Published on Eylül 29th, 2024
0Köln’de 5. Dayanışma Festivali düzenlendi
Almanya’nın Köln kentinde, Dayanışmanın Sesi Derneği (Stimmen der Solidarität) tarafından 27-28 Eylül tarihlerinde 5. Dayanışma Festivali düzenlendi. İnsan hakları mücadelesini geniş kitlelere ulaştırmayı hedefleyen festivalin beşincisi büyük bir katılımla gerçekleştirildi.
Avrupa Demokrat (Köln)
Festival, Antakya Sanat Kolektifi’nin “Öyle bir yere geldik ki hiç bir sokağın adı yok” isimli resim sergisinin açılışıyla başladı. Serginin açılışına katılan Adil Okay, “6 Şubat 2023’de yaşanan deprem sonucu 54 bini aşkın insan yaşamını kaybetti. Deprem sonrası üç gün soğuk altında enkaz altında kaldılar ve devletin yardımı çok geç geldi” şeklinde konuştu. Köln Belediye Başkanı Andreas Wolter ise, “Dayanışma’nın Sesi Derneği tarafından düzenlenen bu geleneksel festival, Köln ve insan hakları mücadelesi için çok değerlidir. Büyükşehir Belediye Başkanımız Henriette Reker’ın selamını getirdim” dedi.
Dayanışma’nın Sesi Derneği Yönetim Kurulu üyeleri Georg Krautkramer, Jürgen Wessling ve Adil Demirci, “Bu resim sergisiyle 5. Dayanışma Festivalimizin açılışını yapıyoruz. İki gün boyunca düzenleyeceğimiz kültürel ve siyasal etkinliklerle Türkiye ve İran’daki insan hakları mücadelesine vurgu yapmak istiyoruz ve dayanışmanın ruhunu geliştirmeyi hedefliyoruz. Festivalimiz, insan hakları aktivistlerinin merkezi olma yolunda önemli bir adım atmıştır” diye ifade ettiler.
Ardından Türkiye’de altı yıl tutsak kalan gazeteci Nedim Türfent ile bir söyleşi gerçekleştirildi. Pınar Mansuroğlu ve Leyla Wessling’in düzenlediği bu söyleşide, Türfent hem gazetecilik faaliyetini hem de cezaevindeki altı yılını anlattı.
Festivalin ilk günü, Şair Ali Eren Renkliöz’ün özgürlüğü anlatan şiirinin sunumuyla başladı. Ardından Cenevreden gelen “Jupiya” grubu ve Can Leman’ın müzik programıyla devam edildi.
‘Bana Gözaltında İşkence Sesi Dinlettiler’
Türkiye’deki siyasi tutuklulara ve insan hakları ihlallerine dikkat çekmek amacıyla düzenlenen etkinliğin Cumartesi günü yapılan ilk oturumunda Meryem Göktepe, İkbal Eren ve Orhan Gazi Ertekin konuştu.
Meryem Göktepe, İstanbul’da görülecek olan davadan bir hafta önce evinin basıldığını ve gözaltına alındığını anlattı. “Gözaltı sırasında bana işkence ettikleri erkek sesleri dinlettiler ve şöyle söylediler: ‘İyi dinle, senin kardeşini böyle öldürdük…’ O sırada geride kalan bir annem ve üç buçuk yaşında bir kızım vardı. O işkence seslerini, kendimi kapatarak dinlememeye çalıştım. Yoksa normalde insan delirir. O sırada kardeşim sanki işkenceye maruz kalmış gibi haykırıyormuş gibi bir izlenim edindirmek üzere direndim. Sonunda ‘Pardon’ deyip, ‘yanlışlıkla almışız seni’ diyerek bıraktılar.”
Metin Göktepe davasının İstanbul’dan Aydın ve Afyon gibi farklı illere alındığını belirten Meryem Göktepe, yaşanan süreci şu şekilde anlattı: “Gazeteci örgütleri ve sivil toplum örgütleri Türkiye’nin her yerinden davayı izlemek için otobüslerle geldiler. Bir stadyumda işlenen cinayetin ilk davası, koca bir stadyumda görüldü. Gerçekten çok sahiplenildi, ancak iktidar değişti ama devlet aklı değişmedi. Doğru Yol Partisi’nin Mehmet Ağar’ı davayı sürdürmüştü. Daha sonra Refah Partisi’nin Adalet Bakanı Şevket Kazan da sürdü.”
İkbal Eren: Emniyette Kayıtları Silindi
Dayanışma Festivali’nde, gözaltında kaybedilen İngilizce öğretmeni Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren, 1980 yılının Kasım ayında kardeşinin gözaltına alındığını hatırlattı. Eren, “Abim Hayrettin Eren’in gözaltına alındığını öğrendiğimizde annem ve babam Karagümrük Karakolu’na gitti. Orada Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’ne sevk edildiğini söylediler. Ancak Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’nde Hayrettin Eren’in gözaltına alındığı inkar edildi. ‘Burada yok’ denildi. Gün içinde aynı karakola geri döndüğümüzde, gözaltı kayıt defterinde 3 veya 4 saat önce bakarak görülen sayfa yoktu. Yani yanlış bilgi verilmişti, biz onu almamışız diye başlayan bir öyküydü” şeklinde konuştu.
İkbal Eren, ağabeyinin gözaltında kaybedilmesinden sonra başka faili meçhul cinayetler ve hak ihlalleri hakkında bilgi sahibi olduğunu belirterek, örgütlü mücadelenin önemine dikkat çekti. Cumartesi Anneleri/İnsanları deneyimini anlatarak, “İnsan Hakları Derneği aracılığıyla basın açıklamaları yaparak sesimizi duyurmaya çalıştık. 1995 yılında Sevgili Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’un kaybedilmesiyle gözaltında kayıp olgusu biraz daha farklılaşmaya başladı. Hasan Ocak’ın kaybedilmesiyle Ocak ailesi durumu basına çok fazla taşıdı. Verdikleri mücadele inanılmazdı. 1995 Mart’ında gözaltına alındıktan sonra ciddi anlamda kayıpların akıbetini sormaya başlamıştı. Mayıs 1995’te Hasan Ocak’ın cansız bedeni bulundu ve o günden sonra Ocak ailesi, Galatasaray Meydanı’nda İnsan Hakları Derneği çatısı altında bir oturma eylemi başlattı. Bu eylemin temel sebebi, başka gözaltında kayıplar olmasın, başka anneler ağlamasın, elbette gözaltında kayıpların failleri yargılansın diyeydi. O günden sonra Türkiye’de gözaltında kaybetme olgusu gündeme oturdu.”
Feme Cinayeti ve Eşek Gölgesi Davası
Orhan Gazi Ertekin, Selahattin Demirtaş’ın ve avukat Selçuk Kozağaçlı’nın davalarını ‘feme cinayeti’ olarak değerlendirirken, Türkiye’deki muhaliflere yönelik başka bir yöntemin ‘eşeğin gölgesi davası’ olduğunu öne sürdü. “Bir kişi kendi eşeğini kiraya veriyor. Ondan faydalanabilirsin ama gölgesinden de faydalanabilir misin davası… Osman Kavala davası bir eşeğin gölgesi davasıdır. Yani bir iş adamından, siyasetçiden bir terörist çıkar mı davası…” diyerek öldürmenin endüstriyel bir hale geldiğinin altını çizdi. Ertekin, bunun sonucunda ekonomik ve siyasi tasfiyelerin yaşandığını, bazı kişilerin öldürerek işadamı haline geldiğini ve yoksul çocukların iş adamına, mafya babasına dönüştüğünü ifade etti.
Sürgündeki Muhaliflere Baskı
Festivalin ikinci günündeki son etkinlikte, “Sürgünde Muhaliflere Baskı ve Avrupa’nın Rolü” başlıklı bir panel düzenlendi. Panele gazeteci, tiyatrocu ve yazar Hayko Bağdat, yazar ve insan hakları aktivisti Kerem Schamberger ve HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kardeşi Süleyman Demirtaş katıldı. Lale Akgün’ün sunduğu etkinlikte, sürgündeki muhaliflerin yaşadığı zorluklar ve Avrupa’nın bu konudaki tutumu gündeme taşındı.
Hayko Bağdat, Türkiye’nin yurtdışındaki faaliyetlerinin oldukça güçlü olduğunu vurguladı ve Almanya’da MİT’e çalışan binlerce gönüllü bulunduğunu hatırlattı. Almanya’ya iltica etmediği için bir süre sonra pasaportunun yenilenemediğini belirten Bağdat, “Her vaftiz olana pasaport veren” Ermenistan’a başvurduğunu ifade etti. Tiyatro sahnesine çelik yelekle çıktığını ve bu durumun oldukça absürt olduğunu kaydeden Bağdat, “Bence bütün acılar karşısında mizah, tüm diktatöryal baskılar karşısında en iyi anlatım aracıdır
ARTIK HER AY 500 İLTİCACI TÜRKİYE’YE GÖNDERİLMEK İSTENİYOR
Kerem Schamberger, Medico’da çalıştığını ve son dönemde Alman hükümetinin AKP/MHP iktidarıyla anlaştığını belirterek, “Türkiye’den gelen ilticacıları geri göndermek istediklerini” ifade etti. “Türkiye ve özellikle Kürt kentlerinden gelen ilticacıların sayısı oldukça fazla. Almanya’da yılda 65 bin ilticacı var, Her ay 500 ilticacı geri gönderibilinecek” dedi.
Süleyman Demirtaş, HDP’ye yönelik siyasi baskıları anlattı.
Köln’ün Ehrenfeld semtinde düzenlenen etkinlik, Köln Belediyesi, Soziokultur NRW, Rosa Lüksemburg Vakfı, Willi-Eichler Akademesi, Erich-Bethe Vakfı, Friedensbildungswerk, Medizinische Flüchtlingshilfe Bochum, Tüday, Kulturforum, Tutsakların Sesi Platformu ve Kızıl Yardım Örgütü tarafından desteklendi. Etkinlik alanında Yayınevi Ehrenfeld’ın kitap standı, Görülmüştür Derneği’nin tutsaklarla ilgili resim sergisi ve Tutsakların Sesi Platformu’nun Fiğen Yüksekdağ ile Kobane davasıyla dayanışma kampanyasının standı yer aldı.