Makaleler

Published on Ocak 29th, 2024

0

Faşizme karşı omuz omuza | Hüseyin Şenol


Faşistlerin iktidardakine de muhalefettekine de kesin tavır konulmalıdır. Bunlarla bir araya gelinmemeli, dünyadaki anti faşistlerin yaptığı gibi, bizzat her alanda engellenmeli ve atılmalıdır…

Tam 91 yıl önce, 30 Ocak 1933’te iktidara gelen Hitler, bu tarih sonrası Almanya’daki gelişimi ve devamında diğer ülkelerdeki devlet biçimlerini de değerlendirmemizde önemli bir veri ve örnektir. Tabii ki, Hitler faşizmini bir kalıp olarak alarak, bir ülkede faşist diktatörlük vardır veya yoktur diyemeyiz. Ama kalıp olarak olmasa da, ne diyeceğimiz konusunda en belirgin örnektir. Bu örnek; gelişiyle, yükselmesiyle, kalıcılaşmasıyla ve de yıkılışıyla, devlet biçimi olarak “faşist diktatörlük nedir?”e tartışmasız ve önemli bir örnektir.

Bu yazımda, daha önceki yıllarda, 30 Ocak’ın yıldönümlerinde de kaleme aldığım değerlendirmelerimi yine seçimlerle bağdaştıracağım. Çünkü, Hitler’in seçimlerle iktidara gelmesiyle, AKP-MHP faşizminin iktidarda olması aynı şeyler değildir.

Hitler faşizminin iktidara nasıl yürüdüğüne, bilgilerimizi de tazelemek amacıyla geniş yer ayırdım. Ağırlıklı olarak Hitler’i iktidara ge(tiri)liş sürecini işlerken, Türkiye’de iktidarda olan faşist AKP-MHP Bloğuna, muhalefete, önümüzdeki seçimlere ve de ittifaklara kısaca değineceğim

Konuya, uzun yıllardır sadece Hitler’in iktidara gelişinin yıldönümünde değil, yıkılış yıldönümlerinde ve yine arada çok kez değiniyorum yıllardır. Bu bazen kendi başına başlık olurken, bazen de örnek olması için ara başlık değiniyorum. Dedim ya, benim için faşizmin gerçek tarifidir “Hitler faşizmi”.

Hitler faşizminin sadece “faşizan uygulamalardan” ibaret olmadığı da çok nettir. Yani, bizim topraklardaki örnekleri dahil, “faşizan” uygulama ve yöntemler ile devlet biçimi olarak faşizm çoğu zaman karıştırılmaktadır.

Konu üzerine önceki yazılarımda da detaylı olarak değindim içerikte değinip, aslında bir yerde de yazılarımı güncelleştireceğim. “Hitler’in iktidara gelişi ve faşizm” üzerine aralıksız bir biçimde sürekli durmamız gerek konuların başında gelmelidir.

Hitler’i iktidara getirmek için, 30 Ocak öncesi, son bir kaç ay ve sonunda da son günler çok önemlidir. Egemenler, iktidara getirmek için Kasım-Aralık 1932’de yoğunlaştırdığı girişim, tehdit, rüşvet ve her türlü zoru, son bir kaç günde daha da arttırarak, iktidara getireceği faşist partinin lideri Adolf Hitler’i iktidara taşımanın son adımlarını atıyordu. 2-3 ay içerisinde, bir başbakan istifa ettirilirken, bir başkası ancak iki ay dayanabiliyordu. Sermaye artık kesin kararlıydı ve Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg da “ikna” edilerek, başbakanlık görevi Hitler’e verilecekti.

30 Ocak 1933 tarihinde Hitler’in iktidara ge(tiri)lmesiyle, bu dönem, 12 yıldan fazla sürecek olan, insanlık tarihinin en karanlık, en barbar döneminin de başlaması anlamına geliyor. Evet tarihin gördüğü en rafine faşist devlet, yani faşist bir diktatörlüktür, Hitler Almanyası.

İktidara gelen Hitler için, efendisi tekelci kapitalizm için, gün başta komünistler olmak üzere, tüm muhalefeti ezmenin başlangıcıdır artık.

Sosyal demokratların da, gelen tehlikenin farkında olmaması, komünistleri hiçe sayma ve onlarla ittifak yapma yerine, Hitler’e direkt olmasa da onu iktidara getirenlere destek vermesi, bu karanlık dönemin de başlangıcının en büyük nedenlerindendir. Bunu kendilerine en iyi şekilde anlatan da yine Hitler oldu aslında; Ona göre en büyük tehlike olan komünistlerden başladı, siyasi soykırıma.

Maalesef, Hitler’e karşı bu biraraya gel(e)meyişin durumunu sonrasında da tarihte başka ülkelerde de görmek mümkün. Bunu, başta kendi ülkemiz olmak üzere, sosyal demokratların bu tavrını dünyanın bir çok yerinde gördük ve görüyoruz. “Solun” da bu konudaki zaafları ve “günahları” hiç de az değil tabii ki. Alman komünistleri de sosyal demokratları “sosyal faşist” olarak değerlendirmekten çok geç vazgeçmiştir ve bu da onların eksiğidir. SPD’de de bu geç gelen, yani 1930-1931’lerden itibaren sözlü dillendirilerek, daha sonraki yıllarda ise resmen gelen “öz eleştiriyi” kabul etmeyerek, “istemeyerek” de olsa faşizmin iktidara gelmesine ve devletleşmesine katkı sunmuştur, maalesef. Sosyal demokratlar, işçi sınıfı içinde her geçen gün daha da güçlenen, umut olan KPD’ye düşmanlığını arttırmış, ittifaka gidebilecek tüm yolları kapamıştır. Günümüzde de, ülkemizde ve tüm dünyada, inadına ders çıkarmamaya da devam ediyor, bu kesimler.

Fotoğraf ne kadar çok benziyor ülkemize değil mi?

Fark var tabii ki; Hitler muhalefette, ülkemizdeki faşistler ise hem iktidarda hem de sosyal demokrat bile olamayan CHP ile birlikte muhalefette.

Faşist AKP-MHP iktidarını Hitler faşizmine benzetirseniz, mücadelenizin de başarı şansı olmaz. İktidardaki faşiste tavır alıp, muhalefettekine oy vermek büyük çelişkiydi.

            Hitler’in iktidara gelişinin yıldönümü nedeniyle geçen yıl kaleme aldığım “Faşizm, seçimler ve ittifaklar” başlıklı yazımda konuya oldukça geniş yer vermiş, şu ara başlıklarda da tarihi gelişime detaylı olarak değinmiştim:

-KPD her seçimden daha güçlü çıkıyordu
-Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve SPD ile sermayenin Hitler’e desteği
-Hitler’in engellen(e)meyen iktidara yürüyüşü
-“Bana dört yıl verin, Almanya’yı tanıyamayacaksınız”
-Faşizan hükümet farklı, faşist devlet farklıdır
-Tek parti ve toplumsal onay

Faşizm insanlık suçudur

            30 Ocak 1933’ün yıldönümünde, tüm dünyada faşist ve ırkçı parti ve örgütlenmelerin yasaklanması konusunda yürütülen kampanyalara destek çağrımı yineliyorum. “Faşizm bir düşünce değil, insanlık suçudur” diyerek bu alandaki çalışmalara katılalım, anti faşist mücadeleyi yükseltelim.

            Avrupa’da da faaliyet yürüten, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Büyük Birlik Partisi (BBP) ve İYİ Parti gibi faşist partiler ile yan örgütlenmeleri yasaklanmalıdır. Ülkücü, Bozkurt, Alperen gibi isimlerle örgütlenen Türkiyeli faşistlerin işaretleri ve devamında örgütlenmelerinin yasaklanma girişimlerine destek verilmeli, bu konuda aktif faaliyet yürütülmelidir.

Yine, Almanya için Alternatif (AfD), Nasyonal Demokrat Parti (NPD) ve diğer benzeri faşist oluşumların da yasaklanması için mücadelede aktif yer almalıyız. Türkiyelisi, Almanyalısı fark etmez, faşizm bir bütün olarak tüm dünyada yasaklanmalı, bir daha gelemeyecek şekilde yeryüzünden silinmelidir.

Faşistlerin iktidardakine de muhalefettekine de kesin tavır konulmalıdır. Ne MHP, ne İYİP ne de diğerleri ile bir araya gelinmemeli, dünyadaki anti faşistlerin yaptığı gibi, bizzat her alanda engellenmeli ve atılmalıdır…

İttifaklar üzerine

Faşizmi geriletecek hareketler kesinlikle desteklenmeli, mağdurları yalnız bırakılmamalıdır. Faşist diktatörlükte, iktidarda da muhalefette aynı anda faşist parti olmaz. Ki hiç biri ol(a)maz.

Yeri gelmişken bir kez daha altını çizmek gerekiyor: Devlet, hükümet ve partileri birbirlerine karıştırmadan, “ajitasyona” girmeden değerlendirmek gerekiyor.

İktidardaki faşisti gerileteceği iddia edilip, karşı muhalefetteki faşistler desteklenmemeli. Çünkü faşistin “İYİ” adıyla ortada duranın da ne yaptığı ve yapacağını tarihten de örnekleriyle bolca gördük ve görmekteyiz. Ve en son kirli cinayetlerini de nasıl kabullendiğini gördük; faşist Meral Akşener’in son söylem ve tavırları da ortada.

Yeri gelmişken bir-iki cümleyle değinmek istiyorum; “İYİ Parti, bilinen klasik faşist parti değildir. Onlar, merkez sağdaki…”  demek, sadece, onlara da oy verilebileceğinin yolunu açan özel olarak üretilmiş yorumlardı maalesef. Devamında “Saraçhane gitmek anti faşist mücadeledir” deme saçmalığına kadar götürttü işi. Faşistin masadan kalkmasına bile üzülen “sol”u da unutmamak gerekiyor.

İttifaklarda “şimdi değilse ne zaman” anlayışı doğru bir yaklaşım değil. “Her şeye rağmen” ittifakın da faydası olmaz, başa sararız. İttifak ve genel olarak mücadelemizde “Erdoğan karşıtlığı” yeterli sayılmamalı.

Umarım 31 Mart Seçimlerinde doğru noktaya gelmiş olacak, 2019 ve 2023 seçimlerdeki hatalar tekrarlanmayacak. Umarım diyorum; çünkü bu yazıyı yazarken hala, Halkların Demokratik ve Eşitlik Partisi (DEM Parti) tarafından İstanbul adayı açıklamadı. Kabul gören genel tavır, her yerde aday çıkarmak olmasına rağmen, içerden bazı isimler hala gereksiz “ittifaklardan” bahsediyor. Mayıs seçimlerinden sonra halkımızın ne istediği ortada ve ona göre davranılmalıdır.

Kendi adayımızı çıkaracağımız açıklanırken, “ortak aday da olabilir” demek, kendi gücümüze güveni ve desteği baştan zayıflatır, seçmen farklı beklenti içinde olur, oldurulur. Artık vazgeçelim bu gereksiz söylemlerden.

Ne bağrımıza taş basmalı ne de bir faşiste karşı diğer faşistten medet umulmalıdır. “Diğer bir kötüye razı olmak” durumundan kurtulmalı, sosyalist sol.
            Seçimler konusunda kesin tavrımız şöyle olmadır; her kentte, ilçede ve beldede aday çıkarılmalıdır. DEM Parti’den adayın olmadığı yerlerde, burjuva partilerinde yer almayan devrimci demokrat adaylar desteklenmelidir.

Faşizmi ve her türden gericiliği geriletmek, diğer faşist ve gerice adaylara destek vermekle ol(a)maz. Tarihin bize verdiği ders de budur…

Almanya faşizme karşı ayakta

Başını faşist parti Almanya için Alternatif (AfD)’nin çektiği ırkçılığın açığa çıkarılan “tenkil ve sürgün” planlarını protesto eden milyonlarca insan haftalardır Almanya sokaklarında eylemlerine devam ediyor.

Bir çok kent ve kasabada göstericilerin sayısı binlerce olurken; Münih, Düsseldorf, Hamburg Berlin gibi bir çok büyük kentte ise yüz binleri buldu.

Devam eden gösterilere katılarak, örgütleyerek mücadele içinde olmalıyız.

Tarih, faşizme karşı aktif mücadele verilmesi yönünde yeteri kadar ders veriyor, insanlığa…


Hüseyin Şenol – 29.01.2024

Tags: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑