Makaleler

Published on Mayıs 12th, 2021

0

Mektuplar & Rüyalar: Mahalle maçları | Naim Kandemir


Aradan 40 yıl geçmiş; takımlar dağılmış, oyunculardan çok ölenler, jübile yapanlar olmuş ama 49 takımın bazılarının başındaki teknik direktörler halen kendilerini teknik direktör sanıyorlar. Ömür boyu sarı basın kartı sahibi olmak gibi bir şey mi bu? Bunun adı solda Fatih Terim sendromu değil midir?

Cengiz!

Bugün sana biraz futboldan söz edeceğim. Nostaljik olanından.

Taşrada eskiden, güneş ışınlarının şiddeti azalmaya başladığı saatlerde mahallenin çocukları toplanır, hemen bir top bulunur. Yoksa da aralarında para toplayıp en azından bir plastik top alırlardı.

Bu sırada mahallenin çocukları eşit sayılarda iki takıma ayrılıp neyine maç yapacaklarını kararlaştırırlar. Neyine maç yapılacağı çocukların ceplerindeki harçlıklara göre belirlenirdi. Ya dondurmasına, ya gazozuna, ya da tatlısına oynanırdı.

Mahalle maçı deyip geçme. Yılların birikimiyle mahallelerdeki o futbol maçlarında FİFA kuralları yerine kendi kuralları ortaya çıkmıştır. Bu kurallar tartışılmaz, kural oldukları için herkes riayet ederdi. Lig maçlarından farklı kuralları vardı bu karşılaşmaların.

Sana yazayim bazılarını: Üç korner bir penaltı, kaleden kaleye gol yok, anaya,bacıya, babaya küfür yok…

***

Takımlar oluşunca, hemen o anda yani maç öncesi takım içinde bir iş bölümü yapılır; biri kaleye geçer, bektekiler, gol atacaklar belirlenir ve bir de yine takımın içinden, futbolda yetkin olduğu düşünülen ve sözü de geçen biri, maçta takımı yönlendirmesi için oyunculuğunun yanı sıra bir nevi teknik direktörmüş gibi de görevlendirilirdi.

Tabii, bu mahalle maçlarının bazı garip kuralları da vardı. Mesela, genel defans anlayışı: top geçer, adam geçmez, şişman çocuk hep kaleye  geçer, gibi. Topun sahibi takımdan bir çocuksa maçın kralı oydu ve hiç kaleye geçmezdi, yoksa topunu alır giderdi.

Bir de oyuncuların pozisyonları evlâdiyelik değildi. Herkes gol atmak isteyen oyuncu olabilirdi. En yeteneksizler defansta çakılı kalırdı yine de.

Bu maçları hele mahallenin kızları izliyorsa; oyuncuların hepsi birer Pele, Maradona gibi oynamak için kendilerini paralarlardı!

Mahalle takımlarında bazen yıldız oyuncular diğerlerinden farklı olarak; bandana, forma, kaptanlık pazubandı takarlardı.

Maç, beşte devre, onda biter kuralına göre bitince, yenilen takım kendi arasında para toplayıp maç öncesi galip gelene taahhüt ettiği gazozları, tatlıyı veya dondurmayı alırdı. Maç sonlarında zaman zaman kavga çıktığı da olurdu.

***

Buraya kadar anlattıklarım senin de hafızanı tazelemiştir. Güzel değil mi? Şimdi daha güzel bir şeyden söz edeceğim. O da şu: O mahalle maçı bittikten sonra ve sonraki maçlarda da kimse o maçtaki pozisyonunda kalmıyor. Yani, o maçın bitişiyle birlikte kaleci, bek, forvet, teknik direktör falan hepsi görevlerinden azad! Her maçta pozisyonlar yeniden belirleniyor, kartlar her maçta yeniden karılıyor.

Gayet şık bir uygulama değil mi? Şimdi, gelelim bizim sola. Hadi diyelim muhbir Aydınlık’ın ’80 öncesi dediği gibi; 49 takım sahaya çıkmış ve yenilmiş. Öyle böyle de değil; çok fena yenilmişler. Aradan 40 yıl geçmiş; takımlar dağılmış, oyunculardan çok ölenler, jübile yapanlar olmuş ama 49 takımın bazılarının başındaki teknik direktörler halen kendilerini teknik direktör sanıyorlar. Ömür boyu sarı basın kartı sahibi olmak gibi bir şey mi bu? Bunun adı solda Fatih Terim sendromu değil midir?

Mahalle takımlarının tıfıl delikanlılarının sahip oldukları olgunluğa selâm durmak lazım. Bir ara formül bulup, hâlâ kendilerini teknik direktör sananlara halı sahaları mı önersek? Yenik pehlivan güreşe doymaz da, yağ bitti, ne yapacağız? Kim bilirdi ki bizim solun da Fatih Terim’leri olacak…

18 yıldır hemşehrisiyim onun, Ece Ayhan kızmasın, bir dizesini değiştireceğim:

Babalar babalıktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler!


Naim Kandemir – 11 Mayıs 2021 – Çanakkale

Tags: ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑