Makaleler

Published on Mart 24th, 2024

0

Kendilik bilinci olarak flanörlük | Adem Topal


Walter Benjamin bir mikro tarih çalışması olan eseri Pasajlar’ da 19yy’ın koşuşturan Paris’ini anlatır. Bu her köşeye sinen kapitalist hayaletin ta kendisidir. Benjamin bu eserinde 1840’ lı yıllarda kapitalizmin tüketim ürünlerinin kentlerde görücüye çıktığı pasajlarda bir süre için kaplumbağa gezdirmenin kibarlığın gereklerinden sayıldığını anlatır.

Yürüyüşünü kaplumbağaya uyduran bu gönlü bol insan Flanör’den başkası değildir. Fransızca Flâner fiili “ aylaklık etmek” anlamına gelir. Bu fiilden türetilen flanör (flaneur) ise 19 yy ‘ da ortaya çıkan , “ aylak aylak gezen aydın, düşünür gezgin” anlamına gelen bir kelimedir . Aylak Türkçe ’de “ başıboş, işsiz, tembel, asalak, dolanıp duran vb anlamlarına gelmektedir. Türkçe’de aylak sözcüğünün felsefi ve edebi anlamda “düşünür gezgin” anlamına rastlanmaz. Bu halk arasında aylaklığın tembellikle eşdeğer görülmesini açıklamaktadır.

Uygarlığın gelişmesi için boş zamana vurgu yapan Bernard Russell , bunu kitabı Aylaklığa Övgü ‘de uygarlığın gelişmesi ile aylaklık arasında paralellikler kurarak anlatır. Aylaklık konusunda yazan, düşünen bir diğer kişi ise, Marx’ ın damadı Lafarque’dır. Çalışma etiğinin ortalığı toz dumana kattığı bir zamanda Tembellik Hakkı çalışmasıyla bu toz dumana alternatif olacak fikirlerini ifade eden Lafarque, kapitalist amaçsız üretim ve tüketim deliliğine bir gömlek girdirmek için tembellik tanrısına seslenir “ ey tembellik , uzun suren sefilliğimize acı! Ey sanatların ve soylu erdemlerin anası tembellik, insanın kaygılarına merhem ol” O’na göre kişilerdeki bu çalışma tutkusu kişinin hiçlikten duyduğu korkudur. İnsan dünya karşısında duyduğu hiçlik ile yüzleşmek istememektedir. Bu anlamda insan kendine , kendi varlığına dayanabilmek için oyalanmaktadır. Bu sıkıntının ertelenmesi stratejidir.

Bu minvalde Lafarque’ın anlattıklarından Flanör’ün kendilik bilincinden söz edebiliriz. O tek başına amaçsız üretime ve tüketime koşulmuş hız toplumunun karşısına , ritmine bir itirazdır. O zamanın kölesi olmuşluğa karşı kendi zamanının keyfini çıkaran tinin kentteki temsilidir. O ayaklarını kapitalist üretim- tüketim döngüsünün belirleyici olduğu , bireylerin iradelerinin çok kazanma hırsına teslim edildiği, devamlı arzulamak , istemek döngüsünde kaybolmuş bir toplumsal düzende sabitlemez. Flanör’ün kendilik hali bize adeta antik Yunan Kiniklerini anımsatmaktadır. Bir bilinçlilik hali olan flanörlük/aylaklık sermayenin belirlediği, maddi koşulların, değerlerin, sınırların sorgulanması pratiğidir. Bir anlamda başka bir yasam imkanın , olasılığının adımlarla araştırılmasıdır. Yunan Kinikleri gibi kendine yeterliliğin pesindedir. Koşuşturan kalabalığa bakarak Kinikler gibi ihtiyaç nedir diye sorarlar. Azla yetinmenin, gerçekten neyin değerli olduğunun araştırmasına girerler. Bu anlamda bir kendilik bilinci geliştirerek Delfi tapınağında ki şu meşhur uyarıyı gündemlerine alırlar. Kendini tanı! Bir tanrı olmadığının farkına var. Hayatını gerçek değerlerin üzerine kur. Bu uyarı bize aynı zamanda kendi üzerimize düşünmek için zamana sahip olmamız gerektiğini hatırlatır.

Bu anlamda aylaklık biz zaman yönetimidir. Zaman hırsızlarına karşı bir hakkın talebidir. Bir dövüş, bir kavga şeklidir. İdeolojik bir haklılıktır. Anamızın ak sütü gibi helaldir. Bizimdir ve bizim olması gerekendir. Bu gerçeği anlamak için başımıza Kral Midas ‘in başına gelenlerin gelmesi gerekmez. Hikaye kısaca şöyledir; sapkın bir şekilde altına düşkün olan Kral Midas’a tanrılardan biri dokunduğu her şeyi altına çevirme ayrıcalığını bahşeder . Önceleri kralın hoşuna giden bu durum yemek istediği yiyeceklerinde altına döndüğünü görünce paniklemeye baslar , bir de kızını öper öpmez baştan aşağıya altına dönüştüğünü görünce dehşete kapılır ve tanrıya bu ihsanını geri alması için yalvarır. O andan itibaren Kral Midas değerli biricik şeyin altın olmadığını anlar.

Midas’ın hikayesi burada biter. Peki bizim hikayemiz ne zaman başlayacak? Bu soruya cevap bulmak aylaklığın bize açtığı yavaşlık kapısından girmeyi gerektiriyor gibi. Aksi taktirde rüzgârın savurduğu pazar poşetleri gibi oradan oraya savrulup duracağız.


Adem Topal – 24.03.2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑