Makaleler

Published on Şubat 17th, 2024

0

İstanbul belediye seçimleri ve DEM Parti | Murad Mıhçı


Geçmişte koşulsuz şekilde muhalefete imkân tanıyan DEM Parti seçmeni, güçlü bir muhalefetin oluşturulamadığını gördü. Artık, 3. Yol çizgisiyle muhalefetin tekrar şekillenmesi ve yerinden yönetimin oluşması misyonu çok daha önemli.

‘’Ancak kış geldiğinde, soğuklar bastığındadır ki çam ve selvinin sonuna dek direndiğini görürsün.’’ (Konfüçyüs)

Belediye seçimleri artık kapıda. Tüm siyasi yapılar adaylarını belirlemeye başladı. Bu haftaki yazımda DEM PARTİ’nin İstanbul seçimleri için aldığı kararı kendi bakış açımdan değerlendirmeye çalışacağım.

3. Yol fikriyatıyla çıktığı bu yolda DEM PARTİ, ne iktidar ne de ana muhalefete yakın medyada yer alamayacak. Bu yüzden bizlerin en azından meramımızı anlatma imkânı bulduğumuz her fırsatı değerlendirmemiz gerektiğine inanıyorum.

Tabii ki DEM PARTİ üyesi ve yöneticisi olarak taraflı bir yazarım. (Görüşlerime eleştirel bir bakış açınız varsa özelime mail atarsanız sevinirim.) Benim de katıldığım ve onay verdiğim toplantılarda, partimizin bu seçimde her yerde olduğu gibi İstanbul’da da aday çıkarması kararı alındı. Bu kararın bana göre nedenlerini açıklamak isterim.

GEÇMİŞE BİR GÖZ ATALIM

Geçmişte HDP’de, bugün ise DEM PARTİ çatısı altında siyaset yapan bizlerin özellikle batıda yükselişi geleceğe ışık olacaktır. O günleri hatırlarsınız. HDP henüz kurulmamıştı ve batıda bağımsız ortak adaylarıyla Meclis’e girilmişti. O günlerde İstanbul’dan gösterilen her aday, aslında tüm zorluklara rağmen HDP’nin yükselişinin önemli bir adımıydı. Ülkede Kürt hareketi dışında sosyalistlerin ve demokratların yan yana gelerek büyük çaba harcadığı o günlerde, bizlerin mücadelesine burun kıvırarak bakanları çok iyi hatırlıyorum.

Seçmenimizin çok az olduğu yerlerde bile 2 oy için verdiğimiz mücadeleyi asla unutamam. O süreçte birleri tarafından HDP’nin grup kurması bile imkânsız görülüyordu.

HDK’den sonra HDP’yi kurduğumuz yıllarda, sevgili rehin alınmış Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş, 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %10’a yakın oy almıştı. Uzak olmayan bu tarihte Demirtaş için neden aday oldu veya %3 bile alamaz denildiğini hatırlıyorsunuzdur. Bu sayede ve bu güvenle HDP bir sonraki seçimlere bağımsız adaylarla değil, parti olarak girmeye karar verdi. Bu kararı alan o günkü yönetimimize hemen belli çevrelerden eleştiriler gelmişti. Parti barajı aşamadığı takdirde HDP’ye verilen tüm oyların iktidara, yani AK Parti’ye yarayacağı ve hatta bu yüzden HDP’nin gizlice AK Parti ile anlaştığı yalanlarını muhtemelen hatırlarsınız.

HDP, genel seçimlerde barajın çok üzerinde bir oy alarak iktidara en büyük darbeyi indirmiş ve ülkenin en büyük 3. partisi konumuna gelmişti. Yapılan anketlerde AK PARTİ ve CHP seçmenlerine sorulan “Eğer kendi partinize oy vermeseniz hangi partiye oy verirdiniz?” sorusuna, %28’in “HDP’ye oy verirdim” diyerek cevap vermesi aslında bizlerin potansiyelinin bir göstergesi.

BİR ÖNCEKİ YEREL SEÇİMDE ANA MUHALEFETE İMKAN TANIMA

2019 belediye seçimlerinde, HDP parti olarak kendi seçmeni dışında toplumun sesine de kulak verdi ve hiçbir pazarlık yapmadan İstanbul’da ana muhalefete destek verdi. Bu sadece Ekrem İmamoğlu ile sınırlı kalmadı. Diğer ilçelerde de ana muhalefete destek verildi. Bu aslında muhalefetin güçlenerek kendini toplaması ve iktidara karşı denge unsuru olması içindi.

2019’da HDP seçmeninin de desteği ile CHP, yani İmamoğlu uzun bir zamandan sonra İstanbul Belediyesi’ni kazandı.

HDP, genel seçimlerde CHP ve Altılı Masa’nın ortak adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekledi. Belli eleştirilerimiz olsa da ‘’HELALLEŞMEK’’ sözüyle yola çıkan Kemal Bey, özellikle HDP seçmenin desteğiyle bölgede ciddi bir oy almasına rağmen yerel seçimlerde kazanılan Ankara ve İstanbul Belediyeleri’nden beklenen desteği alamadığı, yani CHP yeni kazandığı belediyelerde dahi oy oranını arttıramadığı için seçimi kazanamadı.

Kemal Bey’in yardımcılarının Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olduğunu da bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Kemal beyin başarısızlığında her iki büyükşehir belediye başkanlarının başarısızlıklarını eklemek gerekir.

Genel seçimlerden hemen sonrasında ana muhalefet partisinde başlayan taht kavgalarını benzeyen bir çekişmeyi hepimiz izledik. Bu bir yandan da seçmenin muhalefete olan inanca da zarar verdi.

Sayın İmamoğlu belediye seçimlerini kazandığından beri yerel belediyeciliğinden çok, yüksek politikayla gündem oldu. Böylece HDP’nin koşulsuz destekleme sebeplerinden çok daha farklı bir yol izledi.

Her seçimde sağa daha çok yaklaşan ana muhalefet partisi, ülkedeki sol demokrat ve sosyalist yapılardan uzaklaştığı gibi bazı ötekileşen halklardan ve inançlardan da ayrıştı. Bunu fark etmeyen çok azdır diye düşünüyorum.

Buna kendi penceremden bir örnek vereyim. Tarihte kimlere büyük acılar yaşattığı bilinen Topal Osman’a, iktidar gibi güzellemeler yapan Ekrem Bey’den değişim beklemek artık imkânsız.

AK PARTİ ADAYI MURAT KURUM

AK Parti’nin yıllarca yönetmiş olduğu İstanbul betonlaşmaya ve ranta teslim olmuş durumda. Altyapıya önem vermeden, yerin üstünde renkli bir dünya yaratma hevesiyle parsel parsel betonlaşan bir İstanbul oluşturuldu. Yıllarca iktidarı da elinde bulundurmasına rağmen olası İstanbul depremi için hiçbir kalıcı adım atılmadı.

Tam tersine bu betonlaşmanın, çarpık kentleşmenin ve rant düzeninİN oluşması için yasalaşan ‘’İMAR BARIŞI’’nın aktörlerinden birinin, eski Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum olduğu unutulmamalı.

Murat Kurum, ayrıca TOKİ zedeler tarafından mağduriyet yaratan aktörlerden bir tanesi olarak görülüyor. AK Parti’nin İstanbul’u yönettiği dönemlerde belediye imkânlarının tüm toplum için kullanılıp kullanılmadığı da malumunuz. Kimlerin belediyelerde çalışabildiği veya iş yaptığı, İstanbul Belediyesi kaybedildikten sonra tekrar gün yüzüne çıktı.

ERZİNCAN İLİÇ MADEN FACİASI

Erzincan İliç’te meydana gelen maden faciası hepimizi üzdü ve kızdırdı. Facianın yaşandığı maden ocağına kapasite artırma izininin Murat Kurum’un bakanlık yaptığı dönemde verildiği biliniyor. Uzmanların tüm uyarılarına rağmen maden kapasitesinin artırılması sonucunda emekçiler göçük altında ve siyanür faciası ile karşı karşıyayız. Hava, su ve toprak zehirlenme tehlikesi altında. Doğanın kâr için zehirlenmesinin ağır sonuçlarını nesiller boyu yaşayabiliriz. Bu faaliyete izni verenler kadar bu izni vermeye yetki verenler büyük bir vebal altında. Bu geçmişle Murat Kurum’un İstanbul Büyükşehir adayı gösterilmesi, aslında seçilirse İstanbul’un nasıl yönetileceğinin de kısaca özeti gibi.

3. YOL VE YENİDEN İNŞA

Sadece iki adaydan birine oy vermeye mahkûm değiliz. 3. Yolun da var olduğunu hatırlatmak adına yeni bir siyaset hattı olan “Kent Uzlaşısı” modeliyle yönetme imkânını DEM PARTİ olarak tercih ettik. Geçmişte olmaz denilenleri omuz omuza destekle mümkün kılan DEM PARTİ, Halkları ve sınıfları meclisler üzerinden yönetime dahil eden sosyal belediyecilik anlayışını hayata geçirmeyi hedefleyerek MERAL DANIŞ BEŞTAŞ’I ve MURAT ÇEPNİ’yi İstanbul adayları olarak belirledi.

Aday gösterilmenin, iktidar ve muhalefet arasında sıkışan seçmene 3. Yolun varlığını hatırlatması açısından tarihsel bir anlamı var. Bugünlerde bazı çevrelerden gelen eleştirileri belli mecralarda okuyoruz. AK Parti’nin kazanması için DEM PARTİ’nin aday çıkardığı eleştirisi bu listenin başında geliyor.

Geçmişte koşulsuz şekilde muhalefete imkân tanıyan DEM PARTİ seçmeni ve demokrat kesim, güçlü bir muhalefetin oluşturulamadığını gördü. Tam da bu noktada yaptığımız halk toplantılarında, ‘’Bu kadar bedel ve mücadele CHP‘ye oy vermek için mi?’’ eleştirisini çokça duyduk.

İktidarı taklit ederek sağa yaslanan ve sürekli kendi içinde çekişen bir muhalefet yapısının gerçekçi bir başarı kazanamayacağı ortada.

Bu nedenle 3. Yol çizgisiyle muhalefetin tekrar şekillenmesi ve yerinden yönetimin oluşması misyonuna hizmet etmek artık çok daha önemli. Fakat geçmişe bakıldığında bunun başarılabileceğini de görerek umudu yükseltme zamanı olduğunu söylemek gerekir. Elbet halklar, işçiler ve emekçiler İstanbul’u yönetecek. Bunun zamanı çok da uzağımızda değil. Yani bu seçim inanma zamanı, yani DEM PARTİ zamanı.

***

HIZIR ORUCU VE BÜYÜK ORUÇ

Bu sene Alevi Canların Hızır orucu ve biz Hristiyanların Paskalya Bayramı öncesi tutulan Büyük Oruçları aynı tarihlere denk geldi. Her iki inanç mensuplarının oruçları kabul, duaları barış ve bereket olsun. İnançlar ve halkların dostluğu elbet ötekileşmeyi yok edecek.


Murad Mıhçı – Artı Gerçek – 16.02.2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑