Makaleler

Published on Mayıs 19th, 2021

0

Mektuplar & Rüyalar: Alışkanlıklar | Naim Kandemir


Ömürlerinin son çeyreğinde bir yeni hayat inşa etmeye ne enerji, ne zaman var. O halde, aklın yolu bir deyip, çoğunluk eski hayatlarından ne kalmışsa ellerinde, o hayattan en çok neleri sevdilerse; onlara tutunarak geriye kalan zaman içindeki hayatlarını tamamlamaya çalışıyorlar…

Cengiz!

Bugün sana kafamda birbirini çağrıştıran şeylerden söz edeceğim.

İnsan düşününce hak vermiyor değil. Kuşak olarak 40 yılı, kuşağın bireyleri olarak da 60 yılı geçti 78’liler. Bizim gibi ülkelerde ortalama vadesi belli olan bir hayatı, bu büyük zaman diliminden sonra yeniden kurmak pek mümkün değil. Gerçek bu olunca, hak veriyor insan. Ömürlerinin son çeyreğinde bir yeni hayat inşa etmeye ne enerji, ne zaman var. O halde, aklın yolu bir deyip, çoğunluk eski hayatlarından ne kalmışsa ellerinde, o hayattan en çok neleri sevdilerse; onlara tutunarak geriye kalan zaman içindeki hayatlarını tamamlamaya çalışıyorlar.

Kuşak olarak da, birey olarak da 78’liler bu kıskacın içindeler aslında. Kabul etmek zor olsa da gerçek bu.

Çok önceleri izlediğim yabancı bir filmin bir sahnesindeki repliği hatırlıyorum. Andığım sahnede, yaz mevsiminde bir kumsalda denizden çıktıktan sonra arkadaş iki orta yaşlı kadın sohbet ediyor. Kadınlardan biri ilişkisi iyi gitmediği için partneriyle ayrılma noktasına gelmiş ama kararsız.

Kadın o sahnede bu kararsızlığını şu repliğiyle dile getiriyor(mealen):

Bu saatten sonra, yeni biriyle başlayıp sürdürmek kolay değil. Ben kaç yılın sonunda onun hangi yemekleri sevdiğini, birayı nasıl içtiğini, hangi müziklerden, filmlerden ve hangi denizden hoşlandığını öğrendim. Aynı şekilde yeni sevgilim benim hangi renkleri, hangi kokuları sevdiğimi, tatillerde nasıl yerleri tercih ettiğimi öğrenecek de biz çift olup mutlu olacağız? O kadar zamanım yok benim. Bu, hiç olmazsa bunca yılda öğrendi benim neleri sevip sevmediğimi. Sanırım hayatımın asıl yönlendiricisi alışkanlıklarım…

Replikteki tez, hayat alışkanlıktır, diyor kısaca. İsteyene saatlerce tartışmaya açık bir konu. Tartışmakta bir sakınca yok da, bana göre bunu herkes kendi hayatıyla yanıtlarsa daha iyi olur.

Alışkanlıkları kendi içinde birçok gruba ayırmak mümkün. Toplumda ilk akla gelen kötü alışkanlıklaroluyor tabii. İyi alışkanlığın herkese iyi geleceğini iddia etmek saçmalık olur. Herkesin iyi ve kötü alışkanlıklarını kendisinin belirlemesi ve yaşaması doğru olanı.

Bu alışkanlık meselesinde toplumların da alışkanlıkları vardır diye düşünüyorum. Örneğin 1923’te ülkede Cumhuriyet kurulup, onun kurumları ve politikalarıyla toplum yönlendirilmemiş olsaydı, kuşaktan kuşağa bugün sahip olduğumuz toplumsal alışkanlıklarımızı taşımazdık.

Örneğin, sınırları küçülmüş Osmanlı benzeri bir yönetimle bugünlere gelebilmiş olsaydık toplumca, her şey gibi toplumsal alışkanlıklarımız da farklı olacaktı.

Muhtemel ki din toplumda ve bireyin davranışlarında çok belirleyici olacaktı. Eğitim, hukuk, giyim-kuşam, kadının toplum içindeki yeri başta olmak üzere Batıdan uzak, Doğu toplumlarından biri olacaktık.

Yüz yıla yakın kör-topal, ağır-aksak da olsa Cumhuriyet yönetiminin şekillendirdiği bir toplum ve bireyler oldu çoğunluk olarak. Bunun, toplumdaki herkesi %100 mutlu ettiğini elbette söyleyemeyiz. Onların da kendi tercih ettikleri mutluluğu yaşamalarının  yolları bulunabilmeliydi bu toplumda…

O olmayınca onların azmi, çoğunluğun rehavetine galip geldi ve mevziler kazana kazana 19 yılın sonunda mutsuz azınlık eski mutlu çoğunluğun yerini almak için altın vuruş yapmak niyetinde. Başarılı olurlarsa eski azınlık zevk komasına girecek ama eski mutlu çoğunluk derbeder olacak. Niye? Kolay mı 100 yıllık alışkanlıkların şekillendirdiği bireylerin birden attan inip eşeğe binmesi?

Bu bizi getiriyor alışkanlıkların gücüne ve bizi var eden alışkanlıkların aslında çoğu zaman hayat damarımız olmasına. Zira, o yenilgi yaşanırsa toplumda, umut Kaf Dağı’nın tepesine konacak. Oraya da ancak Zümrüdü Anka ulaşır!

Yüzüncü yıla doğru aslında çok şey netleşti. Birileri sesini yükselterek diyor ki;

Cumhuriyet bütün kötülüklerin anasıdır!

Toplumda herkesin kötülük anlayışı farklı olduğuna göre; böyle düşünmeyenler de en az onlar kadar seslerini yükseltip:

Ana gibi yar olmaz!

derlerse Kaf Dağı’na gitmeye gerek kalmayacak!


Naim Kandemir – 18 Mayıs 2021 – Çanakkale


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑