Makaleler

Published on Mayıs 22nd, 2024

0

Devrimcileri anmak… | Cihan Yıldız


Devrimcileri, komünistleri anmak, onların mücadelelerinden öğrenmektir. Onların doğrularını sahiplenip ilerletmek, yanlışlarını aşmaktır onları anmak…

Devrimcileri anmak sadece Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci hareketine özgü değildir. Tüm dünyada aynı dava uğruna mücadele edenlerin, bu mücadelede yitirdikleri yoldaşlarını anmaları, onları mücadelelerinde yaşatmaları normal olması gereken işlerdendir. Devrimcileri anmak, onları sahiplenmek aynı dava uğruna mücadele edenlerin birbirlerine sahip çıkmasıdır da bir anlamda. Sorunun özü bu sahiplenmenin gerçekte devrimcilerin mirasını devrimci mücadelede yaşatmaya uygun olup olmadığı, devrimci mirastan öğrenilip öğrenilemediği ve içinde bulunulan koşullara uygun yaşama geçirilip geçirilmediğidir.

Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci hareketinde içinde bulunduğumuz koşullarda, şu ya da bu devrimcinin karşı devrim güçlerince katledilmesi karşısında ortak eylemler, toplantılar yapılması “siper yoldaşlığı” olarak da övülmektedir ve böylesi siper yoldaşlığının neden daha tutarlı ve sürekli olmadığından da yakınılmaktadır. Devrimciler arası siper yoldaşlığının övülmesi ve vurgulanması gerekir ve bunun sürekli kılınması da devrimcilerin görevidir. Aslında devrimcilerin siper yoldaşlığı, normal olması gereken şeydir. Şu ya da bu saldırı sonrasında birlikte ortak protesto eylemi yapmanın övülmesi ya da öne çıkarılması esas olarak devrimciler arasında bu normal olması gerekenin ne yazık ki sürekli bir tavır olmamasından kaynaklanmaktadır. Sorun siper yoldaşlığının ne olduğunun gerçekte kavranmamasıdır.

Sorun devrimcilerin düşmana karşı birlik olup ortak mücadele verirken, devrim için mücadelede doğrunun kavgasını kendi aralarında yoldaşça ve açık ideolojik mücadele verebilme yeteneğine sahip olmamalarındandır. Eleştirilerin devrim için mücadeleye katkı olarak değil, “örgüte” ya da “gruba” saldırı olarak kabul edilmesindendir. Düşünce farklılıklarına rağmen, devrim için mücadelede aynı cephede yer alındığının ve “bizim cephede” olanların “bize” ait olduğunun bilinciyle onları sahiplenmenin devrimciliğin bir gereği olduğunun kavranmamasındadır sorun.

Daha da önemlisi devrimin, devrimci mücadelenin sadece şu ya da bu devrimci ya da komünist örgütün işi olmadığı; devrimin, devrimci mücadelenin çok yönlü olduğu, bu mücadelede elde edilecek her kazanımın devrim mücadelesini ilerleteceğinin, sonuçta da devrimin kitlelerin eseri olacağının kavranmaması ve buna uygun davranılmamasıdır.

Bir nefeste peş peşe dizdiğimiz devrimci hareketin bu zaaflarını sıralamak kolay, bunların devrimcilere kavratılması zor. Kimileri bunları lafta savunur ara sıra, ama pratikleri yine de buna uygun değil.

Tüm devrimci örgüt veya gruplar kendi mücadele tarihlerinde belirleyici rol oynayan devrimci önderleri ve devrimcileri her sene yeniden anmaktadır. Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci ve komünist hareketi özellikle THKP-C, THKO ve TKP/ML kökenlerine göre bu anmaları gerçekleştirmektedirler. 30 Mart, Mahir Çayan ve arkadaşlarının Kızıldere’de katledilmeleri (Kızıldere’de THKO’dan da devrimciler vardı); 6 Mayıs, Deniz, Yusuf, Hüseyinlerin ve 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin yıldönümleri olarak devrimcilerin-komünistlerin belleklerindedir. Daha da gerilere gidilirse Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmeleri ve onların anılmaları da Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci ve komünist hareketinin belleğinde yerini alan olaylardandır.

Devrim mücadelesinde yitirdiğimiz binlerce devrimcinin de anıldığı, ama pek öne çıkmadığı anma günlerinin sayısı da bitmez…

Biz de devrimcileri, komünistleri anıyor, onları sahipleniyoruz. Onların sömürü sistemine karşı mücadelelerinin bizim de mücadelemiz olduğunun bilincindeyiz. Buna uygun davranmaya çalışıyoruz. Devrimcileri mücadelemizde yaşatıyoruz. Mahirleri, Denizleri, İbrahimleri anarken onların devrimciler arası dayanışmasından, birbirlerine sahip çıkıp aynı cephenin insanları olarak karşı devrime karşı mücadele örnekleri vermelerinden öğrenilmesi gerektiğinin de altını çizmek gerekiyor.

Kuzey Kürdistan-Türkiye devrimci hareketinin günümüzdeki temel özelliklerinden biri tekkecilik olarak da adlandırdığımız dar grupçu, sekter yaklaşımdır. Bunun da en belirgin özelliklerinden biri, şu ya da bu devrimci örgüt eğer diğer devrimci gruba eleştiri yöneltmişse, eleştiri yöneltilen örgüt-grup söz konusu eleştirinin doğru olup olmadığına değil, eleştiriyi getiren örgüte karşı tavır almaya; onu nasıl “halledeceğine” kafa yormasıdır. Devirmesi gereken devlet ve kolluk güçlerini unutup, devrimcilere karşı “tek devrimci”, “öz devrimci benim” falan iddiasıyla diğer devrimci örgüt/grubu esas rakipmiş gibi algılaması ve buna uygun da davranmasıdır. Bunun da doğal bir sonucu, devrimciler arası şiddete başvurma ve hatta devrimcileri öldürme olayları olmaktadır.

Oysa sahip çıktıklarını iddia ettikleri devrimci önderler, örneğin Mahirler, Denizler, İbrahimler devrimci dayanışmanın örneklerini miras bırakmışlardır bize. Tabii ki bu mirası gerçekte sahiplenenlere…

Mahir ve arkadaşları Kızıldere’de katledilirken, onlar Denizlerin, Yusufların, Hüseyinlerin idamlarını engellemek için, yani kendi örgütlerinden olmasa da devrimcilere sahip çıkmak, onları kurtarmak için eylem gerçekleştirmişlerdir.

İbrahim, devrimcilere sahip çıkmasından ötürü kendi örgütünden olmasa da Sinan Cemgil ve arkadaşlarını ihbar eden ve çoğunun katledilmesinde önemli rol oynayan Muhtar Mustafa Mordeniz’i cezalandırmıştır…

O, bunu yaparken yoldaşlarına şunları da anlatmıştır:

“Faşistler şimdiye kadar ülkemizde 100’e yakın devrimciyi yok etti. Bunların büyük çoğunluğu canlarını, kahramanca çarpışarak, halkın kurtuluş davasına bağışladılar. Halkımızın zulme karşı yükselen hıncı, evlatlarının dökülen kanlarıyla daha da arttı. Bizler yaşadığımız sürece yoldaşlarımızın ve bütün yurtseverlerin faşizme karşı verdiği cesur ve kararlı mücadeleyi yürütmekle görevliyiz.” (Nihat Behram, İbrahim Kaypakkaya Hayatı ve Mücadelesi, s. 34)

İbrahim devrimcileri sahiplenmeyi şu şiirinde de ortaya koymaktadır:

“ÖLEN YOLDAŞLAR İÇİN

Siz ki canınızı verdiniz halkımız için/Siz ki her şeyinizi verdiniz bu kavga uğruna/ Göğsümüzde onurla dalgalanan Kavganın bayrağına siz ki al rengini verdiniz/ Ey, ölümsüz halkımız için toprağa düşenlerimiz/ Ey, yüce oğulları halkımızın/ Gururla ve sabırla dinlenin şimdi/ Kavganızı sürdürüyor yoldaşlarınız…” (Age., s. 33)

İbrahim çok açık bir şekilde devrimcileri yoldaşları olarak gördüğünü, onlara sahip çıktığını, kendisini de onların kavgasının sürdürücüsü olarak gördüğünü ifade etmektedir.

Evet, kısaca uzandığımız 1970’li yılların başında devrimciler, komünistler arasındaki dayanışmadan öğrenmek ve buna uygun davranmak bugünkü devrimcilerin, komünistlerin görevidir. Devrimciler arasındaki ilişkiyi doğru kavramayan ve devrimcilere kendi örgüt veya grubunda olmasa da sahip çıkmasını öğrenmeyen, buna uygun davranmayanların, Mahirleri, Denizleri, İbrahimleri anmaları boşunadır.

Devrimcileri, komünistleri anmak, onların mücadelelerinden öğrenmektir. Onların doğrularını sahiplenip ilerletmek, yanlışlarını aşmaktır onları anmak. Her şeyden önce de devrimci kalabilmektir bir ömür boyu…

Ölümü yüceltmeden mücadeleyi bayrak edinip insanca yaşanır bir dünya için mücadelede gerektiğinde ölebilmektir.  Devrimciliği “şehit olmakla” ölçmek, “şehitliği” ise ulaşılabilecek en yüksek mertebe olarak görüp savunmakla da devrimciler doğru temelde sahiplenilemez, anılamaz. Mahirler, Denizler, İbrahimler ölmek için mücadele etmedi. “Şehit” olmak içinse hiç değil. Onlar devrim için mücadelede gerektiğinde ölüne bilineceğini, düşmanın devrimcileri teslim alamayacağını son nefeslerini verene dek “Yaşasın devrim!” şiarlarını haykırarak da pratikleriyle göstermişlerdir.

30 Mart, 6 Mayıs, 18 Mayıs… ve daha nice devrimcinin anıldığı günler, tarihler… Geçmişi anlatmak, onları anmak, gerçeklere çıplak gözle bakmak, bakabilmek ve tüm devrimcilerin mirasından bugün ve yarın için öğrenmek. Devrimci dayanışmayı ilmek ilmek örmek… Devrimcilerin tüm bunları başarması gerekiyor. Aksi hâlde devrimci mücadeleyi ilerletmek, kazanımları elde tutmak ve devrimi gerçekleştirmek bir hayal olarak kalacaktır.

Bunun için de devrimcileri, komünistleri anarken yapılması gereken ilk şey, ya da atılması gereken ilk adım; tüm devrimcilerin, devrimciler arasında şiddeti ilkesel olarak reddettiklerini ilan etmeleri ve ortak tavır takınmalarıdır. Çünkü devrimci örgütlerin çoğunluğunun elleri devrimcilerin kanına bulanmıştır, elleri kanlıdır.

Gelin, yitirdiğimiz devrimcilerin devrimciler arası dayanışma mirasını, devrimcilere layık biçimde sahiplenelim. Gelin, sekter tavırlardan, tekkeci yaklaşımlardan, eleştirileri saldırı olarak görme yaklaşımlarından köklü biçimde kopalım!

Mahirleri, Denizleri, İbrahimleri ve daha nice “isimsiz” devrim neferini, mücadeleyi güçlendirerek analım. Biz onları devrimci, komünist duygularımızla anıyor, bir kez daha mücadelelerinin mücadelemiz olduğunu ilan ediyoruz.


Cihan Yıldız – 22.05.2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑