Published on Kasım 22nd, 2024
0Çok uluslu ülkelerde demokrasi ve kültürel çeşitlilik | Cumali Yağmur
Çok uluslu ülkelerde demokrasi, tek bir ulusal kültür üzerine inşa edilip kurumsallaşamaz. Bu bağlamda, Avrupa Konseyi tarafından 1 Kasım 1995’te Strasbourg’da imzalanan Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşmesi, önemli bir adım olmuştur. Daha sonra üye devletlerin meclislerinde onaylanan bu sözleşme, ulusal azınlıkların haklarını güvence altına almayı amaçlamaktadır. Almanya ve Hollanda’da yaşayan Frizliler bu sözleşme kapsamına alınmıştır. Kuzey Makedonya ise 26 Temmuz 1996 tarihinde bu sözleşme çerçevesinde Türkleri tanımıştır. Ancak, Avrupa’da yaşayan tüm göçmenlerin de bu kapsama dâhil edilmesi gerekmektedir.
Almanya’daki göçmen kökenli milletvekillerinin bu konuda öneriler sunarak meclis gündemine taşıması, tartışmaları daha geniş bir zemine çekecektir. Günümüzde Almanya’da aşırı sağcılıkla mücadele, demokrasinin kurumsallaşması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması konuları yoğun şekilde ele alınmaktadır.
Demokrasiyi
Güçlendirme ve Çeşitliliği Koruma
Demokrasinin güçlenmesi ve toplumdaki çeşitliliğin korunabilmesi için, göçmen
azınlıklara her türlü demokratik hakkın tanınması gerekmektedir. Bunun yanı
sıra, aşırı sağcı düşüncelerin toplumdan uzaklaştırılması için derin bir
mücadele yürütülmelidir. Avrupa genelinde toplumun sağa kaydığı bir dönemde,
okullarda demokrasi eğitiminin yaygınlaştırılması, gelecek nesillerin
demokratik bir bilinçle yetiştirilmesi açısından kritik öneme sahiptir.
Demokrasi
Bilincindeki Eksiklikler
Bugüne kadar bu konuda yeterli önlemler alınmamış, toplumun demokrasi bilinci
ve kültüründen uzaklaştığı gözlemlenmiştir. Politikacıların sokak ortasında
saldırıya uğradığı, halk tarafından sorun çözen kişiler yerine düşman gibi
görüldüğü bir süreç yaşanmaktadır. Bu durum, sivil toplum anlayışının
zayıflamasına ve sağcı/faşist partilere yönelime yol açmaktadır.
Tarihsel bağlamda, Almanya’da burjuvazi ve işçi sınıfının, ulus olabilmek için feodallere karşı verdikleri mücadele tamamlanamamıştır. Von ailelerinin finansal oligarşi üzerindeki etkisi nedeniyle burjuvazi ve işçi sınıfı iktidarı paylaşmak zorunda kalmıştır. Bu durum, burjuva devriminin eksik kalmasına ve demokrasinin yeterince gelişememesine neden olmuştur. Tarihçiler, bu eksikliğin Hitler’in iktidara gelmesinde etkili olduğunu belirtmektedir.
Geçmişle
Yüzleşme ve Günümüz Sorunları
Almanya’nın diğer Avrupa ülkelerine kıyasla demokrasi konusunda daha tutucu bir
yapıya sahip olduğu ifade edilmektedir. Ülkenin geçmişte Yahudilere karşı
gerçekleştirdiği soykırımın psikolojik etkisi, bugün İsrail’in Filistin halkına
yönelik politikalarını koşulsuz destekleme eğilimini artırmaktadır.
Toplumda özellikle gençlerin demokratik düşünce kültüründen uzaklaştığı, mevcut parti ve politikalardan koparak sağcı partilere yöneldiği gözlemlenmektedir. Bu durum, yanlış bir kurtuluş algısı yaratmaktadır. Almanya’da farklı etnik kökenlerden oluşan bir toplum yapısı olduğu gerçeği hâlâ görmezden gelinmektedir. Hakim ulusal kültür, göçmen azınlıklar üzerinde baskı kurmaya devam etmektedir. Göçmenler, kendi kültürlerini yaşatma çabası içinde yalnızlaşmakta ve marjinalleşmektedir.
Çok
Kültürlülüğün Demokratik Yansıması
Günümüzde, baskıcı bir ulusal kültür yerine, evrensel ve kapsayıcı bir kültürel
yapı oluşturma çabası sürdürülmelidir. Almanya’da toplumun sağa kaymasının
göçmenlerden kaynaklandığını iddia eden görüşler yanlıştır. Milliyetçilik ve
ırkçılık, göçmenler olsun ya da olmasın, toplumun kendi iç dinamiklerinden
kaynaklanmaktadır. Geçmişte Yahudilerin ırkçılık ve faşizmin ilk hedefi olduğu
gibi, bugün de göçmenler bu ayrımcılığın kurbanı olmaktadır.
Demokrasi savunucuları, toplumun homojen bir yapıya sahip olduğu iddiasını sürdürerek tarihi bir yanılgıya düşmektedir. Kültürler, devletlerin özel mülkü değildir ve sürekli değişim halindedir. Almanya’nın ve Avrupa’nın, üstten aşağıya baskıcı bir şekilde homojen bir toplum yaratma çabası, yanlış bir politikadır.
Sonuç
Almanya’nın bir göçmen ülkesi olduğu gerçeğinden hareketle, çok kültürlülüğe anayasal düzeyde eşit haklar tanınması gerekmektedir. Homojen toplum anlayışını terk ederek, tüm kesimlerin haklarını koruyacak yeni bir anayasa ve demokratik sistem oluşturulmalıdır. Bu sayede, ülkede yaşayan her ulus, demokrasiye sahip çıkabilir ve sürdürülebilir bir demokratik gelenek oluşturulabilir. Göçmen azınlıklar konusunda, onları ayrıştırmak yerine demokratik haklarla donatmak, toplumsal bütünleşmeyi sağlayacaktır. Tıpkı Avrupa’daki çifte vatandaşlık uygulamalarında olduğu gibi, göçmenlere de eşit haklar tanınarak demokratik katılım sağlanabilir
Cumali Yağmur – 22.11.2024