Sosyalizm

Published on Ocak 19th, 2024

0

MLKP’den Ziya Ulusoy açıklaması

MLKP MK, uzun bir devrimci ömrün, emeğin, mücadelenin onurunu kazanan Ziya Ulusoy’un artık örgütsüz olduğu fikrinin yer aldığı açıklamasına ilişkin bir açıklama yayımladı. Ulusoy’un MLKP ile programatik ve tüzükle bağlı bir ayrılığı olmadığı belirtilen açıklamada, devrimci parti, örgüt ve kadrolara, “71 devrimci kopuşunun gerisine düşmeye; ‘yasal devrimcilik’ tehlikesine, parlamentarist zihniyete sürüklenişe, politik iddia çıtasını en düşük seviyeye çekmeye, kitlelere inançsızlığa karşı ideolojik mücadeleyi güçlendirmeye, tek tek yapılar ve birleşik mücadele örgütleri temelinde pratik savaşımı yükseltme” çağrısı yapıldı.

Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) Merkez Komitesi (MK), 2024/2 nolu açıklamasında, Ziya Ulusoy’un örgütlü yaşama ve savaşıma son verdiği yönlü açıklamaya değindi. Ulusoy’un MLKP 7. Kongresi öncesinde aldığı kararı kongre sonrası bildirdiği ve kendisini tartışma ve etkileşime kapattığı belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Faşist saray darbesiyle 7 Haziran seçimlerinin fiilen iptal edilmesinin ardından 20 Temmuz 2015’te Suruç/Pirsûs katliamıyla başlatılan devrimci ve ulusal demokratik hareketi ideolojik-tasfiyeciliğe itme hedefli sınır tanımaz faşist inkarcı sömürgeci terör devam ediyor.

“Tasfiyeci saldırganlık ve kuşatma, 10 Ekim Ankara Garı katliamından başlayarak kitle hareketini siyasi bakımdan felç edici bir ihtiyata, dahası korku çemberine hapsedip bastırmasına; devrimci ve ulusal demokratik saflarda kimi tasfiyeci çözülmeler geliştirmesine karşın, direnen ve savaşan güçler tasfiye edilemediği, geri çekilen kitle hareketi küllendirilemediği, Rojava devrimi boğulamadığı için şiddetlenerek devam etmektedir.

“Tüm devrimci, antifaşist-antişovenist partileri, grupları ve kadrolarını sınavdan geçiren bu dönemin yarattığı ideolojik, siyasi, örgütsel tahribat, umutsuzluk, karamsarlık, yılgınlık, kitlesel biçimde mülteciliğe yönelme, örgütsel daralma, kitlelerle bağların zayıflaması, bölünmeler ve nihayet devrimci parti ve grupların ‘yasal devrimcilik’ cenderesine alınması devrimci ve antifaşist işçilerin, ezilenlerin gözleri önündedir.

“Uzun bir devrimci ömrün, emeğin, mücadelenin onurunu kazanmış Ziya Ulusoy böylesi çok özel bir dönemde örgütlü yaşama ve savaşıma son verdiğini ‘devrimci kamuoyuna’ açıkladı.

“O, tasfiyeci bir dönem için çok sıradan bir durum olan, kendini örgütlü yaşamın dışına atma tutumunu MLKP 7. Kongresi ve KKÖ 3. Konferansı karar ve değerlendirmeleri temelinde geliştirmiş değildir. 7. Kongremiz öncesinde alınmış, partiye kongre sonrası bildirilmiş bu karar, tartışmaya ve etkileşime kapalılık gibi sağlıksız bir zemine dayalıdır.

“Partimiz bu sağlıksız yaklaşıma rağmen yoldaşça ve ısrarlı ilişkilenişi esas aldı, karşılıklı etkileşime dayalı bir tartışma temelinde hareket etti. Ne yazık ki, Ulusoy’un kendini zincirlediği tasfiyeci umutsuzlukla bağlı ‘ikna olmamak ilkesi’ nedeniyle anlamlı bir ilerleme sağlanamadı.

“Ziya Ulusoy’un partimizle programatik ve tüzükle bağlı bir ayrılığı yoktur. ‘Devrimci kamuoyu’na ilan ettiği ‘artık örgütsüzüm’ metninde yansıttığı, devrimin örgütlenmesinde illegal ve yarı-askeri örgütlenmenin, müfreze ve diğer askeri örgütlerin ve savaşım biçimlerinin yeri ve işlevi konularındaki görüşleri ise yeni değildir. Bunların mücadelesini yürütmüştür. Ancak bu konularda partinin temel anlayışlarıyla ilkesel bir karşıtlık içinde olmadığı için durum fikir ayrılıkları çerçevesini aşmamıştır. Bunları yıllar sonra kendini partinin dışına atma gerekçesine dönüştürmesi, 1974-1980 döneminin ilkesiz ayrılıkçılık zihniyet ve kültürüne geri dönmesi tasfiyeci umutsuzluğun, devrimci hareketin ve devrimci kitle mücadelesinin gelişimine inançsızlığın ürettiği bir sonuçtur.

“Ulusoy’un ‘artık örgütsüzüm’ metninde ilkesiz ayrılıkçılık gerekçeleri vitrinine yerleştirdiği, MLKP’nin işçi sınıfına teorik-siyasi bakışı ve sınıf çalışmasıyla ilişkilenişi veya aynı madalyonun öteki yüzünü oluşturan komünist öncünün ‘kent yoksulları’nı ‘esas aldığı’ gibi iddialar, devrimci meşruiyeti bulunmayan tutumunu mazur görme ve mazur gösterme arzusunun ifadesidir. Ziya Ulusoy hiç değilse 6. Kongre kararlarının ve bağlı pratiklerin bilgisine sahip olmak nedeniyle böylesi keyfi, karalayıcı iddialardan sakınabilmeliydi.

“İşçilerin iş ve yaşam koşullarından sendikal hak ve özgürlüklere, iş cinayetlerinden faşist işten atma yasalarına değin her konuda güçlü mücadeleler örgütlemiş; işçi sınıfının tüm ezilenleri kapsayan politik ve toplumsal nitelikteki fabrika dışı sorunlarla önder sınıf bilinciyle ilişkilenmesi, bu temelde pratiklere girişmesi için güçlü emekler sergilemiş MLKP’nin işçi sınıfının tarihsel ve siyasi rolü konusundaki görüşleri parti yayınlarında belgelidir. Pratiği de somut veriler temelinde tartışmaya açıktır.

“Yeri gelmişken vurgulamak isteriz ki, partinin rolünü en iyimser ifadeyle sınıf sendikacılığına indirgeyen, sınıf mücadelesinin proletarya diktatörlüğüne vardırılması ilkesinin alacağı somut biçimler, gerektireceği örgüt ve şiarlar konusunda ciddi bir fikir üretemeyen, devrimci sınıf mücadelesine veya işçi sınıfının siyasi önderlik görevini yerine getirebileceğine inançsızlığı teorize eden türden ‘işçi sınıfçılığı’ 1980’lerin ortalarından günümüze anlamlı hiçbir devrimci sonuç üretmemiştir, üretmez de.

“Partimizin eleştiri-özeleştiri kurumuyla ilişkilenişi konusunda genellediği iddialar da gerçeğin bilgisine sahip Ziya Ulusoy için sorumsuzcadır. Grupçuluğun, ilkesiz ayrılıkçılığın, devrimci kendiliğindenciliğin eleştirisiyle (veya özeleştirisiyle) oluşturulmuş marksist-leninist bir parti olarak MLKP’nin tüm tarihi boyunca kendini eleştirerek programını, tüzüğünü, partinin örgütsel yapısını ve siyasi mücadele perspektiflerini yenileyip geliştirdiği, bırakalım Ziya Ulusoy için, emekçi soldan işçiler ve ezilenler için de bir sır değildir. Partinin kongre kurumunu işletişindeki ısrarı aynı zamanda hesap vermenin, devrimci denetimin, sağlıklı, amaca uygun bir iç ideolojik mücadelenin ve eleştiri-özeleştiri kurumunu canlı tutmanın ifadesi ve kanıtıdır.

“Buna karşın elbette MLKP, Türkiye ve Bakur’da faşist şeflik rejimine ve inkarcı sömürgeciliğe karşı direndiğimiz ve savaştığımız, Rojava devriminin zaferi, savunulması ve inşasına katıldığımız, kentlerde ve dağlarda birleşik mücadele örgütlerinde yer aldığımız için hata yaptık, çünkü çok ağır bedeller ödedik türünden dönemin tasfiyeci pişmanlığına dahil olmamıştır ve değildir. Faşizme karşı direnmeyen ve savaşmayanlar tarih önünde suçludur. Tıpkı 12 Eylül 1980’de olduğu gibi. MLKP, gerek bağımsız gücüyle yürüttüğü savaşımla, gerekse birleşik mücadele konusundaki duruşuyla, faşist 12 Mart cuntası karşısında sergilenen devrimci tutumun öğrencisi ve gücüdür. Öyle de kalacaktır.

“Aynı MLKP dönem içindeki savaşımın örgütlenişinde ve yürütülüşündeki yetersizlikler, başarısızlıklar veya değişik tipte öngörüleri içinde isabetsiz olanlar konusunda ise cömertçe özeleştireldir. Böyledir, çünkü daha büyük mücadelelere girişmeyi, devrimi daha başarılı biçimde örgütlemeyi, birleşik devrimimizin zaferi için stratejik adımlar atmayı istemektedir. Diğer kurumsal işleyişler bir yana, MLKP kongreleri devrimci özeleştirinin gücüyle hep yeni adımları, çözümleri hazırlamıştır. Bu kimi pratik sonuçlarıyla bile test edilebilecek denli gözler önündedir.

“MLKP de içinde olmak üzere devrimci hareketi, ‘gelişememe bunalımını aşmanın yol ve yöntemlerini ve birleşik devrimci mücadeleyi geliştirmeye’ çağırmak; örgütsüzlüğünü, bu dilekle, bu hiç düşünülmemiş, hiç arayışına ve pratiğine girişilmemiş(!) hedefle izah etmek, Ziya Ulusoy’un ‘artık örgütsüzüm’ açıklamasının tasfiyecilik koşullarının, umutsuzluğun, devrimci mücadelenin gelişebileceğine, işçi sınıfı ve ezilenlerin görünür bir gelecekte ayağa kalkabileceklerine inançsızlığın ürünü olduğunu görüp anlamak için yeterlidir.

“Ulusoy bu tasfiyeci sürüklenişle hesaplaşma kararlılığı içinde olmalı; devrimci savaşıma iğne ucu kadar katkısı olmadığı ve olmayacağı gözler önünde duran; ideolojik ve siyasi olarak çürüyenlerin, çökenlerin, inancını kaybetmişlerin ve yarı-niyetlilerin alkışlarından da anlaşıldığı gibi gurur duyulacak bir yanı bulunmayan; özel olarak da tasfiyecilik salgını koşullarında özgürlük ve sosyalizm mücadelesine dolaysızca zarar veren tutumunu ciddiyetle gözden geçirip düzeltmelidir.

TASFİYECİLİĞİ GÖĞÜSLEYELİM VE PÜSKÜRTELİM
“Bu vesileyle devrimci partilerin dikkatini bir kez daha faşist şeflik rejiminin ideolojik-siyasi tasfiyecilik saldırı ve kuşatmasını; bunun stratejik bir boyutu olarak fiziki yok etme yoluyla önderlik boşluğu yaratmak için suikastları sürdüreceğine çekmeyi zorunlu görüyoruz.

“Tayyip Erdoğan şefliğindeki saray cuntası, 20 Temmuz 2015’te Suruç/Pirsûs katliamıyla başlattığı ulusal demokratik ve devrimci hareketi fiziki olarak ezip dağıtma veya ideolojik-siyasi tasfiyeciliğe yöneltme saldırısına mecburdu. Çünkü politik islamcı faşist şeflik rejimini kurabilmek ve bu rejime dayanarak işçilerin iş ve can güvenliğinin ortadan kaldırılmasına varan dizginsiz bir sömürüye, işçi ve emekçilerin sistematik tarzda yoksullaştırılmasına, kır emekçilerinin mahvedilmesine, kadın cins bilinci uyanışına set çekilmesine, tekellerin çıkarlarıyla bağlı tarzda ekolojik yıkımın önünün en arsız biçimde açılmasına, inkarcı sömürgeciliğin pervasızca derinleştirilmesine, emperyalistler arası çelişkilerden yararlanarak işgallere girişmeye, nüfuz ve pazar alanlarını genişletmek için bölgesel savaşlara müdahil olmaya dayalı faşist politik İslamcı burjuva dönüşüm temelinde kapitalist yapıyı, işbirlikçi tekelci burjuvaziyi, özel olarak da faşist şeflik rejimiyle bütünleşmiş kapitalist tekelleri hızla güçlendirme ve Rojava devrimini boğma programını uygulamak istiyordu. Böyle bir programı uygulamak için kitleleri korkutup sindirmek, ulusal demokratik ve devrimci talepleri ve savaşımı bastırmak, öncü partileri savaşamaz, direnemez hale getirmek, birleşik demokratik cephenin tempo kazanan büyümesini, kitlelerin yeni kesimlerini kendine çekmesini önlemek zorundaydı.

“İdeolojik-siyasi tasfiyecilik olgusu bu gerçeklik zemininde ele alınmazsa hiçbir ciddi sonuca ulaşılamaz. Tasfiyecilik karşısında devrimci bir duruş geliştirilemez.

“Yine bu vesileyle devrimci partileri, örgütleri, kadroları 1973 ve Eylül 1980 sonrası ile 1990’lı ve 2000’li yılların ilk dönemlerinde değişik tipte örnekleri yaşanan, derin etkilerde bulunan tasfiyeciliği ciddiyetle incelemeye;
“İllegal örgütlenmeye, politik askeri mücadeleye, kitlelerin siyasallaşabileceklerine, görünür gelecekteki bir demokratik ve devrimci gelişmeye inançsızlığa; fedakarlıkta önde olmaktan, işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluşu mücadelesi içinde ağır bedelleri taşımaktan yorulmaya; bunları göze alamaz hale gelmeye; faşist inkarcı sömürgeciliğin kanlı, uzayan ve yoğunlaşan terörü altında sağlıklı düşünme yeteneğini kaybetmeye karşı devrimci uyanıklığa;
“71 devrimci kopuşunun gerisine düşmeye; ‘yasal devrimcilik’ tehlikesine, parlamentarist zihniyete sürüklenişe, politik iddia çıtasını en düşük seviyeye çekmeye, kitlelere inançsızlığa karşı ideolojik mücadeleyi güçlendirmeye, tek tek yapılar ve birleşik mücadele örgütleri temelinde pratik savaşımı yükseltmeye çağırıyoruz.”


Avrupa Demokrat’ta 28.12.2023 tarihinde yayımlanan Ziya Ulusoy açıklaması: Ulusoy’dan “ayrılık” açıklaması

Tags: , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑