Yaşam

Published on Ağustos 6th, 2023

0

Antakya Sanat Kolektifi, Ankara’da deprem temalı sergi düzenliyor

Antakya Sanat Kolektifi, Ankara Mimarlar Odası’nda ‘Öyle bir yere geldik ki… hiçbir sokağın adı yok’ başlığıyla deprem temalı bir sergi düzenliyor

Avrupa Demokrat Haber Merkezi

Antakya Sanat Kolektifi, 17 Ağustos 1999 Gölcük merkezli depremin yıl dönümünde Ankara Mimarlar Odası’nda ‘Öyle bir yere geldik ki… hiçbir sokağın adı yok’ başlıklı fotoğraf, şiir, metin sergisi düzenliyor.

Sergi ile ilgili Antakya Sanat Kolektifi’nden yapılan açıklamada “6 Şubat Depreminden bugüne ‘Orada kimse var mı’ çığlıkları hala karabasanlarımızda yankılanıyor… Yaralarımız henüz kabuk bağlamadı…  Biz de ‘sanat sağaltır’ diyerek deprem temalı, Cemal Süreyya’dan ödünç aldığımız iki dizeyi de başlık yaparak bir sergi hazırlamaya giriştik” denildi.

“Kişisel hafızanın, kolektif hafızaya dönüşmesine katkı sunmak amaçlarımız arasındadır. Zira biliyoruz ki Türkiye’nin güçlü, köklü deprem hafıza mekânlarına ihtiyacı var.  Yalova’da inşa edilen Deprem Anıtı ve Adapazarı Deprem Müzesi dışında ciddi hafıza mekânları yok. İşte bu çalışmalar da gerçek tarih yazılımına ve hafıza mekanlarının oluşumuna katkı sunacaktır. Sanat – edebiyat yine toplumsal alt üst oluş dönemlerinde ‘kamunun vicdanı’ olacaktır” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada, “Serginin unutmaya / unutturulmaya karşı bir tavır olarak da algılanmasını diliyoruz” denildi. 

Sergi, 31 Ağustos’a kadar açık kalacak. 

Antakya Sanat Kolektifi tarafından yapılan sergi duyurusu söyle:

“ÖYLE BİR YERE GELDİK Kİ… HİÇBİR SOKAĞIN ADI YOK” 

Açılış: 17 Ağustos 2023. saat: 17.30 

Adres: TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi. Konur Sokak 4/3.  Yenişehir/ Ankara 

Sergi 31 Ağustos’a kadar ziyarete açıktır. 

“Orada kimse var mı” çığlıkları hâlâ karabasanlarımızda yankılanıyor… Yaralarımız henüz kabuk bağlamadı…  Biz de “sanat sağaltır” diyerek deprem temalı, Cemal Süreyya’dan ödünç aldığımız iki dizeyi de başlık yaparak bir sergi hazırlamaya giriştik. Ama özellikle belirtmeliyiz ki Antakya Sanat Kolektifi olarak bu çalışmada ereğimiz sadece bireysel sağalma / rehabilitasyon değildir. Tek tek bölük pörçük kayıtların yani kişisel hafızanın, kolektif hafızaya dönüşmesine katkı sunmak amaçlarımız arasındadır. Zira biliyoruz ki “Türkiye’nin güçlü, köklü deprem hafıza mekânlarına ihtiyacı var.  Yalova’da inşa edilen Deprem Anıtı ve Adapazarı Deprem Müzesi dışında ciddi hafıza mekânları yok.”  İşte bu çalışmalar da gerçek tarih yazılımına ve hafıza mekânlarının oluşumuna katkı sunacaktır. Sanat – edebiyat yine toplumsal alt üst oluş dönemlerinde “kamunun vicdanı” olacaktır. 

“Deprem / doğal afet felakettir, yıkar, öldürür,  hangi iktidar olursa olsun” denilebilir. Oysa “Depremin felakete dönüşmesini sağlayan faktörleri, sistemlerin politika ve uygulamalarında aramak gerekir. Şehirleşme ve inşaat süreci deprem olgusu dikkate alınarak yapıldığında deprem, pekâlâ bir felakete yol açmadan, bir doğa olayı olarak kalır. (…) Depremin ilk gününden beri binlerceaile enkazların başında çaresizce bir kurtarıcı ekip bekledi. Binlerce insan yıkıntılara zamanında müdahale edilemediği için öldü. On binlerce insan özellikle 3-4 gün sıcak çorba bulamadı, tuvalet bulamadı, su, ekmek bulamadı. AFAD başta olmak üzere ilgili resmi tüm kurumlar ya işlevsiz ya da çok geç kaldılar. Değim uygunsa resmi kurumların büyük bir bölümü de âdeta enkaz altında kaldılar. ”1 

İşte bu nedenle sergimize katkı sunan şairin biri “Bağıra bağıra  / Acı çeke çeke / Donarak, çürüyerek öldük / Enkazın altında! Kalanlarımız yaralarıyla baş başa şimdi.” 2 diye yazdı?  

Bir fotoğrafçı “Devlet nerede” haykırışını çok duyar olduk deprem döneminde. Devlet, işte tam da orda, yanı başında yıkılan binanın duvarında, çığlıklarımızda, ölülerimizin bedeninde, binayı çürük yapan müteahhidin cebinde, görevini tam yapmayan mimarın mühendisin eğitiminde… Duygusuz hissiz katran karası yüreğiyle…” diye not düştü çektiği bir fotoğrafın altına.3

Sorular ve yanıtlar çoğaltılabilir: 

Örneğin: Neden enkaz altından sağ çıkabilecek binlerce insan, nafile yardım bekleyerek, imdat çığlıkları atarak kan kaybından ya da soğuktan enkaz altında can verdi. “Kontrolsüz konutlaşmanın, daha doğrusu ranta, çıkara dayalı kontrolsüz şehirleşmenin sorumlusu kim? ‘İmar Barışları’nın, yapı denetimsizliğinin, aile kurumu hâline dönüşmüş, şirketleştirilmiş Kızılay’ın, AFAD’ın mimarı kimler?” Yüzleşme, hesap sorma ile birlikte gerçekleşmezse yaralar hep açık kalmaz mı? 

İşte bu sorular makro ve mikro iktidarlar tarafından yanıtlanmayı bekliyor. 

Sonuç itibariyle hazırladığımız bu serginin unutmaya / unutturulmaya karşı bir tavır olarak da algılanmasını diliyoruz. “Afetin felâkete dönüştüğü momentler, aynı zamanda toplumların yöneticilere ilişkin imanlarının sarsıldığı, büyük bilinç sıçramalarının imkân dâhiline girdiği momentlerdir. İnsanlar bu ‘yarıklar’da ‘başka bir hayatın mümkün olduğu’nu görür. (…) Depremde yaratılan toplumsal dayanışma seferberliğini mücadele seferberliğine çevirmek ve sorumlulardan hesap sormak toplum olarak enkazın altından kalkmanın ilk adımı olacaktır.”4 

“Doğa yerli yerinde duruyor. Yıkılan ne varsa insan yapısıdır. Bir yapının alınıp satılır olmasının ürettiği kusurlarla koskoca şehirler kuruldu. Ölündü… Kimsesiz kalındı…   

Daha da kurulmadığı günlere…”

Antakya Sanat Kolektifi  

1/ Prof. Dr. Şükrü Aslan. Depremin sosyolojisi Güney Dergisi. S.104. 2/ Edip Yeşil.  3/ Arif Kılıç 4/ Temel Demirer. Deprem, dayanışma ve komün imkânı. Kaldıraç Dergisi, No:263.  5/ Önder Karataş, Işık, eskiyen çadırlar ve Hatay. Eskişehir’in sesi. 

iletişim: 

Edip yeşil: antakyasanatdernegi@hotmail.com 

Adil Okay (Küratör) okayadil@hotmail.com 

 

Teşekkür: 

En zor zamanlarda deprem bölgelerinde çalışma yapan ve sergimize katkı sunan fotoğrafçı, şair ve yazar dostlarımıza, fotoğraf seçici kurulunda yer alan Atilla Atala, Metin Ekinci ve Özcan Yaman’a, tüm serginin grafik çalışmasını yapan Tülin Şahin Okay’a ve serginin küratörlüğünü üstlenen Adil Okay’a teşekkür ediyoruz.  

Tags: , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑