Makaleler

Published on Ağustos 8th, 2023

0

Erivan’a gitmek… Enver Enli


Enver Enli Yeni özgür Politika için yazdı: Hrant Dinki’i anmak için toplandığımız o günde dostların önerisiyle Erivan’a gitme fikri ortaya çıktı. Hayallerimden biriydi Ermenistan. Erivan uçağına bindiğimde elimde not defterim duygularımı not etmeye çalışıyordum. Kendi memleketine giden bir sürgün edasıyla içim içime sığmıyordu. Ve Erivan’a doğru yaklaştıkça uçaktan kuşbakışı kenti görmek çok güzel ve özel bir ayrıcalıktı.

Frankfurt’ta Soykırım Karşıtları Derneği’nin düzenlemiş olduğu Hrant Dink anmasına katılmıştık. Mümkün olduğunca bu etkinliklere düzenli olarak katılırım. Örneğin her 24 Nisan’da ya da 19 Mayıslarda Anadolu topraklarında yaşanmış sistemli katliam ve zorla göç ettirilme politikaları halen devam etmekte. Ve ülkenin yaşadığı dramlar akla hayale gelmeyecek boyutlarda zulüm ve katliam hikayeleriyle dolu. Konunun uzman ve bilirkişileri emek emek hazırladıkları belgelerle soykırım gerçeğine dikkat çekerken, Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti ise soykırımı reddediyor, soykırımı dillendirenleri ise vatan haini ilan edip yapmadıkları zulmü bırakmıyorlar. Hrant Dink son yılların en zalim örneklerinden biridir. Evet, sevgili Hrant Dinki’i anmak için toplandığımız o günde çok sevgili dostların önerisiyle Erivan’a gitme fikri ortaya çıktı. Hayallerimden biriydi Ermenistan. Ermenilerin yaşadıkları ve onlarla ilgili savunduklarım oraları yakından incelememe sebep olmuştu. Bunca soykırım ve tehcirleri yaşamış bir halkın her şeye rağmen olgun ve dik duruşu derinden etkilemiştir beni o olgunluğa herkesin ihtiyacı var aslında. Gittiğimde hiçbir şeyin bana yabancı gelmeyeceğini tahmin ediyordum zaten ve içerimde kendi ülkesine giden bir sürgünün duygularıyla hareket ediyordum.

Erivan’ın kuşbakışı görmek

Böylesi bir heyecan ve duygularla Erivan uçağına bindiğimde elimde not defterim duygularımı not etmeye çalışıyor ve kendi memleketine giden bir sürgün edasıyla içim içime sığmıyordu. Ve Erivan’a doğru yaklaştıkça Erivan’ın gece uçaktan kuşbakışı görmek çok güzel ve özel bir ayrıcalıktı. Erivan, nakış nakış bir dantel gibi işlenmişti sanki ışıkların uyumu kentin mimarisi tam bir sanat eseriydi uçak iner inmez arkadaşlara kentin mimarını sordum, Aleksandr Tamanyan olduğunu söyledi arkadaşlar, daha sonra kentin çeşitli yerlerinde Aleksandr Tamanyan heykelleri, posterleri ve kentin çeşitli yerlerinde isimleriyle karşılaştım çok uzun ve en işlek caddelerinden biri Tamanyan Caddesiydi.

Zulüm halen devam ediyordu

Akşam Taşnak Partisi Gençlik Merkezi’nde sevgili Dr. Meline Anumyan’ın organizesiyle Batı Ermenistan Araştırmaları Merkezi’nde Batı Ermenistan Ermenileriyle söyleşideydik. Verimli bir söyleşiydi, yaşanılan acılar o kadar büyüktü ki tarifi imkansız ve sözün yetmediği anlardı, ilk izlenimim insanlarda bitmeyen ve gittikçe büyüyen bir Anadolu özlemiydi. Kolay değil tabi insanların katliamlarla zorla ülkelerinden koparılıp atılması, sürgünlüğe göçe zorlanması. Zulüm halen devam ediyordu. Ermenistan günümüzde bile işgal ve soykırım tehdidi ile yaşayan bir ülkeydi son Artsakh saldırılarında binlerce genci öldürülmüş, birçok yerleşim yeri işgal edilmiş, ambargolar ve işgal tehdidi ile yaşayan bir ülke. İşgalin baş sorumluları Türkiye, Azerbeycan ve Rusya olmak üzere çeşitli ülkelerdi. Ambargo ve işgal tehditleri devam ederken bir yandan da yaşamını devam ettiren dimdik duruşlarıyla Ermeni halkı. Söyleşi bittiğinde aşağıda bizi bekleyen el emeği çeşit çeşit ev yapımı yiyeceklerle karşılaştık, güzel bir sohbetin ardından unutulmaz damak tatları ve unutulmaz dostlukların başlangıcıyla.

Ozan Sayat Nova, Gomidas…

Yol kenarlarında adım başı tabelalarda ünlü Ermeni sanatçılar fotoğrafları, doğum ve ölüm tarihleriyle yaşatılıyordu. Her köşe başında yine sanatçılara ait heykeller ve değişik çalışmalar kente ayrı bir güzellik veriyordu. Cadde ve sokak levhalarında tanıdık isimler yine. Mesela ünlü ozan Sayat Nova ya da Gomidas buralardaydı halkın gözünde, gönlünde ölümsüzleşmişlerdi. Erivan Üniversitesi’nde çok güzel karşılandık karşılayanlardan Türkçe bilenler de vardı. Toplantı salonuna girdiğimizde salon tıklım tıklım doluydu. Konuşmalar Ermenice, Almanca, İngilizce ve Türkçeydi, konuşmacılar içerisinde ben de vardım. Ve konuşma sırası bana geldiğinde kendi yaşamımdan örnekler vererek konuştum ve “burada kendi ülkemde gibiyim” diyerek, devam ettim konuşmama. Salondaki atmosfer o kadar etkileyiciydi ki benim gibi sürgün hayatı yaşayan birine sürgünden kendi ülkesine dönmüş hissi yaşatıyordu. Bu duyguları bana yaşattıkları için çok teşekkürler ve herkesin yüreklerinden öpüyorum sevgiyle.

Dostlukları bitimsiz bir koşuydu sanki

Yol arkadaşımız İsa Paylan, Sevan Gölü kıyısındayken buraların balığı meşhurdur, balık yiyelim teklifinde bulundu, fakat akşam yemeğine davetliydik. Prof. Doktor Ashot Hayruni evine davet etmişti delegasyonumuzu. Sevan Golü kıyısında kısa bir kahve molasından sonra Erivan’a doğru yola çıktık. Yolumuzun üstünde görmemiz gereken yerler olduğunu söyleyen İsa bizleri bilgilendirirken anlatıyordu da yöreyi. Arkadaşlarla nihayet buluştuk ve akşam hepimiz Sevgili Ashot’un evindeydik. Daha sonra sevgili Ashot’un Erzincanlı soykırıma uğramış bir ailenin çocuğu olduğunu öğrenecektim. Misafirperverlikleri, dostlukları bitimsiz bir koşuydu sanki. Bu acılar unutulur mu, asla unutulmaz ve hesabı mutlaka sorulmalı ve mücadeleye devam edilmeliydi. Ve ülkede zulüm halen devam ediyor. Her dönem düşman yaratan sistem bu sefer Kürt ulusunu hedef almış. Yıllardır zulümleriyle Kürt ulusunu susturmaya, direncini kırmaya çalışıyordu.

Hüzün…

Akşamı bitirip hepimiz güzel duygularla ayrıldık. Otele geldiğimizde her zamanki gibi can dost Eran ile kısa bir sohbetten sonra ertesi gün için hazırlıklara koyulduk. Ertesi gün Artsakh Savaşı’nda düşenlerin bulunduğu Yerablur Mezarlığı’nda bulunan Ermeni Şehitliği’ne çıktı yolumuz. Türkiye ve Azerbeycan’ın kirli emelleri ile yaratılan savaşta 5 binden fazla Ermeni genci düşmüştü. Soykırım Karşıtları Derneği adına hazırlattığımız çelengimizle şehitlikteydik. Şehitlik kalabalıktı aileler ve halk ziyarettelerdi. Kimileri mezarların başında ağlarken bir yandan da mezarların bakımını yapıyor ve çiçekler bırakıyorlardı. Mezarlıkta ilk göze çarpan her mezarın başında bir Ermenistan bayrağı, mezar taşlarında düşen gençlerin fotoğrafları ve doğum ve tarihleri yazılıydı. Hüzün… İnsan olanın üzüntüsüne gözyaşlarına engel olamadığı anlardı, çok önemli bir ayrıntı beni etkiledi o ayrıntıda ağladım. Savaşta ölen bir Êzîdî mezarında Êzîdî bayrağı dalgalanıyordu, Türkiye’yi düşündüm, Türkiye’de böyle bir mezar kesin tahrip edilirdi. Ermeni ulusuna daha fazla saygı duymaya başladım. Zaten olgunlukları ve aklı-selim tavırları her zaman etkilemiştir beni.

Soykırım Anıtı

Yerablur Mezarlığı’ndan sonraki yolumuz Musa Dağlılar Anıtı’na doğruydu. Erivan’ın çokta uzağında olmayan Musadağlılar Anıtı’na ulaştığımızda karşımızda yine şehrin en yüksek bölümüne inşa edilmiş ve bir gemiye benzetilmiş anıttaydık. Arkadaşlarla buluştuğumuzda anıta girdik hep beraber. Evet bir gemideydik şimdi, bir yandan müzenin yetkilisi tarihi eserleri anlatırken, bir yandan da yine hüznümüze hakim olamadık. Dönemin fotoğrafları el yazmaları ve bir kaç tabanca ve tüfek sergileniyordu müzede. Ve kısa bir belgesel film izlerken kendimizi gerçekten gemiyle seyahat ediyoruz duygusuna kaptırdık. Fazla sürmedi müzedeki gezintimiz, aslında müzenin devamı olan başka bir bölüm varmış. Orada da dönemin tarım, teknik aletleri sergileniyormuş vaktimiz olmadığı için ayrılmak zorunda kaldık müzeden. Aslında daha uzun vakit ayırmamız gereken yerlerden vakitsizlikten çok kısa kalıyorduk. Ve diğer gezmemiz gereken yerleri görmek için yola düştük yine zaman sorunumuz var. Akşamki her 23 Nisan Akşamı Ermeni gençlerin düzenlediği Kırlangıç Yuvası diye adlandırdıkları 1915 Ermeni Soykırım Anıtı’na yaptıkları yürüyüşe katılmamız gerekiyordu. Hüzün ve gözyaşı hakimdi gece otele döndüğümüzde epey geç vakit olmuştu. Ertesi gün 24 Nisan’dı ve Soykırım Anıtı’nı anmaya katılacaktık…

Soykırımı tanıyanlar

Nihayet akşam oldu 18:30’da otelde buluştuk diğer arkadaşlarla ve kısa bir süre sonra, Erivan Merkezi’nde bulunan Cumhuriyet Meydanı’na gittiğimizde alan tıklım tıklım doluydu. Meşaleli uzun yürüyüşün başlanacağı yere sahne kurulmuş ve konuşmacılar mikrofonda, yürüyüş kortejleri genelde gençlerden oluşan kalabalık ve disiplinli kortejlerden oluşuyordu. Ben sabit bir noktada değildim tabi, yürüyüş kortejlerini incelemeye ve hiçbir şeyi kaçırmamaya çalışıyordum. Kortejlerin arasında değişik ülkelerin bayraklarından oluşan bir kortej dikkatimi çekti. Daha sonra Ermeni Soykırımı’nı tanıyan ülkelerin bayrakları olduğunu öğrendim. Daha sonra 1915 Soykırım Anıtı’nın duvarlarında yine o bayraklar ve neden asıldığıyla ilgili bir bilgilendirme panosuna rastladım. İngilizce, Rusça ve Ermenice dillerinde bayraklarla ilgili açıklama yazmaktaydı. Yürüyüşe katılan gruplar arasında kilise gençlikleri de yerini almıştı. Değişik diğer grupların da yer aldığı yürüyüş oldukça kalabalıktı, kortejlerin en arkasında çocuk, yaşlı herkes oradaydı, sanki bütün Ermenistan Cumhuriyet Meydanı’na yığılmıştı. Yürüyüşü Ermenistan Taşnak Partisi organize ediyormuş, yapılan konuşmalarda soykırım tarihi, Almanya’nın, emperyalist ülkelerin soykırımdaki rolü anlatılıyordu. Bir yandan da ses cihazlarından dünyanın tanıdığı devrimci marşlar, bir yandan Ermenice söylenen marşlar, derken yürüyüş epey sürdü. Marşlarda dikkat ettiğim özellikle Ermenice olanlar kulağıma yabancı gelmiyordu. Örneğin “Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz” şarkısı orada da Ermenice marş olarak söyleniyordu.

1915 Ermeni Soykırım Anıtı’ndaydık

Yürüyüş boyunca gecenin karanlığında fotoğraflar çekmeye çalıştım. Nihayet yaklaşık 4 saat sonra 1915 Ermeni Soykırım Anıtı’ndaydık. O gece yani 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağladığı gece yani bizimkilerin “Çocuk Bayramı” sahtekarlığıyla gülüp eğlendiği gece Ermeniler halen gözyaşı döküyor, yaş tutuyor ve halen ambargo altında ve savaş tehlikesiyle yaşıyorlardı. Soykırım Anıtı’nın etrafında televizyon kanalları röportajlar yapıyor ve kalabalıkta arkadaşlarımı arıyordum bir yandan. O arada boynumdaki basın kartımı gören merakla inceliyordu hatta bir kaç kişi izin isteyerek eline alarak daha yakından inceledi basın kartımı. Biri Türkçe konuşmaya başladı Güney Kurdistanlı, soykırım anmasına gelmiş bir Kürt’tü. Aynı arkadaşı ertesi gün ulusal kıyafetiyle anmada görecektim…

Adana Katliamı

Nisan ayları genelde yağmurlu geçermiş Ermenistan’da yağmurlu ama ılıman bir iklim yani. Ertesi gün çelengimizi alıp Soykırım Müzesi’ne doğru yola çıktık. Araçta bizden başka yolcular da vardı, onlar da Soykırım Müzesi’ne gidiyorlardı. Elimizde çelenkler yürüyerek Soykırım Anıtı’na doğru gittik Çelengimizi uygun bir yere bıraktıktan sonra saat 12:00 de Soykırım Müzesi ve Enstitüsü Müdürü Prof. Harutyun Marutyan ile randevumuza gitmek üzere müzenin idare bölümüne gittik. Müzenin idare binasında müze müdürünün yardımcıları ve diğer görevliler karşıladı bizi. Geçtiğimiz yıllarda hayata gözlerini yuman Soykırım Karşıtları Derneği Kurucu Başkanı Sevgili Ali Ertem iyi bir imaj bırakmış orada epey tanınıyor ve seviliyor. Marutyan iyi karşıladı bizi ve sorularımıza cevap olmaya çalıştı. Soykırım konusunu Avrupa devletlerinde ders kitaplarına sokma projesinden bahsetti ve soykırımın devletler nezdinde tanınmasının zorluklarından ve mücadele yürütülmesi gerektiğinden söz etti. Adana Katliamı ile ilgili sorular sordum ve bu konuda yeterli kaynakların olup olmadığını sorduğumda, maalesef yeterli belge olmadığı, katliamdan sonra her şeyin imha edildiğini söyledi. Yine de bir kaç kitap ismi verdi tabi.

Zalimdi evet Türk devleti

Soykırım Müzesi ve Enstitüsü’nden ayrıldıktan sonra Zizernakabert Anıtı’na (Kırlangıç Yuvası) yani soykırım ateşinin yandığı yere çiçek bırakmak üzere ayrıldık. Vahram Mkrtchyanların evindeydik, ailece çok güzel karşılandık. Hapishanede yattığımı ve Almanya’da sürgün olduğumu söylediğimde, hapishaneler ve oradaki koşulları sordu Vahram. Anlattım dilimin döndüğünce baskıları, işkenceleri, açlık grevlerini, hapishanelere yönelik zalim politikasını Türk devletinin. Zalimdi evet Türk devleti. Ve zulüm artarak devam ediyordu kendi gibi düşünmeyene tahammülü yoktu devletin. Günlük yaşamdan sorular sormaya başladım sevgili Vahram’a, anlattı dilinin döndüğünce. “Halk yoksulluk içerisinde ve çoğu insan orta gelirliler dahi ikinci işte çalışıyor” dedi. Sendikaları sordum, “Yok, sendika falan yok.” Ve sistem ve başındakiler eleştiriliyor, var olan yönetimden pek memnun değil Ermenistan halkı. Bu arada Erivan Radyosu otelimize çok yakınmış, her gün yanından geçerken tesadüfen farkına vardık. Önündeki anıttaki heykelin ellerin küçük bir radyo 24 saat yayın yapıyor. Erivan Radyosu’nun Kürtçe arşivleri geldi aklıma. Alman Kürt Enstitüsü’nün hazırlamış olduğu 4 ciltlik muhteşem çalışma bir halka bırakılabilecek en güzel mirastı. Dolu dolu bir müzik arşivi Kürtçe sözler ve notalarıyla çok güzeldi.

Kayseri Evleri

Ertesi gün, yani 25 Nisan Günü Erivan Üniversitesi’nde görüşmemiz vardı. Ermenoloji Araştırmaları Direktörü Dr. Wahram Petrosyan ile görüşmemiz vardı, kendisi aynı zamanda Kurdologmuş, sevindim… Ertesi gün kahvaltıdan sonra Erivan Devlet Üniversitesi’nde Dr. Wahram Petrosyan’ın odasındaydık. Dr. Petrosyan bizlere bölümleri gezdirmeye başladı ilk tanıştırdığı kişi Kurdoloji araştırmaları yapan bir Erivan Kürdü kadın arkadaş o da mutlu oldu tanışmamızda benim Kürtçem olmadığı için hemen yanımızdaki Kürt arkadaş devreye girdi ve tercümanlık yaptı bize. Adana Katliamı üzerine araştırma yapmaya başlamış yine bir kadın akademisyenle tanıştık, ilerleyen günlerde söyleşi yapmayı düşünüyorum bu arkadaşlarla. Osmanlıca bölümünü gördün ve araştırma yapılmış bir sürü kaynak Örneğin Kayseri Evleri adlı çalışma vb. o kadar çok ki. Vaktimiz sınırlıydı ama yine de epey görmemiz gereken bilgiler bizleri hem hüzünlendiriyor hem de soykırımla yüzleşmenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyordu.

Kırlangıç Yuvası

Osmanlı Devletinden başlayan demografik yapıyla oynama Anadolu toprakların birçok acıya boğan katliam ve soykırımların başlangıcı ve bu güne değin gelmesi ve bugünkü devlet mekanizması tarafından savunulması, yaşatılan bunca zulmün tesadüf olmadığını ve soykırımın yaşandığını gösteriyordu bizlere. Osmanlı döneminde başlayan İttihat Terraki mantığı bu gün de bütün zalimliği ile devam ediyor. Kemalizm bu günkü koşullarda cilalanarak kendilerine “‘sol’, ‘sosyalist’ hatta ‘komünist'” diyen kesimlerle halklara yoksullara ve emekçilere tek çareymiş gibi sunuluyor. Ve yaşadığımız bu kara mizah tablosunda Türk egemenlerinin geçmişte yaptıkları bütün katliamlar unutturulmak istenirken bu zalim sistem temize çıkarılıyor. Üniversiten ayrıldıktan sonra, arkadaşların bir kısmı, dünyanın en büyük Êzîdî Tapınağı olan Quba Mere Diwan adlı tapınağa ziyarete giderken, ben ve Eran, El Yazmaları Müzesine gittik. Üniversiteden Robert bizi müzeye bıraktıktan sonra bir saatlik vaktimizde müzedeki eserleri görme fırsatı bulduk birçok Ermenice eserin yanı sıra diğer kültürlerin önemli eserleri de müzede bulunmaktaydı. Ertesi gün Bir türlü gidemediğimiz Soykırım Müzesine ve daha sonra soykırıma uğrayan Ermeniler için manevi önemi olan Menesis Anıtı’nın açılış törenine katılacaktık. 26 Nisan 2023 ilk ziyaret ettiğimiz yer 1915 Ermeni Soykırım Müzesiydi, yine sevgili Vahram yanımızdaydı, tekrar çıktık Kırlangıç Yuvası’na yine ziyaretçilerle doluydu.

Kara Kitap!

Müzeye girdik ve müzeyi İngilizce anlatan bir kadın rehber öncülüğünde gezmeye başladık, ürkütücüydü çok şey bildiğimizi sanırken bilmediğimiz ne kadar çok şey olduğunu gördük. Çok kirli bir tarihin üstünde yaşıyorduk her soykırım mağduru Ermeni kocaman romanlara sığmayacak acı anlatılarla doluydu. El koyulan kadınlar, toplu katliamların mezarların fotoğrafları, Ermeni yetim çocuklarına yapılanlar, zorla din değiştiren Ermeniler işkence yapılan çocuklar, ellerinde kafatası görüntüleriyle yaşlılar, damgalanmış kadınlar. Bu acı nasıl unutulur ki, Ermenilerin benim içim acıtan bir sözü aklıma geldi yine ; “Bazı Yaralar Zamanla İyileşmez” Nasıl iyileşsin ki.

Hep şunu söylerim kendimce Anadolu insanının kendisiyle yüzleşmesi ve doya doya, hatta bağıra bağıra ağlaması gerekiyor ki insan olduğunun farkına varabilsin bu koşularda kolay gözükmese de bizlerin bu sorunu gündemimizde tutması gerekiyor, ki bu soykırımlarla hesaplaşmadan ülke düze çıkamaz. Müzede kitaplığa uğradık, Ermenice İngilizce kitapların yanı sıra Türkçe ve Kürtçe kitapların da olduğunu gördüm, Dersim Üzerine Araştırmalar, Ermeni Soykırımı’nı anlatan Kara Kitap vb. Birçok yayın.

Tehiryan’ın oğlu

Bu arada Dersim’den ve Avrupa’dan gelen epey Dersimli vardı Soykırım Müzesi’de. Ve her sene geldiklerini söyledi arkadaşlar. Nemesis Anıtı Açılış saati geldiğinde anıtın önü ve çevresi tıklım tıklım doluydu gazeteciler ve değişik medya kuruluşları da oradaydı. Tören de konuşmalar başladıktan bir süre sonra kalabalıkta karışıklık oldu yuh çekmeler ve protesto sesleriyle karışık bir yandan da alanı terk eden insanlar, Yanımızda bulunan Robert’te sorduğumuzda Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın partisinden (Cıvıl Contrackt) Sivil Sözleşme Partisi’nden  Belediye Başkanı Adayı’nın konuşması protesto sebebiydi. Nikol Paşinyan sevilmiyormuş ülkede. Anıtın etrafında epey durduk. 15 Mart 1921 Talat Paşa’yı Berlin’de öldüren Osmanlı Ermenisi Sağoman Tehiryan’ın oğlu da açılış törenindeydi. Nemesis Anıtın’ı kısaca anlatırsak; Nemesis Operasyonu Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnak Partisi) tarafından Ermeni Soykırımı’ndaki rollerinden ötürü bir dizi eski Osmanlı siyasi ve askeri liderinin yanında Eylül Günleri ile suçlanan Azeri siyasetçilere karşı 1920 ve 1922 arasında gerçekleştirilmiş bir dizi suikastten oluşan bir gizli operasyondur. Şahan Natalı ve Karekin Pastırmacıyan, operasyonun başındakilerdir. Operasyon adını Yunan Mitolojisindeki intikam tanrıçası Nemesis’ten almıştır. Operasyonun bir parçası olan ve en çok bilinen suikast, Mart 1921’de Berlin’de Talat Paşa’nın öldürülmesidir. Daha sonra konuştuğumuz Ermeniler, ölümü tasvip etmediklerini ama o dönem koşullarında Nemesis Operasyonu Bizlere terapi oldu diye konuştular.

Yalan üzerine kurulmuş bir ülke

Anıt o operasyonu gerçekleştiren örgütün anısına kurulmuştu. Artık gitme vaktimiz yaklaşıyordu, otelde bavullarımızı hazırladıktan sonra, tekrar akşam yemeği için otelin yakınındaki bir restoranda buluştuk. Yemekli sohbetten sonra arkadaşlarla ayrıldık, yemek esnasında Prof. Aşhot’un Ninesinin soykırımdan nasıl kurtulduğunu Erzincan’dan Ermenistan’na kaçışı öyküsünü dinledik zulümdü anlatılanlar. Ve Erivan Havaalanın’ndan uçağımıza bindiğimizde Saat sabahın 02:00’si idi benim açımdan yüreğimin yarısı orada kaldı. Ve soykırımlarla yüzleşmeyen hiç bir halk iflah olmaz, başkasının malının mülkünün üzerinde oturmak çöreklenmek ya da bu günkü deyimle çökmek ne kadar ahlaklı, bunu savunan insanlar ne kadar doğru olabilir ki. Yalan üzerine kurulmuş hiç bir ülke iflah olmaz, ülkemizdeki bütün önemli günler ve bayramlar kocaman bir taş gibi üzerimizde duruyor olanca ağırlığıyla, bu taşları kayaları ancak birlikte kaldırabiliriz. Erivan’da Ermeni halkının bütün yaşanmışlıklara rağmen gönül bağının kopmadığı ve Anadolu özlemini hissettirdiklerini gördüm ve ben de hissettim…

Hissettirenlerin yüreklerinden öpüyorum…


Enver Enli – Yeni özgür Politika – 06.08.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑