Published on Ağustos 28th, 2024
0Kent Mavisi gözleriyle Necmi Akyazan’ın anısına | Hilmi Toy
Bir dostun, bir arkadaşın, eskimeyen bir yoldaşlık ettiğin birinin mezarı başında konuşmak, ardından yazmak zor. Söz ağırdır, böyle anlarda Söz daha bir ağırlaşıyor. Uğurlarken omuzlarımızda taşırken hissettiğimiz ağırlık gibi ağırlaşıyor sözler…
Üç gün önce 44 yılın biriktirdiği Hasretlikle bezenmiş umutlu bir ziyaret, Hüzünlü bir merhaba hastane odasında. Üç gün sonra yaşama veda haberini aldık hastane kapısından. “Üzgünüm” demek yetmiyor tek başına.
Vefalı arkadaşlarımızdan Beyaz aradı Cuma günü Antep’e yolum düşünce. Ben aradıktan sonra söylemeyi unuttuğu için kendisi yeniden beni aradı. Liseden, liseli yıllarda ortak tanıdığımız, yürek çattığımız Necmi Akyazan’ın hastanede yaşam mücadelesi verdiğini söyledi. Üzüldüm. Muharrem Usta’nın anılarını “Yüküm Devrimdi – Devrimci Bir Sendikacının Anıları” kitabını yayıma hazırlarken çokça aradım sordum bulmak için, bir türlü ulaşamadım. Muharrem Usta’nın anılarında adı geçiyordu Necmi’nin. Aynı dönemde sorguda ve hapishanede birliktelermiş. Tanıklığına ve bilgisine başvurmak, o süreci yazmasını istiyordum. Uzun zamandır ortak tanıdığımız arkadaşlarla pek görüşmediğini ve iletişimde olmadığını kimi arkadaşlardan öğrenmiştim. Dargınmıydı, küskünmüydü bilemedim.
Hayali hep gönlümde olan biriydi Necmi. Aynı okulun öğrencisiydik Ticaret Lisesinde. O benden bir sınıf gerideydi. DHB (Devrimci Halkın Birliği) okuruyduk. 80 öncesi yıllarda gençliğimizin verdiği heyecanla, coşkuyla birlikte yürüdük yolları. Antep’in hemen her sokağındaki izi var anıların. Düşlerimizi, ideallerimizi kelimelerle resmini duvarlara, satırlara çizdiğimiz çok oldu. 80’li yıllarda memleketin ayrı kentlerinde hapislik yaşadık. Aynı davadan yargılandık. Telden tele ulaşsın diye mektuplar yazdık gecenin düşüyle güne, “davalık” mektuplar… “Davalık mektuplar” diyorum, çünkü mektuplarımıza dava açılmıştı hapishanede o dönem.
Duvarlar konuşmuyor, sokaklar koşuşturmuyordu umutlarımızı ama biz yazarak, çizerek konuşuyor, sesimizi katmaya çalışıyorduk illede. Güzel mektup yazardı Necmi, yazısı da gözlerinin mavisi gibi pek güzeldi. Edebi yönü taaa o dönemde güçlüydü. Ah ne günlerdi, ah ne günler! Hapiste de olsak kendimizi yenilemeye, kirimizden pasımızdan, hata ve yanlışlarımızdan arınmaya çılıştığımız günleriydi gençliğimizin.
1962 Antep doğumluydu Necmi, ne tesadüf 62 yaşında da Antep’te vefat etti. Has be has Antepliydi Necmi, Antep’in yerlisi. Babası memur olan emekçi aileden. Biz hep Necmi derdik ama gerçek adı Mehmet Necmettin Akyazan.
Yaşamının son etabında ziyaretine giderken bir film şeridi gibi geçti yaşayıp paylaştığımız anılar gözlerimin önünden. En son Adana’da mahkeme salonunda görmüştük birbirimizi 42 yıl önce. Ne dün ne de bugün “harcanıp gitti ömür dediğin” demeyenlerden olmak güzel.
Doktor arkadaşımın refaketinde hastanede odasına girdik. Mışıl mışıl uyuyordu Necmi. Aplası ve yeğeni refakatçı olarak bizi karşıladılar. Uyandırdı, bizi görsün, görelim diye.
Uyandı Necmi, dudağına yaşama tutunduğu gülücükle. 42 yıl sonra ilk kez karşılaştık. “Tanıdın mı?” Soruma gülümseyerek başını salladı, elini uzattı, elini tuttum. “Benimde gözlerim mavi ama seninki daha bir güzel mavi, gözlerinin maviliğini koru, koruyasın” dedim usulca. Yüzünde yaşama tutunduğu gülümsemeyle el salladı. Doktor arkadaşım da “seninki köy mavisi, Necmi’ninki kent mavisi, olur aaem o kadar” dedi, birlikte gülümsedik.
“Maviliği koru Necmi, hayatın ellerini bırakma” diyerek vedalaştık. Ziyaret sonrasında ziyaretimi yazarak dostlarla paylaştım.
Dedim ya Vefa yüklü Sevgili arkadaşımın haber edişiyle Cuma günü, vedasından 3 gün önce hastane odasında yaşam mücadelesini verirken ziyaret ettim. 42 yıl sonra ilk görüşme, ilk ziyaret ve son veda ayrılığı. Hem okul arkadaşım hem de yoldaşımdı. Sonra aynı davadan yargılandık, hapiste mektup arkadaşımdı. Tahliye olduktan sonra bir süre babasının bakkal dükkanda çalışmış. Ardından İstanbul’a giderek “Emeğin Bayrağı” dergisinde çalıştığını, “Özgür Radyo” da programda yaptığını duymuştum. Kimi günler programı dinlediğimde oldu. Ne sesi değişmişti ne de duruşu o günler. Sonra İstanbul’da Akyüz yayınlarında çalışmış Necmi.
Hastanedeki Doktor arkadaşımın refaketinde 42 yıl sonra ilk görüşmede tanıdı, gülümseyerek el uzattı. Son kez elini tuttum yaşam mücadelesini kazan diyerek.
Üzülmemek elde değil. Birer birer eksiliyoruz eksikliklerini hissedeceklerimiz olarak. Eksilenlerimize Necmi eklendi bugün. “Ölüm hep bize mi düşer usta” demişti şair Refik Durbaş bir şiirinde. Ölüm en çok bize düşüyor maalesef, hem de en genç yaşlarında insanlarımızın dostlarımızın, yol arkadaşlarımızın. Yaşadığımız acıların, çektiğimiz çilelerin ödediğimiz ağır bedellerin bu hayatta, bu düzende, bu sistemde bize kesilen faturası sanki. Gencecik gül tenli bedenlerde yaratılan tahribatlar, sağlıksız koşullar, insanca olmayan ağır işkence ve hapishane koşulları bu faturanın toplamı.
Sevgili Necmi’yi doğduğu kentte, savaşsız sömürüsüz, sınırların ve sınıfların olmadığı, yerin göğün maviliğinde insanca eşit, halkların dilden, her renkten kardeşçe yaşam, özgür bir dünya düşüyle işçi sınıfının kurtuluşu için mücadeleye atıldığı, uğruna ağır bedeller ödediği topraklarda, Antep’te sonsuz uykusuna, ebedi yatağına uğurladık. Bu kezde Necmi buluşturdu bizleri mezarı başında. Bu mücadelede yaratılan değerlerde katkısı vardı Necmi’nin. Bizi biz yapan o amansız sevdanın bir sözü, bir sesi, bir çığlığı, bir sitemi, bir hüznü, bir özlemi, çarpan bir yüreği de Necmi’ydi. Bu yaşamın bir parçasıydı, bir kesitinde Necmi vardı. Mütevazi, yiğit, fedakar, gözünü budaktan esirgemeyen, naif bir Necmi vardı hatırda kalan. Bugün Antep’te Asri mezarlıkta Hayri’nin mahallesinde uğurladık. Komşu sayılır Hayri’lere. Bizden önce giden her bir yol arkadaşımız, yaşarken paylaşılan, paylaşarak yaşanılan anıları, en temel insani değerleri vefayla birlikte sorumluluk yüklüyor omuzlarımıza. Anılara gözlerimizi kapatmamalıyız. Haklı, onurlu mücadelenin bizlere kazandırdığı iyi insanlar olma, paylaşmasını bilen, paylaştıkça mutlu olan insanlar olma, “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” duygusunu yaşatan insanlar olma gibi Ortak değerlerimizi yaşatmak geride kalanlara, bizlere düşüyor.
Bir dostun, bir arkadaşın, eskimeyen bir yoldaşlık ettiğin birinin mezarı başında konuşmak, ardından yazmak zor. Söz ağırdır, böyle anlarda Söz daha bir ağırlaşıyor. Uğurlarken omuzlarımızda taşırken hissettiğimiz ağırlık gibi ağırlaşıyor sözler.
Uğurlar olsun sana Kent Mavisi gözlerinle Necmi. Hayatı bizden yana maviye boyayamadık belki, ama inan umutlarımıza, özlemlerimize, düşlerimize hep maviyle, kent mavisi ile baktık, yaşadık. Pembe hayallerle, toz pembesi ile görmedik yaşamı, dünyamız toz pembesi olmadı hiç bir zaman. Bir gün bakışlarımızın maviliğiyle mavileşecek dünya. Güzel anılarıyla yaşayasın hep. Aklımızda olup hatırda kalan olasın…
Hilmi Toy – 28.08.2024