Makaleler

Published on Ağustos 10th, 2021

0

Korona süreciyle birlikte hangi değişimleri yaşadık – yaşıyoruz… | Gül Güzel

Biraz yorgun, biraz bitkin, biraz isyan, biraz da farklı düşünme ve davranmamıza neden olan hastalık yani Korona sürecindeyiz. Dünya genelinde hemen hemen her sene farklı bir grip ve salgın hastalık vukuu bulur. Bu durum hepimizde ilk önce inanılmaz bir korku yarattığı gibi bir de yaşamın değerini hatırlatır. Çünkü, alışkın olmadığımız ani gelişmeler karşısında ilk önce bir şaşkınlık yaşamak insani bir tavırdır. Ancak, Korona yaşadığımız yüzyılda eşi olmayan bir durum ile bütün insanlığa eşit durmakla kendini iliklerimize kadar hissettirdi. Bu kadar vahim olan Korona, Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkmıştı Aralık 2019 yılında  ilk olarak hayvan pazarında balık satan bir kadında tespit edilmesi biz Batılı ülkelerin insanlarını pek de ilgilendirmemişti. Malum, Çin bizden binlerce km uzaklıkta olan bir ülke. Bu rahatlığın verdiği rehavetle, uzaktan at gözlükleriyle izlediğimiz durum, yani Korona virüsü çok geçmeden, Mart 2020’de biz uzaktakilerin de kapısını çalmaya başladı ve hala kapımızda beklemeye devam ediyor. Durum böyle olunca, bizler de Korona tedirginliğiyle uyuyup, uyanmaya başladık. Sadece uyuyup, uyanmakla değil nerdeyse şimdiye kadar olan yaşam alışkanlık, şekil, durum ve yaklaşımlarımız da değişmeye başladı. O yüzden Korona sürecinde yaşamımızdaki değişimleri kendi tecrübelerimle sıralamaya çalışacağım.

  • İlkönce yalnızlaştığımızı ve bu vesileyle ağrı ve acılarımızdan sızlayan bedenimizin en yakınının yine kendi bedenimiz olduğunu öğrendik…
  • Duygu, düşünce, ilişki konularında olduğu gibi, beslenme konusunda da seçici, ilkeli, daha dikkatli davranmayı yaşama gereği olarak kabul ettik.
  • Aile fertlerimizi, sevdiklerimizi, yakın arkadaşlarımızı istediğimiz an ziyaret edip görememekten yeniden özlemeyi öğrendik.
  • Sevdiklerimize daha büyük değer vererek, daha derin, samimi sevgi ve duygulara dayalı kendimizi yeniden keşfetmeyi, deşifre etmeyi hatırladık.
  • Kişinin kendi kendisi olma ve kendini yeniden keşfetmesine bağlı olarak, çevresindekilerle olan ilişkileri, yakınlık-uzaklık tespitlerinin verdiği sevinç, rahatlık ve hayal kırıklıklarını yaşamasına merhaba demesini sevdik.
  • Özlediklerimize olan fiziki mesafelerin uzaklığının bilinçaltında derinleşmesi ve korkutmasından duyduğumuz korkuları büyüttük…
  • Sevgi ibaresinin yalnız iki cins arasındaki sevgiden öte olduğunu yaşamamıza ekledik derken, korona pandemisi süresinde Batı Avrupa ülkelerinde eşler arasındaki boşanmaların zirve yaptığına şahit olduk.
  • Sevdiklerimize daha kolay ve cesaretle, ’seni seviyorum’ diyebilmeyi veya, ’seni özledim’i söylemeyi öğrendik.
  • Bazen de hiç bir fiziki iş yapmadan, ruhumuza kulak verip, kendimizi duygu ve damak tadımızda şımarttık.
  • Gönlümüzdeki nadire çiçekleri ve umutları kurutmamayı öğrendik.
  • Doğanın/tabiatın bütün öğelerinin yaşamamızdaki gereklilik ve etkilerini biraz daha iyi anlamaya çalıştık, değer verdik. Balkon ve bahçelerimizde çiçek yerine artık sebze yetiştirmeyi öğrendik.
  • Evrendeki İnsan cinsi olan bizlerin aynı zamanda Evrenin en büyük düşmanı olduğumuz bir daha iyice gün yüzüne çıktı ve bu utançla yaşamayı da…
  • Rusçada “zulmetmek, şiddet kullanarak yok etmek” anlamına gelen Pogrom (Katliam)’ına benzeyen doğanın öç alma etkileri karşısında ne kadar da çaresiz ve günahkâr olduğumuzu kabullenmek zorunda kaldık…
  • Oylarımızı kullanarak seçtiklerimizin değil de, 1891 de II. Abdülhamit tarafından kurulan Hamidiye Alayları uzantıları ve 1987’de kurulan JİTEM – ulusal devlet para militarizm mafya güçleri tarafından yönetildiğimizi de yine bu süreçte daha net bir şekilde gördük…
  • Toplumdan ve dünyadan fiziki olarak tecrit olurken, bir başımıza çaresiz bireyler olarak toplumsallık ve kolektif ortaklaşma, dayanışma gücümüzü  kaybettik.
  • İktidarlar, korona pandemi sürecini fırsat bilerek daha fazla baskı, kuşatma, şiddet , zulüm ve eziyet etmeye başladılar. Devlet ile birey arasındaki dengede, birey iyice küçüldü ve zayıfladı; devlet aygıtı ise dev gibi büyüyerek canavarlaştı.
  • Tecritvari yaşam şeklinden dolayı ortak akıl ve faaliyetler de olmayınca, hayatın her yanındaki üretkenliğimiz azaldı, köreldi ve kısırlaştı.
  • Birey olarak bizlerin çaresizliği ve bir şey yapamamanın getirdiği duyguyla, yaşama bilinci ve hevesimizi yitirdik. Yaşamak için verdiğimiz çabalar, hastalıktan ve ölüme yakalanmamak gibi dar alanlarla sınırlandırıldı.
  • İnsanın, fiziki dünyadan kopmasıyla fazlaca hayalci olmaya; sanal dünyanın araçlarına (sosyal medya) mahkum olmaya başladı. Oralardan edindiği bilgiler veya sohbetler, zaten sağlığı bozulmuş olan aklı iyice karıştırdı.
  • Fikir ve düşünce kısırlığı başladı. Yüz yüze, el ele sohbetlerin yerine geçen telefon, WahtsApp, facebook gibi araçlar karşımızdakini canlı bir insan gibi değil, uzaktan idare edilen bir robotmuş gibi algılamamıza yol açtı.
  •  İnsanın ruh ve fiziki dengesi bozuldu; bedensel kimyası harap oldu. Doğal olan sevgi, sevme, aşk gibi kavramlar sanal medyada çoğalıp yaygınlaşmasına rağmen gerçekten beklenen karşılığı bulamayınca, onların da içi  boşaldı ve ne yazık ki anlamsızlaştı.

Siz değerli okurların da bu listeye ekleyebileceği çok şeyin olduğunu düşünerek, Koronadan uzak ve sağlıklı kalmanızı temenni ediyorum.


Gül Güzel – 10.09.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑