Basın-Yayın

Published on Kasım 12th, 2023

0

Kadın, çocuk, LGBTİ haberciliği açısından 217/A

TCK M. 217/A yasa maddesini; kadın, çocuk ve LGBTİ haberciliği açısından yansımasını Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Ayşe Banu Tuna ile konuştuk.


Elif Ekin SALTIK (İstanbul) – Evrensel

Halkın haber alma hakkını engelleyen “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla pek çok gazeteciye soruşturma ve tutuklama sebebi olan 217/A maddesi günlerdir yakın gündemimizde. 2022 yılında “dezenformasyon yasası” olarak bilinen sansür yasası gündeme geldiğinde yasanın basına yönelik ağır bir darbe olacağı çokça dile getirilmiş basın meslek örgütleri, kitle örgütleri kimi siyasi partiler yasaya tepki göstermişti. Tüm itirazlara rağmen yasa 13 Ekim 2022’de AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi.

33 gazeteciye yasa maddesi gerekçesiyle soruşturma açıldı, gazeteciler tutuklandı. En son T24 yazarı, Gazeteci Tolga Şardan tutuklandı, kamuoyunda yükselen tepkiler üzerine serbest bırakıldı. CHP maddenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdu ancak geçtiğimiz hafta AYM’de görüşülen başvuru Anayasa’ya uygun bulunarak reddedildi. Adeta bir gazeteci avına dönüştürülen yasa maddesinin kadın, çocuk ve LGBTİ haberciliği açısından yansımasının ne olacağını, yasanın kadın gazetecileri nasıl etkileyeceğini, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri Ayşe Banu Tuna ile konuştuk.

Yasa maddesi pek çok yönüyle uzun bir zamandır tartışılıyor. Ancak görece daha az tartışılan yanı kadın, çocuk, LGBTİ haberciliğine yansıması. Belki önümüzde henüz böyle bir örnek yok ancak olmayacak değil tabii. Örneğin bir kadın cinayeti haberinde, istismar davasında nelerle karşı karşıya kalabiliriz?

Bundan bir sene önce bu yasanın ne kadar sakıncalı olduğunu tartışırken benim verdiğim olası örnekler arasında kadın cinayetleri sayısı da vardı, devletin verdiği rakamlarla kitle örgütlerinin verdiği rakamlar, basına yansıyan haberlerden derlenen çeteleler birbirini tutmuyor. Şimdi hangisi dezenformasyon? Ancak sopayı elinde tutan iktidar. Dolayısıyla doğru olan onunki kabul ediliyor. Bu yasa Meclisten geçeli neredeyse bir yıl oldu. Bundan bir yıl evvel biz yine meslek örgütleri olarak “Bu yasayı geçirmeyin” diye bağırıyorduk. O vakit de şimdi de bu mesele sadece gazetecilerin sorunu gibi algılandı. Kendi mesleki alanımızı korumaya çalışıyormuşuz ve toplumun çoğunluğunu ilgilendirmiyormuş gibi algılandı ya da en azından benim izlenimim bu yönde. O zaman birçok kere eylem yaptık, sokağa çıktık. Bu meselelere kafa yoran, hepimizin birbirini tanıdığı bir avuç gazeteciden başka kimseyi etrafımızda göremedik. Geçen sene yine ekim ayında Meclise gidildi. Orada da “Bu yasa bir sansür yasası, haber alma hakkı, ifade özgürlüğü yönünden engeldir” dedik. İktidar cenahından “Abartıyorsunuz, biz bu yasayı gazetecilere yönelik çıkartmıyoruz, gazetecilere uygulanmayacak, sosyal medyadaki yalan yanlış bilgilerin engellenmesi için getiriliyor” dendi. Tam bir yıl sonra baktığınızda görüyoruz ki 33 gazeteciye “dezenformasyon yasası” kapsamında soruşturma açıldı, 6 gazeteci gözaltına alındı, 4 gazeteci tutuklandı, 6 gazeteci hakkında da dava açıldı. Bu bal gibi basını susturma yasasıdır.

‘HABERLER KOLAYLIKLA ENGELLENEBİLİR’

Soruyla bağlantılı olarak aklıma 2017’den bir örnek geliyor. O sıralarda Gazeteci Melis Alphan ensestle ilgili bir yazı yazmıştı. Ensestin Türkiye’de yüzde 40 oranında olduğuna dair, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonunun bir araştırmasının sonuçlarına dayanıyordu rakam. O vakitler bu yasa yoktu ki olsaydı eminim Melis Alphan hakkında bir soruşturma açılırdı ama bu yasa olmadığı için linç kampanyasına maruz kaldı Alphan, 301’den dava açılması ile tehdit edildi. Keza TKDF Başkanı Canan Güllü de aynı baskıya, tehditlere maruz kaldı. O günkü örneği bugüne taşıyacak olursak iktidar çocuk istismarı, ensest gibi konuların konuşulmasından son derece rahatsız oluyor, bu gibi sesleri susturmaya çalışıyor. Dolayısıyla kolaylıkla bu yasa kullanılarak bu tip haberler engellenebilir, kadın cinayetleri rakamları da bunun bir örneği. İktidar veri paylaşmak konusunda son derece cimri, açıkladığı veriler de inandırıcı bulunmuyor pek çok kesim açısından. Mesela cezaevindeki gazeteci sayısından, yargılanan gazeteci sayısına kadar… Onlara göre yargılananların hiçbiri gazetecilik faaliyetinden yargılanmıyor. Bütün bunlar kadınları, çocukları, LGBTİ+’ları, şiddete maruz kalan grupları savunmasız hale getirebilir sonuçları bakımından, çünkü seslerini duyuramayacaklar. Ayrıca ifade özgürlüğüne bir engeldir, halkın bu tip meselelerden haberdar olmasının önünde bir engeldir.

‘HALKIN GERÇEĞİ BİLMEMESİ İKTİDARIN İŞİNE GELİR’

Dezenformasyon yasasıyla birlikte çeşitli risklerden bahsettiniz. Yasa haberin kamuoyuna ulaşmasında ne gibi sonuçlar doğurur; başka bir yönden de halkın, toplumsal kesimlerin sesini duyurması açısından bir baskılanma yaratır mı?

Bir kere kamuoyu gerçeğin tamamını görme hakkından mahrum kalacak. Kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar konusunda dezenformasyon yasası kullanılarak bir tür karartma yapıldığını düşünelim; toplumun geniş kesimleri kadınların kitleler halinde öldürüldüğünden haberdar olmayacak, devletin desteklediği ve çocuklarını güvenerek verdikleri birtakım cemaat, vakıf yurtlarında yaşanan istismar olaylarından haberi olmayacak ve buralar güvenli kabul edilmeye devam edilecek. LGBTİ+’lar maalesef iktidarla toplumun geniş kesimlerinin birleştiği bir payda oluşturuyor, bir avuç demokrasiden ve haklardan yana olan vatandaş dışında kimsenin onların uğradığı hak ihlallerinden haberdar olma talebi yok. İktidarın korkusu halkın genelinde bir infial meydana gelmesi. Kabul edelim ki çocuk istismarı ya da kadınların göz göre göre öldürülmesi kimsenin arkasında duramayacağı, herkesin birleştiği, bir anda yeter deyip ayaklanabileceği konular. Bu gibi haberlerin toplumla paylaşılmasının önüne geçmek iktidarın işine gelecektir.

‘DESTEK ÇAĞRILARINI ENGELLER’

“Bu gibi haberlerin karartılması ne gibi sonuçlar doğurur?” meselesine gelirsek de toplumda böyle bir sorun olduğunun geniş kesimler tarafından bilinirliğini engeller ya da biriken öfkenin, tepkinin görünür olmasını engeller. Mağdurların sesini duyurmasını, geniş kesimlerin desteğe çağırılmasını engeller. Yasal süreçleri dahi engelleyebilir. Çünkü biliyoruz ki sosyal medyadaki kampanyalar, sosyal medya üzerinden oluşturulan baskı yargı üzerinde de etkili. Gözaltına alınan bir fail serbest bırakıldığında eğer sosyal medyadan çok büyük bir tepki başlıyorsa yeniden gözaltına alınabiliyor ya da tutuksuz yargılanacakken tutuklu yargılanabiliyor. Tabii bunlar ne kadar demokratik o da tartışılır ancak özetle mağduriyetlerin katmerlenmesine sebep olabilir.

‘GERÇEĞİ BİLME HAKKINA SAHİP ÇIKMALIYIZ’

İnsanların sözüne güvendiği gazetecilere sahip çıkması ya da gazetecinin sözünün, haberin, yazının doğru olduğuna inanması için gazetecinin gözaltına alınması, tutuklanması gerekmemeli. Her ülkede olduğu gibi burada da medyada yozlaşma var, sözüne güvenilmeyen, iktidara yanaşmış gazeteler, gazeteciler, kurumlar var, ama aslında herkes bal gibi kimin gerçekten gazetecilik yaptığını da biliyor. O yüzden haber alma, gerçeği bilme hakkına, bu ülkede ne olup bittiği kimlerin başına ne geldiğini bilem hakkına sahip çıkmamız gerekiyor. Bugün yaşananlar yarın sizin de başınıza gelebilir, bu hiç de uzak bir ihtimal değil. (evrensel)

Fotoğraf: Onur Kavak Evrensel

Tags: , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑