Söyleşiler

Published on Ocak 8th, 2024

0

Hüda Kaya: Özeleştirel süreç lafta kalmamalı

MARMARA CEZAEVİNDEN MEKTUPLA SÖYLEŞİ – Kobanî soruşturması kapsamında 1 Kasım 2023’te tutuklanan HDP’li siyasetçi Hüda Kaya, Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tek kişilik bir hücrede tutuluyor.

Evrim Kepenek

Evrim Kepenek – bianet

“Sizi budala çakallar! Sizin ‘Düzen’iniz kumdan inşa edilmiştir. Yarın devrim bir kere daha ayağa kalkacak ve trompet sesleri ortasında sizi dehşete düşürerek haykıracaktır: “Buradaydım, buradayım, hep burada olacağım.” Rosa Luxemburg

  • Başarısızlıklarımızın, yenilgilerimizin nedeni kötülüğün gücü ve egemenliği değil bizlerin eksiklikleri, yanılgıları, yanlışları ve yetersizlikleridir.
  • Ülkenin yarısı kendi evinin koşullarından çok cezaevleri koşullarına hakim durumda artık. Kimseye hakaret etmemiş, kötü söz söylememiş, karınca bile incitmemiş, incitemez en vicdanlı insanlarımızla dolu hapishaneler.
  • Başörtüsü oy kullanarak özgürleşmedi, masa başlarında özgürleşmedi. Zenginleşenler, saraylara, saltanatlara bel bağlayanlarla, sistemle, darbecilerle uzlaşınlarla özgürleşmedi başörtüsü. Sokaklarda, meydanlarda direnerek, bedeller ödenerek özgürleşti.

Tespitler, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili, yazar ve aktivist Hüda Kaya’dan.

Kaya, Kobanî soruşturması kapsamında 1 Kasım 2023’te tutuklandı. O günden bu yana da Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tek kişilik bir hücrede tutuluyor. 

Tutuklanmasını “savcının yeni bir taktiği” olarak nitelendiren Kaya, genel seçimler sonrasında muhalefetten sıkça duyduğumuz özeleştirel sürecin “lafta kalmaması gerektiği” görüşünde. 

Hayatı boyunca her kesimden insana yapılan haksızlık için mücadele eden Hüda Kaya’yı dinliyoruz. 

“Bir yolunu bulup tutuklayacaklarını biliyordum”

Bu fotoğraf, “Hüda Kaya çocuklarıyla açık görüşte” notuyla X’te paylaşıldı.

Öncelikle tutuklanma sürecinizi anlatır mısınız?

Artık her ne kadar bu ülkede yaşananlara şaşıramıyor olsak da tutuklanma sürecim yeni bir garabet olarak karşımıza çıktı ve bizi şaşırtmayı başardı diyebilirim.

Tutuklayabilmek için hiçbir gerekçe üretemedikleri için yeni bir yola başvurdular. Ben ana Kobanî Davası ile ilgili zaten yıllar önce soruşturma kapsamında ifade vermiştim. 

Yıllardır hakkımda yürütülen tüm soruşturmalarla ilgili zaten ifadelerimi savunmalarımı veriyorum. Milletvekilliği sonrası da bir yolunu bulup tutuklayacaklarını da elbette tahmin ediyorduk. Ben yine de gidip döndüm defalarca. 

Tutuklanmamdan bir hafta önce daha Çağlayan Adliyesi’ne İstanbul Savcılığı’na ifade vermeye gittim diğer soruşturmalarla ilgili. 

Ancak bu Kobanî soruşturması kapsamında ifademi alacak savcılık ben başka savcılıklara diğer dosyalarla ilgili ifade verdiğim halde tamamen dayanaksız şekilde hakkımda firari kararı verdiği ortaya çıkıyor. Biz bunu öğrenir öğrenmez avukatım Zilan Leventoğlu bu kaçak kararına itiraz ediyor. 

Defalarca hem avukatımız hem kendim bizzat savcılığı arayıp hem yazılı hem sözlü ne zaman nerede istenirse ifade verebileceğimizi ilettik. 

Bu kararın kaldırılması gerektiğini dayanaksız olduğunu, hangi nedenle ne amaçla böyle bir karar alındığını sorduk. Kaçak kararı varken benim İstanbul Savcılığında verdiğim ifadeler ortada belgeleriyle. 

Yeni bir taktik uyguladılar beni tutuklayabilmek için. Bu yeni yöntem savcının kaçması taktiği. Savcılık kafasına göre kaçak kararı veriyor haftalarca kaçak kararını kaldırın buradayız, adresim bu ne zaman istenirse ifadeye hazırım diyoruz. 

Savcılık haftalarca bizden kaçtı. Bakın bir ay sonra yurt dışı programım var, ya ifadeyi alın ya da en azından kaçak kararını kaldırın. 

Hakkında kaçak kararı olan biri nasıl başka bir savcılıkta ifade verebiliyor? Onlarca kez aradık, dilekçe gönderdik hepsi kayıtlı. Yani anladık ki tutuklamak için hiçbir gerekçe üretemiyorlarsa yeni başvurdukları yol bu. Savcılık kaçak kararı verip kendisi kaçıyor. 

Dolayısıyla ilk fırsatta çok basit bir soruşturma olsa bile ‘kaçma şüphesi’ bahanesiyle tutuklanmaya karar veriliyor. Bu yeni taktikle tutuklandım. 

Elbette ortada tek bir gerekçe yok. Her tür hukuk ve ahlak ayaklar altına alınarak, kendi yaptıkları yasaları dahi çiğneyen, zorba bir rejim tarafından rehin tutulan siyasetçi bir kadınım diğer arkadaşlarımız gibi. 

Kin, intikam ve nefret siyasetine karşı yargılanan değil hak ve halk adına yargılayan tarafta olacağız sonuna kadar. 

Cezaevi koşullarından söz eder misiniz?

Ülkenin yarısı kendi evinin koşullarından çok cezaevleri koşullarına hakim durumda artık. Kimseye hakaret etmemiş, kötü söz söylememiş, karınca bile incitmemiş, incitemez en vicdanlı insanlarımızla dolu hapishaneler. 

Sadece ve sadece ‘yanlış yapıyorsunuz, hak budur, hukuk budur, savaşla nefretle olmaz, barışla olur’ dediği için on binlerce insanımız tutsak ediliyor. 

“En büyük ibadetin hakkı savunmak olduğuna inanarak yaşadım”

Kaya, 30 Haziran’da Meclis’e gökkuşağı renkli kıyafeti ile gitti ve bu fotoğrafı X’te paylaştı.

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Ben iki ayı geçti, Silivri’de hala tek başıma tutuluyorum. Elbette üç hafta çorap verilmemesinden, mektupların teslim edilmemesine kadar birçok sorunlar sıkıntılar oldu, olmaya devam ediyor. Bilindik keyfi uygulamalar. Betonlar ve demir kapılar arasında 8-10 adımlık da olsa yürüyüşlerimi egzersizlerimi aksatmamaya çalışıyorum. 

Okuyarak, düşünerek geçiriyorum vaktin çoğunu. Tabii evimde hiç açılmayan televizyon ve sınırlı yayınlar olsa da gazeteler burada dünya ile en önemli bağlantım durumunda. 

İnsan her çeşit olumsuzluğu pozitif fırsatlara dönüştürme potansiyeline sahiptir eğer inançlı ise umudu ve direnci bitmez. 

Barışı savunuyorsak önce kendimizle barışık olacağız, adaleti istiyorsak önce kendimize adaletli davranacağız. Nerede hangi koşulda olursak olalım her anımız her nefesimizi daha iyi daha verimli nasıl geçirebiliriz diye düşünerek hareket ediyoruz. 

“Başörtüsü mücadelesi güçlü bir kadın özgürlük mücadelesiydi”

Kaya, Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 736’ıncı hafta eyleminde.

Bunca baskı görmüş biri olarak bu son tutuklama sizde ne hissettirdi?

Hak, adalet ve barış mücadelesi evrensel, tarihsel, dinler, partiler, iktidarlar, dengeler, diller ve renkler üstü bir mücadele. Bu mücadele ezenin ve ezilenin kimliğine bakmaz. 

Bizim inancımız hak ile batıl mücadelesidir. En büyük ibadetin hakkı savunmak olduğuna inanarak hayatımın her döneminde hakkı savundum. 

Tarihte hakkı, barışı, adaleti savunup hayatı güllük gülistanlık bir kişi yoktur. Bunların bedeli vardır. Yaşamı sadece madde olarak değil de manasıyla yaşamak isteyenler anlam katanlar için bu bedeller çorbanın tuzu biberidir. 

Ben de ailem de çok şükür kaymak yiyenlerden, zenginleşenlerden değil, sadece kendimiz için ‘adalet’ isteyenlerden olmadık. 

Dün 28 Şubatçı darbecilere karşı, yasaklara, baskılara karşı direndik. Başörtüsü yasağı bu uluslararası darbenin ve müdahalenin bir yansımasıydı. 

‘Başörtüsü oy kullanarak özgürleşmedi’

Darbecilerle, küresel sistemle ve derin devletle uzlaşanlar baş üstüne, iktidara direnenler ise ayaklar altına alındı. 

Başörtüsüne özgürlük mücadelesi hak mücadelesi ve yasakçı rejime karşı bir karşı duruşla beraber aynı zamanda güçlü bir kadın özgürlük mücadelesiydi. 

Başörtüsü oy kullanarak özgürleşmedi, masa başlarında özgürleşmedi. Zenginleşenler, saraylara, saltanatlara bel bağlayanlarla, sistemle, darbecilerle uzlaşınlarla özgürleşmedi başörtüsü. Sokaklarda, meydanlarda direnerek, bedeller ödenerek özgürleşti. 

Bizler direndik ve bedel ödedik. Başörtüsü için sokağa çıktığımızda da ‘anayasal düzeni yıkmak’ suçlamasıyla idamla yargılandık üç kızımla beraber, yıllarca tutsak edildik. 

“Biz onlara hep zalimler diyeceğiz”

Ailenizde neredeyse baskı görmemiş tek bir kişi yok diyebilir miyiz?

Oğlum 13 yaşında DGM’de yargılandı. En küçük oğlum 10 yaşında iken henüz polis şiddetine maruz kaldı. Sadece başörtülü okumak hakkımız dediğimiz için. Dün başörtülü okumak hakkı ile anadilde eğitim hakkı kardeşti. 

Bugün de ben milletvekili olmadan önce de oğlum Cihad 2011’de tutuklanmıştı Filistin’deki çalışmaları, fotoğrafları bahane edilerek 6 ay tutuklu kaldı ve beraat etti. Milletvekilliğim sürecinde yine iki kere alındı. İşkence gördü, omuriliği kırıldı. 

Geçtiğimiz yıl yine alındı, cezaevindeydi. Beraat etti tüm bu davalarda. Biz onu ziyarete gidiyorduk şimdi yine onlar beni ziyarete geliyor. 

Aile buluşmalarımızı cezaevlerinde ya da sürgünde yaptık hep yıllarca. Bizim gibi nice aileler var bu ülkede. 

Karşımızda tabelaları farklı olsa da aynı sistemci devletçi zalim iktidarcı saltanatçı zihniyet var. Dün irticacı dediler bugün terörist diyorlar. Biz onlara her zaman zalimler diyeceğiz. 

“Her zaman her yerde gerekeni yapmak için direniyoruz”

Umutsuz kaldığınız zamanlar oluyor mu? 

Zafer ve iktidar amacıyla çalışanlar ne kadar karşıt görünseler de sistemcilerdir. Biz zafer için sefere çıkanlardan değiliz. Büyük işler yapmak için mücadele etmiyoruz. Her zaman her yerde gerekeni yapmak, hakikatin yanında olmak için direniyoruz. 

Hak adına halk için direniyorsak ve bedel ödüyorsak umutsuzluğa kapılmak mümkün değildir. Söz konusu barışsa, haksa, hakikatse gerisi teferruattır. 

Etiketi, markası, oyuncuları kim olursa olsun, kötülük tüm dünyayı kuşatsa da bizler tüm varlığımızla pes etmeden, yılmadan, teslim olmadan iyi kalabiliyor muyuz, hakka ve hakikate sadık kalabiliyor muyuz? 

Kötülüğün tüm gücüne karşı tüm varlığımızla sevgiyi hissediyor, besliyor ve üretebiliyorsak cellatlarımızdan daha uzun yaşarız. 

“Özeleştirel sürecin lafta kalmaması sorumluluğumuzdur”

Hrant Dink Vakfı’nın düzenlediği Kayseri Mantı Festivali günündeki haberimiz için söyleşi yaptık

Dışarıda sizi bekleyen mücadele arkadaşlarınıza ne söylemek istersiniz?

Başarısızlıklarımızın, yenilgilerimizin nedeni kötülüğün gücü ve egemenliği değil bizlerin eksiklikleri, yanılgıları, yanlışları ve yetersizlikleridir. 

Bunun artık bilinmesi, son süreçte yaşananlardan, siyasi söylem-eylemlerden büyük dersler çıkarılması gerekir. 

Maalesef ki son yıllar başta bizim kendi çevrelerimiz olmak üzere tüm muhalif kesimlere yönelik eleştirilerimizi tamamen ve fazlasıyla haklı çıkardı. 

Yeniden yapılanma ve özeleştirel yeni sürecin lafta kalmaması ve sahici bir şekilde işlenmesi ile hak ve adalet mücadelesinin yerel, tarihsel dinamikleri üzerinden çok büyük bir atılım yapabiliriz. Bu sadece görevimiz değil sorumluluğumuzdur, borcumuzdur. 

Bu haberi okuyanlara bir mesajınız var mı?

Sevgili Evrim, yeni yıl mesajımı kardeşlerimize, dostlarımıza ulaştırabilmeme fırsat vermiş olduğun için teşekkür ederim. 

2024 yılının, senin şahsında başta kadınlar olmak üzere, tüm halkımız, yurdumuz, büyük insanlık ve varlık için hakikat güneşinin doğuşuna, barışın müjdelerine vesile olmasını diliyorum.


Evrim Kepenek – bianet – 08.01.2024

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑