Faşizm

Published on Mayıs 4th, 2024

0

NS Zorunlu Çalıştırma Dokümantasyon Merkezi



Ali Çarman (Berlin)

Nazilerin asıl hedeflerinden birisi de savaş esirleri ve Yahudileri, en ağır koşullarda karın tokluğuna “Zorla Çalıştırma Kampları”nda çalıştırarak bir yandan savaşın ihtiyaçlarını karşılamak diğer yandan sermayenin bazı kesimlerinin karına kar katmasını sağlamaktı.

Kaldı ki sayıları binlerle ifade edilen toplama kampları aynı zamanda ölüm fabrikaları olarak tarihin karanlık sayfalarına not düşüldü. Kendi içinde değişik adları olan kamplar zorla çalıştırma kampları (Arbeitslager), Transit kampları, Savaş esirleri (daha çok Kızıl Ordu mensupları) kampları, ölüm-Yahudi kampları gibi kamplara bölünmüştü.

Geçtiğimiz günlerde yolumuz Almanya’nın başkenti Berlin’e düşünce biz de bu fırsatı değerlendirmek üzere Britzer Straße 5, Berlin Schönneweide istasyonu yakınındaki “NS Zorunlu Çalıştırma Dokümantasyon Merkezi”ni ziyaret edelim dedik. Eski konaklama barakaları şimdi sergi, etkinlik ve eğitim mekanları olarak hizmet vermekte.

Geniş bir alanda kurulu ve 2006 yılından bu yana konuya ilgi duyanlara açık sergilenen mekan 6 bölümden oluşmakta. Berlin-Schöneweide’deki NS Zorla Çalıştırma Dokümantasyon Merkezi, bir yerleşim bölgesinin ortasında, neredeyse tamamen korunmuş bir zorunlu çalışma kampının tarihi alanındaki tek kurum.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi rejimi tarafından zorla çalıştırılan 26 milyondan fazla kadın, erkek ve çocuğun uzun süre gizli kalmış kaderini, yaşadıklarını ve çektikleri dayanılmaz acıları görünür kılıyor.

Onlar sivil halkın gözü önünde, büyük, orta ve küçük şirketlerde ve tüm sektörlerde –marangozluk, fırıncılık, bira fabrikasından giyim mağazalarına kadar, çöp toplama ve tarım gibi belediye kurumlarında, kilise mezarlıklarında veya özel evlerde çalıştırıldılar.

Sadece Berlin şehrinde, zorunlu işçiler için yaklaşık 3 bin kamp olduğu dikkate alındığında bütün Almanya ve işgal altındaki topraklarda kurulu kamplar hakkında günümüzde dahi hiç bir araştırmacı-tarihçi kesin bir rakam veremiyor.

HİTLER’İ İKTİDARA TAŞIYANLAR

12 yıllık Hitler faşizmi döneminde milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan savaşı, kendileri için bir fırsat olarak değerlendiren firmaları düşündüğümüzde, kimlerin faşizme davetiye çıkarmış olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Örneğin tekstil alanında kendinden söz ettiren Ferdinand Hugo Boss, faşizm iktidara gelmeden çok önce NSPD’ye 1931’de üye oldu. Hitler’in iktidar yıllarında 12 yıl boyunca ordunun üniformalarını, SS’lerin ve faşist ordu Wehrmacht’ın üniformalarının tasarımlarını yaptı. Savaş yıllarının en çok kazananları arasında yer aldı.

İlaç ve kimyasal ürünlerde dünya ‘devleri’ arasında yer almakta olan BAYER, naziler için Zyklon gazını IG Farben’in talebi üzerine üretti. Ve bu devasa firma savaş sonrası BAYER tarafından satın alındı.

Kodak savaş döneminde Almanya’dan ayrılmak yerine Hitler ile kol kola çalıştı. Her türden ticari ilişkilerine devam etti.

Savaş ve faşizm yıllarında nazi partisi üyesi olan bir başka tekel ise BMW idi. Hitlerin ordusu için başta silah olmak üzere her türlü askeri teçhizat üreten BMW, fabrikalarında 50 bin savaş tutuklusunu kölelik koşullarında daha zor şartlarda çalıştırdı.

Amerikan emperyalizmi bir yere önce meşhur içeceği Coca Cola ile girer ve bir ahtapot misali ülkenin her yanını sarmalar. Coca Cola 1936’da afişlerinde nazi gençliği ve Hitler’in fotoğrafına yer vererek anlaşma yaptı. Öyle ki, 1941’de Avrupa’nın en büyük pazarına sahip oldu. ABD hükümeti, markanın Hitler Almanyasına ihracatını durdurdu. Cola tekeli bu kez nazilere yeni bir içecek, FANTA ile hitap etti.

Volkswagen-Porsche de, sözde halkın arabası olacak VOSVOS’u Hitler’in talebi üzerine üretti.

Ford, Siemens, Krupps, Deutsche Bahn, Bosch.. değişik biçimlerde Hitler’in yaratmış olduğu karanlıkta karlarına kar kattılar. Biz buraya Hitler’in önde gelen destekçilerinden yalnızca bazıları aldık.

AYRIMCILIK NAZİLERİN BELİRGİN ÖZELLİĞİ

Sergi yeri gezilip, belgesel filmler izlendiğinde nazilerin/faşizmin ikinci paylaşım savaşı boyunca zora giren ekonomik durumlarını düzeltmek ve savaşı finanse etmek üzere zorla çalıştırmalarının önemi daha iyi anlaşılıyor.

Sözkonusu 3. Reich döneminde her beş işçiden birisi, 1943-44 yıllarında tarım alanında çalışanların da yarısı tutsak/köle işçilerdi.

1944 Eylül itibariyle zorla çalıştırılan işçilerin yüzde 36’sı Sovyetler Birliği (ağırlıklı olarak Kızıl Ordu) mensuplarıydı. Aynı şekilde Polonya ve Fransa’dan tutsak edilmiş işçilerin sayısı az değildi. Panoların gösterdiği bir başka gerçek ise, her üç kişiden birisinin kadın işçi olması.

Günde en az 12 saat çalıştırma ve ağır koşullar nedeniyle işçiler kaçınılmaz olarak hastalık ve ölümle yüzyüzeydiler. Sürekli dönen bir sinevizyon gösteriminde bir Alman işçinin günlük ücreti 8,72 Reich Mark iken, Doğu Avrupalı bir işçinin ücreti 1,86 ve Sovyet bir savaş esirinin ücretinin ise0,40 Reich Mark olduğu belirtiliyor. Ve sadece tutsakların sadece biraz daha yaşamalarına imkan veren bu kölelik koşullarında ödenen ücretlere, yemek-barınma giderleri karşılığında naziler tarafından el konulmaktaydı.

KADIN TUTSAK İŞÇİLERE DAHA FAZLA BASKI

Şehir ve köylerde, neredeyse her adım başı denebilecek kadar çok sayıda zorunlu çalıştırma kampı kurulmuştu. Dokümantasyon merkezinin dört farklı bölümü; objeler, fotoğraflar ve projeksiyonlar eşliğinde zorunlu işçilerin yerleştirilmesi ve günlük hayatta karşı karşıya kaldıkları faşist uygulamaları gözler önüne seriyor. Beşinci bölüm, eve dönüşleri ve zorunlu işçilik konusunun savaş sonrası nasıl ele alındığını konu ediyor.

Bununla birlikte toplama kamplarında yaşanılanlara tanıklık etmiş, en zor anların üstesinde gelmek için yaşamı birlikte yudumlamış kişilerden seçilmiş biyografiler de, Avrupa’nın dört bir yanından tutsak edilmiş kadın, erkek ve çocukların hayatlarını resmediyor.

Zorla çalıştırma kamplarında kadınlar özellikle tehditlere, çıplak biçimde aramalara, genellikle cinsel saldırılara maruz kaldılar. Hamile kadınlar ari ırkından olmadıkları bahanesiyle ‘ırksal olarak istenmeyen’ olarak kabul edildiği için kürtaj yapmak zorunda bırakıldılar. Ya da çocukları ellerinden alınarak ölümün kucağına atıldılar.

Berlin sokakları gezildiğinde her yerde faşizme karşı bir anıt, bir belge ve tökezleme taşına rastlamak mümkün. Yaşananlar hasır altı edilip unutuldukça barbarlık yeniden güç haline gelebilir. Unutulmaya karşı atılmış her adım desteklenmeli ve fırsat buldukça gidip görmeli ve bilincimizi canlı tutmalıyız. Dokümantasyon Merkezi, bu karanlık tarihi mirası gelecek nesillere hatırlatma konusunda önemli bir işlev görüyor. (Yeni Hayat)

Tags: , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑