Makaleler

Published on Ağustos 3rd, 2023

0

Yürek yarası ve Şengal hasreti | Gül Güzel


Serçe korkaklığında, kendi acılarını bastıran tedirgin yüreğimYürek yarası ve Şengal hasreti

Yaşadığımız süreçte öyle yaşanılmışlıklar var ki, inanılması güç ve acı deryasında boğar bir anda insanı. Anlatmaya kelime, cümle, yürek yetmez. Anlatılması güç olan gerçek  hikayemin bu sefer ki konusu, soykırımlardan kurtulamayan Şengal’in Kürt-Ezdi halkından ve 3 Ağustos 2014 mağduru Wadha Anamız…

Kliniğe birlikte gittiğimiz kaçıncı seferdi saymadım ama ilk sefer gider gibi her şeye yabancı olan Ananın acıyan, kanayan, suskunluğa mecbur olan yüreği, hep bir ilk seferi yaşıyordu. Ana biz şimdi neredeyiz? Biz buraya belki yüz kere geldik. Şimdi sen artık eve ben olmadan, yalnız dönebilirsin değil mi? Diye bir kere sorduğumda, ‘’Gule, sen benim gerçekten burada olduğuma mı inanıyorsun? Nerede olduğumu bilmiyorum ki, ben sadece bedenimle buradayım. Bütün ruhum, yüreğim ve beynim Orda/Şengel’de, çocuklarımda!’’ derken titreyen sesiyle dudakları ve ıslak gözleri her şeyi anlatmaya yetiyordu… O günden sonra vazgeçtim artık ona benzeri şeyleri sormaya. Onu gizemli-acılı, yaralı dünyasından çıkarırken de, acıları depreşiyor, tazeleniyor, ızdırabını ayyuka çıkıyordu her şey. Söylenmesi bizim dilimize de zor çok zor geliyor, onun da Ezdi halkı olarak, 73. Soykırımı yaşamış olması.

Sol eli parmaklarının ucuna kadar sanki su doldurulup, şişirilen balona benziyordu. Sağ eliyle sol kolunu kaldırmaya çalışırken ‘’kolum taş gibi ağır ve sert. Sanki hiç canı yok; cansız. Ağır geliyor; kaldıramıyorum’’ diyor göz kanallarından damlayan gözyaşları eşliğinde. Bir ara hüzünle düşüncelere dalıp, gidiyorum, O’nun bu halini görüp izlerken; acaba kolunun verdiği ağrıdan mı, yoksa daha derin ve acıyan o yürek yarasına mı akıyordu gözyaşları?…

Zaman zaman diline bile alamadığı, anlatırsam acılarım eksilir; acılarım eksilirse, çocuklarıma ihanet ederim dercesine korkak, acılı yürek… Şengal’den gelirken bütün bu acılarını da sırtındaki dağarcığına doldurup, getirmiş. Niye ve neden burada olduğuna zamanla anlam veremeyen, çocuklarım da peşimden gelir umutlarına bir an kapılan ve umutlarını yavaş yavaş rüzgarın, fırtınanın, kasırganın hışmında yitirmeye başlayan Wadha Ana.

Wadtha isminin anlamını o zaman da şimdi de hala bilmiyorum. Onun için, kendisine bir kere,’’Wata’’ diye hitap ettiğimde çok tepkilenmiş ve ‘’benim adım Wata değil, Wadha!’’ demişti.  Aradaki bu farkı bilmediğimi ve bilmeden yaptığım kusurdan dolayı kendisinden özür dilemiştim…

O da, 28 Mart 2015’te bir proje çerçevesinde tedavi edilmek için getirilmişti buralara/Stuttgart’ta. Ve kendisine çocuklarının da yakında DAİŞ çetelerinden alınıp, ardından getirileceği umudunu da vererek… Ancak, aylar geçmesine rağmen her şeyine yabancı olduğu bu ülke ona yetmemeye, dar gelmeye, çekilmemeye başladı. Her şey ona yabancı ve iticiydi. Burada onun Şengel’ine hiç bir şey benzemiyordu. Sokaklar, yollar, insanlar kısacası her şey yabancıydı ve o hep yalnızdı kendi dünyasında. Etrafında sürekli birileri olmasına rağmen hiç kimse yanında yokmuşçasına yalnız… 

DAİŞ saldırısı, ailesine yaptığı katliam ve talanlarla beraber kaçırıp, götürdüğü çocuk ve torunlarından dolayı yaşadığı şok hala üstündeyken;  kendisi de bu kadar uzakta yabancı bir ülkede olmanın ıztırabındaydı şimdi Wadha Ana. Üstelik kimse onun dilini, o da kimsenin dilini anlamıyor. ‘’Gule ben sağır, kör, dilsiz oldum buraya geldiğimden beri. Bir tek sen varsın beni anlayan’’ derken bunların yanında kat be kat ağır olan hasret, üzüntü, acı ve kaybetme korkusu yaşayan Wadha Ana, etrafına bakarken veya bizimle konuşurken, bizi hiç görmeyen gözlerinin boşluğunda kayboluyoruz defalarca.

Eğilmeye alışmamış başı önüne düşüyor hasretten üzüntüden ve korkudan farkında bile olmadan Watha Ananın. Belli ki, o anda hiç kimsenin yüzünü görüp, sesini duymak istemiyor. Belli ki, bazı şeyler ona, bu acıları çekmesine neden olan DAİŞ çetelerinin elinde olan çocuk ve torunlarını hatırlatıyor ona… O yüzden de çoğu zaman kaşları çatık, gözleri uzaklara dalmış, elleri sımsıkı yumruk, yüzü ve bedeni gerginlikten kas-katı kesilmiş olarak duruyor karşımızda. Kendisiyle konuştuğumuzu algılayamayacak bir şekilde duruyor uzun zaman sessizce. O bizi duymadıkça, biz de onun bizi duyabilmesi için gittikçe ses tonumuzu yükseltiyoruz bazen. Kendimizi kendisine duyurmaya çalışıyoruz nafilece. O ise, bizi duymuyor o gizli, gizemli ve her kese kapalı sürgün dünyasındaki uzaklıktan. Aslında bizden ve buradan çok uzaklarda o her haliyle. Kim bilir kaç bin kilometre uzaklarda. Onun için mühim olan tek şey kızı, gelini, torunlarının DAİŞ zindanlarında hangi şartlar altında olabileceği düşüncesi. Oğlunu ve diğer 28 kişilik aile fertlerini ancak hasret ve üzüntüsüne yükleyerek anıyor; DAİŞ onları gözlerinin önünde hunharca katletmişti…onun içindeki acı ve isyan hep savaş halindeyken, aklında, umudunda olan kızı, gelini ve torunlarını düşünmek, biraz da olsa iyi geliyor ona.

Ağustos 2014’te onu da almış, götürmüşlerdi DAİŞ çetelerinin zindanlarına. Ona da DAİŞ’in çekilmez vahşetini yaşattılar yaklaşık 6 ay boyunca. Hasta, yaşlı ve satılmaya müsait olmayan bedenini beğenmeyip, bırakmışlardı Wadha Anayı daha sonra. Ama gelini, kızı, torunları DAİŞ çetelerinin esir zindanlarında tutuluyor ve satışa çıkarılmışlardı. Satış ilanlarını, kendisine sosyal medyaya hakim olan  genç nesil bulup, gösteriyordu…

Gelini, kızı ve torunları için DAİŞ çetelerinin talep ettiği para miktarını çevresindeki dostları ve bazı Alman sosyal kurumları temin etmişlerdi. Günün birinde buradaki doktorların da kendisine uzun süredir uyguladıkları kemoterapinin sonuçsuz kaldığını belirtmelerinden sonra, ülkesi Şengal’e gitme zamanı gelmişti artık Wadha Ana için.

Wadha ana Almanya’da yaklaşık 1,5 yıl kaldıktan sonra Şengal’e geri dönerken sevinçten, mutluluktan yerinde duramıyor; her zaman ağlayan gözlerinin içi nihayet gülüyordu. Bizlerle vedalaşırken, sanki o kadar ağır hasta olan Wadha Ana değil de bir başkasıydı. ‘’gidip, gelinimi, kızımı, torunlarımı DAİŞ’ten satın alacağım. Nihayet o günü göreceğim. Topraklarıma dönüp, bunları yaşadıktan sonra, huzur içinde ölmeye hazırım’’ diye nerdeyse sevinç çığlıklarıyla ayrılıyor aramızdan Anamız. Bedenine musallat olan kanserin öldürücü adımlarını kendisi de zaten duyuyordu.

Şengal’e döndükten sonra duyduk ki, gerçekten de  gelinini, torunlarını DAİŞ çetelerinden satın almış, özgürleştirmiş. Ama kızı, DAİŞ çeteleri tarafından pazarlarda satılmayı kabul etmediği ve karşı geldiği için katledilmişti. Kızının katledilmesinden haberi yoktu ama geliniyle torunlarını satın alarak özgürleştirmişti. Bu büyük ve inanılmaz mutluluk bile onun yaşama veda etmesine mani olamamıştı. Yaralı bedeni artık kendi topraklarında 31 Ocak 2016 tarihinde rahatı bulup, ebediyen uyuyacaktı Wadha Anamızın.

Özlemle, saygıyla, hürmetle Wadha Anam. Rahat uyu topraklarında artık. Çocukların, torunların artık kendi Öz savunmalarını oluşturmaya başladılar. Ama senin bundan zaten haberin vardır şimdi…Toprakların/Vatanın özerk yönetimi için mücadele veriyorlar. İnan ki, pek yakında mezarının olduğu yerler ÖZGÜR ŞENGAL STATÜSÜNE KAVUŞACAK!!!


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 03.03.2023

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑