Published on Eylül 14th, 2024
0Schengen sınırlarında sürekli kontrol başlatan Almanya eleştiri sağanağı altında
STK’LER ELEŞTİRİYOR ÜYE DEVLETLER SAVUNUYOR – Ekim 2023’ten bu yana Çekya, Polonya ve İsviçre sınırlarında geçici kontrol uygulayan Almanya, Haziran-Eylül 2024’teki Avrupa futbol şampiyonası, Olimpiyatlar ve Paralimpik Oyunları sırasında tüm sınırlara yaydığı geçici kontrolleri kalıcı ve daha sıkı biçimde sürdüreceğini duyurdu.
16 Eylül’de yürürlüğe girmesi beklenen yeni önlemleri duyuran Federal İçişleri ve Topluluk Bakanı Nancy Faeser gazetecilere “Düzensiz göçü daha da azaltmak istiyoruz. Bu amaçla, şu anda yürürlükte olan kapsamlı önlemlerin ötesine geçen daha fazla adım atıyoruz”. dedi.
Faeser, “Yeni Ortak Avrupa Sığınma Sistemi ile AB’nin dış sınırlarının güçlü bir şekilde korunmasını sağlayana kadar, ulusal sınırları[ndaki] kontrolleri güçlendirme[leri gerektiğini] iddia etti.
“Schengen Sınır Kanununun
25. Maddesine göre”
Mülteci ve Sürgünler Avrupa Konseyi’nin (ECRE) internet sayfasında yer verilen bilgilere göre, hükümet ayrıca, iç sınırlarda kontrollerin geçici olarak yeniden uygulanmasına izin veren Schengen Sınır Kanunu’nun 25. Maddesi kapsamında alınan önlemler hakkında Avrupa Komisyonu’nu (EC) bilgilendirdi.
Faeser, üstelik, hükümetin, 10 Eylül’de Dublin Tüzüğü uyarınca başka bir AB üye ülkesine iade edilip edilmeyeceklerini gözden geçirirken, sığınma başvurusunda bulunan kişileri dokuz komşusuyla olan sınırlarına yakın “hapishanelere veya sıkı koşullara sahip diğer kurumlara” göndermeyi planladığını da açıklamış ve “Dublin dosyaları”ndakileri iade için atılacak tüm diğer adımların “beş hafta içinde” tamamlanması gerektiğini de eklemişti.
Polonya: “Kabul edilemez”
Almanya’nın her yerde sınır kontrolleri uygulama kararı, diğer AB üye ülkelerinden karışık tepkiler aldı. Polonya Başbakanı Donald Tusk bunu “kabul edilemez” olarak niteledi ve verecekleri yanıtı “AB düzeyinde de” değerlendirmek amacıyla diğer üye ülkelere danışma sözü verdi.
Avusturya ve Yunanistan da karşı
“Manevra alanı yok.” diyen Avusturya Federal İçişleri Bakanı Gerhard Karner, Bild gazetesine Avusturya’nın “Almanya’dan reddedilen kişileri kabul etmeyeceğini” söyledi.
Yunanistan Başbakanı Kiyriyakos Miçotakis de “Schengen’den geçici muafiyet mantığına doğru ilerlemek doğru olmaz (…)” dedi. Miçotakis ayrıca Almanya’nın bu kadar çok mülteci ve göçmeni çekmesinin ülkenin refah politikalarıyla açıklanabileceğini ima etti: “Gerçek şu ki bugün Avrupa’da sadece yasadışı göçmenleri değil, aynı zamanda bir Avrupa ülkesinde mülteci statüsüne sahip olan ve yasal hakları olduğu için başka bir Avrupa ülkesine taşınan mültecileri de çeken ülkeler var,” dedi ve “Bu, Almanya’nın kendisini ilgilendirmesi gereken bir şey ve refah devletinin nasıl organize edileceğini anayasal sınırlamalar çerçevesinde belirtmek kesinlikle bizim işimiz değil” diye ekledi.
Diğer AB üyesi ülkelerden destek var
Ancak diğer AB ülkeleri hükümetleri, Almanya’nın kararını destekledi. İtalya İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Wanda Ferro “Sınır kontrolü ve yasadışı göçle mücadele konusunda Almanya, İtalyan hükümetinin çizgisini izliyor (…),” dedi. Macaristan Başbakanı Viktor Orbán X hesabında, Alman Şansölyesi Scholz’u “#Göçü Durdurun kulübüne” hoş geldiniz mesajıyla karşıladı.
Sivil toplumdan sert tepki
Avrupa Komisyonu, Almanya’nın kararı konusunda yorum yapmadı. Avrupa Komisyonu sözcüsü 10 Eylül’de gazetecilere “Komisyon Alman yetkililerle temas halindedir.” demekle yetindi. Sivil toplum örgütleriyse (STK’lar) daha sert tepkiler verdi. ECRE üyesi örgüt PRO ASYL X hesabından “Alman sınırlarında da kitlesel geri itmeler […] artık Sosyal Demokrat, Yeşil ve Liberal hükümet altında bir gerçeklik,” diye yazdı.
Uluslararası Af Örgütü Almanya şubesi, diğer 26 kuruluşla birlikte X’te yayımladığı ortak bildiride “[…] mevcut tartışmanın Avrupa uyumunu tehlikeye attığını” ve “sığınmacı politikasının zorluklarının yalnızca birlikte ve Avrupa düzeyinde çözülebileceğini” yazdı. “[…] Avrupa yasal gerekliliklerini bir kenara atarak Avrupa ile göbek bağını kesmemesi” çağrısında bulundu ve “hukukun üstünlüğü ve insan hakları olan bir Avrupa için ayağa kalkın” dedi.
“Almanya hükümeti Hristiyan
Demokratların da gerisine düştü”
Bu arada ECRE Almanya’daki “Trafik Lambası” hükümetinin duyurduğu önlemlerin, muhalefetteki Hristiyan Demokrat Birliği’nin “yeni sığınma başvurularının kabulünü askıya alarak AB sığınma hukukundan ayrılmak maksadıyla AB İşleyişine İlişkin Antlaşma’nın 72. maddesine başvurmasını içeren önerilerin gerisinde kaldığı”nı söyledi. ECRE, 72. maddenin “yalnızca acil kullanım için tasarlanmış ve bu nedenle kullanımı[nın] AB Adalet Divanınca sıkı bir şekilde sınırlandırılmış” olduğuna dikkat çekti.
Almanya Taliban’a
mülteci iadesine de başladı
Federal Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit, 30 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, hepsi “Almanya’da kalma hakkı olmayan ve haklarında sınır dışı kararı çıkarılan hükümlü suçlular” dediği 28 Afgan vatandaşını taşıyan bir uçağın Saksonya’daki Leipzig/Halle Havaalanı’ndan havalandığını söylemişti. Avusturya Federal İçişleri Bakanı Gerhard Karner de, bu eylemi övdü ve insanların Afganistan ve Suriye’ye sınır dışı edilmesinin “hayati önemde” olduğunu söyledi.
Sivil toplum kuruluşları uygulamaları sertçe eleştirdi. İade haberlerini değerlendiren PRO ASYL’den Tareq Alaows, uygulamayı “anayasal devlet için iflas ilanı” ve potansiyel olarak “Taliban rejiminin sorumsuzca normalleşmesi” olarak niteledi.
Uluslararası Af Örgütü Almanya Başkanı Julia Duchrow da “Afganistan’da kimse güvende değil. Alman hükümeti buna karşın insanları Afganistan’a sınır dışı ederse, Taliban’ın suç ortağı olma riskiyle karşı karşıya kalır” dedi.
Almanya Ruanda’ya sınırdışıların
caiz olduğunu iddia etti
Dahası, Almanya Göç Anlaşmaları Özel Komiseri Joachim Stamp, doğu sınırlarından düzensiz olarak AB’ye giren göçmenlerin Ruanda’ya sınır dışı edilebileceğini ve Alman hükümetinin, artık terk edilmiş Ruanda planının bir parçası olarak İngiltere tarafından ödenen olanaklardan yararlanabileceğini öne sürdü.
Stamp, Belarus ve Rusya üzerinden düzensiz olarak Almanya’ya gelenleri, iki ülke liderlerinin “Batı’ya yönelik melez savaşının” unsurları olarak tanımladı. Ruanda’ya iade mantığını da “Şu anda Ruanda hariç öne çıkan [üçüncü bir ülke] yok” ve Alman hükümeti “başlangıçta İngilizler için hazırlanmış mevcut yapıları kullanabilir” gerekçesiyle savundu.
İnsan hakları savunuculuğu ve destek örgütü Stand for All’un direktörü Daniel Sohege, öneriyi yorumlarken X’te şunları yazdı: “Almanya’nın aktif bir diktatörlüğün ‘güvenli’ olduğunu söyleyen bir yasa çıkararak etrafından dolaşamayacağı Ruanda Politikası’nın yasadışılığı ve bunun insanlık dışılığı bir kenara bırakılırsa, plan kıtada İngiltere’deki kadar bile uygulanabilir değil.”
(bianet – AEK)