Makaleler

Published on Ocak 31st, 2022

0

İttifak tartışmaları üzerine | Mustafa Kumanova


İttifakın olamayacağının görünür sebepleri… Diğer taraftan görünmeyen ve kabullenilmesi çok daha zor olan toplumsal yapıdan kaynaklanan sebepler var… Kısaca, milliyetçilik etkisi gibi… Aslında sesli ifade etmesek de hepimiz, din ve milliyetçilik ile prangaya vurulan bir ülkenin özgürlük ve demokrasi arayan mahkumlarıyız…

Her seçim dönemi ittifak hikayeleri okuyoruz. Taraflar gerçek anlamda bir beraberliği örme yerine daha çok suçlama, bastırma ve hegemonik bir ilişki yürütme yolunu tercih etme kolaylığını göstermektedirler. Öncellikle solun, Türk-Kürt emekçi halklarımızın ortak kurtuluş mücadelelerini örgütleme niyetleri varsa, Kürt hareketiyle devrimci mücadele arasında her düzeyde ortaya çıkmış bulunan açının daraltılması için sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Başka bir deyişle ittifak kitlesel düzeyde vücut bulmalıdır. Kürt ulusal mücadelesi gelişiminin sınırlarına gelip dayanmıştır. Ulusal mücadelenin -nesnel olarak- ülkemizin emekçi kesimlerinin ortak özlemi olan Demokratikleşme ve Demokrasi mücadelesiyle doğrudan ilintisi olmakla birlikte, bu durumun somut siyasi/pratik davranışlarla karşılanamayışı ve bu ittifak tartışmalarında farklı seslerin çıkması başlıca nedenlerinden bir tanesidir. Erdoğan/AKP’nin gönderilmesinde her kesim hemfikirdir. Sadece gerekçe ve yöntemlerde farklılıklar vardır. Muhalefetin en büyük dinamiği olan CHP ulusalcı üniter devlet anlayışıyla hareket etmektedir. Diğer dinamik bir muhalefet olan HDP’nin, Kürt hareketinin Ortadoğu’da yakalamış olduğu kazanımlar, statüko anlayışıyla hareket etmesine yol açmaktadır.

Hal böyle olunca, Türkiye’de Kürt ulusal hareketi ile sol örgüt/parti/toplulukların ittifak yapabilmelerinin imkânı bu şartlarda yoktur. Bunun birinci nedeni, “kürt” ya da “türk” sorununun -kısacası ulusal bir sorunun- “herkesi kucaklayan” ve “herkesi mutlu eden” bir formülünün olması çok zor. İkinci nedeni ise, kapitalist bir dünyada ulusal mücadele ile kapitalizmi/emperyalizmi yıkmak için verilen mücadele bir şekilde kesinlikle birbirine toslayacaktır. Günümüzde pratikte bunun örnekleri ülkemizde var(Suriye’de Kürtlerin uluslararası güçlerle ile belirleyici ilişkisi gibi). Ve bu durum işçi sınıfı mücadelesi veren tarafın ulusal mücadele veren tarafı suçlamasına neden olacaktır ve de oluyor. Aslında bu, egemen sınıfın hizmetinde olan ulus devlet denilen yapılanma tarafından da desteklenir. Böylece ulusal sorunların olduğu ülkede farklı “ulusal kimlik”lere sahip sol ya da sosyalist sol kolaylıkla birbirine düşürülür ve bölünür.  

İttifakın olamayacağının görünür sebepleri budur. Diğer taraftan görünmeyen ve kabullenilmesi çok daha zor olan toplumsal yapıdan kaynaklanan sebepler var… Kısaca, milliyetçilik etkisi gibi…Aslında sesli ifade etmesek de hepimiz, din ve milliyetçilik ile prangaya vurulan bir ülkenin özgürlük ve demokrasi arayan mahkumlarıyız. Ancak bu gerçeği de kabul edip teşhis etmeliyiz çünkü bu toplumda, adına ister sol ister sosyalizm ya da işçi sınıfı mücadelesi deyin, tüm bu kavramların sıradan işçiler/vatandaşlarda bir karşılığı yok… Kabul etsek de etmesek de, kendimize itiraf etsek de etmesek de bir ulusal sorun/milliyetçilik karşısında işçi sınıfı mücadelesinin bir karşılık bulması çok zor… Pratik de hepimiz buna şahidiz(tüm sol/sosyalist partilerin toplam aldıkları oylar gibi)…Tam da bu yüzden ilk önce bu milliyetçilik sorununu teorik olarak çözmek zorundayız. 

Çünkü sıradan insanlar çoğunlukla millet ve milliyetin ezelden beri var olduğu yanlış düşüncesine kapılıyorlar. Oysa milliyetçiler ilk önce sınırları çizilmiş bir ülke yaratırlar ardından da onun içini bir milliyet/veya birden fazla milliyet ile doldururlar. İtalya’nın kurulması sonrası ünlü siyasetçi ve teorisyen Massimo D’azeglio’nun ettiği meşhur laf gibi: “İtalya’yı yarattık, şimdi İtalyanları yaratmalıyız!” 

Oysa millet ve milliyet, çok fazla detaya girmeden söylersek, sonradan inşa edilen kurmaca yapılardır. Milliyetçiler ya var olan kültürleri alıp değiştirirler ya da tamamen yepyeni kültürler üzerine bir millet inşa ederler(Rum, Ermeni ve diğer kültürlerin yok edilip Anadolu’da müslüman Türk kültürü yaratılması gibi). 

Tüm bunların ışığında sorunun özüne gelecek olursak…böyle bir “hayali cemaat” yarattığınızda beraberinde de tek sesli bir algılamayı getirirsiniz. Tüm toplumu çok sesliliğe en başında kapatırsınız. İnsanlara her milletin aynı “etnik soy”a ya da aynı “ırk”a ait olduğunu dayatır ve aynı dili konuştuğuna inandırırsınız. Oysa aynı değillerdir, aynı dili konuşmazlar. Ve gelinecek noktada kim çoğunluksa azınlığı ezer…ve ezilen azınlıkta da benzer yanlışların filizlenmesine neden olur…yani ezen tüm gericiliğini ezdiğine de geçirmeye başlar…ve bu kavga tam da bir Gordion düğümüne dönüşür. Ve bu düğümü Türkiye’de HDP ve solun çözmesi bu şartlarda çok zor… Bu yüzden kimse kendini kandırmasın. HDP ve sol arasında bir ittifak olması da zor. Çünkü ittifakın ezilen tarafı kendini ezen tarafın kimliğinden -en azından hukuki olarak- olana dayatmak isteyecek. Diğer bir ifadeyle HDP tarafı ezilen taraf olduğundan bunu karşı tarafı baskılamak için kullanacak ve her durumda yüzüne vuracak. Karşı taraf da bu baskının altında ezildikçe bunalacak ve böylece bir göz boyamadan ibaret bir ittifak daha doğumunda sakat olacak veya ölü doğacak. 

Peki bunun hiç mi bir yolu yok. Elbette var. Hem de iki yolu var. 

Birincisi, Kürtlerin de ayrı bir ulus devlet kurmaları ve Türklerin bunu demokratik bir hak olarak görüp kabullenmeleri…

İkincisi, Türklüğü ve Kürtlüğü reddetmek…

“Yeryüzü vatanım, insanlık milletim” demek…

O zaman işte sağlam bir ittifak kurulur…

O zamana kadar da bu yüzden biz, “ayrı dur, ortak vur,” diyoruz. CHP ve HDP, farklı bir sol muhalefetin gelişmesinden rahatsız olmamalılar. Böyle bir gelişim bu partilerin bir alternatifi değil aksine onları geliştirecek bağımsız bir dinamik de olabilir.


Mustafa Kumanova – 31.01.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑