Published on Mart 25th, 2023
0Faşist kliklerin seçimlerde baş aktörlüğü ve solda yaşanan tutarsızlık! | Hasan Aksu
Gelecekte bizleri daha ağır şartlar ve koşullar bekliyor. Faşizmin her halükârda devrimcileri, komünistleri, demokratları ve ilericileri yok etmeyi, etkisiz kılmayı hedefleyerek yoluna devam edeceği açık…
Sizlere günümüze uygun yaşanmış bir hikâye anlatarak yazıma başlayayım.
Sultan büyük bir suç işlemiş olarak karşısına getirilen kişiye sormuş: “Kırk katır mı istersin kırk satır mı?” Kırk satır ile idam edileceğini düşünen ve seçenek olarak kendisine kırk katır sunulduğunu sanan adam: “Kırk katır!” demiş.
Bedeninin her bir parçası katıra bağlanan adam, ayrı yönlere giden katırların kırbaçlanmasıyla büyük acılar içinde parça parça olarak ölmüş… Bu misal günümüzde çıkmazı olmayan durumlar için kullanılır…
Derler ya, “Her şerde bir hayır vardır. “Ehveni şeri seçmemiz istenir.” Oysa ki seçilen ehveni şer zamanı ve yeri geldiğinde ehvenliği bir çırpıda bırakıp gerçek karakterini gösterir. Ve böylece, Şer’in de şeri, zalimin zalimi oluverir. Faşizmin en koyu halini alır. Bahsettiği “Hakkı, adaleti, hukuku” ayakları altına alır. Faşizmin en şoven, en kanlı zulmünü uygulamaya başlar.
Geçmiş tarihimizde ve günümüzde yaşadıklarımız ortada. Tüm vaatler, meydanlarda söylenenler birer aldatmaca olup faşist özlerini gizlemek için değil mi! AKP ve onun başı Recep Tayyip Erdoğan’ı seçerken de bu mantık ve anlayış gelişmelere yön vermiş, “Yetmez ama evet” diyenler çoğunluğu oluşturuyor, Tayyip Erdoğan’a umut bağlıyor, denize düşen yılana sarılır misali, oy isteniyordu. Bunların çoğunluğu sistemin yasal oyuncuları ve aynı zamanda bu zalimleri başımıza musallat eden dönme dolaplardı. Hâlâ akıllanmış, uslanmış ve geçmiş hatalarından ders çıkarmamış olacaklar ki, “Ehveni şeri” savunur oldular. Zamanı gelir, ehveni şer olan, şer olur, Dehak olur, kan, zulüm ve katliamlarını acımasızca artırarak devam eder ve gideni aratır duruma gelir.
Zalimin zalimi bir diktatörlüğü, yani faşist diktatörlüğe uygulamaya geçirir. Vadettiği tüm o sözde “demokrasiyi, adaleti, hukuku getirmeyi” askıya alarak faşizmi , açık faşist diktatörlüğü uygular.
Uzun
zamandır tartışılagelen seçimlerde ezilen, sömürülen emekçi halkımıza ve ezilen
ulus ve milliyetlere faşist diktatörlüğün dayattığı “Kırk satır
mı, kırk katır mı!” ikileminden birini seçin deniyor. Üzgünüz, bu düzen
ağırlıklı çağrıya devrimci, aydın,
demokrat, reformist ve yurtsever güçlerde koro halinde katılarak, “Ehveni
şeri,” yani zalimden birini seçmeyi tercih etmekte, “destekleyin
çağrıları” yapılmaktadır.
Öyle ki hâkim sınıf klikleri dahil, en sol cenahtan olmak
üzere, reformist, küçük burjuva ve orta burjuvaziyi temsil eden çeşitli
milliyetlerden bütün parti ve örgütler, hep bir ağızdan koro tutarak;
“seçimlerden faşist diktatörlükten, Tek Adam’dan kurtulmaktan” bahsediyor,
“Demokrasi mücadelesinde nefes borularının açılacağından, nefes almaya,
yorgun düşmekten kurtulacağına “faşizmin yıkılacağından, laik, demokratik cumhuriyetin yeniden tesis
edileceğini, hak, hukuk, adaletin geleceği vaat” edilerek kitlelerin geleceğe olan umutları, umutsuzluğa
dönüştürülüyor. Bu gerçek dışı vaatler kulağa ilkten hoş gelebilir, ama
aldatmacadan başka bir şey ifade etmediği gibi, gerçeklere asla bağdaşmayan
vaatler bunlar.
Ve böylelikle, ezilen, sömürülen milyonlarca halka büyük umutlarla, “demokrasi, özgürlük ve yoksulluktan ve faşizmden kurtuluş yolumuzun açılacağı” söyleniyor. Ezilenlerin büyük hayallere kapılması sağlanıyor, faşist devletin niteliği görmezden gelinerek, seçimlere katılmaları isteniyor. Devletin tıkanan damarlarının açılmasına, içine düştüğü çıkmazdan kurtarılmaya hizmet edilmektedir.
Bir nevi bu tavırla, faşist devletin nasıl yönetileceği halklara dayatılarak onaylatılmak isteniyor. Faşist devletin dayattığı iki ucu boklu değneğin bir ucundan tutulması isteniyor.
Demem o ki böylece, faşist devletin idari özü yok sayılıyor, yargı, yasama, yürütmenin özü unutulmuş oluyor. Gelecekte değişecek tek şey hâkim sınıfların bir kliğinin yerine, diğer kliğinin geçerek bizleri yönetiyor olacağı gerçeğidir. Seçim sonuçları ne olursa olsun özde bir değişiklik olmayacaktır. Faşizmin bugün uygulanan yönetsel biçiminde bir değişiklik olmayacaktır. Yalnızca iktidarı yönetmekte el değişikliği olacaktır. Her ikisinin de özü bir ve aynıdır. Türkiye ve Türkiye Kürdistan devrimci hareketinin ezici çoğunluğu kendilerini yasal sınırlar içerisine hapsetmesi kabul edilir değil, bu devletin faşizmin yönetim biçimini, şeklini, özünü kavrayamamaktan kaynağını alan ideolojik sağ bir sapmadır.
Bilinmeli ki her iki halde de faşist diktatörlükle yönetileceğiz, zulüm başımızdan eksik olmayacak. Umarım o “büyük umutlarla” bugünü kurtuluş gösterdiği/niz yanılgıya düşülmez, halkımızın umutları bir kez daha kırılmaz, hüsran yaşatılmaz. Toplumsal yıkıma sebep olmaz. Türkiye halklarının umutlarını onlarca yıl gerilere taşımazsınız. “Umutları gelecek seçimlere taşıyarak”, faşist devletten yeni bir “demokrasi” tökezlemesine düşülmez.
Önce
şu noktada anlaşalım. Faşist devletin bizi nasıl, hangi biçimde
yöneteceğini seçimle kendini dayatarak meşrulaştırmaktır. “Onay
sizden, yönetme, yürütme, yasama ve yargılama bizden. Ya kabul edersin ya
kabul edersin.” dayatmasını onaylamaktır. Bunun başka da izahı yoktur. Biz
de bunu anlamış değiliz. Bugün bu tartışmalar göstermektedir ki gelecekte
bizi “Şer mi, yönetecek yoksa ehveni şerle mi yönetileceğimizi; yani iki
ucu boklu değneğin hangisini tutacağımızı mecbur kılmaktadır.
“Biz Türkiye’ye komprador burjuvazinin ve toprak
ağaları sınıfının demokrasi geleceğine veya onların diktatörlüğü altında
burjuva anlamda olsa bile demokrasinin mevcut olabileceğine, hele günümüz
şartlarında asla inanmıyoruz. Ancak faşizmin değişik tonları mümkün olabilir,
öyle de olmaktadır. Komünistler, kitleleri, faşizmin değişik tonları arasında
seçme yapmaya zorlamazlar. Öte yandan, faşizmin koyulaşmasını önlemenin çaresi
de yine şehirlerde reformcu burjuvaziye kuyruk olmak değil, proletarya
önderliğinde Halk Savaşına girişmektir.” Seçme yazılar sayfa 301. İ. Kaypakkaya
Şunu öncelikle belirtmeliyim ki anti faşist mücadele, anti feodal ve anti emperyalist mücadeleden ayrı düşünülemez. Ve bu mücadele birbiriyle hem bağlantılı hem de iç içedir. Faşist Türk devletine karşı geliştirilmesi, savunulması acil ve gerekli mücadele budur. Var olan faşist devletin paramparça olmuş gelecek iktidarına yama olmak değil, tam bağımsız Demokratik Halk Devrimini, savunmak, geliştirmektir.
Öyle görünüyor ki her iki halde de faşist diktatörlük “Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak” naralarıyla sömürü, zulüm, işkence katliamlarını artarak devam edecektir. Başta işçi sınıfı, ezilen halklar, azınlık ulus ve milliyetler ağır bedeller ödemeye devam edecek, inim inim iletilecektir. Kimse kimseyi kandırmasın, refaha kapılmasın. Değişecek olan şey, iktidarı yönetecek olan faşist kliklerin göreceli, geçici hoş görüntüsü olacak, özde bir değişiklik olmayacaktır.
Gelecekte bizleri daha ağır şartlar ve koşullar bekliyor. Faşizmin her halükârda devrimcileri, komünistleri, demokratları ve ilericileri yok etmeyi, etkisiz kılmayı hedefleyerek yoluna devam edeceği açık. Çeşitli milliyetlerden ezilenlere bu gerçeği anlatarak seçimlerde hiçbir faşist kliğe oy vermemeyi anlatmalıyız. “Seçimleri boykot et, faşist kliklerden birini tercih etme, gelecekte yaşanacak faşist uygulamalara ortak olma!” çağrısı yaparak, Demokratik Halk Devrimi ve Halk İktidarı için mücadele etmeliyiz. Başka da kurtuluş yolumuz yoktur.
Hasan Aksu – 25.03.2023