Almanya

Published on Temmuz 14th, 2023

0

Duruşmalar devam ederken, dayanışma da sürüyor

Almanya’nın Düsseldorf kentinde 14 aydır tutuklu bulunan Özgül Emre, Grup Yorum üyesi İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli’ye karşı yürütülen büyük “Anti Terör” davasının 4. ve 5. duruşmaları geçtiğimiz salı ve çarşamba günü görüldü.

Avrupa Demokrat Haber Merkezi

Aşağıda, 4. ve 5. duruşmayla ilgili bilgilendirmeyi veriyoruz. Almanya’nın 129. maddesi gereğince açılan davayla ilgili olarak Halkın Sesi TV’de yayımlanan ve gazetemize de iletilen açıklama şöyle:

“Anti-terör” yasası dedikleri, arkadaşların yargılandığı ceza maddesi 129 sayılı yasa. Hatta tam söylemek gerekirse, 129 sayılı yasanın a ve b maddeleri. Esasında “a” maddesi Almanya’da, “b” maddesi ise Almanya dışındaki faaliyetlere karşı uygulanıyor.

Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli Emperyalizmi Yargılamaya Devam Ediyor 4. Duruşma

Devrimci Gazeteci Özgül Emre, Grup Yorum üyesi İhsan Cibelik ve Antifa şişt Serkan Küpeli’ye karşı yürütülen büyük “Anti Terör” Davasının 11 Temmuz 2023 tarihinde 4.duruşması görüldü.

Duruşma bir zaferle başladı. İlk 3 duruşmada uygulanan cam kafes işkencesine karşı tutsakların, savunmanın ve dışarıda sürdürülen kampanyanın sonucunda Almanya Emperyalizmi cam kafesi kaldırmak zorunda kalmıştır. Mahkeme salonuna giriş yapan kitle tutsakları görünce onları bir alkış yağmuruna tuttular. Özgül Emre, almanca “Faşizme Ölüm” sloganını attırdı.

Cam kafes zaferinden sonra başlayan duruşmada yine dilekçeler sunuldu. Savunmanın “kendi başına okuma işlemi” denilen işleme karşı verilen dilekçelere savcılık da cevap verdi. Davayı gereksiz yere uzatacağını, davayı hızlandırmak zorunda olduklarını söyledi. Yani; binlerce sayfa iddianame hazırlayan da, bu iddianamelerin çok olmasından yakınan da aynı kişi oldu. Savcı Seton.

Savcıya destek çıkan mahkeme heyeti de, Serkan Küpeli’ye yönelik “bir senedir tutuklusunuz, şimdi dava uzarsa, bir sene de oradan kalacaksınız. İddianameye bakıyorum ve tüm suçlamalar doğru olsa bile size vereceğimiz cezayı burada kaldığımız süreyle aşmış olacağız.” dedi. Ayrıca İŞİD benzetmesini yineledi. “Biz biliyoruz. DHKP-C’nin öldürdüğü insan sayısı, İŞİD’in bir günde öldürdüğü insan sayısı kadar. Biz bu gerçeklik ile hareket edeceğiz. Cezalar da ona göre olacak. O yüzden sizlerde de sorumluluk var. Davayı bir an önce bitirelim ki bir sonuca varalım.” Kendi yarattıkları, kelle kesen, tecavüz eden, yakıp yıkan terör çetesi İŞİD ile devrimcileri karşılaştırıyor, bir taraftan da fazla ceza verilmeyeceğini duyuruyor. Almanya emperyalizmin bu oyunları yeni değildir. İyi niyet göstergesi ile yasa devleti imajı yaratmaya çalışıyorlar. Ancak biliyoruz ki, adil koşullarda ne bu tutuklamalar, ne de bu mahkeme olmayacaktı. O yüzden mahkeme heyeti davayı hızlandırmak yerine tutsakların tutukluluğuna son verip davayı bu şekilde hızlandırabilir.

Son olarak itirafçı M. A. hakkındaki belgelerin savunmaya sunulması talep edildi. Bu talep savcılık tarafından hayati tehlikesinden dolayı reddedildi. Savunma buna cevaben yeni bir dilekçeyle “biz silah eşitliği istiyoruz. Aksi halde adil bir mahkeme olamaz. Savcıda her türlü bilgi var, bizde ise onun kabul ettiği bilgiler. Ölüm tehlikesine gelirsek. DHKP-C’nin önderi Dursun Karataş 1999 yılında, Avrupa’nın cephe gerisi olduğu için burada şiddet kullanmama kararı almıştır. Ondan beri de hiçbir şekilde şiddet eylemi olmadı. Heyet de, iddia makamı da bunu bilir. Ayrıca elinizde ajan A. A. var. O da her türlü İş birliği ve itiraflara rağmen hayatını burada Almanya’da sürdürebiliyor. Ölüm tehlikesi diyorsanız somut olarak neye dayandırıyorsunuz. Öyle bir tehlike yoktur” dedi. (not: M. A. ile A.A.’nın adları Avrupa Demokrat tarafından açık olarak yazılmamıştır)

Savcılık bunu Türkiye’de DHKP-C tarafından cezalandırılan hainlerden örnek vererek cevapladı. Ancak savunma buna karşılık söz konusu Türkiye değil, Almanya olduğunu vurguladı. Bunun kaçamak bir cevap olduğunu, Almanya’da ise böyle bir tehlikenin olmadığını söyledi. Dilekçe sonra heyetin kararına sunuldu.

Son olarak savunma davanın düşürülmesini talep etti. Bu talebi Türkiye’nin faşist bir devlet olduğuyla açıkladı. “129b yabancı yasa devletini koruyor, Türkiye ise bir yasa devleti değil, faşizmle yönetilen bir ülkedir” denildi.

Toplu mezarlardan faili meçhul cinayetlere, 19 Aralık katliamından kaybedilen devrimcilere kadar bir çok örnekle faşizm anlatıldı. Yaklaşık 2 saat süren bu anlatımda çeşitli akademisyenlerin faşizm değerlendirmesine de değinildi.

Yaklaşık 4 buçuk saat süren duruşmaya toplam 90 kişi katıldı. Uluslararası dayanışma adına 4 antifaşist örgütten 12 kişi katıldı.

Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli’nin davası devam ediyor. Tüm halkımıza ve Alman soluna çağrımızdır: Mahkeme salonlarında süren bu sınıf mücadelesine siz de katılın. Devrimciler Emperyalizmi yargılıyorlar. Onlar yargılarken tarihe not düşüyorlar. Bu tarihi duruşmalara biz de en kalabalık şekilde dahil olmalıyız.

Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli Onurumuzdur!

Kahrolsun Almanya Emperyalizmi, Yaşasın Mücadelemiz!

Halkız Haklıyız Kazanacağız


Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli Emperyalizmi Yargılıyorlar 5. Duruşma

Devrimci gazeteci Özgül Emre, Grup Yorum üyesi İhsan Cibelik ve Antifaşist Serkan Küpeli’ye karşı yürütülen büyük “Anti Terör” davası devam ediyor. 12 Temmuz 2023 tarihinde davanın 5. duruşması görüldü.

Duruşma bir önceki duruşmada başlayan, ancak çok kapsamlı olduğu için tamamlanmayan davayı düşürmeye yönelik dilekçenin geri kalan kısmıyla devam etti. Avukat Roland Meister dilekçesinin geri kalan kısmında Türkiye devletinin faşist niteliğini örneklerle açıklamaya devam etti. Bir çok hak gaspından bahsederken sistematik işkenceyi Ayten Öztürk örneğini vererek açıkladı. Türkiye’nin İŞİD çetesini desteklediğini vurguladı. Roland Meister’in dilekçesini bitince avukat Anna Busl da ekleme yaptı. Faşizmin halka yönelik hak gasplarından, özellikle etnik, dini, dünya bakışı özgürlüğünün, sanat özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün olmadığını öne çıkarttı. Eğer ki Türkiye’nin faşist niteliğinden kaynaklı dava düşürülmeyecekse, Adalet Bakanlığının verdiği DHKP-C genelgesi aynı nedenlerle geri çekilmelidir dedi.

Avukatların dilekçelerini tamamlamak için tutsaklar da birer konuşma yaptılar. Öncelikle Serkan Küpeli söz aldı.

Serkan Küpeli: “Öncelikle burada olan herkese merhaba. Kampanyayı yürüten herkese teşekkür etmek istiyorum. Bugün 12 Temmuz 2023. Tam 422 gündür tutukluyum. Tutuklanmamdan 394 gün sonra iddianame okunuldu. Hakkımda yıllardır soruşturma yapıldı. 7 yıl uğraştılar benimle. 2014-2018 arası sürece dayanır benim hakkımdaki suçlamalar. Bugün ise 2023 yılında bulunuyoruz. Ne oldu da şimdi aldınız beni? Gecikmenin sebebi nedir? Tehlikeli olduğumu sonradan mı anladınız? Nasıl bir tehlike saçtım ki beni özgürlüğümden etme gereği duydunuz? 2022 yılının başında bana soruşturmamın gizlilik niteliğini kaybettiğini açıkladılar. Savcılık bunu 7 ay gecikmeyle bana iletti. Bu nasıl bir ciddiyetsizlik? Suç ve suçlu arıyorsunuz. Beni 7 yıl sonra 14 günlük çocuğum önünden alıp götürdünüz. Yeni doğum yapmış eşimin önünde alıp götürdünüz. Çocuğumu sevme hakkımı elimden aldınız. Biz ise içerideyken, asıl suçlular dışarıda elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyorlar. ASIL SUÇLULAR IRKÇI FAŞİSTLERDİR. NSU katliamları yaşandı bu ülkede. Önce Döner cinayetleri dediler. Suçu bize, halka yüklemeye çalıştılar. Ben ve benim gibi düşünen insanlar bu davayı başından sonuna kadar takip ettiler. Aileler sürekli taleplerde bulundular, meselenin bir ırkçı katliam olduğunu söylediler. Ama o çığlıklar ciddiye alınmadı. Sonra devam etti. Halle ve Hanau katliamları gerçekleşti. Federal Polis (BKA)’nın raporlarına göre 2021 yılında 21.964 sağcı saldırı gerçekleşti. Bunların 1042’si şiddet içeren saldırılardı. Her 24 dakikada bir ırkçı saldırı yaşanıyor bu ülkede. Sığınmacılara yönelik toplam 1248 saldırı oldu. Bunların 18’i çocuktu. Bauten Cuxhaven gibi mülteci kamplarında yaşanan saldırılar sadece iki örnek. Tekrar soruyorum. BEN Mİ TEHLİKELİYİM? 2022 yılında 674 faşist hakkında tutuklama kararı vardı. 2016 yılında bu rakam 266’dı. Yani ciddi bir artış söz konusu. Bunların hiçbiri terörden aranmıyor, terörist olmakla suçlanmıyor. Oysa savcılık istese onların nerede olduğunu öğrenebilir. Çok uzağa gitmeye gerek yoktur. Bu faşistlerin 39’u yurtdışında. 14’ü Polonya, 9’u Avusturya, 9’u İsviçre, 3’ü Ukrayna, 2’si Rusya, birer kişi de Suriye ve Afganistan’da bulunuyor.SÖZ KONUSU SOLCULAR OLUNCA YURT DIŞI DAHİL HER YERDEN GÖZALTINA ALIP TUTUKLAYABİLİYORSUNUZ ama faşistler hiç bir şey olmadan hareket etmeye devam ediyorlar.

Ama sadece ırkçı şiddet değil. Irkçılığı ben kendi hayatımda da çokça kez yaşadım. Daha küçükken, tıpkı binlerce göçmen ailemizde olduğu gibi beni de Sonderschule isimli engelliler okuluna göndermek istediler. Neden? Çünkü konuşmayı geç öğrenen, utangaç bir çocuktum. Asıl sorun ise ırkçılıktır. Ailemin çabasıyla Sonderschule değil, normal bir anaokula yazıldım. Sonra anaokuldan Hauptschule (düşük nitelikli ortaokul)’ye gitmem için olağanüstü çaba harcandı. Ailemin ısrarıyla ise ben Realschule (normal ortaokul)’a yazılmayı başardım. Benim aklım ermemişti. Daha çok küçüktüm. Ama ailem haklarımı direnerek kazandı. O günden beri biliyorum ki ırkçılığa karşı olmak görevdir. Çünkü bu ırkçı saldırılar, ikinci sınıf muhamelesi orada kalmadı, okul ve üniversite döneminde de devam etti.

Burada doğup büyümüş olmam, Alman kimliğine sahip olmam beni Alman yapmaz. Benim yüzüm her daim vatanıma dönüktü. Vatanını ve halkını sevmek suç değildir. Vatanımın bağımsızlığını, halkımın özgürlüğünü istiyorum. Halkımın örf ve adetlerine uygun büyüdüm ve yaşadım, ve ömrümün yettiği yere kadar da bu değerleri yaşatacağım. Çocuğumu bu değerlerle büyüteceğim. Bunlar suç değildir. Ama bundan dolayı benim bugüne kadar bir yılım çalındı. Çocuğumu kucağıma alıp öpme hakkım elimden alındı. Eşime sarılma hakkım elimden alındı. Bir yılım çalındı. Bunun hesabını kim verecek? Benimle birlikte eşim ve çocuğum da tutuklandı. Bana bir sene boyunca çocuğuma sarılma hakkı tanınılmadı. Neden? Çünkü eşim çocuğum üzerinden bana not aktarılabilirmiş. Dahası da var. BEN KENDİ ÇOCUĞUMU REHİN ALIP ÖZGÜRLÜĞÜMÜ TALEP EDEBİLİRMİŞİM. BELKİ BUNU YAZANLAR ÖYLE BİR ŞEY YAPABİLİRLER, ANCAK BİZDE BU ZİHNİYET YOKTUR! Tekrar soruyorum. Savcı bey beni tutuklatarak hangi tehlikeyi engellemiş oldu? Hangi tehlikeyi ortadan kaldırmış oldu?”

Serkan Küpeli savunma konuşmasına mülteci sorunu, mülteciliği yaratan kapitalist düzeni teşhir ederek devam etti ve bunları detaylı rakamlarla açıkladı. Sonra savunmasını şu sözlerle bitirdi: “Halkını ve vatanını sevmek suç değil, görevdir. Faşizme karşı mücadele etmek suç değil, görevdir. Bu uğurda bu kampanyaya katılan herkese tekrar teşekkür ediyorum. Bizimle birlikte tüm politik tutsaklara özgürlük talep ediyorum. Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!” Serkan Küpeli’nin konuşması büyük alkışlarla karşılandı.

Sonra sözü İhsan Cibelik aldı. Serkan’ın bütün taleplerine katıldığını, başına gelen her şey için heyeti kınadığını söyledi. Türkiye faşizmini anlatmak için Mustafa Koçak, Helin Bölek, İbrahim Gökçek, Ebru Timtik ve HHB avukatlarını örnek verdi. Konser yasaklarını, İdil Kültür Merkezine yönelik baskınları, tutuklu Grup Yorum üyelerini, ödül listelerini, avukatlara yönelik saldırıları, gizli tanıklığı ve tüm bunlara karşı yapılan ölüm orucu direnişlerini anlattı. Konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: ‘Mahkeme heyeti ne bu mahkemeden terörist çıkarabilir, ne biz Sosyalistlerden terörist çıkarabilir, ne de Türkiye faşizminden demokrasi çıkarabilir.’

İhsan Cibelik’ten sonra Özgül Emre söz aldı: ‘Öncelikle dava arkadaşlarım Serkan Küpeli ve İhsan Cibelik’in söylediği her şeye katılıyorum. Onlar anlatırken düşündüm. Ne anlatabilirim? Özellikle dava arkadaşım Serkan her şeyi çokça örnekle anlattı. Evet; O kadar şey yaşandı ki. Bu yaşananlar ancak sayılara, rakamlara sığabilir. Yine de düşündüm. Ne anlatsam? Bir Dersim’li olarak Dersim katliamını mı anlatsam? Sonra bunu daha sonrasına saklamaya karar verdim. Bir Alevi anası olarak Alevi katliamlarına mı değinsem diye düşündüm. Diri diri yakılan, katledilen, yurtlarından edilen alevileri anlatacağım, ama onları da sonraya saklıyorum. Bugün 12 Temmuz. 10 gün önce 2 Temmuz’du. Bütün devlet erkanı eşliğinde, polis, jandarma, itfaiye eşliğinde 35 canımız diri diri yakıldı. 8 saat boyunca yandılar. Biz burada yargılanırken o katliamın 2 sorumlusu Almanya’da serbest. Düşünmeye devam ettim. 15 yaşındayken 1 Mayıs’a katılıp orada yaşadığım işkence ve tacizleri mi anlatsam? Burada gerek sayın avukat Roland Meister tarafından, gerek ise dava arkadaşlarım tarafından Türkiye faşizmi anlatıldı. Özellikle Mustafa Koçak, Helin Bölek, İbrahim Gökçek ve Ebru Timtik anlatıldı. Onları burada saygı ile anıyorum. Berkin Elvan anlatıldı. Berkin Elvan henüz 15 yaşındaydı. Sadece o değil. Bir resim göstermek istiyorum. Bu çocuklar sırf AKP döneminde ve sırf zırhlı araçlarla katledilen çocuklardır. Her birinin ismi ve bir hikayesi var. Ancak hepsinin geleceği AKP faşizmi tarafından çalınmıştır. Terörist mi arıyorsunuz? ASIL TERÖRİST TAYYİP ERDOĞAN’DIR! Çocuk katili Erdoğan’dır.

Çektiğimiz acılar, dökülen kanımız terör demagojilerle örtülemez. Faşizm olduğu sürece faşizme karşı mücadele de hep sürecek. Ve tüm bu yaşananların, bu mahkemenin tarihte bir karşılığı olacaktır. Tüm bunların kararını tarih verecektir.

1900’lü yılların başında ABD başkanı Roosevelt Kızılderili şefleri görüşmek için New-York’a çağırır. Bütün kabilelerin şefleri trene bindirilir ve New-York’a getirilirler. New York’ta ise araçlara bindirilip şehir gezisine çıkılır. Seyahat esnasında şeflerinden birisi aracı durdurur. ‘Duydunuz mu o sesi?’ Diye sorar Roosevelt’e. Roosevelt şaşkın bir şekilde ‘hayır, duymadım’ diye cevaplar. ‘Mayıs böceğinin türküsünü duydum’ der Kızılderili. ‘Bu kadar gürültünün arasından mayıs böceğini duymuş olamazsınız’ diye karşılık verir Roosevelt. Ancak şef araçtan inip parkın içine girmeye karar verir. Ve gerçekten hemen indikleri yerde bir mayıs böceğini görürler. ‘Doğaüstü güçleriniz mi var?’ diye sordu şaşkın beyazlar. ‘Yok, hayır. Doğaüstü güçlerimiz yoktur’ diye cevaplar şef. Sonra cebinden 50 cent çıkarır ve yere fırlatır. Etraftaki beyazların hepsi dönüp paranın kimden düşmüş olabileceğine bakarlar. Kendi ceplerini yoklarlar, ‘acaba benden mi düştü’ diye düşünürler. Sonra şef der ki: ‘Mesele doğaüstü güç değil. Mesele neye değer verdiğinizdir. Biz doğaya ve tabiata değer verdiğimiz için onun en ufak sesini bile yüreğimizde duyarız. Siz ise paraya ve varlığa değer verdiğiniz için o paranın sesini her yerde duyarsınız.’

İşte tam da budur. Neye değer verdiğiniz önemlidir. Bu anlattıklarımızda biz yiten canları, dökülen kan ve gözyaşını görüyoruz, katledilen çocukları ve adalet için mücadeleyi görüyoruz. Siz ise korumaya çalıştığınız faşist çocuk katili Recep Tayyip Erdoğan’ı görüyorsunuz. İşte farkımız budur. Ben mektuplarımda Mustafa Koçak’tan bahsettim. Savcı burada örgüt görüp el koydu. Berkin Elvan’dan bahsettim. Burda da örgüt görüp el koydu. Ne ararsanız onu bulursunuz savcı bey. Sonuç olarak davanın düşürülmesi talebine ben de katılıyor, benim ve dava arkadaşlarımın özgürlüğünü talep ediyorum.”

Her üç tutsağın konuşması halk tarafından büyük alkışlarla karşılandı. Savcı, ‘fazla hazırlığıa gerek yok’ dercesine, bir üstünlük havasıyla ‘hepsine hemen cevap vermek istiyorum’ dedi. ‘Zaman zaman bir talkshow (siyasi tartışma programları)’da olduğumu düşündüm, buna Alman mahkemelerinden alışık değilim’ diyerek saatlerce anlatılan faşist terörü, ırkçılığı ve buna karşı mücadeleyle dalga geçti. Ayrıca mahkeme heyeti üzerinde baskı kurmaya çalıştı. Ancak anlatılanlara havasına uygun bir cevap veremedi. ‘Anlatılanlar savunmanın kendi görüşüdür. Ancak Türkiye’deki gelişmeleri Adalet Bakanlığı da değerlendiriyor. Değerlendirip kararlar alıyor. Yani Adalet Bakanlığının bunları incelemediğini düşünmek akıldışı olur. O yüzden bırakın Adalet Bakanlığı buna karar versin. Ayrıca DHKP-C hakkında verilen genelgenin içeriği ve gerekçesi hukuken önemli değildir, açıklanmak zorunda da değildir. O yüzden davanın düşürülmesi ve DHKP-C genelgesinin incelenmesi taleplerinin reddedilmesini talep ediyoruz’ dedi. Savcı; Köşeye sıkışmış bir sıçanın kaçacak delik aradığı gibi, hukuken kenara sıkışmış, Türkiye faşizmini açıktan savunamaya cesaret edemeyen, savunamadığı için de davanın ve 129 yasasının meşruluğunu da savunamayan, bu yüzden son çare olarak Adalet Bakanlığının yetkilerine sığındı. Kaldı ki o yetkiler bile bu davanın meşruluğunu değil, hukuksuzluğunu gösterir. Her tartışmaya giren, polemikçi, saatlerce hukuki yorumlamlardan bahsederek kendince hukuki bilgeliğiyle hava atmaya çalışan Seton, devrimcilerin militan sözleri karşısında sığınacak bir yorum bulamadı. Rezil oldu!

Savcının itirazından sonra ara verildi. İçeride Seton, dışarıda ise alman polisi devrimcilere karşı saldırıları sürdürecekti. Bir önceki duruşmanın ardından yapılan mitingte Grup Yorum’un sahne almasını engellemeye çalışan, ancak kitlenin müdahalesi sonucunda hiç bir şey yapamayıp geri çekilmek zorunda kalan polisler, bu sefer aynı şekilde rezil olmamak için daha büyük bir ekiple gelen polis; bu sefer Grup Yorum’un sahne almasına kesinlikle engel olacağını duyurdu. Ciddiye bile alınmadılar. Ara boyunca Grup Yorum müzikleri çalındı.

Ara bittikten sonra duruşma devam etti. Duruşma başlar başlamaz süresiz açlık grevi direnişçisi Eda Deniz Haydaroğlu öne çıkıp mahkeme heyetine seslendi. Açlık grevinden, hukuksuzluktan, taleplerden ve savcının aşağılayıcı tavrından yüksek sesle bahsetti. Heyet başkanı Eda’nın konuşması boyunca sesini bastırmaya çalıştı, açık mikrofon üzerinden ‘yapamazsınız, konuşamazsınız, burasi bir mahkeme salonu’ sözlerini tekrarlayıp durdu. Eda Deniz Haydaroğlu’nun etrafına doluşan gardıyanlara karşı kitle Eda’yı koruma çemberine aldı, polis ve gardiyanın müdahalesine karşılık ‘Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz’ sloganını attırdı. Heyet salonu terk etti. Polisler kitleyle tartışmaya çalıştı, ‘burası bir mahkeme salonu, kurallara uyacaksınız’ dedi, ancak kitle karşılık verip ‘burası bir politik mahkemedir, içeride politik tutsaklar var. 40 sayfalık faşizm dilekçesi okunuldu, tutsaklar konuşmalarında anlattılar, sağda oturan kırmızı cübbeli Seton ise bunu iki cümleyle aşağılamaya çalıştı. Biz buna karşı direniyoruz ve bu bizim hakkımızdır’ dedi. Savcı teşhir olduğunu anlayınca mahkeme salonunu apar topar terk etti. Polis salonu boşaltmak istedi. ‘Polis değil, mahkeme heyeti gelecek. Eğer duruşma devam ediyorsa hiç bir yere gitmiyoruz’ denildi. Bu esnada polis özel harekat ekipleriyle adliyeye girmeye başladı. Mahkeme binasının önünde yollar trafiğe kesildi, operasyon havası yaratıldı. Ancak tüm bunlara rağmen mahkeme binasında kararlı bekleyiş sürdü. Duruşmanın iptal edildiği ve 1 Ağustos’a ertelendığı açıklanınca kitle toplu şekilde binayı terk edip binanın önünde eylem yaptılar. ‘Faşizme Ölüm’ ‘Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz’, ‘Devrimci Tutsaklara Özgürlük’ vb sloganlar atıldı. Avukat Roland Meister açıklama yaparak mahkeme heyetinin tavrını ve kamuoyuna engel yaratmanın kabul edilemeyeceğini, buna savunma olarak gereken her cevabı vereceklerini bildirdi. Bina önünde eylem iradi olarak sonlandırılınca topluca direniş çadırına geçildi. Orda da Grup Yorum sahne alarak polisin kof tehditlerini boşa çıkarttı.

Son olarak süresiz açlık grevi direnişçileri Eda Deniz Haydaroğlu, Sevil Sevimli ve Ilgın Güler açıklama yaparak mahkemenin adaletsizliğini ve savcı Seton’un acizliğini teşhir ettiler, mücadeleye zafere kadar devam edeceklerini duyurdular.

129b Anti terör yasasıyla başlatılan büyük dava, Almanya emperyalizminin daha ilk 5 duruşmada elinde patladı. 5 duruşma boyunca teşhir oldular. Yargılamaya çıkarken, yargılananlar oldular. Emperyalizmin tüm tehditleri ve güç gösterileri hem tutsakların kararlı duruşları, hem dışarıda süren direnişin karşısında yenik düştüler. Diyoruz ki; Yenilmeyen Tek Komutan Direniştir. Direniş komutanını yenecek güç daha henüz icat edilmemiştir. Emperyalizm yargılayan değil, yargılanan oldu, olacak.

Tüm halkımıza çağrımızdır; Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli nezdinde yargılanmak istenilen ideolojimizi, değerlerimizi, devrimciliği ve onurumuzu savunmaya devam edelim. Mahkeme salonunda emperyalizmi yargılamaya devam edelim.

Özgül Emre, İhsan Cibelik, Serkan Küpeli Onurumuzdur!
Kahrolsun Almanya Emperyalizmi!
Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!

Halkız, Haklıyız, Kazanacağız!

Faşist 129 Yasası Kaldırılsın Komitesi

Tags: , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑