Feminizm

Published on Eylül 16th, 2023

0

Mahsa Jina Amini’nin ölüm yıl dönümü: ‘İran’da hareket sona ermedi, güç topluyor’

İran işçi hareketinde bir senede gelişen mücadele dinamiklerini Bağımsız İran İşçileri Birliğinden Foad Keyhosravi ve Hengaw İnsan Hakları Örgütü yönetiminden Jila Mostajer ile konuştuk.


E. Ava

Son bir yıldır İran’da halkın, İran rejimine karşı verdiği mücadelenin çeşitli dinamiklerine şahit olduk. 16 Eylül sadece İran’da değil dünya genelinde, karanlığa karşı verilen mücadeleyi hatırlatan bir tarih olarak takvimlerde yerini aldı. 16 Eylül 2022’de başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle ahlak polisi tarafından öldürülen Mahsa Jina Amini, İran’da yıllardır kadınların en temel hakları için nasıl bir ölüm-kalım mücadelesi verdiğini gözler önüne serdi.

Bu süreçte işçi ve emekçilerin hareketin önemli bir yerinde durmasıyla, Belucistan ve Kürdistan eyaletlerinde halkın ulusal meselenin çözümünü kenetlenmiş halk hareketinde bulmasıyla, Jina İsyanı’nın tüm zayıflıklarına rağmen ilerici bir yerde durduğunu söyleyebiliriz. 

Jina İsyanı’nda belki daha az üzerine konuşulmuş olan işçi hareketi ve ulusal hareketin kazanımları ve zayıflıklarına bakmak da kayda değer olacaktır.

İran işçi hareketinde bu bir senede gelişen mücadele dinamiklerini, Bağımsız İran İşçileri Birliği Yönetim Kurulundan Foad Keyhosravi ve Jina İsyanı sürecinde hareketin en dinamik yerlerinden olan İran Kürdistan eyaletinde ulusal hareketin üslendiği rolü ve tutumunu irdelemek üzere Hengaw İnsan Hakları Örgütü yönetiminden Jila Mostajer ile konuştuk.

OTOMOTİVDE KADINLAR GREVE ÖNCÜLÜK ETTİ

İran’da sınıf mücadelesi, İran’ın nükleer silah tartışmalarının alevlenmesi ve rejimin işçi ve emekçileri yoksulluk ve açlığa mahkum etmesinden sonra daha hareketli bir sürece girdi. Tüm sendikal yapılar, yasak olmasına rağmen özellikle 2017’den bu yana işçilerin örgütlü mücadelesi ilerici bir yerde durmaya başladı. Jina İsyanı sürecinde de önemli ve stratejik bir yerde durdu.

Foad Keyhosravi’ye geçen bir yılda işçi mücadelesi açısından öne çıkan süreçleri ve güncel durumu soruyoruz:

“İran’da Mahsa’dan sonra oluşan olağanüstü süreç işçi sınıfı açısından önemli bir yerde durdu. Genel bir tabloyu hatırlatmak belki faydalı olabilir. Örneğin; petrol işçilerinin İran’ın güneyinde başlattığı grev ve eylemler, yazılı olarak işçilerin ifade ettiği gibi Mahsa Amini’nın öldürülmesinin ardından rejime karşı başlatılan harekete katılmak amaçlıydı. Bu süreçte işçilerin iş durdurması -özellikle petrokimya alanında- belirleyici noktalardan biri oldu. Daha az bilinen ama önemli örneklerden biri isyanların başladığı günden yaklaşık bir ay sonra otomotiv endüstrisine bağlı 8 fabrikada iş durdurulması ve bu grevlerin asıl öznesi ve öncüsünün kadınlar olmasıydı. Yine birçok bölgede demir döküm işçileri, çelik fabrikaları işçileri iş bırakarak, sokağa çıkarak hareketin bir parçası oldular.  Öte yandan öğretmenlerin bu süreçteki rolü ve örgütlülüğü özellikle öğrenciler açısından önemliydi. Birçok alanda emeklilerin eylemleri dikkat çeken ve devamlılığı olan bir yerde duruyordu.

EKONOMİK TALEPLERİMİZ, SİYASİ TALEPLERDEN AYRIŞMIYOR

“Belki bu süreç açısından üstünde durmamız gereken önemli şeylerden biri işçi sınıfının artık hemfikir olduğu mücadele biçimiydi. Biraz açmak istiyorum. İran rejiminin baskısı hep işçi sınıfı açısından ‘Siyasete dahil olmadan ekonomik taleplerimizi dile getirelim’ tartışmalarını önümüze koyuyordu. Ancak sınıfın son 5-6 senedeki irili ufaklı istikrarlı mücadelesi bir fikri kazanımı da ortaya koydu. O da şuydu: İran rejimi tek bir talebe, tek bir halkçı yaklaşıma el uzatmadı aksine her yükselen talebi en sert biçimde baskıladı. Bu yüzden sınıfın artık rejimden bir talebi yok. Daha net ifadeyle; rejimin mahiyeti gereği halktan gelen hiçbir talebe olumlu yanıt vermeyeceğini biliyor. Bu yüzden ekonomik talepleri ve siyasi talepleri önceden iki farklı şey olarak gören işçi sınıfının çoğunluğu şimdi doğrudan İran rejimini hedef almanın gerekliliğini biliyor ve gerekeni yapıyor. Ama bu fikri sıçrama elbette işçilerin iktisadi taleplerini dillendirmeye, bir talep etrafında birleşmesine engel olmadı hatta önünü açtı. Yani sınıf bu iki meselenin ayrışmadığını hatta birbiriyle paralele ilerlediğini bir fikri kazanım olarak edindi. Bunu nerden biliyoruz? Toplantılarda rastladığımız tartışmaların değişilmesinden ve tabii sokaktan. Sloganların doğrudan rejimi hedef alan biçimlere dönüşmesi bu göstergelerden biriydi.”

EŞ ZAMANLI EYLEMLER SÜRÜYOR

“Son 4-5 aydır sokağın görünürde daha hareketsiz olması aslında görünmeyen tarafı anlatmamızı da elzem kılıyor. Bu süreçte sınıf hareketinde tüm baskılara rağmen hareketlilik devam etti. Yine petrokimyada grevlerinin sürmesi, bugün bu sohbeti gerçekleştirmemizden kısa süre önce Arak Otomotiv Fabrikasında işçilerin grev kararı alması, her pazar birçok ilde eş zamanlı işçi emeklilerinin sokakta eylem yapması, her pazartesi iletişim alanı emeklileri ve her salı öğretmenlerin birçok ilde eş zamanlı gerçekleşen sokak protestoları bu hareketin bitmediğini, aksine günden güne rejimi yıkmak üzere güç topladığının ve örgütlendiğinin göstergesi. Hükümetin çok korktuğu bir süreç geçirdiğini de çekinmeden söylemek lazım. Mahsa’nın ölüm yıl dönümü yaklaşırken son bir aya baktığımızda, birçok işçi önderi, işçi hakları aktivisti ve sendikacı baskınlarla tutuklandı, birçok kişinin cezaları artırıldı.”

İŞÇİ SINIFININ PARTİSİ KURULMALI

Foad Keyhosravi’ye geçen bir senede mücadelenin zayıflıkları ve işçi komitelerinin önümüzdeki dönem bu zayıflıkları aşmak üzere planlarını soruyoruz:

“Aslında en temel sorunumuz örgütlerin olmaması. Bunun nedeni elbette çok açık ki rejimin yıllardır uyguladığı amansız baskının işçi hareketi dahil hiçbir harekete nefes alma şansı bırakmaması. Ama tüm bu baskılara rağmen biz son 10 senede iş yerlerinde işçi konseylerinin, işçi komitelerinin oluşmasına şahit olduk. Bu komiteler büyüyerek daha genel konfederasyonlara ve birliklere de dönüştü. Ama İran rejimi gibi bir devletle karşı karşıya olduğumuzu unutmamamız lazım. Sınıfın uzun yıllar örgütsüz oluşu birçok mücadele yöntemini yeni deneyimlemeye başladığı anlamına da geliyor. Bu yüzden zorluklar yaşaması da doğal. Ama son senelerde gerçekten bir sıçrama olduğunu da görüyoruz. Elbette bu hareket bir yerde kendiliğinden yükselse de politik bir özne olarak örgütlülüğe dönüşmesi kendiliğinden değil ve işçi önderleri ve oluşan komitelerin sayesinde. Bugün açısından işçi komiteleri ve örgütleri arasından tartışılan en önemli eksik ise sınıf partisinin olmayışı. Bu yüzden uzun süredir konseylerde ve komitelerde işçilerin ve emekçilerin partisinin kurulması yönünde bir çaba ve gayret var.”

İran hükümeti kendi baskı mekanizmasının kontrolünü en ufak biçimde kaybettiği anda işçi örgütlerinin hızla büyüyeceğini ve gelişeceğini biliyoruz. Ama süren hareketlilik ve bahsedilen devrim süreci her işçi açısından tabii ki aynı değil. Henüz birçok yerde ‘Ne tür devrim?’, ‘Kimin devrimi?’, ‘Nasıl bir toplum ve siyasi mekanizma?’ soruları işçiler arasında çok yaygın tartışılıyor. Bu yüzden işçilerin istediği ‘sosyalizm’, ‘sosyal demokrasi’ vs. gibi net yanıtlar vermemiz mümkün değil. Çünkü sınıf, farklı iş kollarında, farklı fabrikalarda bu soruları farklı biçimlerde tartışıyor.”

MAHSA’NIN DOĞDUĞU YERDEN YÜKSELEN SES: JİN, JİYAN, AZADİ

Yoksulluğun ve ulusal baskının yoğun olduğu yerlerden biri İran Kürdistan eyaleti. Mahsa Jina’nın doğum yeri, halkın geçtiğimiz sene sokağa çıktığı ilk nokta. Kürdistan eyaleti geçtiğimiz sene boyunca kritik bir yerde durdu, mahalle mahalle sokak örgütlenmesi dikkat çekti. Kürdistan eyaletinde geçtiğimiz seneden bu yana mücadelenin boyutlarını ve dinamiklerini Hengaw İnsan Hakları Örgütü yönetiminden Jila Mostajer’e soruyoruz:

“Jina’nın öldürülme haberinden hemen bir gün sonra İran rejimi hızlıca Jina’yı defnetmek üzere onun doğduğu il yani Saqqez’e getirdi. Her şey çok hızlı ve sessiz sedasız yapılacaktı ama gerçekten eşsiz bir sahneyle karşılaştık o gün. Sadece bir günde, haber yayıldığı anda Kürdistan eyaletinin farklı şehirlerinden birçok kişi, özellikle kadınlar mezarlığa yürüdüler. Saqqez ile 3 saat mesafesi olan Sanandac ilinden bile birçok kişi o gün oradaydı. Daha önce İran rejimi tarafından katledilen, idam edilen kişilerin aileleri de o gün mezarlıktaydı. İnanılmaz bir kalabalık vardı ve gerçekten o an Jina İsyanı için dönüm noktasıydı. Kadınlar başörtülerini çıkararak ‘Kadın, yaşam, özgürlük’ sloganı attılar ve mezarlıkta bu slogan yankılandı. Sloganlar o gün bile gitgide radikalleşti ve ‘İslam cumhuriyeti istemiyoruz’ şiarında ilerledi.

JİNA BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLAYDI

“Her şey çok hızlı ilerliyordu. O yüzden bir gün içerisinde Kürdistan’ın siyasi partileri hiçbir çağrı yapmadılar ve yapamadılar. Ama halk o gün karar aldı ve mezarlıktan sonra Saqqez Valiliğine yürüdü. Eylemlerin ilk günüydü ve İran rejimi neye uğradığını şaşırmıştı. Halka gerçek mermilerle ateş açıldı ve birçok kişi yaralandı. Ertesi gün siyasi partiler ‘Genel grev’ çağrısında bulundular. Yani ‘Kimse işe gitmesin, mağazasını açmasın ve iş durdursun’ diye. O gün yani 18 Eylül’de Kürdistan’ın tüm illerinde yüzde 100 genel greve uyuldu. İş durduruldu ve halk sokağa çıktı. Kadınların sokakta olma oranı diğer dönüm noktalarından biriydi. Özellikle Divandere ve kadın hareketinin güçlü olduğu Sanandac’de o gün birçok kadın tutuklandı. Bu süreçte diğer eyaletler de sokağa çıktı, özellikle öğrencilerin birçok ilde hızlıca eylemleri örgütlemesi köprü niteliği taşıdı. ‘Kadın, yaşam, özgürlük’ sloganı ise esas omurgayı oluşturdu, çünkü kadınlar gerçekten rejimin baskılarından bıkmış vaziyettelerdi. Özellikle eylemler başlamadan önceki aylarda ahlak devriyelerinin birçok ilde kadınlara uyguladığı şiddet çok daha yaygınlaşmış ve boyut atlamıştı o yüzden Jina son damla oldu.

TUTUKLULARI DAR DEPODA TUTTULAR

“Tabii eylemlerin radikalleşmesiyle polis baskısı da arttı. Tutuklamalar çok yaygındı. Saqqez ilinde polis merkezlerinde yer kalmadığı için tutukluları okullarda bekletiyorlardı. Sanandac’de ise tutukluları dar depolarda tutuyorlardı. Belucistan eyaletinde de benzer sürece şahit olduk. Birçok eyalet birbirini destekleyen sloganlar atmaya başladı ve hareket gerçekten güçlendi. Kürdistan’ın belki sokak sokak bu kadar örgütlü olmasının nedeni üstüne gidebiliriz. Kürdistan, İran İslam Devriminden sonra ‘İslam cumhuriyeti’ referandumunda bu referanduma ‘hayır’ diyen tek eyaletti. İlk günden itibaren İran rejimine hayır diyen Kürdistan tabii stratejik bir yerde duruyor ama daha önemlisi Kürdistan’ın yurt dışı merkezli de olsa siyasi partileri var. Kürdistan’da birçok parti ve üyesi sürgün hayatı yaşıyor ama içeriyle ilişkisi hiç kesilmedi ve bu örgütlülük deneyimi uzun yıldır Kürdistan eyaletinde olan bir pratikti. Partilerin teşhir faaliyeti ve siyasi yönlendirmeleri önemli bir noktada duruyordu. Bu yüzden en ağır baskı gören eyaletlerinden biri olmasına rağmen mücadelenin de tıpkı Belucistan’da olduğu gibi en uzun sürdüğü yerlerden biri. Sokaklar az da olsa hâlâ hareketli.”

‘ULUSLAR SIRT SIRTA, DÜŞMAN ORTADA’

Jila Mostajer’e halkın taleplerini soruyoruz:

“Biz bu süreçte gerçekten hem talepleri hem halkın gördüğü baskıyı, tutukluların vaziyetini, öldürülenlerin sayısını, kimliğini teşhir etmeye çalıştık. Birçok eyalette öne çıkan şeylerden biri gerçekten birlikte kenetlenmiş halk mücadelesi ve İran rejiminin devrilmesi. Aslında bu süreçte İran rejiminin tüm planları bozuldu ve halklar rejime güzel bir ders verdiler. Halkın ‘Uluslar sırt sırta, düşman ortada’ sloganı rejime atılan sert bir tokattı. Arap, Beluc, Lor, Türk, Gilek, Kürt halklar gerçekten birlikte mücadele etme sürecinde ısrarcılar. Kürdistan hep ‘ayrıştırıcı’ olmakla suçlandı rejim tarafından. Rejim halkları birbirine düşmanlaştıran bir rol oynadı ama en nihayetinde gördük ki başaramadı. Şimdi siyasi partilerin ortak hareketi, diğer noktalarda oluşan örgütlerle kurduğu bağ ve mücadele yöntemleri de süreç açısından belirleyici olacaktır. Mücadele bitmedi, daha yeni başlıyor.” (evrensel)

Tags: , , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑