Makaleler

Published on Temmuz 18th, 2023

0

Köprünün öte yanı | Azad Günebakan


Artık bunlar yetmez. Yeni genç kuşaklar yalnızca fedaileşerek değil, aynı zamanda inşa yönüyle de kendini ortaya koymak zorunda. Tıpkı Amara Kültür Merkezinde toplanan düş yolcularının yapmaya koyuldukları gibi. Paramaz Kızılbaş’ın Menkıbe’sinde söylediği gibi: “Hayal etmek yetmez, gerçeğe dönüştürmek gerekir.”

20 Haziran 2015’te suyun öte yanındaydım. Köprünün öte yanında.

Ağır kayıplar vermiş, zorluklara göğüs germiştik ama DAİŞ çetelerinin yenilgisi kesinleşmiş, kantonları birleştirmemize ramak kalmıştı. Yüzümüzü bir taraftan kantonları birleştirmeye, diğer taraftan da tüm bu canilikleri tezgahlayan, arkadaşlarımızı, halklarımızı katleden faşist Saray’a dönmüştük. Hamle inisiyatifi bize geçmeye başlamıştı. Hepimiz Rojava Devrimini Bakur ve Türkiye’ye sıçratmanın düşünsel ve fiziki hazırlığı içindeydik. Faşist Şef Erdoğan yaptıklarının hesabını vermeliydi.

DAİŞ’in Temmuz başında, tamamen TC organizasyonuyla yaptığı Kobanê katliamından sonra, faşist AKP-MHP iktidarının pes etmemek için her şeyi yapacağını anlamış, halkın güvenliği ve özsavunmasına yönelik hazırlıklarımızı arttırmıştık. Ancak, AKP’nin aldığı seçim hezimetinden sonra, Türkiye ve Bakur halklarının bu mücadeleye öncülük etmesi gerektiğini düşünüyorduk.

Tam da böyle bir süreçte, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonunun “Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz” kampanyasını öğrendik. Nasıl heyecanlandığımızı anlatamam. Yaraları birlikte sarıp, devrimi birlikte inşa etmek! Halkların ortak mücadelesini yükseltmek! Barışa Köprü olmak!Yıkılmanın eşiğine gelen AKP faşizminin, birleşik devrim mücadelesini engelleme çabalarına karşı en güçlü yanıt böyle verilebilirdi.

Öte yandan, Türkiyeli-Bakurlu devrimcilerin Rojava’da ne işi var diyenlerin sesleri kulağımıza ilişiyordu. Gençlik, bu bozgunculara da en güçlü yanıtı veriyordu. Vedalaşmadan ayrıldığımız yoldaşlarımız, meydan meydan, sokak sokak gezerek sırtımızı devrimin ordusunda yaslıyoruz diyordu. Bize düşen de yoldaşlarımızı ve halkımızı canımız pahasına korumayı sürdürmekti. Bundan daha doğru, doğal ve onure edici ne olabilirdi ki…

Suyun öte yanında, devam eden katliamlara, sıcak savaşa, devrimin tüm sorunlarına rağmen hepimizin, özellikle de sosyalist gençlerin arkadaşlarının tek gündemi bu kampanya olmuştu. Yalnızca uzun süredir göremediğimiz arkadaşlarımızı görme umudu nedeniyle değil, aynı zamanda, 300 gencin bu çıkışı sonrası birleşik devrimimizi nelerin beklediği üzerine yoğunlaşıyorduk.

Devrim imkânlarının çokluğu gözlerimizi parlatıyordu. DAİŞ ve faşist saray ortaklığının olası provokasyonları üzerinde duruyorduk. Köprünün bu yanında hazırlıklar tamamdı. Kanton yönetimlerinin en sıkı tedbiri alacağı, gençleri en iyi şekilde ağırlanacağından emindik. Peki ya köprünün diğer yanı… Umutlu, heyecanlı ve bir o kadar da gergin günler geçmek bilmiyordu. Herkeste yeni bir hamle öncesi yaşanan o sessizlik ve kontrollülük hali vardı…

Kimliğimi belli etmemem gereken kalabalık, sessiz bir ortamdaydım. Dikkat çekmeden yapmam gereken işlerimi tamamlamaya çalışıyor bir taraftan da göz ucuyla haberleri takip ediyordum. Bir anda karşıma o görüntüler çıktı.

Görüntüler, açıklamalar, isimler, çığlıklar…

Bir an önce oradan çıkmak için doğruldum. Fakat çıkamazdım. Yapmam gerekenler henüz bitmemişti.

Soluğum kesildi. Etrafım kararmaya başladı. Fakat düşmemem, kimseye bir şey belli etmemem lazım…

Bir tarafta görüntüler, koşuşturmacalar, çığlıklar, diğer tarafta ise tüm bu akışın ortasında hiçbir şey yapamadan, hissedemeden öylece kala kalma hali. Bomba yanımda patlamış gibiydi. Çatışma anlarında şok geçirenler aklıma geldi. Soluğumu bırakıp, nefes almayı sürdürmem gerekiyordu.

“Biliyorduk”
Dişlerimin arasından “Biliyorduk” diyen kendi sesimi duydum. Bu söz tüm benliğime hücum etti. Kampanyanın ilk gününden saldırı anına kadar gördüğüm, konuştuğum, düşündüğüm, tanık olduğum her şey gözlerimin önündeydi. Ağır bir suçluluk duygusuydu hissettiğim. Yoldaşlarımız sırtını bize yaslamıştı. Biz ise onları koruyamamıştık.

Bulunduğum yerde 5 dakika daha kalmak zorundaydım. Soluğumu tuta tuta, dişimi sıka sıka bekledim. Sonra çıktım. Gideceğim yer yakındı. Biraz daha dayanmalı, arkadaşlarıma haber vermeliydim, verdim. Çığlık… Gözyaşları… sorular… Bir köşeye çöktüğümü hatırlıyorum…

Suruç, bir durumdan başka bir duruma geçişin adı olarak hafızalara kazındı.

Faşist TC, Suruç katliamıyla katliam siyasetine kaldığı yerden devam etti. On binlerce genç ise arkadaşlarının birleşik devrim düşünü dağlarda, Rojava’da, zindanlarda ve kent varoşlarında dalgalandırdı. Mevzi mevzi, sokak sokak, karakol karakol faşizmden hesap sordu. Rojava, tüm saldırılara rağmen ayakta kalmayı başardı. O köprü on binlerce gencin, devrimcinin, yurtseverin canıyla korundu.

O günden sonra hiçbir şey aynı olmadı. sosyalist gençlik, RoboskÊ katliamıyla başlatılan soykırımcı savaş konseptinin karşısına dikilmiş, kendisini “feda kuşağı” olarak ortaya koymuştu. O günden bugüne feda kuşağı ardında binlerce ölümsüz bırakarak soykırım saldırılarını durdurdu. Suyun öte yanında, halklar ve devrimciler varı yoğuyla köprünün başını tutmaya devam ediyor. Gözleri ve ufukları ise daima köprünün diğer ucunda. Barışa, kardeşliğe, birleşik devrime uzatılacak bir elde. Yürekleri de faşist şeflik rejimine gün be gün meydan okuyan yoldaşlarıyla.

Artık bunlar yetmez. Yeni genç kuşaklar yalnızca fedaileşerek değil, aynı zamanda inşa yönüyle de kendini ortaya koymak zorunda. Tıpkı Amara Kültür Merkezinde toplanan düş yolcularının yapmaya koyuldukları gibi. Paramaz Kızılbaş’ın Menkıbe’sinde söylediği gibi: “Hayal etmek yetmez, gerçeğe dönüştürmek gerekir.”

Yeni genç kuşaklar bu bilinçle, ekonomiden askeri mücadeleye, felsefeden bilime her yönüyle kendini geliştirmeli. Birleşik devrimin kurucu öznesi olma düzeyini kazanmalı. Daha zorlu ve karmaşık bir mücadele dönemi başlıyor.

Suruç şehitleri ölümsüzdür!
Onlara sözümüz devrim olacak!


Azad Günebakan – etha – 18.07.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑