Yazarlar

Published on Mayıs 4th, 2020

0

Normalleşme – Muazzez uslu Avcı

Hayatımızla ilgili bir şeylerin değişeceği kesin; daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk, daha fazla hastalık… Belki de orta sınıfın yok olacağına da şahit olacağız bu süreç içinde…


Normal, Fransızca kökenli norm kelimesinden geliyor. Norm; TDK’da “kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilke veya kanuna uygun durum, düzgü”, hukukta “standart, kural kaide, belirlenmiş husus”, sosyolojide “kural, kanun, kaide” ve felsefede ise “belirli bir kurala uygun olan” anlamında kullanılır.

Koronavirüs salgını ile birlikte son 3 aydır ”hiçbir şeyin eskisi gibi artık normal olmayacağı” söylenip durmaktaydı. Neydi ki korona öncesi kapitalizmin işlediği dünyada normal olan? Savaşlar mı, işsizlik mi, sömürü mü, kadın cinayetleri mi , çocuk istismarları mı, çevre katliamı mı?…

Ya da bu saydıklarım zaten normalleşmiş kötülükler miydi?  Şimdi Türkiye’de dahil bir çok ülkenin baş efendileri ”Haziran ayında normale dönmeyi planladıklarını” söylemekteler. Evet, aslında normale dönmekten kasıtları, ”salgın ve ölüm  seyrinin gittikçe düşmesi ve eski durumumuza dönmemiz”,  anlamında söylemekte. Yani vaat ettikleri, dönülecek olan normal, salgınsız, hastalıksız günlere dönme mealinde, eski kötülüğün ”nerede kalmıştık!”  diyerek devamı anlamına gelmekte.

Norm kökeninden gelen normali, felsefi, sosyolojik, psikolojik anlamda irdelersek, zaten kocaman kitaplara sığmaz. Normal ayrıca görecelidir,  ne neye göre, kim kime göre normal? Mesela örümcek için normal olan şey, sinek için kaostur. Devletin normali halkın ızdırabıdır. Norm her çağa göre değişir ayrıca, bazı kavimlerde insan kurban etmek normalken bu çağda  cinayettir. Kurban kesmek de öyle değil mi? Bazı dinlere göre normal ama bazı insanlara göre de vahşettir.

Bazen yaygın bir uygulama yanlış olsa da bir norm oluşturabilir. Bir şeyin normal olup olmadığını ölçerken baz aldığımız şey normdur, dolayısıyla önce normun kendisine bakmak gerekir. Ancak kapitalizmin  insanların değer yargıları ve doğruları öylesine değiştirdi ki, Marx’ ın deyişiyle; Katı olan buharlaşıyor kutsal olan dünyevileşiyor.”  Artık genel kabul görmüş vicdani doğrular, değerler tüketim ekonomisinin keyfine göre değişti. Neyin doğru neyin yanlış olduğunun belirsiz olduğu hatta bir doğrunun olmadığı ortamda herkes  kendi doğrularına  göre yaşamaya çalışırsa  bu topluma anormal gelmeye başlar ve siz toplum tarafından dışlanırsınız. Özgür olmadığının farkında bile olmayan normal insan toplumun gözünde mükemmel olandır, olunması gereken ideal insandır. Toplum dünyanın düz olduğuna inanıyorsa  sizin dünyanın yuvarlak olduğunu iddia etmeniz  toplumun anomalidir.

Ayrıca her normal sağlıklı değil, bazıları tehlikelidir. Çünkü, normal olan farksızlığı ve  yeknesaklığı da doğurur. Her norma uyumun   getirdigi bir  teslimiyetcilik de vardır.  İnsanın ortak vicdanına, hakikatine, hukuka adalete dayanmayan normal anormaldir.

Doğrular ve kabul gören değerler değiştikçe normlar ve buna bağlı olarak normal kavramı da değişir. çünkü normal dediğimiz doğru yada yanlış olan değil, genel kabul görmüş olan norma uygun olandır.

Otoritenin buyurduğu normale uymayan  anormal, deli, eşcinsel, sapık, azınlık, anarşist, terörist, hain,  bölücü,  komünist, serseri, dinsiz, toplum düşmanı” olarak yaftalanır. İnsanları kendi istediklerinin içine dahil etmeye, eğer buna normlara karşı gelinirse de hedef göstermeye çalışırlar.

Elbette insan dünyaya geldiğinde içine doğduğu kültürlerin etkisiyle biçimlenir. Ama bu şu demek de değil; Kimse içine doğdu kültür tarafından üstü yazılacak boş bir levha da değildir. İnsanın özgürlük, sevgi, güven gibi doğal güdüleri de vardır. İşte bu yüzden normalleşmiş esaret olamaz, insanın içindeki doğal özgürlük istenci bu konulan dışsal normlara uymak istemez. O yüzdendir ki, hiçbir otorite, diktatörlük ebedi sürmez. Bir zaman gelir ki, sıkıştırılmış esaret özgürlük istenci tarafından yırtılır. 

Her normal sağlıksız da  değil elbette. İnsana evrensele, mantığa uygun normların  olması normaldir. Sağlıklı bir toplum için adaletli olan normlar olması gerekmektedir. Despotlaştırılmış hiçbir  normal  kalıcı olamaz. Ya bir süre sonra normlara uymayan  insanlarca, ya da çağın değişimiyle yerini başka normlara bırakır. Kötücül diktatörlerin baskıcı, ayrımcı normları belki bir süreliğine daha demokratik yönetimlerce değiştirilir. Ve her çağın normalini oluşturan sistemler kendi normallerini yaratırlar.

İşte bu günlerde en çok duymakta olduğumuz söz ”yakında normale döneceğiz” umutları dağıtılmakta insanlara. Belki de insanlar ölümün dışındaki her türlü normalliğe razı oldukları içindir ki, umut ve heyecanla işaret edilen ”normal günlere” dönmeyi beklemekte…

Zaten devam eden korku düzeni aynen devam edecekse normal diye vaad edilen günlerin bize getireceği yeni bir şey yok. Daha birkaç ay önce hepimizi evlere tıkan salgın için ne önlem alındı, ya da nasıl bir çare bulundu ki biz normale döneceğiz? Birden bire artan iyileşme vakaları, birden bire düşen pozitif vakalar, birden bire düşen ölüm vakaları… Hızla bir ”normalleşmeye” doğru gidiş var.

 Aslında normal gitmeyen kapitalizmin kendisi, bunaldı, tıkandı, çıkmaza girdi. Şimdi birden bire, bir ”normalleşme” şarkısıdır söylenmekte. Sermayenin devamı, kapitalizmin bekası için ölümcül virüsün önüne atılacak insanlar. Ve en çok da  çalışanlar, sağlık çalışanları başta olmak üzere, fabrikalar, inşaatlar, turizm gibi bir çok çalışma sahaları… Salgınla ilgili ne bir çözüm, ne bir iyileşme yokken, insanların birbirine karışarak ”sürü bağışıklığından payını alan ve  kurtulan sağlar bizimdir!” anlayışı ile bir anormalliğin içine doğru sürüklenmekteyiz…

Hayatımızla ilgili bir şeylerin değişeceği kesin; daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk, daha fazla hastalık… Belki de orta sınıfın yok olacağına da şahit olacağız bu süreç içinde. Çünkü burjuvazi eski tüketim anlayışını da değiştirecek gibi. Bir çok insanın geçmişte binebildiği uçaklar, sosyal mesafe uygulamalarıyla  60 kişilik değil de 20 kişilik olacağı için bilet fiyatları 5 katına çıktığında orta sınıf da uçağa binemeyebilir. Açık büfeli 5 yıldızlı oteller bundan sonra belli bir elite hizmet edebilir. Çünkü paket usulü ucuz ve kalabalık tatiller, sayısı sınırlı ve fiyat yükselişiyle ancak parası olanlara hitap edebilir. Bu ve buna benzer, özel okullar, özel hastaneler gibi… bir çok uygulama ile orta alt sınıfın da bazı lükslere veda etme günleri başlayabilir. Kısacası, bazılarının normalleri değişebilir… Bakalım Normal ve anormal arasındaki deneyimimiz nereye  götürecek bizi?

Yazıyı Arno Gruenin ”Normalliğin Deliliği” adlı kitabından alıntıladığım   bir sözüyle bitirelim .

”Hepimiz, bize içteki kaosun acısından kaçmayı zorla kabul ettiren uygarlığımız tarafından şekillendirildik. Korkunun üstü örtülmelidir, korkunun yüzüne bakmamak gerekir. “Sağlıklı olmak” böylelikle, karmaşık bir iç yaşamın hastalığını gizlemek üzere çok etkin bir şaşırtmaca oyunu haline gelir. Sonunda kişi hasta mı yoksa çaresiz mi olduğunu kendisi bile bilemez olur.”


Muazzez Uslu Avcı – 04.05.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑