var.

Rapor ABD’nin 100 bin baz istasyonuna karşılık Çin’deki 950 bin baz istasyonunu; 2021’in sonunda 150 milyon Çinli saniyede 300 megabit hızla 5G cep telefonu kullanırken, ABD’de sadece 6 milyon kişinin saniyede 60 megabit hızla 5G erişimi bulunduğunu kaydediyor.

2021 ilkbaharında yayımlanan yapay zekâ (YZ) üzerine Ulusal Güvenlik Komisyonu raporu da Çin’in bu alanda ABD’yi 2030’a doğru geride bırakmasının kaçınılmaz hâle geldiğini öne sürüyor. Çin’de bilim ve teknoloji eğitimi görenlerin sayısının ABD’yi sollaması, PISA skorlarında Çin 1. sırada yer alırken ABD’nin 25. sıraya düşmesi gibi örneklerle Çin’in teknoloji alanında potansiyelinin giderek arttığının altı çiziliyor. (Time for a Sputnik Moment? Andrew Stuttaford, National Review, 12 Aralık 2021.)

Çok ayrıntılı sektörel enformasyona dayalı raporda şu noktalar öne çıkıyor:

• Çin 250 milyon bilgisayar, 25 milyon otomobil, 1.5 milyar akıllı telefon ile dünyanın 1 numaralı ileri teknoloji üreticisidir.

• YZ’da Çin şu anda ABD’ye denk durumdadır. Derin öğrenmede 6 kat daha fazla patentle, YZ makalelerinin en fazla referans verilen yüzde 1’lik kısmında öndedir.

• Yarı iletkenlerde Çin bir numaralı üreticidir. 2030’da lider olmayı planlıyor.

• Çip imalatında yüzde 55, çip elektronik otomasyonunda yüzde 85 pazar payı ile ABD hâlâ lider konumundadır.

• Çin elektrikli araba satışında ABD’den 4 kat fazla satış yapıyor.

• Yüz algılaması, ses algılaması, fintek konularında Çin önde gidiyor. (Hayri Kozanoğlu, “Çin ABD’nin Ensesinde”, Birgün, 11 Ocak 2022, s.10.)

[39] “Tayvan’ı Yeniden Birleştirme Sözü”, Birgün, 17 Ekim 2022, s.11.


Temel Demirer – 29.09.2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑