Makaleler

Published on Kasım 29th, 2024

0

Türk şovenizmine hayır! Halkların kardeşliği ancak bir devrimle sağlanabilir! | Cihan Yıldız


Irkçılık ve şovenizm bilinçli ve planlı bir şekilde geliştiriliyor. Milliyetçilik ağusuyla zehirlenmiş kesimler Kürtlerin, devrimcilerin üzerine saldırtılıyor.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi sınırları içinde yaşayan insanların önemli kesimi Türk ulusuna mensup değil. Fakat devletin resmi ideolojisi, bu devletin resmi sınırları içinde yaşayanların tümünü –gayri müslimler dışındakileri– Türk olarak tanımlamaktadır. Resmi görüşe göre Türkiye’de Türk ulusundan başka ulus ve ulusal azınlık yoktur!

Ben Kürdüm, Lazım, Çerkez’im, Arap’ım, Ermeni’yim, Romanım vb. deyip anadilde eğitim hakkı ya da başka bir hak mı istersiniz? Bölücüsünüzdür! Kökünüz dışardadır! Kökeniniz cumhuriyetin ömründen çok daha uzun geçmişe dayansa bile… Eskiden Doğu Bloku vardı ve “Komünistler Moskova’ya” denirdi. Şimdilerde öyle bir şey de yok ki, oraya gönderilesiniz… Bu kovmanın şimdiki sloganı ise “ya sev, ya terk et”tir! Siz de neyi sevip neyi terk etmek, ya da bir yeri terk ederken nereye gideceğinizi düşünmek zorunda bırakılırsınız.

Bu anlattıklarım, bu coğrafyada yaşananların birkaç cümleyle ifadesidir sadece. Gerçek yaşam daha da kötü. Türkiye’de değişik ulus ve milliyetler arasında ayrımcılık yapıldığını söyleyenler gerçekte yanılıyordur. Hayır, Türkiye’de devlet ayrımcılık yapmıyor, inkâr ediyor. Kürt, Arap ulusunun ve onlarca ulusal azınlığın ulusal kimliğini inkâr üzerine kurulmuştur bu cumhuriyet. Gayri Müslimleri –somutta Rum, Ermeni, Yahudileri– dini azınlık olarak kabul etmiştir. Onlara da esas olarak ulusal haklar tanımıyor. Süryanileri dini azınlık olarak bile kabul etmiyor. Var olmayanlar arasında da ayrımcılık yapmak mümkün değil. Nasıl olsa hepimiz Türk değil miyiz? Anayasa’da bu böyle ifade edilmemiş mi? Edilmiştir elbet… Belgelidir de bu. Sorun da buradan kaynaklanıyor.

Bu bizim de meselemizdir…

Gerçekten de bu mesele, yani Kürt ulusal sorunu bizim de meselemizdir. Türk devleti Kuzey/Güney/Batı Kürdistan’a, yanı başımızda Kürtlere saldırdığında, her gün Kürtleri bombaladığında, biz Türkiyeli işçilere, emekçilere düşen de zamdır, zulümdür, savaştır, kan ve ölümdür… Hangi ulus ve milliyetten olursak olalım, biz işçilerin, emekçilerin düşmanı da birdir.

O zaman, ortak düşmana karşı sınıf kardeşlerimizle birlikte olmak ve birlikte mücadele vermek için kendi meselemize sahip çıkalım!

İşçilerin, emekçilerin sömürü sisteminden kurtuluşu kendi ellerindedir. Sosyal barış adına sömürü sisteminin savunucularına bizim adımıza konuşmalarına izin vermeyelim!

Türk şovenizmi her şeyden önce kaynağını bu devletin yasalarından almaktadır. Yani belgeli ve resmi şovenizm yapılıyor bu coğrafyada. Şu ya da bu partinin, ya da taraftarın, milliyetçiliğinden, şovenizminden önce devletin şoven siyasetine karşı mücadele etmek gerekiyor. T.C. devleti, Kürt ulusal hareketine teslimiyeti dayatıyor. DEM Parti’ye de kendinizi PKK’den ayırın, ayırmazsanız belediyelerinize kayyum atayacağız, DEM aktivistlerini tutuklayacağız mesajı veriyor. DEM Parti’nin teslimiyet ve inkâr politikalarını reddetmesi sonucu, şimdiye kadar 4 DEM Belediye Başkanı ve iki CHP Belediye Başkanı görevlerinden alındı. Onlarca DEM partili gözaltına alındı.

Kuzey Kürdistan-Türkiye’de hâkim sınıflar arasında yoğun ve şiddetli bir iktidar dalaşı sürüyor. Bu dalaşta her yol mubahtır. Çetecilik, rüşvetçilik, yağmacılık… tehdit, balans ayarı, tahkiye… vb. vb. Daha şimdiden 2028’de yapılacak seçimler için kıyasıya bir dalaş yürütülüyor. Bu bağlamda iktidar dalaşında egemenler birleşmiyor. Deyim yerinde ise birbirlerini yemeye çalışıyorlar!

Ama söz konusu olan ulusal sorun olunca hepsi birleşebiliyor. Aynı kaynaktan beslendiklerini sergiliyorlar hemen. İktidarı elinde tutan RTE hükümeti ile kemalist kesim arasındaki dalaşta, Kürtlere karşı tavır söz konusu olduğunda, AKP’nin akordu ayarlandı ve koroda bozuk seslere son verildi. Gerçekte iktidar dalaşı içinde olanlar, Kürtlere karşı birlikte seferberlik türküleri söylemektedir. Kuşkusuz ki bu tavır sadece Kürtlere karşı değildir. Somut olarak Ermenilere karşı da aynı koro sahnede ve aynı seferberlik türküleri dillerde… Yarın öbür gün, başka bir ulusal azınlık hakları için sesini yükseltsin, onlara karşı da yeteneklerini sergilemekten geri kalmayacaklardır.

24 Temmuz 2015’ten beri sömürgeci devlet Kürtlere karşı yeniden şiddetli bir savaş yürütmeye başladı. Rojava’nın bir bölümü sömürgeci devletin işgali altında bulunuyor. Siyonist İsrail’in yöntemlerine özenen sömürgeci Türk devleti Rojava’nın alt yapısını hedef alıyor. Kürtlere karşı sömürgeci devlet topyekûn saldırıda. Özellikle Türk ulusundan işçiler, emekçiler de bu savaşın destekçileri, ortağı durumundadır. Türk ulusundan işçilerin, emekçilerin asli görevlerinden biri, Türk şovenizminin yaygınlaştırılmasına, Kürt/Arap ulusu ve ulusal azınlıklar üzerindeki ulusal baskıya, zulme karşı seslerini yükseltme zamanıdır. “Kendi” egemenlerine “biz sizin savaşınızda yokuz”, “düşmanımız diğer ulus ve milliyetlerden insanlar değil, sömürücülerimiz, egemenlerimiz, yani sizsiniz” diyerek karşı çıkmalıdır.

“Biliyoruz ki ‘başka halkları ezen bir halk özgür olamaz’! Kürt ulusunun nasıl yaşayacağına kendisinin özgürce karar vermesinden, tüm ulusal azınlıklara tam hak eşitliğinden yanayız” diyebilmektir görev. Kahrolsun Türk şovenizmi! Halkların kardeşliği için tek yol devrim! vb. şiarlar proletarya enternasyonalizminin savunuculuğunda haykırılması ve bize yol göstermesi gereken şiarlar olmalıdır.  

Sömürgeci Türk devletinin ülkelerimizde ve Kürdistan’ın üç parçasında yürüttüğü savaşa kayıtsız kalmamalıyız. Ama bu konuda bizim anladığımız ile hâkim sınıfların anladığı farklı şeyler? Biz, bundan, dünyanın herhangi bir bölgesinde, ülkesinde sınıf kardeşlerimizle sınıf dayanışmamızı güçlendirmek, onlarla birlikte bizi sömürenlere karşı ortak mücadeleyi anlarken, hâkim sınıflar, çeşitli ulus ve milliyetlerden işçileri, emekçileri kendi bayrakları altında toplayarak kendi çıkarları için birbirlerini boğazlatmayı anlıyorlar.  

“Ne için?” sorusuna hâkim sınıflar “milli çıkarlar bunu gerektiriyor” diye de yanıt veriyorlar!

Peki, onların “milli çıkarlar” diye ileri sürdükleri şey nedir? Örneğin Rojava’nın işgal edilmesi ile işçilerin, emekçilerin ceplerine üç-beş kuruş daha fazla mı girecektir? Örneğin, Kuzey Kıbrıs’ın işgal altında tutulması ile Türkiyeli işçilerin, emekçilerin yaşam koşullarında bir iyileşme mi olacaktır? Örneğin sömürgeci devletin, birçok ülkede askeri üsler bulundurması ile işsizlik, yokluk, yoksulluk, açlık… son mu bulacaktır.

Elbette hayır!

Onların kastettiği milli çıkarlar gerçekte kendilerinin, yani hâkim sınıfların, yani burjuvazinin, yani sermaye sahiplerinin ve onların devletinin çıkarlarıdır.

Bizim, işçilerin, emekçilerin önüne sürdükleri ve kaşıklamamızı istedikleri “milli çıkarlar” lapasının gerçek anlamı budur. Kendi çıkarları için bizim gözümüzü boyamak istemektedir onlar.

Biz işçilerin, emekçilerin Türk devletinin savaş yürütmesinden, Suriye’deki savaşın bir parçası olmasından kazanacağımız bir şey yoktur. O hâlde onların “milli çıkar” lapasını elimizin tersiyle itelim. “Milli çıkar” diyerek kendi çıkarları için bizi de savaşın bir parçası yapmalarına izin vermeyelim. Destek vermeyelim; bırakalım onlar kendi çıkarları için savaşı bizsiz yürütsünler!!!

“Ne için?” sorusu karşısında hâkim sınıflar; “büyük devlet olmanın sorumluluğu bunu gerektirir” diyorlar ve işçileri, emekçileri devletin attığı bu adıma ortak etmeye çalışıyorlar.

Gerçekte bu devlet işçilerin, emekçilerin devleti değildir. Bu devlet sermaye sahiplerinin, burjuvazinin devletidir. 102 yıllık T.C. devletinin biz işçiler, emekçiler için yaptığını hâlimize baktığımızda görebiliriz.

Sömürgeci devletin “büyüklüğünden” biz işçiler, emekçiler bir fayda görmedik. Sıkça söylenen Türkiye’nin artık eski Türkiye olmadığı söylemlerini, biz işsizliğin, yokluğun, yoksulluğun, açlığın… büyümesi olarak yaşadık. Hâl böyleyken “devletin büyüklüğünü” hâkim sınıflar sermayelerini daha fazla büyüterek yaşadılar. Onlara göre bu devlet “büyük ”; çünkü çıkarlarının koruyucusu ve garantisi bu devlet! Sadece bu kadarla bitmiyor devletin “büyüklüğü”… Hâkim sınıfların çıkarlarının koruyucusu ve kollayıcısı olan bu devlet Ortadoğu’da pay kapmak için dalaş yürütüyor.

Peki, bizim devletimiz olmayan, emperyalisleşme yönünde ilerleyen bu devletin “büyüklüğü” bizi niye ilgilendirsin? Biz, işçiler, emekçiler bu “büyük” devletin çıkarlarının niye peşinden gidelim? Niye sömürgeci devletin çıkarları, bekası için cepheye gidelim, niye vurulalım, vuralım? Niye, aynı sınıfın üyesi olan çeşitli ülkelerden işçiler, emekçiler, yoksullar olarak birbirimizin boğazına sarılalım?

Bizim Kürdistan’da, Suriye’de ya da dünyanın başka bir bölgesinde sınıf kardeşlerimizle, işçileriyle, emekçileriyle bir alıp veremediğimiz yoktur! Bizim düşmanımız sermayenin iktidarıdır, burjuvazidir; onların devletidir. Bizim düşmanımız, işçileri, emekçileri birbirlerine boğazlatan emperyalizmdir.

İşçileri, emekçileri birbirlerine karşı kışkırtan, boğazlatanlara karşı mücadele edelim. Onların sistemini, devletini yerle bir edelim. Sermayenin hâkimiyetini yıkalım, insanın insanca yaşadığı, halkların kardeş olduğu yeni bir dünya yaratalım; sosyalizmin dünyasını yaratalım! Böyle bir dünya için mücadeleye değer…

Irkçılık ve milliyetçiliğe karşı mücadele edelim…

Irkçılık, şovenizm ve milliyetçilik giderek yükseliyor. Hâkim sınıflar ırkçılık ve şovenizmin yükseltilmesinde başrolü oynuyor. Kürt halkı potansiyel suçlu olarak görülüyor. PKK ile yürüyen savaşta, şehit cenazeleri ırkçılığın yükseltilmesi için bir araç olarak kullanılıyor.

Kuzey Kürdistan-Türkiye’de “ötekileştirilen” insanlar üzerinde baskı, sömürü ve yıldırma politikaları uygulanıyor. Her alanda savaş daha da yoğunlaştırılıyor. Kürtçe konuşan, hak arama mücadelesi yürüten, devletin resmi ideolojisini savunmayan, RTE’yi eleştiren paylaşımlar yapan insanların kapıları çalınarak gözaltına alınıyor. Hâkim sınıflar dikensiz bir gül bahçesi istiyorlar. Gülü seven dikenine katlanma cesaretini gösteremiyor. Onlar saltanatlarını sürdürmek istiyorlar. Ama güneş balçıkla sıvanmıyor. Tüm baskı ve yıldırma politikalarına rağmen, gelişen mücadeleyi engelleyemezler.

Irkçılık ve şovenizm bilinçli ve planlı bir şekilde geliştiriliyor. Milliyetçilik ağusuyla zehirlenmiş kesimler Kürtlerin, devrimcilerin üzerine saldırtılıyor. Bu saldırılarda faşist MHP ve ülkücü faşistler başı çekiyor. Faşist devletin kolluk güçleri ve yargısı, milliyetçiliğin azdırılması konusunda gereken desteği veriyor. 

Biz işçiler ve emekçiler olarak, oynanan oyunun farkındayız. Azdırılan ırkçılık ve şovenizme karşı mücadele edeceğiz. Milliyetçiliğin panzehri proletarya enternasyonalizmidir. İşçilerin emekçilerin görevi, hâkim sınıfların piyonu olmak değildir. Görevimiz, baskı ve sömürü sistemine, bu sistemin koruyucusu hâkim sınıfların devletine karşı kendi sınıf çıkarlarımız temelinde mücadeleyi yükseltmektir. Görev şovenizme, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadele etmektir.

Bimre koletî, bijî azadî!

Ji bo biratîya gelan tek rê şoreşe!


Cihan Yıldız – 29 Kasım 2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑