Published on Eylül 22nd, 2024
0Marksist kriz teorisi | Cihan Yıldız
Devrevi krizler her ülkedeki kapitalizmin özelliklerine göre şekillenirler, bir anda bütün emperyalist dünyada aynı derinlikte, aynı biçimde ortaya çıkmaz ve gelişmezler.
Kapitalist sistem, emperyalizm aşamasında bir bütün olarak kriz içindedir. Bundan anlaşılması gereken şudur: Emperyalist sistem, kapitalizmin içsel çelişmelerini, ötesinde devrimin başladığı/başlayacağı en uç noktasına kadar geliştirmiştir. Kapitalizm, emperyalizm aşamasında, artık yükselen bir çizgide değil, aşağıya doğru gelişen bir çizgide hareket etmektedir. Artık kapitalist üretim ilişkileri, kapitalizmin ortaya çıktığı ve geliştiği dönemin tersine, üretici güçlerin gelişmesi ile uyum içinde değildir, tersine onların gelişme imkânlarını sınırlar, gelişmesinin önüne set çeker, engel olur hâle gelmiştir. Emperyalist sistem çürüyen, asalak, can çekişen kapitalizmdir. Emperyalizm, kapitalist sistemin “genel buhran” içinde bulunduğu aşamasıdır.
Bu genel kriz durumu, emperyalizm hüküm sürdüğü sürece var olacaktır.
Bunun dışında bir de kapitalizmin, kapitalist ekonomiye özgü devrevi krizleri vardır. Bu ekonomik krizler, gerçekte “aşırı üretim” krizleridir. Maksimal kâra dayalı ve pazarın belirleyici olduğu bir ekonomik sistem olan kapitalizmde, sermaye her zaman anda en kârlı olan alanlara kayar. Bu, bu alanlarda bir süre sonra aşırı üretimin ortaya çıkmasını beraberinde getirir. Üretilen, piyasaya sürülen mallar alıcı bulmaz. Birikir. İflaslar vb. başlar. Kriz gündeme gelir. Süreç içinde sermayenin yeni alanlara kayması, yeni üretim tekniklerinin devreye sokulması vb. yoluyla bir devrevi krizden çıkılır.
Yeni bir devre başlar. Devrevi krizler, bir yanıyla kapitalizmin kendini yenilediği araçlardır. Bazı kapitalistleri devreden çıkarma ve emekçi yığınların yoksulluğunu ve acılarını arttırma pahasına, bir bütün olarak kapitalizm ve burjuvazi açısından devrevi krizler sistemin olmazsa olmaz ve sistemi yenilemeye yarayan yol arkadaşlarıdır.
Ancak bu krizlerin emekçi yığınlar açısından sonuçları korkunçtur. Bu korkunçluk, krizin derinliğine paralel olarak artar. İşsizlik, açlık, yoksulluğun aşırı ölçüde arttığı dönemlerdir, devrevi krizlerde ekonomik gelişmenin durduğu, dibe vurduğu dönemler. Bu dönemler objektif olarak, işçi sınıfı ve emekçi yığınların kapitalizmin kendileri için ne anlama geldiğini çok daha açık görebildikleri, kendi dolaysız tecrübeleriyle kapitalist sistemin gerçek düşmanları olduğunu kavramalarının çok daha kolay olduğu dönemlerdir. Aynı zamanda egemen sınıflar içinde de daralan sömürü gelirini paylaşma dalaşının uç noktaya vardığı dönemlerdir ekonomik kriz dönemleri. Bu yüzden kapitalizmin devrevi ekonomik krizleri, aynı zamanda hem “egemenlerin eski tarzda egemenliklerini sürdürmelerinin” çok zor hâle geldiği, hem de alttakilerin “artık yeter” dedikleri bir ortamın, siyasi krizin ve evet devrimci durumların ortaya çıkmasına elverişli ortamı yaratırlar.
Fakat burda hiçbir şekilde: Devrevi ekonomik kriz = siyasi kriz = devrimci durum… otomatizasyonu yapılmamalıdır. Her devrevi ekonomik kriz, mutlaka siyasi krize yol açacak diye bir kural yoktur. Her ekonomik ve siyasi krizin, devrimci durum yaratmasının kural olmadığı gibi…
Tarihte kapitalizmin derin devrevi krizlerinin örneğin savaş durumu gibi faktörlerle birleştiği ortamlarda, devrimler gündeme gelmiş; gerek Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, gerekse İkinci Dünya Savaşı ertesinde devrimler bu biçimde gerçekleşmiştir.
Kısaca, kapitalizmin genel buhranı ile devrevi krizler bir ve aynı şey değildir. Birincisi tüm emperyalizm çağının bir görüntüsü iken, ikincisi dönem dönem “devrevi” olarak ortaya çıkan bir olgudur. Devrevi krizler, devrimin şartlarının daha da olgunlaştırarak tabii ki emperyalizmin genel buhranını da derinleştiren bir rol oynayabilirler.
Devrevi krizler her ülkedeki kapitalizmin özelliklerine göre şekillenirler, bir anda bütün emperyalist dünyada aynı derinlikte, aynı biçimde ortaya çıkmaz ve gelişmezler. Fakat bir ülkedeki devrevi kriz –hele hele bu kriz emperyalist metropollerde ortaya çıkmışsa– diğer ülkelerde de yansımalarını bulur, diğer ülkelerde de etkisini gösterir.
Devrevi krizler kapitalizm açısından ilke olarak aşılabilir krizlerdir ve emperyalist burjuvazi krizleri aşma konusunda oldukça geniş deneyime sahiptir.
Kapitalizmin genel buhranı ise ancak proleter dünya devrimi ile emperyalizmin yeryüzünden silinmesi ile aşlabilir ve mutlaka aşılacaktır. Ancak kapitalizmin “genel buhran” içinde olması da onun kendiliğinden yıkılacağı, kendiliğinden çöküp gideceği anlamına gelmiyor. Kapitalizm ancak onun kendi mezar kazıcısı olan sınıfın, proletaryanın aktif müdahalesi ile proletaryanın önderlik edeceği devrimlerle yıkılabilir ve yıkılacaktır.
Devrevi kriz bağlamında bilinmesi gereken bir başka şey de, ekonomik krizin önce bir alanda ortaya çıkması, fakat süreç içinde ekonominin bütün diğer alanlarını da etkilemesi ve sarması olgusudur. Normal gelişmede ekonomik krizin çıkış noktası sanayi alanında “aşırı üretim”dir, bu ekonominin diğer alanlarına da yansır. Fakat bu ille de devrevi her krizin mutlaka sanayi alanında çıkacağı ve sanayi alanında “aşırı üretim” sonucu olacağı anlamına gelmez. Bazen sanayi üretimi için belirleyici önemde bir metanın pazara sınırlı sürülmesi; onun fiyatının birden katlanması vb. ya da piyasada dolaşan çok miktarda spekülatif kapitalin siyasi, sosyo-psikolojik nedenlerle kısa sürede büyük değer kaybına uğraması, borsa krizi ve mali krizin çıkması da, devrevi krizlerin çıkış noktaları, veya onların derinleştirici faktörleri olabilir. Örneğin 1974 “Petrol Krizi” emperyalist dünyada İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en derin devrevi krizin tetikleyicisi ve en önemli faktörlerinden biri olmuştur. Örneğin 1997’de Güneydoğu Asya’da, 2008’de ABD’de kriz öncelikle bir borsa krizi ve mali kriz olarak ortaya çıkmıştır.
Bugün dünyada genel olarak bir ekonomik kriz yoktur. Mutlak yoksullaşma ile ekonomik kriz birbirine karıştırılmamalıdır. Kapitalizmde, küçük bir azınlık sürekli büyür, zenginleşir. Büyük insanlığın alım gücü ise sürekli düşer. Bugün krizin olmadığını söylemek, hiçbir şekilde “bütün ülkeler için sanayileşme, refah ve barışçı gelişme” ideolojisinin savunulmasını beraberinde getirmek zorunda da değildir. Burjuvazinin “globalizasyon” ideolojisini teşhir etmek, ona karşı mücadele etmek için, olmayan bir krizi varmış gibi görüp göstermek –niyet iyi de olsa– yanlıştır. Emperyalizm hiçbir döneminde, ister devrevi kriz içinde bulunsun, ister bulunmasın “bütün ülkeler için sanayileşme, refah, barış içinde gelişme” getirmemiştir, getirmez. Bu emperyalizmin özüne aykırıdır. Krizin varlığına, yokluğuna bağlı bir olgu değildir. Refahın en gelişmiş olduğu en zengin ülkelerde bile kapitalizm, kriz olsun olmasın toplumun çok önemli bir bölümü için yoksulluk demektir! Uluslararası alanda kriz olsun olmasın, bir avuç ezen sömüren emperyalist güç ve ezilen sömürülen ülkeler biçiminde bölünmek demektir! Krizin varlığı yoksulların, ezilenlerin, emekçilerin durumunu biraz daha kötüleştirir, ama özde değiştirmez.
Cihan Yıldız – 22.09.2024