Yazarlar

Published on Temmuz 11th, 2020

0

Kadının kaleminden: Ferda İldan yine tutuklandı! – Gül Güzel

AİHM’in ‘‘adil yargılanma hakkının ihlal” edildiğine hükmettiği Ferda İldan, yaptığı yeniden yargılanma başvurusu sonucunda verilen tahliye kararıyla 23 yaşında girdiği hapishaneden 25 yıl sonra, 2 Ağustos 2019 tarihinde çıkmıştı. Aradan bir yıl bile geçmeden, 10 Temmuz 2020’de yeniden tutuklandı. Gazetelere 10 Temmuz’da düşen Manşet ile ‘’ Diyarbakır’da sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarında 4 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan Ferda İldan’ın 1995’de DGM tarafından müebbet hapse çarptırıldığı öğrenildi’’denildi.

Kendisiyle uzun süre Cezaevindeyken yazıştığım Ferda İlda’nın, kendi biyografisini ve aktuel durumunu yazmasını istemiştim. Bunun üzerine Ferda İldan da cevap yazmıştı işte 2013 tarihinde yazdığı o mektubu yeniden kendisi hakkında kamuoyunu bilgilendirmek için şimdi paylaşmak istedim.

‘’Hasta Mahpus Ferda İldan’dan Mektup’’

Merhaba,

Yazacaklarım sizin ve dışardaki insanlar için ne kadar anlamı olur bilemiyorum. Her şeye rağmen belki bu kurum biz hasta ve içeridekilere karşı duyarlı olur umuduyla kısaca da olsa da bireysel ve genel olarak yaşadıklarımızı paylaşayım. Ben 1973 Lice Diyarbakır doğumluyum. 1993`te Lice katliamından dolayı Diyarbakır merkezine göç etmek zorunda kaldık. Bu katliamda evimiz yakıldı ailece devlet baskılarına maruz kalmışız.

1995 yılında yakalandım. Bir aya yakın sorguda kaldım her türlü işkencelere maruz kaldım. Daha sonra tutuklandım Diyarbakır merkez cezaevine götürüldüm. Orada da iki yıl kaldıktan sonra arkadaşlarımla beraber Midyat M. tip Cezaevine sürgün edildik. Burada 1999`da 125. maddesinde, yani müebbetten 36 yıl ceza aldım.

2O yıldır içerdeyim. Midyat cezaevindeyken 2000`den sonra yapılan kan taramasında Hepatit B. hastası olduğum tespit edildi. İki yıla yakındır kalp rahatsızlığımın olduğunu öğrendim. Birey olarak her iki hastalığım ne kadar ciddi olsa da kendim için sorun yapmadım. Yıllardır manevi ve moral gücümle kendimi ayakta tutan bir insanım. Hiç bir zaman hastalık psikolojisiyle kendime bakmadım; bana böyle bakmasını da istemedim.

 Ailemde de bu her iki hastalık genetiktir. 2001`de Ablam Hepatit- B hastalığından dolayı vefat etti. Ablamın bu durumdan dolayı yakalandığım bu hastalıklarımı ailemden hep sakladım. Benim için üzülüp kaygılanmalarını istemedim. Bundan dolayı her iki hastalığımı ciddiye alıp hastanelere düzenli gidip gelmeme rağmen tam olarak hangi düzeyde olduğumu bende bilmiyorum. Revire çok çıkan birisi değilim. Ya kullandığım ilaçlarımı yazmak için yada hastane randevularımın sevki için çıkıyorum. Bundan dolayı bugüne kadar revir Doktorlarının bana hastalıkları psikolojiktir yönlü bir yaklaşımlarını görmediğim gibi hissetmedim de. Ama düzenli çıkanlara karşı tavırlarının değiştiğini kendimde görmüşümdür. Doktorlar hastasının her şikayetini psikolojik olarak ele aldığı zaman karşılıklı bir güven zedelenmesinden dolayı hastanın ona yazılan ilaçlara karşı temkinli ve rastgele yazdığını düşündüğünden dolayı ya kullanmaz; kullandığı zamanda doğal olarak bir etkisi olmaz.

İnsanlar neye inanç getirirse, o şeyin onu iyileştireceğine inanır. Birey olarak hastalığım ciddi olmasaydı hastaneye bile gitmek istemezdim. Hastane doktor ve hemşireler insanın yüzüne bile bakmıyorlar. Bir de siyasi tutuklu isen zaten otomatikman yargılar engel olmaya başlar.

20 yıldır içerideyim ama ilk kez 2013 yılında girdiğimiz büyük açlık grevinden sonra tedavi amaçlı bize bakan Doktorların insani yaklaştıklarını gördüm. Bu insanların bende yarattığı olumlu duygularımı anlatmada bir kelime bulamadığım gibi, hayatım boyunca unutamayacak kadar güzel duygular bende yarattı. Bunun dışında hastane Doktorları hiç bir zaman yüzüme bakmadan hastalıklarımı söylediğim zaman da sanki söylememem gerekiyormuş gibi suçluluk duygusunu hep yaşadım. Yapılan işlemlerden sonra tekrardan bizi Doktorların yanına götürüp, sonuç bize aktarılmadan cezaevine getiriliyorsun. Daha sonra zorlan öğreniyoruz. O da doğru dürüst anlayamıyorum hastalıklarımızın ne olduğunu; ya da hangi aşamada olduğuna dair. Düzenli kontrollerin bir doktor tarafından yapılmadığı için her gidişimde doktorlar değişiyor. Tüm işlemler sil baştan alındığı için insan bir diğer kontrolün olumlu mu ya da olumsuz mu geçtiğini kestiremiyor. Özellikle böylesi ciddi hastalıkların kontrolü için sabit doktorların olması hem insanların tedavisi için hem de olası olumsuzluğa doğru giden rahatsızlıkların önü de hemen alınmış olur. Bir gün bile bana kalp rahatsızlıklarımın olduğu söylenmedi. Oysa ki kalpten kaynaklı rahatsızlıklarımı söylemişimdir. Hep normal rahatsızlıklarmış gibi söylendi bana. Zaten birey olarak da hastalıklarımı ciddiye alan birisi olmadığım için ısrar etmiyorum daha sonra. 

Hastaneye cezaevi ring arabası ile götürülüyoruz. Bu arabaya binmek, bana göre tabutluk denilse yerinde olur. Sağlam bir insan bu mavi ringlere girse komalık olur. Hasta olanın durumunu siz artık düşünün nasıl bir halde olacağını. O mavi ringlere binmemek için aylık randevularımın 3 ayda bir yapılmasını isteyen bir insanım. Haftalarca mavi ringin kokusundan dolayı yemek yiyemiyor; başım ağrıyor, mide bulantısından dolayı doğru dürüst yemek yiyemiyorum. Zaten elimiz kelepçeli bir yerlere kaçtığımızda yok. Biz hiç bir zaman kelepçeli muayeneyi kabul etmiyoruz. Kelepçeler açılmadığı zaman da tedavi olmadan geri geliyoruz zaten. Ondan sonra kimse gelip senin sağlığın her şeyden daha önemlidir; seni yine yollayalım! diyen de olmaz zaten.

Bir kere karaciğer kontrolü için ultrasona girmem gerekiyordu. Elim açılmadan doktor bakmak istedi. Kabul etmedim. Dışarda olmuş olsaydım bu tür uygulamalara maruz kalmazdım. Daha rahat bir koşulda tedavimi en güzel şekilde yapardım; yapılırdı.

S275 sayılı yasanın 16. Maddesi uyarınca cezamın ertelenmesi için Gebze Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulundum. Götürüldüğüm Gebze Fatih Devlet hastanesi baştabipliğinin 11.07.2013 tarihli raporunda belirttiğim hastalıklarımın olduğuna dair yazılmasına rağmen beni hastane heyetinin karşısına çıkartmadıkları gibi Adli Tıpa gönderilmeden 16.07.2013 Gebze kadın kapalı ceza ve infaz kurumunun hakkımda aldığı karar tarafıma verilmediği gibi ciddi rahatsızlıklarıma rağmen hakkımda tahliye olunması halinde toplum güvenliği bakımında tehlike oluşturacağıma dair kararlan başvuru talebim ret edildi. Bende AIHM ve Dünya Sağlık örgütü kararlarınca, ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infaz Hakkında kanunun 16. maddesine göre suç olduğunu düşünerek suç duyurusunda bulundum. Yaklaşımlarını insani ve hukuk dışı bulduğumdan dolayı suç duyurusunda bulundum. Yoksa kendi hastalığım için değil. Kusura bakmayın sorularınızı tek tek değil iç içe yazdım. Umarım yaşadıklarımı yalın bir dille de olsa anlatmışımdır. Şimdiden duyarlığınız için teşekkürlerimi paylaşıyor ve çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Sevgiler,

Ferda İLDAN

Gebze C. evi, 20.02.2014


Gül Seven – 11.07.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑