Makaleler

Published on Temmuz 15th, 2023

0

Bu düşlerde onurlu bir gelecek var | Cansu Yumuşak


Hayatların, anıların, yaşanmamış olasılıkların hesabı nasıl sorulur? Düşlere sarılarak. Düş yolcularının düşlerine sahip çıkmak, şimdi içinde bir parça vicdan taşıyan, yıkık kentlere bakıp, “olsun, oylarımız arttı” diyenlerin içindeki karanlığı görebilen herkesin görevi artık. Bu düşlerde, eşit, özgür, onurlu bir gelecek var. Buna ulaşmak için, düşlerin mücadelesine onlar için de sarılabiliriz. 20 Temmuz’da, sekizinci yılda inatla savaşan aileleri, her öfkeden yeşeren düşleri kimsesiz bırakmayabiliriz. Sesimiz yettiğince haykırabiliriz: Suruç için adalet, herkes için adalet!

Sınırın hemen öte yakasında halklar IŞİD ile savaşıyordu. Dönemin başbakanının iddiasının aksine “bir avuç öfkeli çocuktan” çok daha gaddar olan IŞİD çeteleri en çok kadınların başını çektiği cesur savaşçılar tarafından püskürtülmüş, kentlerden kalanlar sınırın öte yanında kapkara harabelere dönmüşlerdi. Yangının dumanı halen üzerindeydi. Bu dumandan yepyeni bir umut yükselmekteydi: Rojava. Kobanê, hemen yanı başımızdaydı. İnsanlar yerinden yurdundan edilmesin, yaşayabilsin diye, yükselen bu umutla tanışmak için, elde, avuçta, yürekte, akılda ne varsa paylaşmak için, sosyalistlerin çağrısıyla yüzlerce insan bir devrimin inşaatına doğru yola çıktı.

20 temmuz 2015, bir pazartesi günü, Amara Kültür Merkezinde sınırı geçmek için gereken valilik iznini beklerken yapılan basın açıklamasının tam ortasında IŞİD mensubu bir adam, Şeyh Abdurrahman Alagöz kendini patlattı. Patlamanın ardından polis etrafı sardı, bahçeye, yaralıların üzerine gaz bombaları attı. Ambulanslar gelemedi, yaralılar hastaneye gecikti. 33 kişi hayatını kaybetti. Onlarca kişi yaralandı. Yalnızca orada olanlar değil, bir toplum, insan eliyle yapılmış bu korkunç eylemin acısında daha yıllarca sürecek olan bir işkencenin ilk gününü yaşadı. Gerçekleşen katliamın ardından olayın soruşturulması bile aylar aldı. Aylar ayları kovaladı, sonunda Suruç katliamı davası başladı. Birbirini yaralarından tanıyan insanların oluşturduğu Suruç Aileleri İnisiyatifi, bir cezaevi adliyesinde görülen bu davalara gidip gelmeye başladı. 20 Temmuz günü halkın yakaladığı, IŞİD adına alan araştırması yapmış olan ve çantasından IŞİD bayrağı çıkan Abdullah Ömer Arslan emniyete teslim edildi. Dönemin başbakanı yine televizyondan insanlara “canlı bombayı yakaladıklarını” duyurdu. Ancak emniyet bu adamın saçını ve sakalını traş edip arka kapıdan salıverdi. İki karakolun arasında gerçekleşen bu patlamadan bihaber olduğunu iddia eden emniyet görevlileri, içlerinden sadece birinin 12 taksitle ödeyeceği 7500 liralık bir ceza ile ödüllendirildi. Hayatını kaybeden ve ciddi şekilde yaralanan insanlara ödenmesi gereken tazminat bedelleri ise orada bulundukları için yüzde 50 kusurlu sayılmalarına karar verilerek yarıya düşürüldü.

Davalar sırasında olanı biteni anlatıp adalet isteyen ailelere, devlete hakaret ettikleri gerekçesiyle davalar açıldı. Bir anne oğlunun mezarı başında söyledikleri gerekçe gösterilerek cezaevine kondu, aylardır tutuklu. Dostları, yoldaşları için adalet talep eden onlarca insan hapishanelerde. Geçen ay, Suruç katliamı davası avukatı Gülhan Kaya da tutuklandı. Buna rağmen aileler, 8 yıldır yaptıkları gibi yine 4 Temmuz’da, halen cezaevi adliyesinde görülmekte olan davada inatla ve ısrarla adaletin peşinde olacaklarını söylediler. Amara’dan Hilvan’a, Halitağa’dan mezarlıklara… Biraz vicdanı olan her yürekte süregelen bir mücadele devam etmekte. “O arada olanları anlatsam yer yerinden oynar!” diyen dönemin başbakanını duruşma salonuna davet eden bir savcı bile yokken hem de. Kırmızı bültenle aranan failler devlet hastanelerinde tedavi edilirken. Boş sanık sandalyesine yapılan feryatlar tehdit sayılırken. Katiller gözetilip mağdurlar yargılanırken.

Halen dava ile ilgili çok önemli gelişmeler ortaya çıkmaya devam ediyor. Kendini patlatan Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün isminin patlamadan sadece yarım saat önce emniyet sisteminde aratıldığı, 9 ay öncesinden Suriye’ye gidip katliam hazırlıklarına başladığının bilindiği ortaya çıktı. Katliamı kimin düzenlediği, kimlerin işbirliği ettiği, bu çürümüş düzende kimlerin kokuyu örtbas etmek için beş saatlik MOBESE kaydını sildiği sorularının yanıtı hiçbir zaman olmadığı kadar ayan beyan ortada. Biliyorduk, burası bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi. Biliyorlardı, öleceğimizi. Mezarlarımıza saldıranlar, ilk kezmiş gibi buluştuğumuz, son kezmiş gibi seviştiğimiz o yaz mezarına bizi gömenler biliyorlardı olanı biteni.

Hayatların, anıların, yaşanmamış olasılıkların hesabı nasıl sorulur? Düşlere sarılarak. Düş yolcularının düşlerine sahip çıkmak, şimdi içinde bir parça vicdan taşıyan, yıkık kentlere bakıp, “olsun, oylarımız arttı” diyenlerin içindeki karanlığı görebilen herkesin görevi artık. Bu düşlerde, eşit, özgür, onurlu bir gelecek var. Buna ulaşmak için, düşlerin mücadelesine onlar için de sarılabiliriz. 20 Temmuz’da, sekizinci yılda inatla savaşan aileleri, her öfkeden yeşeren düşleri kimsesiz bırakmayabiliriz. Sesimiz yettiğince haykırabiliriz: Suruç için adalet, herkes için adalet!


Cansu Yumuşak (Suruç katliamı tanığı) – etha – 15.07.2023


*Cansu Yumuşak’ın yazısında yer alan video Aysu Y. tarafından ETHA için hazırlanmış,
yazar tarafından seslendirilmiştir.

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑