Söyleşiler

Published on Ağustos 16th, 2023

0

Devletin en eski kirli silahı: Ajanlaştırma

Sokakta mücadele edenlere ve gözaltına alınanlara sistematik işkence uygulanırken, tutsaklar da tecrit işkencesiyle yalnızlaştırılmaya çalışılıyor ve ardından ajanlık dayatmasına maruz kalıyor. Av. Keskin ve Av. Taşdan, ETHA’ya değerlendirmelerinde bu uygulamaların devletin en eski, 90’larda ise en yoğun uyguladığı yöntem olduğunu kaydetti. Esas amacın toplumdaki güveni yok ederek insanların bir araya gelmesinin ve örgütlenmenin önüne geçmek olduğunu belirten avukatlar, kişilerin haklarını bilerek bu dayatmaya karşı çıkması gerektiğini söyledi.

AKP-MHP faşist iktidarı akla gelebilecek her türlü yöntemle örgütlü mücadeleyi bastırmaya çalışıyor. 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çeviren iktidar kendisinden önce gelen faşist iktidarların tozlu raflara kaldırılan işkence uygulamalarını yeniden hayata geçirdi. Cemaat üyesi olduğu iddia edilen kişilere gözaltında sistematik cinsel ve fiziksel işkence uygulandı, aileleriyle tehdit edildi, aylarca kendilerinden haber alınamadı. Kaçırma ve gözaltında kaybetme saldırılarına da sıklıkla başvuran iktidar bu suçlardan kamuoyunda oluşan tepkiler ve devrimcilerin iradesi sonucu görece vazgeçmek zorunda kaldı.

SOKAK MÜCADELESİ ENGELLENMEK İSTENİYOR
Muhalefetin yükselmesini önlemek amacıyla her eyleme valilik, kaymakamlık kararıyla yasak getirilirken, bu yasağı öne süren polis hak arayan eylemcilere saldırıyor, direnişçilerin yanında olan milletvekillerini darp ediyor, tehdit ediyor; neredeyse her gözaltı işlemi işkenceyle geçiyor, avukatların müvekkilleriyle görüşmesi engellendiği gibi karakolda polisler tarafından avukatlar darp ediliyor, hakaret ve tehdide uğruyor. Polisler açık açık, “bundan sonra kanun benim” diyor.

Saldırılar artarak devam ederken devrimci, sol, sosyalist örgütler de direnişi ve örgütlü mücadeleyi sürdürüyor. “Sokak iradesi kırılamayan devrimciler ise gözaltında hatta savcılık ifadesinde ve hapishanede ajanlık dayatmasına maruz kalıyor. 90’lı yıllarda ve 2000’lerin başında kuzey Kürdistan ve Türkiye hapishanelerinde politik tutsaklar “avukatın, ziyaretçin geldi” bahanesi ile koğuştan çıkarılır işkenceye götürülür, işkencenin ayyuka çıktığı hapishanelerde ise koğuş basılarak kaçırılır, sistematik işkenceye maruz bırakılırdı.

TECRİTLE YALNIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞTIKLARI TUTSAKLARA AJANLIK DAYATIYORLAR
Türkiye hapishanelerinde ise 15 Temmuzun ardından cemaat üyesi olduğu iddia edilen kişilere bu yöntem yeniden uygulanmaya başlandı. Cemaat üyesi olduğu iddia edilen kişiler arasında yaşanan çözülmeler, ajanlık ve itirafçılaşmanın kabul edilmesinin ardından faşist rejim bu yöntemi yaygınlaştırmaya çalışıyor. Tutsak edilen devrimciler tecritte tutuluyor, çeşitli bahanelerle arkadaş görüşçüleri kabul edilmiyor, keyfi olarak iletişimleri yasaklanıyor. Son bir yılda tutsak edilen Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) ve Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyeleri uzun süre tecritte tutuluyor, diğer tutsaklarla iletişimi engelleniyor, mektup alışverişinin önüne geçiliyor, mektup arkadaşı oldukları gerekçesiyle arkadaş görüşçüleri kabul edilmiyor.

Tecritle yalnızlaştırmaya ve örgütlü mücadeleden koparılmaya çalışılan tutsaklara ajanlık da dayatılıyor. Mayıs ayında tutsak edilen ve Silivri’deki Marmara Kapalı Hapishanesinde tutulan sosyalist genç Kalender Polat, “avukatın var” denilerek koğuştan çıkarıldı. Başka bir odaya götürülen Polat, kendisini “istihbarat elemanı” olarak tanıtan kişilerin ajanlık dayatmasına uğradı. Kirli teklifi reddederek görüşme odasından hızla ayrılan Polat, başgardiyan olmak üzere hapishane idaresi hakkında suç duyurusunda bulundu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Avukat Eren Keskin ve Özgürlük için Hukukçular Derneği (EHB) Doğukan Taşdan’la ajanlaştırma ve itirafçılaştırma saldırılarını ve nasıl mücadele edilmesi gerektiğini konuştuk.

KESKİN: KESKİN: AKP-MHP İTTİFAKI KİRLİ YÖNTEMLERİ DERİNLEŞTİRİYOR
İtirafçılaştırma ve ajanlaştırma politikasının devletin çok eski, 90’larda da çok yoğun kullandığı bir yöntem olduğunu anımsatan Keskin, “90’ların DGM’sinde açılan hemen hemen tüm siyasi dosyaları itirafçı ifadelerine dayalıydı. Hatta şunu hatırlıyorum, duruşmalarda itirafçılar bizleri bile hedef göstererek suçlarlardı. Bizim hakkımızda da soruşturmalar açılırdı. Bu kadar rahat kullanılan bir müessese. AKP’nin ilk döneminde bu kadar yaygın uygulanmadı çünkü daha ‘AB’ci bir politika’ izlemeye çalışıyordu AKP ve o dönem biraz yavaşladı. Ama ne zaman ki AKP’nin derin devletle iş birliği yeniden ortaya çıktı, AKP-MHP ittifakı ortaya çıktı, bu politika yeniden uygulanmaya başlandı” dedi.

‘BİRBİRİNE GÜVENMEYEN BİR TOPLUM YARATMAK İSTİYORLAR’
Yalnızca hapishanelere ve siyasi tutsaklara yönelik değil tüm topluma yönelik bir uygulama olduğunu belirten Keskin, “Çünkü bir korku toplumu yaratmak istiyorlar birbirine güvenmeyen insanlardan oluşan yapılar olsun istiyorlar. Ve maalesef ki bir ölçüde başarıyorlar. Özellikle siyasi mahpuslar açısından gözaltına alınmalarından itibaren bu politika dayatılıyor. Daha gözaltındayken -ki insan hakları savunucuları da dahil olmak üzere- gece büyük ihtimal MİT’ten olan elemanlar gidiyor, uyandırıyor. ‘Bizimle çalışırsan…’ teklifinde bulunuyor. Tabii ki kabul eden insanlar oluyor ama çoğunluk reddediyor. Fakat bu yasadışı uygulanan bir şey. Gözaltındaki kişi sadece avukatıyla görüşebilir, başka biriyle görüşemez. Ama MİT elemanları özgürce girip o insanları maniple etmeye çalışıyor. Tutuklanmadan önce daha savcının odasındayken bile polisin manipülasyonu devam ediyor. Savcı yanında bile polis zorlaması devam etti diyen müvekkillerimiz var. Ama artık hukuktan söz edemiyoruz. 30 yıldır avukatlık yapıyorum, hukukun bu kadar yerlerde süründüğü başka bir süreç hatırlamıyorum. Hukuki değil demek bile aslında komik geliyor, zaten hukuk yok”

‘AJANLAŞTIRDIKLARI KİŞİLER İTİRAFÇI OLARAK DA KULLANIYORLAR’
Devletin ajanlaştırdığı kişileri de itirafçı olarak kullandığının altını çizen Keskin, Kürdistan’da açılan hemen hemen tüm davaların itirafçı beyanları üzerinden şekillendiğini söyledi. “Bazı bölgelerde bir itirafçı üzerinde yüzlerce dava açılıyor. Bir kişinin o kadar kişiyi tanıması, üzerine ifade vermesi bile akıl dışıyken, bu kişilere istedikleri ifadeleri verdirerek insanları çok rahat tutuklayabiliyorlar” diyen Keskin, Türkiye’nin iç hukukuna ve aynı zamanda uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu da ekledi.

‘BU MÜESSESELERLE SONUNA KADAR MÜCADELE ETMEK GEREKİYOR’
Hukukun artık olmadığı bir dönemde bu yöntemin çok yaygın kullanıldığına dikkat çeken Keskin, “Birbirine güvenmeyen insanlar bir araya gelerek örgütlenmez. Dışarıdaki bir takım örgütlü hak taleplerini nasıl bastırıyorsa, diğer insanları da güvensiz ortama iterek bir araya gelmemeleri için mücadele ediyor devlet. Ve maalesef kısmen de başarılı oluyor. O yüzden hukuki haklarımızı bilmek gerekiyor, bu müesseselere sonuna kadar karşı çıkmak gerekiyor. İnsan hakları savunucuları olarak biz bunu sürekli yapmaya çalışıyoruz” diye vurguladı.

‘KİŞİ HUKUKİ HAKLARINI MUHAKKAK BİLMELİ’
Gözaltına alınan kişilerin hukuki haklarını muhakkak bilmesi gerektiğini söyleyen Keskin, önemini ise şöyle anlattı: “Kişiler gözaltındayken polisin ifadesi dışında başka kişiler tarafından dışarı çağrılıp konuşulmak isteniyorsa tavır göstermeli. ‘Hukuki değil haklarımı biliyorum, polis ifadesi sonrası ancak savcıya ifade veririm veya avukatımla görüşürüm’ demesi en doğrusu. Gözaltındaki kişi gece yarısı uyandırılıp ‘seninle konuşmak istiyorlar’ denirse bunu reddetme hakkı her zaman vardır.”

‘AJANLAŞTIRMA VE İTİRAFÇILAŞTIRMAYLA SENİ KENDİN OLMAKTAN ÇIKARIYORLAR’
90’lı yıllarda itirafçılaştırılan, ajanlaştırılan kişilerle tanışıklığının, müvekkilleri arasından ajanlaştırmayı kabul edenlerin de olduğunu anımsatan Keskin, ajanlık ve itirafçılık teklifini kabul etmenin anlık bir şey olmadığını bedelini ömür boyu ağır şekilde ödemek zorunda kalındığını şöyle aktardı: “Ama hayatları boyunca bir cenderenin içinde kaldılar. Bu yüzden yaşamlarını yitiren, intihar edenler oldu, benim bildiğim insanlar var. Çünkü sizi kendin olmaktan çıkaran bir süreç bu. Bir odağın her istediğini yapmak zorundasınız. O yüzden bunun yasa dışı olduğunun her zaman bilincinde olmak gerekiyor.”

TAŞDAN: GÖZALTINDA VE HAPİSHANEDE BU HUKUKSUZLUĞA MARUZ KALIYORLAR
ÖHD avukatlarından Doğukan Taşdan da toplumsal muhalefetin birçok kesimine ajanlık ve muhbirleştirme yöntemiyle baskı uygulanmaya çalışıldığını anımsattı. Taşdan, “Baskı ve tehdit yöntemleriyle ifade alma, mülakat yapma, muhbirleştirme gayri hukukidir. İnsanlar gözaltında, hapishanede bu hukuksuzluğa maruz kalıyorlar. Bu yöntem gerek Anayasaya gerekse de uluslararası hiçbir sözleşmeye uygun değil. Konuyla ilgili savcılık makamlarının etkin soruşturmalar yürütmesi gerekiyor. Sözüm ona bu failler rahatlıkla hapishanelere girip ‘avukatın geldi’ yalanıyla tutsaklarla aynı mekana getiriliyorlar. Bu durumun CMK veya TCK ile açıklanabilir bir tarafı bulunmamaktadır” dedi.

Taşdan, bu hukuksuzluğa ses çıkarmak ve mücadele etmek gerektiğinin de altını çizdi.


etha – 16.08.2023

Tags: , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑