Makaleler

Published on Eylül 21st, 2023

0

Kahramanlar da eleştirilir… | Hüseyin Şenol


-Yılmaz Güney eleştirilerine karşı çıkanların, yine “o dönemi ve koşulları iyi değerlendirmek gerekli” diyenlerden oluşması tesadüf değildir. Bu anlayışla, çok sayıda diğer isim ve tarihi olayda da farklı düşünmemiz bundandır.
-Bana göre, devrimci sanatçı Yılmaz Güney’e küfredenler de, eleştirenleri linç edenler de aynı noktada buluşuyor. Bu tavır, sadece Güney’e değil, tüm zamanlarımıza zarardır.

Tarık Akan 16 EYLÜL 2016’da yaşamını yitirdiğinde, 2-3 gün sonra “Tarık Akan ve ardından” başlığıyla kaleme aldığım yazıya şöyle başlamıştım: “Aslında ölümler karşısında gereğinden fazla kendimi kaybeder, hatta abartırım da biraz. Çoğu “kötü” yönünü unuturum “merhumun” veya aklıma gelmez o anda. Tarık Akan için de üzüldüm, hem hastalığına, hem de ölmesine… Ama bu durum kesinlikle eleştirilerin önünü kesmemeli. Özellikle bizim taraftan ve yakından eleştirileri anlamak zor oluyor böyle zamanlarda. Sadece Tarık Akan ve diğer kişiler için değil, bir 23 Nisan, bir 19 Mayıs, bir 10 Kasım, bir 30 Ağustos gibi günlerin öncesinde ve gününde de yaşıyoruz bunları”

Bu durum, Tarık Akan ve diğer “bazı” kişiler öldüğünde de aynıydı benim için. İlk paylaşımımla kalırdım aslında ama sosyal medyada ve sosyal-şoven, yani özellikle de “Kürtlere” karşı alerjisi olan çevrelerin paylaşımlarından ve bulundukları yerde yazdıklarından sonra, ben de, çok sayıda paylaşımda bulunarak, onların bir bölümüne yer vermiştim o yazıda.

Yılmaz Güney tartışmasına nasıl gelindiği konusuna uzunca değinmeyeceğim, çok sayıda mecrada uzun uzun yazıldı. Ama özetlendiği şekilde aşağıda yer vereyim.

Kısaca gelişmeyi Cumhuriyet de şöyle aktarmıştı: “Yazar Murathan Mungan, Yılmaz Güney’in ölüm yıl dönümünde, ‘Yılmaz Güney’in ölümünün 37. yılı. İyi bir yönetmen, iyi bir oyuncu, iyi bir senarist olmasının yanı sıra sinemamızın en iyi yürüyen erkeğiydi. Bir daha kimse onun gibi boynunu hafifçe yana kırarak hüzünle bakarken içimizin en ücra yerine dokunamadı’ paylaşımı yapmıştı.

Mungan’a sosyal medya üzerinden yanıt veren Farah Zeynep Abdullah, ‘Sinemamızın en iyi yürüyen erkeği shjs ve kadın döven ve şiddet türleri açısından zengin ve etkili silah kullanan diyelim’ ifadelerini kullanmıştı. 

Bu ifadelere tepki gösteren Yılmaz Güney’in ailesi ise, ‘Her türlü kanuni hakkımızı kullanacağız’ demişti”

Yani aslında, Mungan ve Abdullah gibi “ünlüler” açıklamada bulunmasa, Güney ailesi de kanuni işlem muhabbeti yapmasa, olay bu kadar büyümeyecek.

39 yıl önce, 9 Eylül 1984’te kaybettiğimiz devrimci sanatçı Yılmaz Güney, birilerinin söylediğinin aksine, hangi akımdan sol olduğuna bağlı olarak sürekli anıldı, bazıları uzak durdu, burjuvazi ise sürekli saldırdı.

Yılmaz Güney tabii ki değerimizdir, hatalarıyla ve eksiklikleriyle sosyalisttir. Ama hiç kimse, sosyalist olduğu için, burjuvazinin saldırısı altında olduğu için “eleştirilemez” değildir. Hangi sosyalist burjuvazinin saldırısı altında değildir ki?

Tartışmada durum öyle bir hal aldı ki; eleştirenler burjuvazinin safında yer almakla, faşizme hizmetle bile suçlanabildiler. Yazılarında “Ne olmuş yani, Ayhan Işık, Kartal Tibet, Cüneyt Arkın, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses ve diğer çok sayıda isim de eşlerine tokat attı…” diyenler de çıktı. Marifet gibi, bunu sosyal medyada paylaşan “solcularımız” da var maalesef.

“Sol”dan inciler

            Dedim ya, burjuvazinin saldırıları malum, onlara karşı gerekli gerekli savunmayı her zaman yaparız, ama onlara karşı yaparken de bu savunuyu yanlış zeminde yapmayız.

            Yılmaz Güney tartışmalarına bakınca, insan “bazılarının” sosyalizminden de korkuyor. Eğer, yanlışlıkla bir de devlet olursa bu anlayış, sosyalist falan olmaz bu devlet. Önceki reel sosyalist devletler gibi yıkılır gider. Bürokratik sisteme dönüşen “sosyalist ülkelerin” çöküşü ve hazin sonu ortada.

            Set çekilmeden ve duvar örülmeden; kahramanların da eleştirilmesinin önü açılmalıdır. Gizli ve açık sansür ve her türlü baskıdan uzak durulmalı. Buna karşı mücadele edilmeli, eleştiri hakkını kullananlara karşı değil. Ancak böyle, yeni “gerçek” kahramanları yaratabilir, zarar vermelerini engelleyebiliriz.

            Tabii ki art niyetli ve abartı eleştiriler gibi, özgüleri de kabul etmiyoruz. Ama eleştirinin yılı ve dönemi olmaz ki. Her koşulda bu hak savunulmalıdır. Parti içinde olsun, sosyalist yelpaze içinde olsun, sosyalist demokrasinin de gereği budur.

Tartışmanın belli zamanı olmaz, ama yıl dönümleri de önemli vesile anlarıdır; bu da kabullenilmelidir.

Bir kaç yıl önce, Nazım Hikmet’i ilk kez eleştirdiğimde de bana uygulanan linci düşünüyorum. Ama yaza yaza, eleştire eleştire kıracağız bu linç kültürünü. Birileri için acı da olsa, yıkım gibi de olsa, devamı yıllarda da bunu yaptım.

Güney’i 39 yıl eleştirmedik değil, belli devrimci-sosyalist grup ve kişiler, ben de dahil, abartı öv(e)medik. Yani, biz de eleştir(e)mesek de böyle yaklaştık.

Sol’un belli kesiminin Yılmaz Güney yaklaşımı daha farklı. Saygı duyuyoruz. İbrahim Kaypakkaya için de aynı durum geçerli. Ona sahip çıkmamız, eleştirinin önünde engel ol(a)maz…

Evet, set örmeyelim.

Kahramanlar da eleştirilir.

Eleştir(il)menin ayrıcalığı olamaz

Sadece kendimize “ayrıcalıklı” olmaktan vazgeçelim.

Yılmaz Güney, Tarık Akan, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Nazım Hikmet, Stalin, Troçki ve daha onlarca ve yüzlerce isimden birini ve-veya bir kaçını, kurum veya birey olarak eleştirmeyenimiz var mı? Bazılarını hatalı veya eksik bulanımız yok mu?

Bu isimlerden eleştirmediğiniz birini eleştirenleri de linç etmekten vazgeçmeliyiz.

Eleştirilere kızan arkadaşlar, genelde, politik hat olarak da Yılmaz Güney’e yakın arkadaşlar. Güney gibi, onlara da saygı duyuyorum. Ama onlar da bizler de eleştiriye tahammül edip, olgun bir şekilde yanıt vermeli veya özeleştiride bulunmalıyız.

Ben kendimi Güney’le aynı “politik hatta” görmesem de, onunla “aynı” sosyalist yelpazedeyiz.

Sorun, aslında herkes kendi “kahramanının” eleştirilmesinden, iğnenin ucunun diğer kahramanlar(ın)a da değeceğinden korkmasından kaynaklanıyor.

Unutulmamalı; kimse eleştiriden muaf değildir.

Küfredenler ve linç edenler

            Hele bazı “solumuz” için, tartışmayı bahane edip, fırsat bilip, “feminizme” saldırması da kadına saldırıdır, kadın özgürlük mücadelesine saldırıdır. Bu saldırı da, feminizm, sosyalist demokrasi ve tüm mücadele alanlarımızın duvarına toslar.

            Yılmaz Güney eleştirilerine karşı çıkanların, yine “o dönemi ve koşulları iyi değerlendirmek gerekli” diyenlerden oluşması tesadüf değildir. Bu anlayışla, çok sayıda diğer isim ve tarihi olayda da farklı düşünmemiz bundandır.

            Sonuç olarak; bana göre, devrimci sanatçı Yılmaz Güney’e küfredenler de, eleştirenleri linç edenler de aynı noktada buluşuyor. Bu tavır, sadece Güney’e değil, tüm zamanlarımıza zarardır. Tarihimize verilen zararı daha da büyüten, bir çok konuda ve tarihteki hatalarımızda olduğu gibi “döneme göre” anlayışı terk edilmelidir.


Hüseyin Şenol – 21.09.2023

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑