Makaleler

Published on Şubat 23rd, 2022

0

Önce CHP değişmeli | Mustafa Kumanova


2022’de, eğer CHP kendine demokrat bir parti diyorsa, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken, bu bağı kesip atmaktır. Ve CHP’yi olabildiğince milliyetçiliğe kapatarak tüm insan hakları ihlallerinin karşısında olup insanın doğuştan gelen hakları olan -anadilinde eğitim ve kendi dilinde ifade ve yaşama serbestliği gibi- tüm demokratik hakların kapısını koşulsuz ve şartsız sonuna kadar tüm ezilen kimliklere açmaktır. 

CHP, kültürel bir yoksulluğu ve yozlaşmayı besleyerek bireye saygısızlığı gün geçtikçe tırmandıran bir rejim karşısında eğer gerçekten demokratik bir ülkede yaşama arzusu sergilemek istiyorsa bir karar vermek zorundadır. Çünkü tekil bir kimlik ifadesinin dayatması olan milliyetçilik, toplumsal renklilik ve farklılığın özgürce ifadesinin imkân ve korunmasını sağlayan biçimsel(hukuki) demokrasi karşısında bir engel oluşturuyor. Bu yüzden de CHP milliyetçi olduğu sürece bir demokrat olamıyor. Din karşısında gösterdiği laiklik ilkesine bağlılığı konu demokrasi olunca oy kaygısıyla milliyetçilik karşısında gösteremiyor ve milliyeti politik alandan atamıyor. Din ve devlet işlerinin ayrılmasını savunduğu gibi siyasi birim ile milliyetin bağını koparıp devleti, toplumu oluşturan her türlü milli ya da etnik kimliğe eşit mesafede olan çoğul bir birim haline getirmeyi savunamıyor. [Genel anlamıyla elbette biçimsel(hukuki) demokrasi burjuva sınıfının kültürünün egemen olduğu bir toplumda ekonomik eşitlik(gerçek demokrasi) olmadan zig zaglar çizer. Ancak biçimsel demokrasi istikrarlıdır. Türkiye gibi burjuva devrimlerini tamamlayamamış toplumsal gelişim patikasında yalpalayarak ilerleyen ülkeler içinse hayatidir. Çünkü demokrasisi kısıtlı olan ülkelerde işçi sınıfı hareketleri de kısıtlıdır.]

Ernest Renan, “tarihi yanlış yazmak bir millet olmanın parçasıdır,” der. Bu ulusun yaratıcısı olduğu için de CHP’nin göremediği budur. Bu ülkenin tarihi en başından yanlış yazılmıştır. Ve yanlış doğru yaşanmaz. Bu ülkede ezilenlerden -Kürtler, Aleviler ve diğer ezilenler- istenilen bu yanlışa sorgusuz sualsiz sıkı sıkıya bağlılık göstermeleridir. Bu bir duygusal bağ değildir. Yaratılan baskı ve şiddetin bağıdır. Yanlış bir tarih yazımıyla üretilmeye çalışılan ortak bağ, tekil bir kimliği kabul etme çerçevesinde zulüm ve baskının bağıdır. Çok sesliliği dışlayan tekil bir kimlik ifadesine tutkuyla bağlılık yarattığı dışarıdan kuşatılmışlık paranoyasıyla sadece kendinden olmayana zarar vermez. En büyük zararı o tutkunun sahibine verir. Ve bu gerçek görülmez. Bu gerçek kabul edilmez. Çünkü örülen bağ tek bir kimliğe hareket alanı tanırken diğerlerini nefessiz bırakacak şekilde bağlanmıştır.

2022 senesinde eğer CHP kendine demokrat bir parti diyorsa, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken, bu bağı kesip atmaktır. Ve CHP’yi olabildiğince milliyetçiliğe kapatarak tüm insan hakları ihlallerinin karşısında olup insanın doğuştan gelen hakları olan -anadilinde eğitim ve kendi dilinde ifade ve yaşama serbestliği gibi- tüm demokratik hakların kapısını koşulsuz ve şartsız sonuna kadar tüm ezilen kimliklere açmaktır. 

Diğer yandan sosyo-ekonomik olarak CHP’nin 9 Eylül 1923′ te kurulmuş olduğu ana karakterini oluşturan değerlerinden bile uzaklaştığı söylenebilir. Aslında liberallik ve laiklik kisvesi altında neo-liberal ekonomik politikaları benimsediğini görebilmek için kâhin olmaya gerek yok. 

Elbette sosyal demokrasi, liberal demokrasi çerçevesinde çalışan devletçi ve kademeli reformları kullanarak kapitalist ekonomileri bir tür kolektif kontrol altına alma girişimini ifade etmektedir. 1920’lerde ve 1930’larda sosyal demokrasi, Marksizmin veya sosyalizmin ana alternatifi haline getirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından çeyrek asırda yükselen sosyal demokrasi, 1960’larda ve 1970’lerde artan işsizlikle enflasyonun yükselen oranlarının birlikte getirdiği stagflasyon sonrasında ekonomik(aslında politik) olarak burjuva akademisyenleri, finans ekonomistleri ve muhafazakâr politikacılar tarafından öldüğü ilan edilmiş ve akabinde sol partilerin yüzlerini piyasaya dönmeleri sonucu 1980’lerde ve 1990’larda düşüşe geçmiştir. Aslında tüm dünyada siyasi partiler 1970’lerin sonlarından itibaren serbest piyasa, özelleştirme ve finansallaşma politikalarını benimsediler. “Özgürlük” vaatleri ardına gizlenen bu siyasal proje – tipik olarak neoliberalizm olarak adlandırılır – özellikle gelişmiş kapitalist dünyada, rekor seviyelerde bir ekonomik eşitsizliği ve kayda değer demokratik bir çöküşü beraberinde getirmiştir.

Ancak bu krizin kesin doğası ve bunun sonuçları ve de “çözüm”leri tarihin hikayesine bağlı olarak ülkelerde farklılık göstermiştir. CHP’nin bugünkü durum ve değişimi aslında 1990’lı yıllarda Deniz Baykal’la birlikte başlamıştır. CHP’nin sorunu, bir liderlik sorunundan çok, özellikle kent varoşlarındaki geniş kitleleri kavrayabilecek sosyal demokrat bir vizyon ortaya koyamamasıyla ilgilidir.  Milletvekili seçilen çok sayıda CHP üyesi sosyal demokrat düşünce ve pratikten uzaktır. Bu biçimiyle CHP, geniş seçmen kitlelerine ulaşmak, mutsuz ve umutsuz kitlelerin sözcüsü olmak ve inandırıcı bir program geliştirmekten uzaktır.

Sonuç olarak, Türkiye’nin şu günkü siyasi ve ekonomik ikliminde “korku imparatorluğu”na karşı bir birliktelik sağlanacaksa eğer ilk adımı atması gereken CHP’dir, HDP değil. Çünkü CHP ezen taraftadır. HDP ezilen taraftadır. Eğer CHP demokrasi konusunda samimi ise olması gereken budur.

Bugün sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir parti olan CHP, HDP ve HDP’li milletvekillerine karşı yapılan hukuk ve insanlık dışı tüm uygulamalar karşısında sesini gür çıkartmıyorsa eğer, bunun nedeni milliyetçiliğe yenik düşmesidir. Evet CHP’nin ulus-devletin yaratıcısı ve kurucusu -tam da bu yüzden katı bir devlet yanlısı ve devletçilik taraftarı- olduğu söylenebilir ancak zamanın ve mekânın dinamikleri karşısında CHP’nin kendisini değiştirmek zorunda olduğunu CHP’nin kendisi de görmektedir. Onun önündeki en büyük engel ise gerici bir milliyetçilik anlayışına tarihten gelen bir zorlama ile tutsak edilişidir. Çoğu sosyalist solcunun yaptığı gibi bu ülkenin kurucu partisi olan CHP’ye “faşist” ve “ırkçı” bir parti deme kolaycılığına kaçabiliriz fakat bu, bugün bir “korku imparatorluğu”na dönüşen tek adam saltanatı karşısında CHP’nin toplumun en büyük muhalif kitle örgütü olduğu gerçeğini değiştirmez. Nasıl ki HDP’yi dışlayan bir CHP’nin başarılı olma şansı yoksa, onu dışlayan hiçbir hareket de bu ortamda başarılı olamaz. 


Mustafa Kumanova – 23.02.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑