Makaleler

Published on Ağustos 15th, 2023

0

Belçika’daki Türkiyeliler bu azınlık mıdır? | Doğan Özgüden


Sayısal gerçek odur ki, Belçika’daki Türkiyeli seçmenlerin yüzde 59,25’i Erdoğan ve onun destekçisi partilere oy vermemiştir. Sözün özü, Avrupa’nın merkez ülkesinde Erdoğan ve destekçisi partilere oy vermiş olanlar yüzde 40,75’lik bir azınlıktır...

Seran Vreskala’nın “Söz ve Yaşam: Sürgün Dizisi” için benimle yaptığı söyleşinin Medya Haber TV’de yayınlanmasının ardından, son cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin Belçika’daki sonucu konusunda yaptığım yorum üzerine okurlarımdan farklı tepkiler aldım.

Yirmi yıldır uyguladığı baskılar ve yoğunlaştırdığı insan hakları ihlalleri nedeniyle oy oranı Ankara, İstanbul ve İzmir gibi metropollerde yüzde 50’nin altına düşen, Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Tunceli gibi Kürt yoğunluklu illerde yüzde 20 ila 30’larda kalan bir Recep Tayyip Erdoğan, nasıl olmuş da, Türkiye’nin demokratikleşmesi için yurt dışında on yıllardır kesintisiz sürdürülen politik ve diplomatik mücadelelerin bu önemli merkezinde geçerli oyların yüzde 74,70’ini alabilmişti?

Yıllardır çeşitli yazılarımda belirttiğim gibi. Belçika ve merkezi Avrupa’nın diğer gelişmiş kapitalist ülkelerinde oy kullanmakta olan tek tabiyetli ya da çifte tabiyetli göçmenler, yarım yüzyıl önce Türk Devleti’nin bezirgan hesaplarla bu ülkelerin yeraltı madenlerinde ya da yüksek riskli inşaat sektöründe çalışmak üzere bir “ucuz meta” gibi sattığı “misafir işçi” ya da “göçmen işçi” değil.

Benim Belçika’ya siyasal sürgün olarak geldiğim 70’li yılların başlarında ilk kuşak Türkiyeli göçmenler sadece Belçikalı değil, İtalyan, Grek, İspanyol, Faslı, Portekizli sınıf kardeşleriyle birlikte, en tehlikeli sektörlerde omuz omuza çalışmakta, aynı zor yaşam koşullarını paylaşmakta, hepsi ya sosyalist sendikanın ya da hristiyan sendikanın üyesi olarak sendikal mücadele saflarında yer almaktaydı.

Dahası, o dönemde Türkiye’nin yanı sıra üç Avrupa ülkesi daha, İspanya, Portekiz ve Yunanistan faşist diktatörlük altında bulunduğu için bu ülkelerden gelmiş işçilerle Türkiyeli işçiler arasında sınıf kardeşliğinin ötesinde bir de anti-faşist mücadele birlikteliği vardı.

O ilk kuşağa mensup emekçilerin sayısı tabiat kanunları gereği giderek azalırken, onların çocukları ve torunları, Avrupa okullarında ve bulundukları ülkenin dilinde eğitim gördükleri için daha güvenli ve yüksek ücretli sektörlerde çalışırken, önemli bir bölümü de ticaret, ulaşım ve üretim sektörlerinde işyeri sahibi ya da yönetici olabildiler. 

Yurt dışında yerleşmiş olanlara TC vatandaşlığını kaybetmeksizin bulundukları ülkelerin de vatandaşı olma hakkı tanındıktan, üstelik bu ikinci vatandaşlığı kazanmamış olan yabancı kökenli işçilere de bu ülkenin seçimlerinde oy ve hattâ seçilme hakkı tanınmasından sonra Belçika’daki TC vatandaşı göçmenler her iki ülkenin siyasi yaşamında doğrudan söz ve karar sahibi oldular.

Bugün Türkiye çıkışlı siyasetçiler Belçika’nın federal meclisinde 2, bölge meclislerinde 5, belediye meclislerinde ise 100’den fazla koltuğa sahip olduğu gibi, seçilenlerden biri Saint-Josse belediyesinde başkanlık, bir diğeri de Flaman Bölge Hükümeti’nde bakanlık görevi üstlenmiş bulunuyor. 

Türkiye’ye iş insanı ya da turist olarak her gidişlerinde ülke vatandaşlarının yoksulluğuyla kıyaslanamayacak bir konumda olduklarını görmenin verdiği güvence, iki tabiyetli göçmenlerin, ülkede köklü bir iktidar değişikliğinin bu ayrıcalıklı konuma son verebileceği endişesiyle, mevcut düzenden ve o düzenin sahiplerinden yana oy kullanmalarındatabii ki çok büyük rol oynuyor.

Ama daha da önemlisi, Avrupa ülkelerinde daha 70’li yıllarda ırkçı ve islamcı örgütlenmelerin başlaması, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Avrupa’da Ermeni ve Grek diyasporlarınınkine karşı bir “Türk Lobisi” oluşturma bahanesiyle tüm Türk derneklerinin ve camilerinin büyükelçiliklerin ve onların yönetimindeki Türk Diyanet Vakfı’nın baskı ve kontrolü altına alınmasıydı… 

Sol düşünceli muhaliflerin vatandaşlıktan atılarak Türkiye’deki mal varlıklarına el konulmasıyla başlatılan, Erdoğan iktidarında da Interpol’e gönderilen rengarenk bültenlerle binlerce insanı hedef alan devlet terörü, buna karşılık yurt dışında giderek daha da güçlenen Türk kapitalistlerine sürekli yeni ayrıcalıklar tanınması, Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda ve Avusturya’daki AKP-MHP zaferinin ana nedenlerini oluşturuyor.

Bir de madalyonun öteki yanına bakmak gerek…

Bu saptamayı yaparken, 2023 seçiminin sayısal sonuçlarına ilişkin bir başka gerçeği de asla gözden uzak tutmamak gerekiyor.

Evet, Yüksek Seçim Kurulu’nun açıkladığı verilere göre, Recep Tayyip Erdoğan ve ona destek veren sağcı partiler Belçika’da kullanılan oyların nerdeyse dörtte üçünü almışlardır. Ancak, onlara verilen oyların sayısı Belçika’da yaşayan Türkiyeli seçmenlerin sayısının çoğunluğunu oluşturmaktan uzaktır… 

Her şeyden önce, Türkiye’de seçimlerde oy kullanma oranı yüzde 86,98 iken, 154.582 Türkiyeli seçmenin 84.308’inin sandık başına gittiği Belçika’daki oy kullanma oranı ancak yüzde 55,44’e ulaşabilmiş bulunuyordu. 

Milletvekili seçiminde muhalif partilerin aldıkları geçerli oylar ise şöyleydi: 

CHP 12.352, 

YSP 5.038, 

İYİP 2.347, 

YRP 1.466, 

TİP 1.340, 

SOL 69, 

TKP 45, 

HKP 42, 

TKH 14. 

Belçika’daki Türkiyeli seçmenlerin yüzde 44,56’sının sandık başına gitmediği de dikkate alınırsa, seçime katılıp da muhalif partilere oy verenlerle birlikte Tayyip Erdoğan’a ve onun destekçisi partilere oy vermemiş Türkiyelilerin sayısı 91.595’e, yani yüzde 59,25’e ulaşıyor.

Dahası, siyasal sürgünde vatandaşlık haklarını yitirmiş oldukları için oy kullanamayan binlerce Asuri, Ermeni, Ezidi, Grek, Kürt ve Türk aidiyetli Türkiyeliler de hesaba katılırsa bu oran daha da yükselir.

Sözün özü, Avrupa’nın merkez ülkesinde Erdoğan ve destekçisi partilere oy vermiş olanlar yüzde 40,75’lik bir azınlıktır.

Bu nedenledir ki, Brüksel’de sokağa çıktığımda, özellikle Türkiyeli göçmenlerin yoğun bulunduğu, benim de yaşam ve çalışma alanım olan Brüksel – Schaerbeek – Saint-Josse üçgeninde karşı karşıya geldiğim Türkiyelilerin hepsine Tayyip Erdoğan’ın alkışçısı olarak bakmıyorum…

Biliyorum ki onların içinde sadece Tayyip Erdoğan ve onu destekleyen partilere oy verenler değil, sayısal olarak onlardan da fazla muhalif partilere oy vermiş ya da hiçbir partiyi desteklemeye değer bulmadıkları için sandığa gitmeyi reddetmiş olanlar da var…

Ancak bu son seçimlerin bir başka gerçeği de, 2018 seçiminde HDP tek başına yüzde 9,59 oy almışken, bu kez onun yerine seçime giren YSP’nin oyların yüzde 5,98’ini alabilmiş, TİP, SOL, TKP, HKP ve TKH’nin toplam oyunun ise yüzde 1,79’da kalmış olmasıdır.

Emek ve Özgürlük İttifakı’na umut bağlayan sol seçmenler 14 Mayıs seçiminde YSP ve TİP arasında tercih yapmak zorunda bırakıldıkları için, bu ayrışmaya tepkili sol seçmenlerin bir kısmı CHP’ye oy vermeyi tercih etmiştir.

Kıssadan hisse…

Belçika’daki Türkiye’lilerin sadece Türk bayrakları, AKP ve MHP flamaları, Tayyip posterleriyle tekbir getirerek Brüksel cadde ve meydanlarını işgal edip terör estirenlerden ibaret olmadığını ispatlamak, gelecek seçime ayrı listelerle değil tek birleşik listeyle katılarak son seçimde oy kullanmamış yüzde 44,56’yı da muhalefet safına çekmek sol partilerimize düşüyor…


Doğan Özgüden – Artı Gerçek – 15.08.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑