Makaleler

Published on Ekim 24th, 2022

0

Edebiyat mutlaka kaçış mı demek? | Engin Erkiner


Bir süre önce zoom üzerinden yapılan bir söyleşide en azından bana ilginç gelen bir soruyla karşılaştım: Edebiyat devrimciler için kaçış anlamına gelmez mi? Az olmayan sayıda devrimci köşesine çekilmeyi edebiyat üzerinden yapmadı mı?

            Böyle örnekler bulunmakla birlikte devrimciler için edebiyat mutlaka kaçış anlamına gelmez. Edebiyata kaçıp, orada kalan insan sayısı azdır ve sorun da buradadır. Yaptıkları işi ciddiye almıyorlar, biraz uğraşıyorlar ve bırakıyorlar.

            Devrimcilerle edebiyatın ilişkisi sürekli sorunlu olmuştur. Sorun en başta edebiyatın teorisiyle ilgilenmemeleri, çok kişinin neyin edebiyat olduğunu ve neyin olmadığını bilmiyor olmasıdır.

            Edebiyat öncelikle kurgudur. Kurgu doğaldır ki yaşanmış, okunarak ya da duyularak öğrenilmiş olanlardan beslenir. Edebiyatçı olanı olduğu gibi anlatmaz. Hayattaki gerçekle edebiyattaki gerçek farklı olmak zorundadır.

            Yaşadıkları işkenceyi anlatan ve bunu da edebiyat sanan insanlarla hepiniz karşılaşmış olmalısınız. Yazdıklarının adına roman ya da öykü adını vermeden anlatsalar daha iyi iş yapmış olurlardı.

            Bir süreden beri değişik yazarlar tarafından kalın sayılabilecek kitaplar yayınlanıyor. Burada devrimci harekete katılmalarından günümüze kadar yaşadıklarını olaylar ve isimlerle anlatıyorlar ve yazdıklarına roman adını vermiyorlar. Doğrusu da budur. Yazdıkları tarihimizin öğrenilmesi için önemlidir. Bunlar “aşağıdan tarih” örnekleridir.

            Aziz Nesin “üç Türkten beşi şairdir” demiş ve insanlarımızdaki şiir yazma merakını vurgulamıştı. Satırı yarım bırakınca şiir olmuyor ve çok sayıda şiirin büyük bölümü maalesef böyledir.

            Şiirin genel teorisi nedir, imge nedir ve şiirde nasıl yer alır soruları konunun temeliyle ilgilidir ve çalışılıp öğrenilmesi gerekir. Benzer durum öykü ve roman için de geçerlidir.

            Edebiyatı ilk gençlik yıllarımdan beri severim. Yıllarca iyi bir edebiyat okuru oldum, ardından gereken yoğunlukta sürdüremedim. Başka kitaplar, konular girdi araya… Yine de edebiyatı her zaman sevdim ve üretmeye de çalıştım.

            İlk öykü kitabım Bir İşçinin Dönüşü 1985’te Almanya’da yayınlandı. Bir yıl sonra ikincisi Taşınamayan Özgürlük adıyla yayınlanacaktı. Yaklaşık on yıl sonra ikisi birlikte ve ikincisinin adıyla Türkiye’de de yayınlandı.

            İlk romanım Yolun Sonu 1989’da yayınlandı ve iki baskı yaptı. İkincisi Güzel Bir Ölüm birkaç yıl sonra yayınlanacaktı.

            Araya yaklaşık 30 yıllık ara girecekti. Yazdıklarımın tamamını okuyan bir kadın bana şöyle bir öneride bulundu: “Edebiyatta kötü değilsin ama iyi de sayılmazsın. Sosyal bilimlerde ise iyisin. Gücünü bölme!”

            Haklı buldum ama edebiyattan tümüyle vazgeçmem de gerçekleşmedi.

            Önce hangi edebiyat formunun bana daha uygun olacağını düşündüm ve kısa öyküde karar kıldım. Kısa öykü hayattaki büyük değişimlere kendini en kolay uyduran edebiyat türüdür. Kısa öykünün teorisi yoktur, denilir ki, doğrudur. Kısadır, o kadar.

            30 yıl aradan sonra Adını Unutan Sokak adıyla on öyküden oluşan bir kitabım yayınlandı.

            Öncekiler kitap olarak da basılmıştı ama hepsini E-Kitap haline getirmiştim. Bu sadece E-Kitap olarak yayınlandı.

            Böylesi daha iyi. Kitabı bastırsanız bile dağıtım büyük sorun…

            Kültürel faaliyet değişti ve ayrıntısına burada girmeyeceğim “digital kültür” ortaya çıktı.

            Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın herkes kitaba ulaşabilir.

            Biliyorum, basılmış kitabı eline almanın zevki başkadır ama zaman değişti, unutmamak gerekiyor.

            Bütün kitapları www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com da bulabilirsiniz.


Engin Erkiner – 24.10.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑