Makaleler

Published on Nisan 6th, 2024

0

Devrimci siyasetin önemi | Temel Demirer


“Politikacılar, konuşur ama
hiçbir şey söylemezler.
Seçmenler, oy kullanır
ama seçemezler.”[1]

Doğru zamanda, doğru yerde saf tutmak için bilmek çok önemlidir; insan(lık)ın özgürleşmesi, kapitalist saçmanın farkına varıp devrimci siyaseti hayata geçirmesine bağlıdır…

* * * * *

Dürüstlük ve ilkeli olmak devrimci politikanın vazgeçilemezi; burjuva politikası ile reel-politiker pragmatizmiyse şarlatanlıktır.

Carl Von Clausewitz’ın, “Savaş siyasetin başka yollardan devamıdır”; Mao Zedong’un, “Politika kansız bir savaş; savaş ise kanlı bir politikadır,” uyarılarını “es” geçmeyen devrimci siyaset, doğruyu görme, söyleme ve hayata geçirmenin “Ama”sız/ “Fakat”sızlığıdır.

Hakikât için yapılması gereken siyaset tarafsız ol(a)maz; devrimci politika yanıt verdiği kadar soru sormak için de vardır.

Kamusal sorumlulukla bezeli eylemler bütünü olma özelliğiyle o; imkânsız görünen şeyi mümkün kılar.

Devrimci politikanın, yalancılara/ “yalakalara” ihtiyacı yoktur; onuruna sahip çıkan ezilenlerle hayata geçirilir o; “Yukarıda ne olduğu bizi hiç ilgilendirmiyor. Dert ettiğimiz, aşağıdan yükselecek olandır. Bu başkaldırıyı hayata geçirdiğimiz zaman, bütün politikacılar sınıfını defedeceğiz, kendilerini parlamenter solcu diye adlandıranlar dahil,” ifadesindeki üzere Komutan Yardımcısı Marcos’un…

Aksini, egemen sınıfın siyaseti sürdürüyor zaten; reel-politikerliği seçenlerin siyasal dürüstlüğünden söz edilemez, edilmemelidir de. Çünkü reel-politikerlik için ahlâki hiç bir şey yoktur, olamaz da…

Leo Huberman’ın, “Kuruluş ilkesi ne olursa olsun, hükümetin politikasını her zaman egemen sınıfın çıkarlarına ve amaçlarına uyarlaması eşyanın tabiatı gereğidir”; Arundhati Roy’un, “Siyasi menfaatler uğruna dini duyguları ateşleyerek sömürmek de, hükümetlerin ya da politikacıların -kendi halkları da dahil- her halka bırakabileceği en tehlikeli mirastır”; Louis Althusser’in, “İdealist filozofların inandıklarının aksine, bilim ve bilgi siyasete değil, siyaset bilim ve bilginin gelişmesine kumanda eder”; Max Horkheimer’ın, “Tecrübelerimiz, ahlâk ve politikanın hemen bütün sorularının akılla değil, güçle belirlendiğini göstermektedir,” tanımlarına mündemiç sınıflı-sömürücü iktidar, çıkarlarına hizmet eden politikacıları parlatıp, ön plana çıkarır; burjuva politikacının amacı sürekli iktidarda olmaktır ki, bu da onun sorun çözme görevini imkânsızlaştırır.

Fidel Castro’nun, “Politikacılar, halkın cehalet içinde kalmasıyla ilgileniyorlar, çünkü cahil bir halk; fanatizm ve önyargı ekicilerinin, kapitalizmden çıkarı olanların en iyi müttefiki ve ilerlemenin en büyük düşmanıdır,” diye tanımladığı çerçevede “Politikanın dışında kalmak” diye bir şey yoktur; her şey politiktir.

Bu bağlamda insan(lar)ı kandırma aleti olmaması gereken siyaset için toplumsal “iyileşme” ya da değişim tabandan gelir; yukarıdan değil. Çünkü toplumsal değişimler politikaların değişmesiyle ilgili değil, zihinlerin de değişmesine mündemiçtir.

George Bernard Shaw’ın, “Barışı sağlamak isterseniz politikacıları öldürün yeter, halklar birbirleriyle anlaşır,” tarifi üzere, burjuva politikacıların hiçbir problemi çözme yetisi kalmamıştır. Bu nedenledir ki, tavizsiz ve reforme edilemeyecek olanı devrimle dönüştürebileceğimiz radikal politika biçimine ihtiyacımız vardır; “Siyaset boşluktan nefret eder; eğer o boşluk umutla doldurulmazsa, birileri korkuyla doldurur,” notundaki gibi Naomi Klein’in…

Toparlarsak: Kapitalist barbarlığın kollarında siyaset popülist bir kasaba dedikodusundan öteye geçmediği herkesin malumuyken; milliyetçi siyasalar da insan(lık)ın mahvına yol açıyor; “Bütün dünya çürüyor. Su zehirli, hava kirlenmiş, siyaset çirkinleşmiş, toprağın bağırsakları dışarı uğramış, orman yağmalanmış, sahiller yok edilmiş, kasabalar yakılmış, insanların yaşamları mahvedilmiş,” diyen Howard Zinn haksız mı?

Elbette değil!

İnsan(lar) hâlâ açlıktan ölüyorsa, bunun nedeni; ezilenlerin başka bir dünya için burjuva politikacılardan medet ummayı bırakıp siyaseti kendi ellerine almamasıdır.

* * * * *

Devrimci siyasetle -ne pahasına olursa olsun!- dünyayı mutlaka değiştireceğiz. Bu yolda yaşamı bilinçle kavrayan eylem irademiz dışında hiç bir şeyimiz yok.

Özgürlük kurtuluş mücadelesiyle mümkündür ancak; değiştirilemeyen dünya çürüyüp, yıkılandır.

Bu kapsamda kurtuluş mücadelesi, insan(lık) onurumuzdan başka bir şey değilken; sınıf mücadelesinin temeli parlamento dışı muhalefettir.

Sokak gösterilerinde slogan atıp, pankart açmanın işe yaramadığı zamanların da olduğunu göz ardı etmeden devrimci siyaseti inşa etmek, her adımda kapitalizm ile çelişkiyi derinleştirip/ yaygınlaştırarak reformizmi ortaya çıkartmak/ deşifre etmektir. (Malum: Sınıf mücadelesinde ya sorunun ya da çözümün bir parçasısındır; ikisinin ortasında, üçüncü bir şey (“yol”) yoktur. “Ya burjuva ideolojisi, ya da sosyalist ideoloji. İkisi arasında bir orta yol yoktur (çünkü insanlık ‘üçüncü’ bir ideoloji yaratmamıştır ve sınıf karşıtlıklarıyla parçalanmış bir toplumda sınıf-dışı ya da sınıf-üstü bir ideoloji söz konusu olamaz). Öyleyse, herhangi bir biçimde sosyalist ideolojiyi küçümsemek, ona birazcık olsun yan çizmek, burjuva ideolojisini güçlendirmek anlamına gelir,”[2] formülündeki üzere V. İ. Lenin’in.

* * * * *

Kapitalist sistemde taleplerimiz ancak radikal olabilirse, hayatı değiştirme olanağını bulacaktır; nihayetinde özgürleşmeden devrim ol(a)maz, devrim olmadan da özgürleş(il)emez.

Özgürlükte etik bir boyut vardır; zira özgürlük insanın sadece kendisi için istediği bir “iyi” olamaz; başkalarının da özgür olmasını istemeyi içerir. Tek başına değil, ancak hep beraber özgür olabiliriz.

Kurtuluşu bir başkasında görmek, yıkılmanın en şaşmaz güvencesini oluştururken; ezilenlerin bir dünyası olması için, öncelikle o dünyada yer alıp isyankârın safında olmak gerek.

Bu güzergâhta hepimiz, her şeyden, herkese ya da yaşa(t)ma mücadelesine karşı sorumluyuz.

O hâlde karanlıklara teslim olmamak için tekrar tekrar yeniden başlamasını bilmeli. Mücadelenin devrimci siyasetini, kimlik üzerinden değil, sınıf üzerinden yürütmek gerek. Malum: kimlikler toplumu dikey böler, “böl ve yönet” politikaları uyarınca egemenlerin.

Devamla: Korkunun hâkim olduğu yerde özgürlükler boy hedefidir; katletmekle susturulamayıp/ bastırılamayan gerçeğe mündemiç özgürlük ise, yalanlara boyun eğmeden yaşamaktır.

27 Kasım 2023 21:58:44, Paris.


N O T L A R

İlk yayımlandığı mecra: Kaldıraç Dergisi, No:270, Ocak 2024…

[1] Eduardo Galeano.

[2] V. İ. Lenin, Ne Yapmalı? Hareketimizin Canalıcı Sorunları, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1968.

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑