İsviçre

Published on Kasım 4th, 2023

0

İsviçre sığınma kamplarında hak ihlalleri

Avrupa’da demokrasi ve insan hakları dendiğinde adı en çok konuşulan ülkelerinden İsviçre’de söz konusu insan ‘mülteci’ olunca hak ve demokrasi işlemiyor. İsviçre’de son dönemde her ne kadar basında yer alması engellenmeye çalışılsa da sığınma evlerinde yaşanan hak ihlalleri ölümlerle sonlanıyor.

Yaşadıkları ülkelerde can güvenliği tehdidi altında canlarını kurtarmak adına göç yollarına düşen ve dünyanın birçok ülkesinden İsviçre’ye gelen sığınmacılar kaldıkları sığınma evlerinde can güvenliğinden yoksun yaşamak zorunda bırakılıyor. Sağlıksız ve güvenliksiz koşullar altında iltica kamplarında yaşamak zorunda kalan sığınmacılar özellikle son dönemde İsviçre’deki kamplarda ölümle burun buruna yaşıyorlar.

Suruç gazisi Sezgin Dağ 2020 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu kaldığı iltica kampında geciken müdahale, yeterli sağlık desteğini alamaması sonucu yaşamını yitirmişti. O günden bugüne değişen hiçbir şeyin olmadığı İsviçre iltica kamplarında koşulların iyileştirilememesi hatta daha fazla kötüye gitmesi sonucu ölüm oranları giderek artıyor. Kamp koşullarının zorluğu veya uzayan başvuru prosedürlerindeki gecikmelerden dolayı yaşadıkları bunalımdan çıkış yolu aramak için intihar eden sığınmacıların sayısı İsviçre’de azımsanmayacak kadar fazla. Kamplarda yaşanan ölümlere ilişkin İsviçre göçmen dairesi net bir veri sunmazken ülkelerinden kaçarak buralara gelen özellikle kimsesiz ve yalnız yaşayan mültecilerin ölüm bilgisinin de gizlendiği şüphesi kaçınılmaz olarak akıllara geliyor. İsviçre göçmen dairesine bağlı iltica kampları devlet denetiminden özel şirket yönetimlerine taşeron firmalara devredilirken federal hükümet yaşanan sorunların sorumluluğunu da özel firmalara yüklemiş oluyor. İsviçre göçmen dairesi ölümler başta olmak üzere kamplarda yaşanan tüm ihlallere karşı çözüm üretecek yöntemler yerine sorunları özel şirketlerin denetimine ve inisiyatifine terk ederek her geçen gün artan ölüm olaylarının tek sorumlusudur.

LUZERN VE BERN KANTONLARINDAKİ İLTİCA KAMPLARINDA İKİ KİŞİ YAŞAMINI YİTİRDİ

Bundan bir ay kadar önce Luzern ve Bern kantonlarındaki iltica kamplarında iki kişi kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. 1 Kasım Çarşamba günü ise Luzern’de bulunan bir iltica kampında yaşanan kavga sonucu Faslı bir mülteci hayatını kaybetti.

BAYRAM HASGÜL BERN KANTONU’NUN GÜRNİGELBAD KAMPINDA KALIYORDU VE ACİL MÜDAHALE YAPILAMADIĞI İÇİN HAYATINI KAYBETTİ

Bayram Hasgül Bern Kantonu’nun Gürnigelbad kampında kalıyordu ve acil müdahale yapılamadığı için hayatını kaybetti. Suriyeli Abd Alaal Muhammed Isaam isimli Suriyeli ise Luzern’de bulunan Glaubenberg iltica kampında üç gün süren şikayetlerine rağmen sağlık kontrolüne gönderilmeyerek ‘bitki çayı ve ağrı kesici iç iyileşirsin’ telkinleri ile ölüme terk edildi. Özellikle merkezi yerlere ve hastanelere uzak yerlerde kurulan iltica kampları İsviçre’de mültecilere mezar olurken henüz oturum hakları bulunmadığı için sigorta giderleri masraf olarak görülen ve dil konusunda yetersiz olan mültecilerin yaşam hakları kamp yöneticilerinin insafına terk edilmiş durumda.

1 KASIM’DA FASLI BİR MÜLTECİ ÖLDÜRÜLDÜ, TÜRKİYE VE KÜRDİSTANLI AİLELER AÇLIK GREVİNE GİTTİ

1 Kasım günü Luzern de bulunan Glaubenberg iltica kampında Afgan ve Faslı iki grup arasında yaşanan kavga çatışmaya dönüştü, ellerinde demir sopalarla birbirine giren grupların kavgası sonucu faslı bir kişinin öldürüldüğünü söyleyen ve aynı kampta kalan Türkiye ve Kürdistanlı aileler yaşanan olay karşısında yetkililerin sessiz kalmasını protesto ederek açlık grevine başladı. “Yaşadığımız ülkelerde savaş, şiddet ve faşizm korkusu altında can güvenliğimizin olmadığını düşünerek çocuklarımızla beraber ölüm pahasına göç yollarına düştük” diyen aileler, “göç yollarında yaşadığımız onca sorunun ardından sığındığımız ülkelerde ise çocuklarımızla beraber ölüm korkusu ve güvencesiz yaşam koşulları altında yaşamak zorunda bırakılıyoruz” şeklinde konuştu. Kavga çıkaran her iki grubun da halen kampta kalmaya ve aralarındaki gerginliğe rağmen hiçbir müdahalede bulunulmadığına dikkat çeken aileler “çocuklarımız gece uyuyamıyor, kocaman çocuklar korku içinde yataklarından çıkmamak için tuvalete dahi gitmemek, yemekhane gibi ortak yaşam alanlarında olmamak için odaya kendilerini kapattılar biz de bu durum karşısında bir an önce ya bizi ya da bu iki grubu kamptan transfer etsinler istiyoruz. Talebimiz karşılanana kadar açlık grevine başladık” diye kaydettiler.

Kamp yönetiminin basına ve yetkililere “ölen yok ama yaralılar var” dediğini belirten aileler bunun bir yalan olduğunu bahçede sırtından vurularak öldürülen bir ceset olduğunu ve üzerinin örtüldüğünü, kavga esnasında da kamp çalışanlarının olaya müdahale etmediğini, polisin de olay yerine çok geç geldiğini söyledi. Yetkililer hâlâ bir kişinin yaralı olduğunu ölen kimsenin olmadığını söylese de aileler olay yerine ambulansın çok geç geldiğini ve yaralıya kalp masajı yapıldığını ancak daha sonra bu kişinin üzerinin örtülerek ambulansa alındığını, arkadaşlarının da ölüm olayını doğruladığını belirtti.   Kampda iki gündür huzursuz ve korku dolu bir ortam olduğunu belirten aileler, kamp yöneticilerinin sorunlara çözüm bulma yerine açlık grevine giden ailelere baskı yaptığını, yemek yememeleri halinde deport edilecekleri veya sicillerine olumsuz etki edeceği yönünde tehditlerde bulunduklarını söyledi. Akşam saatlerine kadar odalarından çıkmayan aileler can güvenliği ve daha sakin bir ortam sözü aldıktan sonra iki gün süren açlık grevlerine son verirken aynı olayların tekrarlaması durumunda yeniden eyleme geçeceklerini bildirdi.

AVUKAT FAZIL AHMET TAMER: MÜLTECİLERİN SÖZ HAKKI YOK!

 İnsan Hakları Dayanışma Derneği’nden Avukat Fazıl Ahmet Tamer konuya ilişkin ETHA’ya yaptığı değerlendirmede İsviçre göçmen dairesinin kendi sorumluluğunda olan iltica kampları yönetimini özel şirketlere kâr amaçlı devrettiğini ve bu politikanın insan hakları ve mülteci hakları mantığıyla uyuşmadığının altını çizdi. Kamplarda kalanlar mülteciler için yaşamın çok zor olduğu, yaşadıkları sorunlara ilişkin herhangi bir söz haklarının olmadığını belirten Avukat Tamer “onların fikri alınmıyor şikayet mekanizması yok, haksızlıklara karşı kimse üst makama gidip itiraz edemiyor, tek yetkili kamp yönetimi o da özel firmalar ve onların ucuz iş gücü olarak çalıştırdığı eğitimsiz ve uzman olmayan kişiler” dedi.

MÜLTECİ KAMPLARI DAĞ BAŞLARINDA VE SEZGİN DAĞ BUNDAN DOLAYI HAYATINI KAYBETTİ

Dağ başında kurulan kampların merkeze uzakta olmasının mültecilerin hayatına mal olduğuna dikkat çeken Tamer, “Sezgin Dağ örneğinde görülüğü gibi ambulansın gitmesi gecikmiş ve Sezgin, taksi ile hastaneye giderken yolda hayatını kaybetmişti” hatırlatmasında bulundu.

“MÜLTECİLER ÖLÜMLE KARŞI KARŞIYA”

Kampların şehirlerden uzak yerlere kurulmasının bir sebebinin ucuz binalar ve halkı mültecilerden izole etmek olduğuna dikkat çeken Tamer, “yaşamlarını sürdürmek için yeteri kadar ekonomik destek verilmeyen ve paraları olmadığı için toplu taşıma araçlarını sık kullanamayan yabancılar şehre gelmesin ve hayata karışmasın, sosyal çevreden uzak yaşasınlar istiyorlar, bu kampların olduğu yerlerde şehirlere ulaşım hem çok zor, ulaşım saatleri çok geç hem pahalı ve amaç,  izole etmek ve yabancılardan arındırmaktır” dedi. Kamp çalışanlarının herhangi bir eğitimlerinin olmadığı ucuz iş gücü olarak kamplarda çalıştırdıklarına da vurgu yapan Tamer, yaşanan en basit bir Sağlık sorununa dahil nasıl müdahale edeceklerini bilmiyorlar, buralarda sağlık personeli yok ve tedavi olanaklarından yoksun bırakılan mülteciler ikinci sınıf muamele altında ölümle karşı karşıya kalıyor. ” dedi. (Atılım Avrupa)

Tags: , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑