Söyleşiler

Published on Mayıs 20th, 2020

0

Dil Altından Notlar – Muazzez Uslu Avcı ile söyleşi

Seher Yeğin, yazar Muazzez Uslu Avcı ile Avrupa Demokrat için “Dil Altından Notlar” kitabı üzerine özel söyleşi yaptı.


“Kötülerin gıdası, iyilerin korkusu ve sessizliğiyse, iyiler de yenmek için o kadar lezzetli olmamaya çalışmalı…

İnsan ve vicdandan yana olmak yetmiyor mu? Niye her ideoloji ‘benim yanıma gel!’ diye bağırıyor.

Ne tuhaf! Dini inançları olanlar dua ediyor, inanmayanlar umut ediyor. Harekete geçirilemeyen umut da duaya benziyor…

Acının etrafında dolanarak şiir yazılmaz, içinden geçmek lazım. Başkasının acısı yaşanmaz ancak anlamaya çalışılır. Anlamaya çalıştığınızı, yaşamış gibi yazamazsınız, ‘gibi’ olur sadece…

Her ne kadar sürç-i lisan ettiysem aforizmadır…” ve çok daha fazlasını söylüyor kitabında Muazzez Uslu Avcı.

Seher Yeğin, Muazzez Uslu Avcı

Söyleşi: Seher YEĞİN

Seher Yeğin: İzan Yayıncılıktan deneme türü ‘Dil Altından Notlar’ kitabınız çıktı. Neden ‘dil atından Notlar’?

Muazzez Uslu Avcı: Aslında en sıkıntı duyduğum şeydir kitap adı koymak. İlk kitaplarımı yayınevi isimlendirmişti. Bu kitaba ne ad koyacağımı bilemedim. Sanki söylemek istediğim sözlerin bir birikmişlikle alakalı olduğuyla ilintilendirmek istedim. Şunun gibi, dilimin altında söylemek istediğim sözler vardı ve söyledim gibi bir şey işte…

Seher Yeğin: Kitap iki bölümden oluşmakta, birinci bölüm aforizmalar, ikinci bölüm daha uzun yazılardan oluşuyor. Alışılmışın dışında bir dil kurgunuz var. Mesela ”Kaburga Cadıları” şiir mi düz yazımı pek ayırt edemedim. Acının tarifi yazınız da öyle. Bu dilsel, biçimsel çalışmayı özel olarak mı tasarladınız?

Muazzez Uslu Avcı: Evet Kaburga cadılarına şiir diyenler oldu. Bir yazı yazarken biçimsel bir tasarım hiç olmadı. O an ruh durumuna göre kalem sallamaya başladığımda bilincimden ne dökülüyorsa o düşer kağıda. Kaburga cadılarını biraz tasarlayarak yazdım aslında ama kısa oldu, daha uzunda yazılabilirdi. Uzun yazıları yazmakta sıkıntım var. Ya aceleci yapımdan, yada çok sıkıştırılmış söz ve anlam öbeğini birden kağıda dökmekten kaynaklanıyor sanırım. Bir kaç sayfa yazdıktan sonra sanki tüm diyeceklerim bitirmişim gibi bir hisse kapılıyorum. Kaburga cadıları da böyle oldu. Kadının tarihsel serüvenini, biraz ironik ve lirik yazmaya çalıştım. Neredeyse ilkçağdan bugüne kadar. Sıkıştırarak, yani uzunca bir metinle anlatsak belki başlı başına bir kitap olacakken 3 sayfalık bir alana sığdırdım.

Seher Yeğin: Aforizmalar adı altında piyasada kitaplar var. Sizce bu başlı başına aforizma ismiyle çıkmış kitap yazarlarının felsefi bir söylem iddiası var mı, yoksa öylesine deneysel yazılarım olsun diye mi çıkarılmıştır?

Muazzez Uslu Avcı: Belki de bu kitapların yazarlarının içinde  bir felsefi söz söyleme iddiası olanlar da vardır. Ama bir de sosyal medya sayfalarında günlük çabuk tüketimde olduğu gibi tamamen bireysel dertlerden dem vuran ve ”bazılarına laf sokma,  derdinde olan bir çok protest kısa yazılardan da oluşmakta. Bazıları da  insanların isyankar ve melankolik yanlarına dokunmayı hedeflerler ya da hedeflemeden tam olarak bunu yaparlar. Nihayi olarak benim günlük düşünsel izleklerimi yazdığım bu kısa yazıların edebi bir tarafı olsun derdim de vardı elbette.

Seher Yeğin: Aforizmalar genellikle bir emir kipiyle biten yazılar olarak kalmış aklımda, ya da bir hüküm ve yargıya da dayanan. Siz de çok rastlamadım ama olanlar da vardı, bu yargıyla biten özdeyişler için ne dersiniz?

Muazzez Uslu Avcı: Bir hükme varacak sonu dır, dir’le biten sözler söylememeye gayret ettim ve biraz ironiyle harmanladım. Ki zaten bu yaşam içinde deneyimlediğim kendi görülerimdi. Bir gün oturup hikaye yazar gibi aforizmik sözler yazılmaz zaten uzun süreçli ve o an’a zaman dilimine rast gelen söylemlerdir. Mesela bir gün bayrak, millet şovenizmi yapılıyordur. O an bayrağın ne menem bir şey olduğunu sorgularsınız. Ya da din toplumu saran bir ideoloji haline gelmiştir dini sorgularsınız. Şiir yazanların çok olduğu yerde şiirin nemenem birşey olduğunu, tıpkı ruh gibi dolaşan bir edebiyat çağında edebiyatın gerçeklik durumuna dair fikir yürütmek gibi şeyler benim yazdıklarım.

Seher Yeğin: Uzun yazıların okunmadığı bir çağa evrildik neredeyse, ya da uzun yazılardan kaçınan bir okuyucu kitlesi var. Bu çağla ilgili bir sorun mu? Bilgi teknolojisi ile mi alakalı, ya da insanların zamansal sorunundan mı kaynaklanmakta?

Muazzez Uslu Avcı: Belki de dediğin gibi, tüketim çağı ve zamanın tüketim hızı, kimselerin uzun yazıları okuyacak kadar zamanı olmaması üzerine bir ihtiyaçtan doğmuş olmalı kısa ve parçalı yazılar.Salt buna yarayan bir sosyal medya bile icad edildi bilirsin ”twitter”.  Benim çabam biraz da  anlam ve bütünlüğü en dar paragrafa sığdırmaktı. Eminim ki, birçok  okur için de uzun yazılar doygun metinler tercih edilendir, zaten de  sağlıklı düşünmek için belki daha uzun, daha tutarlı ve daha geniş metinlere, sohbetlere ihtiyacımız var gibi görünüyor. Ama ben kısa yazıları kendi sabırsızlığım ve uzun yazı yazma tembelliğinden de tercih ediyorum.Diğer taraftan  Okuru çok fazla uzun metin içinde boğmadan öz anlatıyı sunmayı tercih ediyorum.

Seher Yeğin: Aforizma yabancı kökenli bir kavram bizim daha çok atasözleri, deyimler dediğimiz söyleyeni belli olmayan özlü sözlerden beslenen de bir kültürümüz var. Ne zaman hissel boşluğa düşsek veya başımız sıkıntıya girse, zihnimizde kalan  bir bilge sözü çağırır belleğimiz. Bu anlamda gelecekte sizin sözlerinin de insanların bilgi hafızasında kalıcı olacağına inanıyor musunuz?

Muazzez Uslu Avcı: Mutlaka, her yazar zihinlere bir anlamlı im bırakmak ister.Bu biraz da ait olduğun çağa tekabul etmiş sıkıntının senden sonraki çağlarda da sürecek olmasıyla ilgili. Mesela demişim ki, ”tanrı sizi devletten korusun, siz kendinizi ikisinden de koruyun” Bu geniş zamanlı bir söz. Hem tanrı hem devlet buyurgandır, sizi sınırlar. İnsan özgürlükten vazgeçmeyeceğine göre bu sözün oturduğu bir anlam zemini de olmalı diye düşünürüm.

Seher Yeğin: Zaten şiirlerinizin içinde de bilge bir ağızdan çıkan söylevler vardı. Ama aforizma bir felsefi deneyim mi? Yani dediğiniz gibi sıkıştırılmış anlamlı sözler biraz da felsefeye ait değil mi?

Muazzez Uslu Avcı: Aslında aforizma hayata dair hayatı yorumlama üzerinden söylenecek lafları olanlara dairdir.

Felsefenin konusu daha geniş, içinde önermeleri mantığı olan hayatı yorumlamak ve anlamak üzerine kurgulanmıştır. Ama biz felsefeyi yazınsal olanlarıyla daha çok ilgilenmekteyiz. Halbuki bir çok dilsel söylemler var. Mesela atasözleri, deyişler de bir sözel felsefedir. Çünkü yaşamın imbiğinden geçerek ve hayat ateşinde demlenerek birikmiş tecrübeye dayalıdır.

Seher Yeğin: Kitaptaki sözler hayat, umut, aşk, sevgi, devlet, şair, şiir vs gibi birçok kavramlar üzerinden yazılmış deyişler. Ki bunlar üzerinde birçok filozofun ettiği laf da var. Siz onlardan farklı bir şey mi söylemeye çalıştınız?

Muazzez Uslu Avcı: Felsefe okumayı seviyorum. Genel de filozofların hayatı anlama ve anlamlardırması her çağa özgü. Mutlaka yüzlerce filozof binlerce kavram üretmiş ve bu kavramların içini kendi görüleriyle doldurmuş/doldurmaya çalışmış. Hayat içinde karşılığını bulmuş hatta evrensel bir dil kurmayı başarabilmiş bu filozoflar tüm dünyada tanınır bilinir olmuş.  Ve mutlaka onların çağları içinde söyledikleri kendi çağlarında devrim yaratmış. Ki hala Antik Yunan filozoflarının o çağda söyledikleri bir çok söz bugünü de karşılamaktadır. Benim derdim onların söylemiş oldukları üzerine bir şey koymak değildi. Ben de kendi insan, dünya, hayat deneyimlerimi bir söz dizgesine dökmekti.

Bu sözleri benden önce söylemiş, kavramramlaşmış ve yorumlanmıştı elbette.Benim felsefi izleğim diyalektik tarihi materyalizmin dışında olmayandır. Ancak bu metafizik felsefeyi okumadığım anlama gelmiyor, birçok dilsel, düşünsel katkıları oluyor elbette. Kendimce  belki bir filozofun dediği söz aklıma yatmadığı için tersinden okumaya çalıştım. Ama bunu dediğim gibi, bir iddia değil, deneysel bir dil kurma hevesiyle yaptım.

Seher Yeğin: Ama bu kaburga cadılarını yazabilmek için sanıyorum insanlık tarihini de bilmek gerekiyordu. Siz bu yazıyı bir tarih süreci içinde yazmışsınız.

Muazzez Uslu Avcı:  Elbette, her yazıyı , her makaleyi, her hikaye, şiir, roman bunları yazabilmenin de alt yapısı tarihsel, kültürel, toplumsal dünyasal olana ait  bir bilgi birikimi olmalıdır diye düşünüyorum. Yoksa ne yazarsanız yazın, altı bunlarla dolmamış her eser, eklektik olacaktır.

Seher Yeğin: Bazı özdeyişler  de vardır ki, sanki bir lego gibi tam yerine oturur. O sözün önü arkası pek sorgulanmaz bile. Var mı sizin aklınıza gelen örnek vereceğiniz böyle deyişler?

Muazzez Uslu Avcı: Atasözleri, halkların belleğidir. Bir kitaplık sözü, zihninde süzer damıtır inciye  çevirir. Hayatın imbiğinden süzülen bilgi ve birikimle bir hayat görüsünü öz sözlerle ifade edilmiş atasözleri var ki, tam dediğin gibi cuk oturur yerine. İçinde birçok fazilet barındıran, evrensel bir cümle ve düsturdur mesela şu söz, “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” Ya da her çağa uyan Yunus’dan bir söz ”Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz” Çok malın haramsız olduğu kesin de, çok sözün yalansız olmayacağı konusunda düşünmek lazım. Belki kısa yazıları sevişim bundandır içindeki yalanın az olmasını isteyişimden’.

Seher Yeğin: Peki içinde her edilen özlü sözün hayat içinde karşılığı var mıdır mesela?

Muazzez Uslu Avcı: Hayır bir çoğunun çürütülecek tarafı fazlasıyla var.”İyilik eden iyilik bulur” sözünde olduğu gibi. Belki döneminde ahlaki bir sözdü. Ama sömürü düzenlerinin kirlettiği insanlarda çözülen ahlaki değerlerden sonra gerçekten iyilik eden iyilik buluyor mu? Ya da bir çok cinsiyetçi, ırkçı sözler var.

Kadını aşağılar mesela: “Elinin hamuruyla erkek işine karışma, keseye kadın eli girerse bereket gider, kadın erkeği rezil de eder, vezir de, dişi köpek kuyruk sallamazsa, erkek köpek yanaşmaz.” 

Irkçı deyimler : ”Çingeneye borçlu kalma, ya düğünde ister ya bayramda,ne şam’in şekeri ne arabın yüzü, Kürt çalar çingene oynar” gibi en çok kullanılan deyimler var. Hele ki türcü deyilere girersek, hayvanlara yapılan zulmün aynasını görürüz.

Seher Yeğin: Son olarak kitabınız beklediğiniz okuma ilgisini görüyor mu? Diğer bir sorum da Türkiye’e edebiyatın durumu nedir?

Muazzez Uslu Avcı: Deneysel kitaplar pek ilgi görmüyor. En çok roman okunuyor.Diğer yandan kitap çıkalı 2 ay olmadı henüz. Ama zannederim 100 adet filan alındı. Bir de korona olayları etkiledi sanırım. Her yazar yazdığının okunmasını ister elbette. Ama benim derdim daha çok yazmak. Sen de bilirsin ki, kültür yazıları en az rağbet görendir.

Türkiye’de edebiyatın durumu uzunca tartışılacak mesele. Ama edebiyat nüfusun çok az ilgilendiği bir alandır. O alanın bir de kendi içinde sıkıntıları var. Kültür yayıncılığı çağın karanlığında pek ilerleyemiyor. Engel çok. Diğer yandan edebiyatın da tıpkı kültür/toplumdaki yozlaşmanın dışında kalamıyor oluşu var. Gercekcilikten uzak gerçeküstü kurguculuğun en yoğun yaşandığı bir çağdayız. Absürtlük prim yapıyor, yersiz yurtsuz tarihsel izleksiz bir sürü metin kurgular moda. Edebiyat nihilizmin bunaltısından ve boşluğundan çıkamıyor. Eleştiri tekniği, eleştirmen sıkıntısı da kaliteyi düşürüyor belki. Nihayetinde ileriki bir zamanda üstünde konuşulacaktır.

Tüm bunlara rağmen ele gelir eserler de yok değil. Ama genel hakkında konuşmak için çok daha geniş bir okuma yapmak lazım. Çürüme her boyutta olduğu için bundan edebiyat azade olamıyor. Ama edebiyatın bir yönü de var ki, bataklığın içinden çiçek olup açmalı. Ayrıca Türkiye’de yayıncılık da sıkıntıda. Bir kaç dijital baskı yapan yayınevi dışında yayınevlerinin çoğu ekonomik sıkıntı içinde. Yeni eserlerin çoğu yazarlarının elinde kaldı sanırım. Diğer taraftan da herkes eve kapanmışken en çok zaman geçirilecek ve oyalanılacak olan kitaptır. Okuyucular genelde klasikleri tercih ediyor sanırım. Yaşayan yazarların ancak belli bir popülaritesi olmalı ki, kitapları okunsun. Neyse bizler de öldükten sonra okunacağız tesellisiyle yazalım bakalım, nereye kadar..?

Tags: , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑