Ekoloji

Published on Ağustos 7th, 2021

0

Ekolojik sorunlar toplumsal sorunlardır

Ekolojik sorunları toplumsal sorunlardan ayırmak gitgide büyüyen çevresel krizin kaynaklarını büyük ölçüde yanlış yorumlamak anlamına geliyor.

Toplumsal ekolojiyi toplumsal yapan şey, genellikle göz ardı edilen mevcut ekolojik sorunlarımızın neredeyse hepsinin köklü toplumsal sorunlardan kaynaklandığı gerçeğini kabul etmesidir.

Ne var ki, mevcut ekolojik sorunlarımız toplum içerisindeki sorunlar kararlı bir şekilde ele alınmadan bırakın çözülmeyi, açıkça dahi anlaşılamaz.

Daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse; ekonomik, etnik, kültürel  ve toplumsal cinsiyet çatışmaları günümüzde karşı karşıya kaldığımız en ciddi ekolojik yer değiştirmelerin – elbette, doğal felaketler tarafından üretilenler dışında – temelinde yer alır.

Çatışma alanları

Bu yaklaşım öncelikli ekolojik sorunu yaban hayatının ya da ormanlık alanların korunması ya da daha kapsamlı biçimde gezegenlere özgü “birliği” elde etmek için “Gaia”ya katılmak şeklinde tanımlayan çevrecilere biraz fazla sosyolojik gelecek olursa, bazı yakın zamanlı gelişmelere bakmak isteyebilirler.

Prens William Sound’daki Exxon tankerinin yol açtığı büyük petrol sızıntısı, Maxxam Şirketi tarafından sekoya ağaçlarının kapsamlı olarak ormansızlaştırılması ve Quebec’in kuzeyindeki uçsuz bucaksız ormanlık alanları sular altında bırakacak olan James Bay hidroelektrik projesinin teklif edilmesi gezegenin ekolojik geleceğinin kararlaştırılacağı gerçek çatışma alanının açıkça toplumsal olacağını çarpıcı bir şekilde hatırlatıyor.

Gerçekten de ekolojik sorunları toplumsal sorunlardan ayırmak – hatta ikisi arasındaki bu kritik ilişkiyi azımsamak ya da yalnızca göstermelik olarak kabul etmek – gitgide büyüyen çevresel krizin kaynaklarını büyük ölçüde yanlış yorumlamaktır.

Sorunların esas nedeniyle yüzleşmek

Gerçekte, insanların sosyal varlıklar olarak birbirleriyle ilişkilenme biçimleri ekolojik krize değinmek için son derece önemli. Bunu açıkça kabul etmediğimiz sürece topluma baştan aşağı sızan hiyerarşi zihniyetinin ve sınıf ilişkilerinin bizatihi doğal dünyayı tahakküm altına alan düşünceye yol açtığını elbette göremeyiz.

“Büyü ya da öl” şeklinde kıran kırana rekabetçi bir dayatma etrafında yapılandırılan mevcut piyasa toplumunun bütünüyle gayrişahsi, kendi kendine çalışan bir mekanizma olduğunu kabul etmedikçe, çevresel sorunlar için haksız yere diğer fenomenleri – teknoloji ya da nüfus artışı gibi – suçlama eğilimi göstereceğiz.

Bu sorunların esas nedenlerini – ticari kazanç, endüstriyel genişleme ve ilerlemenin kurumsal çıkarla bir tutulması gibi – görmezden geleceğiz. Kısacası, patolojinin kendisinden ziyade meş’um bir toplumsal patolojinin belirtilerine odaklanacağız ve çabalarımız ulaşması iyileştirici olmaktansa kusurları gizlemeyi amaçlayan sınırlı hedeflere yönelik olacak.

Ekolojik politika içerisindeki spirütellik

Bazı eleştirmenler yakın zamanda toplumsal ekolojinin ekolojik politika içerisinde spiritüellik meselesini yeterince ele alıp almadığını sorguladılar, oysa toplumsal ekoloji var olan spiritüel değerler içerisinde köklü bir değişim çağrısı yapan ilk çağdaş ekolojiler arasında yer alıyordu.

Bu tür bir değişim, hâkim tahakküm zihniyetimizin tamamlayıcılık zihniyetine – doğal dünyadaki rolümüzün yaratıcı ve destekleyici olduğunu gören ve insandışı yaşamın ihtiyaçlarını derinden anlayan bir zihniyet – kapsamlı bir dönüşümü olacaktır.

Toplumsal ekolojide, gerçek anlamda “doğal” bir spiritüellik gereksiz yere acı çekilmesini azaltmak, ekolojik yenilemeyle ilgilenmek ve tüm verimliliği ve çeşitliliğiyle doğal evrime dair estetik bir anlayışı teşvik etmek için gözü açılan bir insanlığın ahlaki failler olarak çalışma becerisine odaklanacak.

Yeni zihniyet ihtiyacı

Toplumu değiştirmek için müşterek çaba çağrısında bulunan toplumsal ekoloji radikal biçimde yeni bir spiritüellik ya da zihniyet ihtiyacını hiçbir zaman gizlemedi.

Daha 1965 yılında, toplumsal ekoloji fikirlerini geliştirmek amacıyla yapılan ilk basın açıklaması şu uyarıyla bitiyordu: “Günümüzde insan ile diğer yaşam-biçimleri arasında hiyerarşik “üstünlük” ya da “alçaklık” gibi farklılıklar organize eden düşünce şekli çeşitliliği ekolojik bir tutumla – yani, tamamlayıcılık etiğine göre – ele alan bir bakış açısına dönüşecek.”

Böyle bir etik içerisinde insanlar daha zengin, yaratıcı ve gelişimsel bir bütün üretebilmek için insandışı varlıkları kendi kapasiteleriyle tamamlayacak – “dominant” tür olarak değil, destekleyici tür olarak.

Zaman zaman “doğal dünyanın yeniden spiritüelleştirilmesi” (respiritization) için yapılan bir çağrı olarak ifade edilen bu etik toplumsal ekoloji literatürü boyunca tekerrür etmesine rağmen, bir ilahı doğal dünyanın üzerine koyan ya da kendi içerisinde bir ilah keşfetmeye çalışan bir teolojiyle karıştırılmamalı.

Toplumsal ekoloji tarafından geliştirilen spiritüellik doğaüstücü ya da panteist olmaktan ziyade kesinlikle doğalcıdır (biyolojik bilimlerden kaynaklanan ekolojiyle ilişkisi düşünüldüğünde beklenileceği gibi).

Ekoloji hareketinin bazı çevrelerindeki toplumsal faktörlere değinme ihtiyacı yerine panteist bir “eko-spiritüellik” geliştirme ihtiyacına öncelik verme çabası gerçekliği esas alma becerileri hakkında ciddi sorular doğuruyor.

Müşterek eylem

Kör bir toplumsal mekanizma – piyasa – toprağı kuma çevirdiğinde, verimli arazileri betonla kapladığında, havayı ve suyu zehirlediğinde ve köklü iklimsel ve atmosferle ilgili değişiklikler ürettiğinde, hiyerarşik ve sınıflı bir toplumun doğal dünya üzerindeki etkisini görmezden gelemeyiz.

Ekonomik büyüme, toplumsal cinsiyet zulümleri ve etnik tahakkümün – kurumsal çıkarlar, devlet çıkarları ve bürokratik çıkarlar bir yana – doğal dünyanın geleceğini şekillendirmede spiritüel kendini yenilemenin özelci biçimlerinden daha muktedir olması gerçeğiyle yüzleşmeliyiz.

Bu tahakküm biçimlerine yalnızca genellikle “yeşil kapitalizm” kapsamına giren kişiselci tüketim ve yatırım biçimleriyle değil, müşterek eylemle ve ekolojik krizin toplumsal kaynaklarına meydan okuyan belli başlı toplumsal hareketlerle göğüs germeliyiz.

Günümüzün son derece uyumlu toplumu ise ticari büyümenin yeni araçlarını bulmaya ve reklam ve müşteri ilişkileri çabalarına ekolojik laf kalabalığı eklemeye fazlasıyla hevesli.


Murray Bookchin, Özde Çakmak

(Yeşil Gazete)

Foto: stokpic – Pixabay

Tags: , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑