Makaleler

Published on Mart 30th, 2021

0

Berlin’e gönderilen yetim/köle çocuklar – Gül Güzel

Alman- Türk kardeşliği konusu hep beynimizi meşgul eder. Çünkü bu iki ırkın mağduru olan biz Kürt ve diğer halklara karşı süren işbirliği akıllara ziyan hala. Tarihi bazı belgeleri incelediğimizde de bu iki ırkın ortak menfaat ve çıkarlarının ‘’1835-39 Hilalin altında’’ eseriyle tanınan Helmuth von Moltke ile sınırlı olmadığını görürüz. Birçok benzer karşılıklı sömürü ve köleliği içeren projelere imza attılar. Aslında bahsettiğim Almanya ve Türkiye Cumhuriyeti değil, bu devletleri kuran Alman ve Türk ırkıdır. Onun için günümüzde de bu ilişkiler kesintisiz olarak devam ediyor. Daha fazla bir değerlendirmeye girmeden aşağıdaki tarihi belgeselleşmiş çocuk işçi köleliğine, ortak çalışmalarını içeren kolektif sistemlerine dair bilgileri sunmak istiyorum…

Türkiye’den Almanya’ya işçi gönderilmesinin miladı olarak, Türk-Alman İşçi Alımı Anlaşması’nın imzalandığı 31 Ekim 1961 tarihi kabul edilse de Almanya’ya ilk gidenler Birinci Dünya Savaşı’nda yetim kalmış çocuk işçilerdi.

Nisan 1917. Berlin’deki gara bir tren yanaşır. İçinden 14-16 yaşlarında 314 çocuk iner şaşkın ve meraklı bakışlarla…Almanya’ya zirai alanlarda çırak olarak çalışmaya gelen bu çocuklar, Osmanlı’nın yetim çocukları idi.

Darü’leytamlarda her geçen gün sayısı artan 1. Dünya Savaşı sırasında şehit düşen vatan evlatlarının çocukları idi onlar. Madenlerde ve zirai alanlarda çalıştırılmak için Almanya’ya gönderilen, Avrupai pelerinler ve kepler giydirilmiş 14-16 yaş arasındaki yetimlerimiz.

1917-1918’de zanaatkâr çırağı, tarım çırağı ve maden işçisi olarak Osmanlı’dan Almanya’ya gönderilen yetimler, Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Yahudi asıllı yüzlerce öğrenci/işçi çocuktu.

314 kişilik grup Nisan 1917 sonunda Sirkeci’den askeri bir trene bindirilip on günde Berlin’e ulaştı. Gönüllü olan ancak gittikleri yerde maden ocaklarında çalışacaklarından haberi olmayan, 200 çocuktan oluşan ikinci gruptaki yetimlerse Maraş, Antep, Kilis, Ankara, Söğüt, Niğde, Konya, Bursa, Manisa, Karahisar ve Edirne’den gelmişlerdi.

En küçüğü 7 en büyükleri ise 15-16 yaşlarındaki bu çocukların Almanya’ya gönüllü gittiği söyleniyordu. Ancak muhtemelen oraya vardıklarında üç yıl ücretsiz çalışıp, dördüncü sene maaş almaya başlayacaklarından haberleri yoktu.

Çocukların sağlık, beslenme, kıyafet, hijyen sorunları vardı. Dil bilmiyorlardı. Çocukların tavrı da bir sorundu. Yöneticiler çalışmak istemediklerini, kaçtıklarını, kavga ettiklerini söylüyorlardı.

Neden savaşın ortasında yetimlerin Almanya’ya gönderilmesine karar verilmişti?

Osmanlı açısından iyi eğitilmiş, iş becerisi olan işçi yetişmesi ve ülkeye dönüp sanayileşmeye katkı sunması olarak, Almanya açısından ise işgücü eksiğini karşılaması olarak açıklanıyordu.

Ama Osmanlı açısından ekonomik açıklama yeterli değil. Hem Alman hem Osmanlı arşivlerinde gördüğüm, Osmanlı bu çocuklara iyi bir hayat ve eğitim vermekle değil, olabildiğince çok çocuk yollamakla ilgiliydi çünkü bu çocuklar hazineye yük oluyorlardı.  

Almanların da tek dürtüsü ekonomik değil, yarı sömürgeci bir dürtüydü.

Osmanlı Devleti’nin Dar’üleytamlara iaşe vermekte zorlandığı bir dönemde yetim çocukların Almanya’ya gönderilmesi bir çare olarak ortaya atılmıştı. Fakat bazı şeyler istenildiği gibi gitmemişti.

Zirai alanlarda çalışan Alman ustaların değil daha çok madenlerde çalışan Alman ustaların yanına verilmişti.

Osmanlı’nın yetim çocukları. Madenlerdeki şartların ağırlığı, çocukların hastalanıp ölmesine neden oluyordu. Yemeklerdeki kültürel farklılık, çocukların en çok zorlandığı konuların başında geliyordu. Domuz etinin ucuzluğu nedeni ile Alman ustaların sık tükettiği domuz çorbalarına Osmanlı’nın kara bahtlı yetimleri el sürmüyordu. Ekmekle karınlarını doyurmaya çalışıyorlardı. Tuvaletlerde taharet musluğunun olmaması da çocukları zorlayan bir diğer faktördü.

Şartların ağırlığı, yetersiz beslenme, kıyafetlerin kifayetsiz olması gibi nedenlerden dolayı birçok çocuk hastalanıp ölüyordu. Fırsatını bulanlar, kaçıp Berlin sokaklarında başıboş dolaşıyorlardı. Fakat Alman polisi çocukları yakalayıp tekrar Alman ustalara teslim ediyorlardı.

Bunun bu şekilde yürümeyeceği anlaşılınca bir kısım çocuk, trenlerle İstanbul’a geri yollanmış bir kısmı da yaban ellerde yitip gitmişti. Gurbet ellerde anasız, babasız ve vatansız bırakılmış bu çocuklar bu topraklarda yaşanmış ya da yaşatılmış bir acı olarak kaldı.

(Kaynak: Turkishnews. com)

Dipnot: Bu konuda en önemli örneklerden biri de Kazım Karabekir’in kurduğu “Gürbüz Çocuk Ordusu’dur” Karabekir o yıllarda 3 bin erkek, 2 bin kız çocuğu, vatana/millette hayırlı birer birey olacak şekilde yetiştirmiştir(!)


Gül Güzel – 30.03.2021


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑