Makaleler

Published on Ekim 19th, 2023

0

İki ulusun barışsever evlatlarına saygı… | Doğan Özgüden


Emperyalizmin hasım kıldığı iki halkın çocukları, Filistinli Naïm Khader ile Yahudi Yvonne Jospa, enternasyonalist kavgamızın ödün vermez mücahitleriydiler…

Geçtiğimiz pazartesi akşamı haftalık yazımı bitirmiş, Artı Gerçek’e göndermeden önce son kez gözden geçirmesi için İnci’ye vermiştim ki, ekranımdaki Belçika enformasyonu sayfasına o uğursuz flaş düştü… Belçika ve İsveç milli futbol takımlarının ünlü Kral Baudouin stadyumundaki Euro 2024 eleme karşılaşması için Brüksel’e gelen iki İsveçli, Faslı göçmenlerin yoğun yaşadığı Sainctelette Meydanı yakınında “Allahuekber” diye haykırarak ateş açan bir Tunuslu tarafından katledilmişti…

Yeni gelişmelere göre eklemeler yapabilmek için yazımı bugüne erteledim.

Geçen yıl, Fas’ın milli takımı “Atlas Arslanları” Kanada ve Portekiz’in ardından dört yıl önceki dünya üçüncüsü Belçika’yı da yenerek yarı finale kalmayı başardığı akşam Fas’lıların aynı mekanda yeri göğü inleten kutlamalarını, Deniz Gezmiş üzerine “Aşk Olsun Çocuk” adlı ansiklopedik foto romanı yazmış olan Ali Cabbar’ın stüdyosundan izlemiştik.

O coşkuya yakından tanık olduktan sonra yazdığım “Kızıl Şeytanlar’dan Atlas Arslanları’na…” başlıklı yazımda şöyle demiştim: “Bu, sadece futbol sahasında kazanılmış sportif bir zaferin değil, aynı zamanda, yıllarca Batı’nın sömürgesi yapılmış, bağımsızlığı kazandıktan sonra dahi Batı’nın ekonomik sömürüsünden kurtulamamış bir ülkenin insanlarının sömürgeci devletlere karşı infialinin dile gelişiydi.” (Artı Gerçek, 12 Aralık 2022)

Bu sene de, İsrail’in Gaza dahil tarihsel Filistin topraklarını hedef alan terörist saldırıları karşısında Sainctelette Meydanı başta Faslılar olmak üzere Kuzey Afrikalı, Orta Doğu’lu ve Afrika’lı göçmenlerin sürekli protesto gösterilerine sahne olmaktaydı. Gösteriler güvenlik güçlerinin fazla müdahalesi olmaksızın medyada ve siyaset aleminde pek tepki gösterilmeden izlenmekteydi.

Ne var ki, 16 Ekim akşamı Tunuslu Abdelselam Al Guilani adlı islamcının iki İsveç’liyi katletmesi medyada ve siyaset aleminde gözle görülür bir tavır değişikliğine yol açtı.

Saldırıyı yapan kişi sosyal medyada yayınladığı videoda kendisinin DEAŞ üyesi olduğunu belirttiği, DEAŞ da ertesi gün yayınladığı bir mesajda eylemi üstlendiği için, bundan yedi yıl önce, 22 Mart 2016’da, Zaventem Hava Alanı’na ve Maalbeek Metro İstasyonu’na yapılan İslamcı saldırılarda 32 yurttaşını kaybetmenin ve yüzlerce kişinin sakat kalmasının acısını hâlâ içlerinde taşıyanların endişe ve hattâ paniğe kapılmaları hiç de şaşırtıcı değildi. Üstelik bu saldırıları yapan İslamcıların eski NATO Karargahı binasında aylarca süren duruşmalarında o dönem yaşanan acılar gün be gün mağdurlar ve tanıklar tarafından dile getirilmişken…

Son saldırıyı gerçekleştiren Tunuslu İslamcının Brüksel’de iltica talebi reddedilip oturma izni kaldırılmışken yıllardır Schaerbeek belediyesinde yaşamasına göz yumulduğu meydana çıkınca, Belçika Hükümeti olağanüstü bir kararla Brüksel’in alarm kodunu en yüksek seviyeye çıkartırken, bizim de yıllardır yaşamakta olduğumuz bu belediye de tüm gece spektaküler polis operasyonlarına sahne oldu. Abdelselam Al Guilani nihayet sabahın erken saatlerinde “Ayı Kafesi” diye bilinen Eugène Verboekhoven meydanındaki bir kahvede kıstırılıp kurşunlanarak öldürüldü.

Bu yeni olay, ister istemez, yedi yıl önce Brüksel’de gerçekleştirilen havaalanı ve metro istasyonu cankırımlarına ilişkin bir ayrıntıyı da akla getirdiği için Türklerin ve Faslıların yoğun bulunduğu Schaerbeek belediyesi yine siyasal polemiklerin gündemine yerleşti.

Gerçekten de, 2016’daki katliamları gerçekleştirenler, Schaerbeek Belediyesi’nde, Ayı Kafesi’ne birkaç yüz metre mesafedeki Max Roos Sokağı’ndaki bir apartımanı karargah yapmışlar, hava alanı ve metro istasyonunda kullandıkları patlayıcı maddeleri orada imal etmişlerdi.

Bu nedenle, son günlerde bir yandan Müslüman çoğunluklu ülkelerden gelen göçmenlerin yoğun bulunduğu Schaerbeek’in belediye yönetimi, iltica talebi reddedilerek oturma izni kaldırılmış olan Tunuslu Abdelselam Al Guilani’yi derdest etmediği için federal hükümet düzeyinde eleştirilere muhatap olurken, özellikle Fas kökenli göçmenlere karşı kuşku ve hattâ husumette bir yükseliş gözleniyor.

Faslı ve Filistinli dostlarımızla birlikte ortak kavgamız

Faslılar bunu asla hak etmiyor…  Trafik kazası geçirmeden önce yıllardır hemen her sabah yaptığım yürüyüşlerde mutlaka uğradığım yerlerden biri olan Ayı Kafesi çeşitlli milliyetlere mensup göçmenlerle, özellikle de Faslı ve Cezayirli’lerle Belçika ve dünya sorunları üzerine rahatlıkla söyleştiğim mekanlardan biriydi.

Belçika genelindeki sosyo-politik ve kültürel etkinliklerde de özellikle Faslı dostlarımızın dayanışma ve desteğini unutmam asla mümkün değil.

Abdullah Öcalan’ın İtalya’da konakladığı günlerde Türk yöneticilerinin saldırgan demeçleri, Türk gazetelerinin ve televizyonlarının kışkırtıcı yayınları yüzünden Avrupa metropollerinde vahşi gösterilerin ardı arkası kesilmezken 17 Kasım 1998 gecesi Brüksel’deki Kürt Enstitüsü ile bir Kürt derneğinin lokali Belçika polisinin gözleri önünde ateşe verilmişti.

Bu saldırı karşısında Faslıların Demokratik Birliği (RDM) dehal bizlerle dayanışma içinde olmuştu.

12 Mart 1971 darbesinin 35. yıldönümü dolayısıyla 2006 yılında Belçika Demokrat Ermeniler Derneği, Belçika Asuri Dernekleri, İnfo-Türk Vakfı ve Brüksel Kürt Enstitüsü’nün hem Belçika Parlamentosu’nda, hem de Brüksel Anakent Belediyesi salonlarında düzenlediği toplantıların en önemli konuşmacılarından biri yine Faslıların Demokratik Birliği (RDM) başkanı Mohamed El Baroudi idi… 

1982 yılında İsrail’in hizmetindeki falanjistlerin Sabra ve Şatilla mülteci kamplarını basarak çocuklar dahil yüzlerce Filistin’liyi katletmesi üzerine Brüksel’de organize edilen büyük protesto yürüyüşüne özellikle Faslı gençlerin kitlesel katılımı Avrupa başkenti sokaklarının Faslılar tarafından işgalinin ilk çarpıcı örneğiydi.

Ondan bir yıl önce, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Belçika temsilcisi Naïm Khader 1 Haziran 1981’de Brüksel’in göbeğinde kurşunlanarak katledildiğinde bizimle birlikte en büyük tepkiyi ve dayanışmayı gösteren göçmenler Faslı dostlarımız olmuştu.

Türkiye’deki 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesinden sonra Avrupa başkentinde Demokrasi İçin Birlik ve İnfo-Türk olarak yürüttüğümüz direniş mücadelesinde, Faslı dostlarımız gibi Filistinli dostumuz Naïm Khader’in de gösterdiği dayanışmayı unutmamız mümkün değil.

1939’da Filistin’de Cenin yakınlarındaki Zababdeh’te doğmuş olan Naïm Khader 1966’da Belçika’ya gelerek uluslararası hukuk alanında doktora yapmıştı. 1968 yılında Batı Şeria’nın İsrail tarafından işgal edilmesinin ardından El Fetih’e katılmış ve kısa süre sonra FKÖ’nün Brüksel’deki gayri resmi temsilcisi olmuş, bu pozisyonu 1976 yılında Belçika tarafından resmen tanınmıştı.

Avrupa-Arap Diyaloğu kapsamında, Birleşmiş Milletler’de, bağlantısız ülkelerde ve özellikle de Avrupa Komisyonu ve Parlamentosu’nda çok sayıda diplomatik görev üstlenen Khader İsrail ile birlikte barış içinde yaşayan laik ve demokratik bir Filistin devletinin kurulması için mücadele vermiş, Belçika’nın Yahudi toplumu üyeleriyle de dostluklar kurmuş, Filistin davasının Avrupa’da tanınmasının mimarlarından biri olmuştu.

Yahudi halkının Belçika’da ırkçılığa karşı mücadeledeki seçkin siması 

Türkiye’deki faşist ve ırkçı iktidarlara karşı mücadelemizde, tıpkı Filistinli Naïm Khader gibi, bizlerle büyük dayanışma içinde olan değerli dostlarımızdan biri de Belçika Yahudi toplumunun seçkin simalarından Yvonne Jospa idi.

Irkçılığa, Anti-Semitizme ve Yabancı Düşmanlığına Karşı Mücadele Örgütü MRAX’ın başkanı olan Yvonne Jospa’yı Belçika’ya göçün yasaklandığı 1974’te tanımıştım. O tarihten sonra ırkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı birçok komitede, örgütte ve eylemde birlikte olduk, göçmenlerin politik hakları için birlikte mücadele verdik.

Yvonne Jospa, 3 Şubat 1910’da, şimdiki adı Moldavya olan Besarabya’nın Popouti kentinde doğmuş, 20’li yıllarda oradaki Yahudi düşmanlığından kaçarak Belçika’ya sığınmış, burada eşi Hertz Jospa ile birlikte komünist partisi saflarında sömürüye ve ırk ayrımcılığına karşı mücadeleye katılmıştı.

İspanya İç Savaşı’nın ardından mülteci çocukların barındırılmasında görev üstlenen Jospa, 1942’de eşi Naziler tarafından tutuklanarak ünlü Buchenwald Toplama Kampı’na gönderilince gizli bir örgüt kurarak binlerce Yahudi çocuğunu Nazi zulmünden kurtarmıştı.

Savaş sonrası eşiyle birlikte Belçika Komünist Partisi’nden ayrılmışlar, ancak ‘eşitlikçi’ bir toplum için mücadeleye daha hırslı sarılarak MRAX’ı kurmuşlardı.

Yvonne Jospa, 1981’de Brüksel’de katledilen Naïm Khader’in yakın dostlarından ve mücadele arkadaşlarındandı…

Bundan 31 yıl önce, Yahudilerin İspanya’dan kovulmasının 500. yıldönümü dolayısıyla Brüksel’de Yvonne Jospa ile birlikte rkçılığa ve ayrımcılığa karşı bir dizi etkinlik düzenlemiştik. 4-5 Mayıs 1992’de Brüksel Özgür Üniversitesi ULB ve Auditorium’da düzenlediğimiz etkinliklere İstanbul’dan davet ettiğimiz Jak ve Janet Eşim’in Sefarad Müzik Topluluğu da katılmıştı. Jospa’nın o tarihte 82 yaşında olmasına rağmen nasıl özveriyle ve militanca çalıştığını unutamıyorum.

Bu müstesna şahsiyeti 20 Ocak 2000’de kaybettik. Cenazesini birlikte uğurladıktan sonra Özgür Bakış gazetesinin 30 Ocak 2000 tarihli sayısında şunları yazmıştım:

“Brüksel’de gökyüzü her zamanki gibi kurşuni… Yvonne Jospa’yı son yolculuğuna uğurlayacağımız salonda 300 kişi kadarız. Aramızda toplama kamplarından geçmiş 80’likler de var, Jospa’nın Nazi’lerin pençesinden kurtardığı, bugün 60’lara merdiven dayamış olanlar da, günümüzdeki anti-faşist kavganın başını çeken 20’lik, 30’luk gençler de… Yahudi, hristiyan, müslüman, budist, laik ve de dinsiz…

“Ne dua, ne âyin!

“Jospa’nın müstesna kişiliğini anlatan konuşmalardan sonra salonda hep bir ağızdan yürekleri dağlayan bir ezgi yükseliyor. Türkiye’de 60’lı yıllarda Pete Seeger’in 33’lüklerinden dinleyip belleklerimize ve yüreklerimize kazıdığımız o acı ve hüzün, ama aynı zamanda azim ve umut dolu ezgi: “Wir sind die Moorsoldaten!” (Bizler, bataklık askerleriyiz!)

“İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin kadın erkek, genç ihtiyar demeden ellerine kürek tutuşturarak bataklıklara sürdüğü Yahudi’lerin direniş türküsü!

“Direniş kazanıyor, Nazizm çöküyor.

“Ne ki tam 55 yıl sonra, 25 Ocak 2000 tarihinde Avrupa’da yine alarm çanları çalıyor. Avusturya’da faşistler yine iktidara yürüyor. Fransa’dakiler, Belçika’dakiler, Almanya’dakiler günlerini bekliyor.

“Daha da önemlisi, Avrupa Birliği’ne aday bir başka ülkede, faşistler çoktan iktidar olmuş, Demirel’in, Ecevit’in, ordu şeflerinin, postallı Türk medyasının, dönek solcuların ortak vaftiziyle devletin tüm kademelerine yerleştikçe yerleşiyor.

“Anti-faşist Jospa son yolculuğuna çıkarken Türk faşistleri Brüksel’deki Firavun saraylarında ayaklarının altına kırmızı halı döşenerek ağırlanıyor.

“Ve de ‘bataklık askerleri’, siyaset bataklığında yeni kavgalara hazırlanıyor!”

Evet, aidiyet farkı gözetmeksizin her daim saygı ve sevgiyle andığım Yvonne Jospa gibi, tıpkı geçen hafta birinci ölüm yıldönümünde andığımız Türkiye İşçi Partisi’nden yoldaşım, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı kurucularından Moris Gabbay gibi, tıpkı genç yaşta Brüksel’de katledilen Naïm Khader gibi…

İsrail devletinin Filistinlilere karşı yürüttüğü alçakça cankırım ve soykırım savaşı lanetlenirken tüm tarih boyunca soykırım kurbanı olmuş Yahudi halkının gerek İsrail’de, gerekse diyasporada barış ve özgürlükten yana mücadele veren çocukları lanetin hedefi olmamalı.

Hele hele, İsrail tarafından emperyalist güçlerin desteğiyle Filistin halkına uygulanan işgal, zulüm ve soykırımın türettiği Hamas’ın yaptıklarını bahane ederek Filistinlilere ve onlara destek olan Ortadoğu, Asya ve Kuzey Afrika halklarına asla düşman olarak bakılmamalı…

O halkların Yvonne Jospa, Naïm Khader ve Mohamed El Baroudi gibi yürekli, özgürlük ve barış savunucusu evlatları olduğu asla unutulmamalı…


Doğan Özgüden – Artı Gerçek – 19.10.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑