Makaleler

Published on Aralık 31st, 2023

0

Oyun içinde oyun | Murat Çepni


Kimi sol partilerin burjuva ulusal hassasiyetleri emekçi halka mal etme çabalarını esastan eleştiriyoruz. Her kritik gündemde emekçileri burjuva siyasetin blokları arasında tercih yapmaya zorlamak devrimci-sosyalist siyaset değil, olsa olsa düzen siyaseti olabilir. Halk onurunu korumanın tek yolu her türden burjuva egemenliğine karşı halkı aydınlatmaktır.

Spor denilince ilk aklımıza gelen oyun futbol. Hepimiz bu çılgın oyunun birer parçası haline getirildik. Endüstriyelleşme; yani kulüplerin şirket, sporcuların iş aleti, izleyenlerin de müşteri olması durumu uzun zamandır spora hakim. Sokak aralarında, boş arsalarda, okul bahçelerinde oynadığımız futbol artık yok. Futbol epey zamandır paralı tesislere hapsedilmiş durumda. Oynanma şekli, oynandığı sahaların büyüklüğü, dönen yüksek paralar, aynı anda on binlerce insanın izleyebilmesi ve konuşmak için bolca malzeme vermesi onu diğerlerinden popüler kılıyor.

Teknolojideki muazzam gelişmeler ise işi iyice çığırından çıkarttı. Hem futbol daha fazla şirketleşti, hem de izleyiciler daha fazla müşterileşti. Böylece toprak sahalarda başlayan aşk yerini bahis kuponlarında para hırsına bıraktı. On binlerce insanın bir araya geldiği tribünlerin analizi başlı başına bilimsel çalışma konusu. O kadar derinleşmeden, tribünlerin ve genel olarak futbolun siyasetle ilişkisi, hepimizin üzerinde çokça söz söyleyebileceği bir alan.

Tribünler bazen kitlelerin kendiliğinden tepkisine, muhalif sloganlarına, bazen değme sanatçılara taş çıkartacak bestelere, çoğunlukla küfürlere, bazen de ırkçı faşist saldırganlıklara sahne oluyor. Sermaye egemenliğinin kitle konsolidasyonunda futbol sektörü önemli roller oynadı, oynuyor.

Irkçı hamaset mi geliştirilecek, yoksulluk mu örtülecek, iktidara yönelebilecek tepkiler başka yöne mi yönlendirilecek, düşman bellenen muhaliflere yapılacak operasyonlara toplumsal rıza mı üretilecek, yoksulluğun suçu göçmenlere mi yıkılacak, savaş ve işgal planları mı meşrulaştırılacak; bunun için ortalama her maçta on binlercesi bir araya gelebilen futbol seyircisinden daha kullanışlısı bulunabilir mi!

Kara para aklanacak, bankalar hortumlanacak, yasal, yasadışı bahis üzerinden bütçe oluşturulacak, mafya finanse edilecek ve ballı fonlara paralar aktarılacak… Tüm bunlar o büyülü oyun sayesinde mümkün olabiliyor.

En yakından tanık olduğumuz örneklerden birisi Amedspor’a yaşatılanlardır. Amedspor neredeyse gittiği her deplasmanda ırkçı saldırıya maruz kalıyor. Kameraların önünde hem de. Devlet kurumlarının açık çağrıları defalarca basına yansıdı. İktidar partileri saldırıları açıktan savunuyor ve faşist çeteler günlerce linç çağrıları yapabiliyorlar. Bırakın ceza almayı çoğu zaman saldırıya uğrayanlar cezalandırılıyor.

Burada altının çizilmesi gereken diğer önemli nokta ise; tüm bu yaşananlara emek ve demokrasi güçlerinin esaslı bir tutum alamamasıdır. Söz konusu Kürtler olduğunda bu durum olağanlaşıyor.

Bu kayıtsızlığının altında yatan yegane neden ise devletin ideolojik hegemonyasından ideolojik olarak kopuşamamaktır.

Saldırıları doğrudan Kürtlere yönelik devlet politikasının bir sonucu olarak görmeyip; rekabetin doğası, “münferit” olaylar ya da kontrolsüz faşist güruhların yaptığı saldırılar olarak görmek, egemen siyasete destekten başka bir anlama gelmiyor maalesef.

Sonuç olarak bu zemin üzerinde düzenin sağından soluna büyük bir kesim aynı saflarda buluşmuş oluyor. Her ağızdan dayanışma, centilmenlik, ulusal değerlere saygı lafları edilince de akla ilk Amedspor geliyor normal olarak.

Futbolda yeni gündemimiz Arabistan, Süper Kupa finali.
Cumhuriyet’in yüzüncü yılı kutlamalarında yakalanamayan birlik ruhu nihayet Arap düşmanlığı üzerinden yakalanabildi. Saray koalisyonunun 29 Ekim kutlamalarını sembolik tutması tepkilere neden olmuş ama etkili bir tepki örgütlenememişti. Bu sefer daha elverişli, çoklu bir fırsat ortaya çıktı ve futbol deyimiyle gollük bir pas oldu.

Ömer Hayyam şöyle demiş:
İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para
Hırka, tespih, post, seccade güzel
Ama Tanrı kanar mı bunlara…
Kanmaz. Kananlar da ancak istedikleri için kanarlar.

Türkiye Futbol Federasyonu dünyanın en büyük ve heyecanlı derbilerinden birini, Galatasaray-Fenerbahçe Süper Kupa maçını en yüksek parayı veren Suudi Arabistan’a satmış. İki taraf da anlaşmalı şekilde para kazanmanın peşinde. Ortada bir faul varsa o da en başta bu maçın başka bir ülkeye satılmasıdır. Diğer sonuçları bir yana, on binlerce insanın maçı canlı izleme hakkı da böylece satılmış oluyor.

Bakmayın siz ulusal hassasiyet diye ortalığı ayağa kaldırmalarına. Satış kararı TFF’nindir ve iki kulübün de imzasıyla alınmıştır. Yani herkes oradaydı.
Her taraftan iki yüzlülük akıyor.

Ulusal hassasiyet denilen şey dini imanı para olanların elinde sadece daha çok para demektir. Emekçi yoksul sınıfları kandırmanın, yedeklemenin aracıdır. Demagojidir. Dolayısıyla yeni bir durumla karşılaşmış değiliz. Bizi ilgilendiren ve mücadele etmemiz gereken şey ise, sol değerlere yaslanılarak emekçi yoksul halkımızın “milli birlik” korosuna dahil edilme çabalarıdır.

Oysa sol olanın varlık nedeni emekçileri zehirleyen bu silahı burjuvazinin elinden çekip almak, suçluyu suç üzerinde yakalayarak teşhir etmektir. Zor ama onurlu olan da budur.

İki gündür gelişmeleri ibretle izliyoruz.
Öncesinde kola dökerek, kahveci basarak İsrail protestosu yapan dini bütün, milliyetçileri görmüş, şenlenmiştik. Şimdi ise başka bir düzeydeyiz; ulusal değerleri sahiplenmek adına hepsi birer şirket olan futbol kulüplerine, “ulusal değerlerimize sahip çıkın, maça çıkmayın” çağrıları yapan sol partiler görüyoruz.

Dahası da var. “Sosyal demokrat” bir belediye Arabistan Konsolosluğu’nun bulunduğu sokağın adını Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa Sokağı olarak değiştiriyor.  Birileri koro halinde Arapları aşağılıyor, muhalif diye bilinen kişiler doğrudan Arap halklarına küfredebiliyor. Tarihsel olarak burjuva siyasetin diline pelesenk olmuş “Araplar bizi sırtımızdan hançerledi” yalanı yeniden pişiriliyor.
Peki ne oldu?

Suudi Arabistan, karşılaşmada kendi milli marşının da okunmasını istemiş; Atatürk posterlerine ve Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” pankartlarına, imzalanan protokolde olmadığı gerekçesiyle izin vermemiş. Bunu da uluslararası futbol hukukuna dayandırmış. Dayatmayı kabul etmeyen kulüpler de son dakikada sahaya çıkmamışlar.

Kim kimi kandırdı, öncesinde nasıl bir protokol imzalandı, protokole kim uymadı elbette bunlar ortaya çıkar. Aslında tüm bunlar gerçekleşen satış ve taahhütlerin verdiği şımarıklık yüzünden yaşanıyor.

Biz tam da bu durumdan dolayı yaşananları iki şirket arasındaki anlaşmazlık olarak görüyoruz. Kimi sol partilerin burjuva ulusal hassasiyetleri emekçi halka mal etme çabalarını esastan eleştiriyoruz. Her kritik gündemde emekçileri burjuva siyasetin blokları arasında tercih yapmaya zorlamak devrimci-sosyalist siyaset değil, olsa olsa düzen siyaseti olabilir. Halk onurunu korumanın tek yolu her türden burjuva egemenliğine karşı halkı aydınlatmaktır. Bunu yapamadığımızda, tarihte eşine az rastlanır bir yoksulluk cenderesinde ayakta kalmaya çalışan emekçi halklarımızın, zincirlerini kırarak sermayeye karşı mücadeleyi geliştirebilmesi mümkün değildir.


Murat Çepni – etha – 31.12.2023

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑