Yazarlar

Published on Mayıs 21st, 2020

0

Mektuplar & Rüyalar / 19 doğru eylemci – Naim Kandemir

Cengiz, dün gece rüyamda adının Celil Yaratkan olduğunu söyleyen bir adamla tanıştım. Daha önce hiç görmemiştim kendisini. Bana “Sen çok ilginç hikâyeler yazıyormuşsun, bak ben de sana başımdan geçen ilginç bir hikâyemi anlatayım da dinle,” diye bir başladı, anlattıkça şaşırdım, ter içinde kaldım. Adam anlattıkça anlattı…

***

“ Ülkede işler çığırından çıkmış, sık sık devlet kurumlarına ve halkın kalabalık olduğu yerlere yönelik canlı bomba eylemleri yapılmaktaydı.

O akşam Başkent’te öldürülen yabancı büyükelçiyle ilgili haberleri eşimle birlikte televizyondan izlerken, eşim karamsar bir ses tonuyla:

“Bu ülkede yaşanmaz artık,” deyince, ben tüm sakinliğimin tersine oturduğum koltuktan ayağa fırlayarak:

“Ben hiçbir yere gitmem! Bu katillere mi bırakacağız memleketi? Son nefesime kadar mücadele ederim!” deyince, eşim çaresizce:

“Silahımız yok,” deyince,

“Sen merak etme, o hesaplaşma günü gelsin, buluruz! Hiçbir şey yapamıyorsam; gidip milislere katılırım!” dedim.

Eşim hayretler içinde:

“Sen onları eleştiriyorsun hep yazılarında…”

“O iş başka, anlamıyorsun beni; ben, yanlış eylemlerini, halka zarar veren eylemlerini eleştiriyorum,” dedim.

***

Birkaç ay sonra ülke iyice batağa saplanmıştı. Bir taraftan cihatçıların, bir taraftan milislerin eylemlerine, şimdi de siyasi parti yöneticilerine, milletvekillerine yönelik suikast ve kaçırma eylemleri eklenmişti. Taraflar arasındaki hesaplaşma sokak sokak başladı. Ülkede iktidar karşıtı herkes, silahsız canlarını kurtarayamayacaklarını anlayıp akın akın milislere katılarak cuntaya karşı ortak mücadeleye omuz vermeye başladı.

Milisler kamyon kamyon silah ve mühimmatı mahallelere getirip; tüm iktidar karşıtlarını silahlandırdılar. Ülkede İstiklâl ruhu âdeta ikinci kez yaşanmaktaydı ve sonunda iktidar karşıtları, milislerin öncülüğünde iktidarı ele geçirdi.

***

Ben, internetten haberleri okurken; sosyal medya hesaplarımdan birine tanımadığım birinden bir mesaj geldi:

“Beyefendi, ben sizin hayranınızım. Yazılarınızı düzenli okuyorum. Burada gardiyan olarak çalışıyorum. Devran döndü. Mamo’yu konvoylarla Saray’a götürüp oturtacaklar. Size yazmamın sebebi şu: ben Mamo’ya, yazılarınızı cep telefonumdan hep okutuyordum. Sizin yazılarınızı o da beğenerek okuyordu, ama eminim size diş de biliyordur, çünkü çok sert eleştiriyordunuz. Lütfen kaybolun, sizin de peşinize düşerler.

Burası ana-baba günü, deniz insan kaynıyor: yüzerek gelmek isteyenler var buraya. Birisi feribotun oraya devesiyle gelmiş bekliyor; ille başkanımı yüksekte götüreceğim, diyor. Burası tımarhaneye döndü. Hakkınızı helal edin, canınıza sahip çıkın.”

Hayatımda okuduğum en kötü mesaj buydu. Hemen bu mesajı silip yanıma birkaç parça eşya alıp evden çıkarken eşime:

“Nasılsa cunta devrildi, ben de gidip milislere katılayım. Bir süre sonra dönerim, sen evden hiç dışarı çıkma,” diyerek sarıldım.

***

Ülke tarumar olmuş, devlet kurumları işler halde değil. Bu arada; kel olan kafama saç ektirip, gözlüğümü atıp renkli lensler takmış ve yeni halimin fotoğrafıyla ve yeni bir isimle sahte bir kimlik yaptırmıştım. Tüm tanıdıklarımla ilişkiyi kesip, bir münzevi gibi yaşamaya başladım can korkusundan.

Bir gün dolaşırken genel kimlik kontrolünde şüphelenilince, otomobile koyulup doğru Saray’a götürüldüm. Saray’ın önü bayram yeri gibi. Mamo, devlet başkanı ilan edilecekmiş. Adamlar kollarımdan tutarak Mamo’nun karşısına çıkarttılar beni.

“Sen kimsin?”

“Ben Halil Yaratkan.”

“Celil Yaratkan neyin olur?”

“Benim ikizim.”

“Ruh ikizin de değil di mi?”

“Yok efendim, rahmetli çok yaratıcı bir insandı; ben onun eline su dökemem!”

“Rahmetli oldu demek…

Sen de bizi eleştiriyor muydun?”

“Yok vallahi. Celil benden hiç bahsetmezdi çevresine. Yengem de beni öldü bilir. Çünkü ben tarikata girmiştim, yeni kurtuldum.”

“Celil’e çok kızardım ama yazılarını zevkle okurdum. Önceleri ayıkmadım, adam kelimelerin efendisiymiş… Bir yanlışımızı gördü mü ne yapıp edip lafı sokuyordu. Beni de gardiyan alıştırdı Celil’e. Onun fanatiğiymiş. Avukatlarıma söyledim; her ay bir maaşı kadar parayı gardiyanın hesabına yatırıyorlardı, orası cezaevi… Bana pahalıya patladı bu Celil! O yazıları yedirecektim ona ama ölmüş, artık yapacak bir şey yok. Nasıl öldü peki?”

“Hiç sormayın başkanım. Celil biraz da inattı; ne düşünürse söyler, yazar ve yapardı. Sokak çatışmaları başlayınca gidip milislere katıldı ‘Ben onlara doğru eylemin ne olduğunu gösterecem,’ diyerek…”

“E, tamam da nasıl öldü nasıl? Onu anlat!”

“Canlı bomba oldu!”

“Hoppalaa!”

“Dedim ya çok yaratıcı biriydi rahmetli. Hususi Eylem Merkezi’ndekilere moral olsun diye aç-aç gecesi tertip etti. Sivillerin ölmesine karşı olduğu için dansöze de kıyamadı, kendi evde oryantal öğrendi!”

“Eşi bir şey demedi mi?”

Ona şey demiş: “Diyet yaptım, yeterince zayıflayamadım. Şu göbeğimi oryantalle eriteceğim, deyince yengem de ne desin, sağlık bu, hem de göbeği eriyecek… Uzman Tv’nin videolarıyla birkaç figür öğrenmiş. Eşinin malzemelerinden de vücuduna biraz takviye yapıp, biraz da sürünmüş. Dansöz kıyafetini de kırmızı yaptırmış, coşsunlar diye…”

“Bu adam ne garip bir adammış…”

“Çok yaratıcıydı başkanım. Sahneye loş ışık altında oryantal bir müzikle çıkmış. Kıyafetini gören polisler çığlık çığlığa. Öğrendiği figürleri yapıp kalabalığın ortasına giderek masalarına çıkmış. Tam oynarken birden durup, üzerinde sakladığı patlatma düğmesine basmak için eğilince polisler delirip aç aç diye ortalığı inletirken doğru eylem böyle yapılır! diye bağırarak patlatmış.

“Çok yaratıcı biriymiş. Sözünün eriymiş. Onun anısını yaşatalım o zaman. Bir meydana onun adını verelim…

***

Bu sırada göngörmüş, bürokrat emeklisi tipinde biri Mamo’nun önünde baş selamı vererek durdu:

“Sizden bir istirhamım var sayın Başkan. Efendim, bu Başkanlık idaresini sizin icat ettiğiniz gibi eş başkanlık şeklinde yapsanız da; biri sizden, diğeri de bizden olsa…”

“Yooo, o adaletli olmaz. Bunu haftaym oldu gibi düşünün; 93 yıl sonra sizden birini tekrar başkan yaparlar!”

***

Uydurduğum bu senaryodan sonra serbest bırakılınca hızla Saray’ı terk ettim. . İnzivada yaşadığım gecekonduma çekildim. Bahçemde birkaç tavuğum vardı. Evde birlikte yaşadığım adı Tekerrür olan köpeğimle sık sık dertleşirdim:

“Tekerrür, sadece iktidar değişti. Şimdi de önceki partilerin milletvekillerini hapse atıyorlar, onları destekleyenleri de faili meçhullerde öldürüyorlar. Resmi dil, önceden bilinmeyen bir dil oldu, sadece Kanal 6 Televizyonu’nda eskiden iktidar olanların dilinin yayını var. Yani anlayacağın: öncekiler, şimdikilerin çarığını giyiyor! Bence sorun ırklarda değil, bu topraklarda bir şey var; sanki lanetlenmiş bu topraklar…” diye ona konuşurdum hep.

***

Zaman zaman yine bir şeyler yazıyorum. Yazdıklarımı bahçede kazıp içine yerleştirdiğim sandığa poşetleyerek koyuyorum. İleride af çıkar mı diye arada bir de ümitleniyorum aslında.

Eşimle hiç ilişki kurmuyorum ki ona da zarar verirler diye… Yalnız yaşantımda tek farklı olan artık taşıdığım tarak ve renkli lenslerim. Düşüncelerim, huyum değişmedi; yine düşündüğümü yazmakta, eleştirilecekse eleştirmekteyim. Ama yazılarımı yayınlamayıp sandıkta saklıyorum. Yıllar sonra bir bulan olursa yazılarımı, belki okunur…”

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑