Makaleler

Published on Temmuz 2nd, 2021

0

Hesabı ödemeden gitmek yok! | Naim Kandemir & Cengiz Türüdü

Bütün kurumlar enkaz haline getirildi, toplum çürütüldü, ülkenin tüm kaynakları talan edildi. Elimizde başlamak için tertemiz insanlığımız ve kiraya vermediğimiz aklımız var. Bunlar bizim umudumuzun kaynağı.

Ülkenin getirilip yuvarlandığı şarampolde herkes kendince yazıyor, söylüyor.

Bugünlerin revaçta tartışması devr-i sabık ve yumuşak geçiş. Muhalefet lideri çıkıp devr-i sabık yaratmayacağız, diyor. Kimileri de yumuşak geçiş’ten dem vuruyor.

Doğası, toprağı zehirlenenlerin, geliri düşenlerin, çocuğunu okutayamayanların, tedavi ettiremeyenlerin, iş bulamayanların, intihar edenlerin ahı, öfkesi ne olacak? Bu sorunlara yumuşak geçişle, devr-i sabık yaratmayacağız teraneleriyle çare olunamaz. Devr-i sabık yaratmadan acıları dindirmek, ülkeyi ayağa kaldırmak mümkün mü?

Birileri devleti, halkı soysun, doğayı talan etsin, denizleri öldürsün, bankaları boşaltsın, rüşvetleri yesin; hiçbir sorumluluğu olmadan, hesabı ödemeden çekip gitsin! Nerdeymiş bu yoğurdun bolluğu? Afrika’daki devletlerde bile buna tahammül edilmez.

Memleket tacizci cenneti oldu. Yakalanabilen tacizciler, tecavüzcüler hiç olmazsa göstermelik de olsa yargılanıp ufak da olsa ceza alıyor. Devleti ele geçirip toplumun haklarını defalarca ihlal etsinler, sonra helalleşelim desinler, millet de sizleri affetsin öyle mi? Sizleri affeden sizin gibi olsun!

Yüzü aşkın müzisyen pandemi sürecinde işsizlikten intihar etti. Pırıl pırıl gençlerimiz, formasyon sahibi tecrübeli beyaz yakalılar katar katar yurtdışına göç ettiler. Bunların döneminde ülkeyi terk 1 Kasım 2015’te başladı yoğun olarak. İngiliz İstihbaratı’na göre ülkeyi terk edenlerin sayısı iki milyona ulaştı. Ülkenin beyni boşaldı.

Keyfi hapisler ve tutuklamalar aldı başını gitti. Aileler parçalandı yokluktan, yoksulluktan. Tüm bunları öyle bir çırpıda unutmak yok; yargılanacaklar, hukuksuzluklarının, şiddetlerinin hesabını verecekler, çaldıklarını hazineye teslim edecekler, ondan sonrasını düşünürüz…

***

Gezi’de 10 milyon insan sokağa çıktı. O öfke nereden birikti? Bunu bilseler böyle gevşek gevşek konuşmazlar.

Adam aç, işsiz kalmış, çocuğunu okutamamış; intiharın eşiğine gelmiş, namerde muhtaç olmuş, sofrasından lokmaları çalınmış, günde üç öğün yemek yiyememiş… Ülkenin, halkın hali buyken kimseye düşmez devr-i sabık yaratmamak, yumuşak geçiş vaazları vermek. Geçişin yumuşak mı sert mi olacağına mağdur edilmiş insanlar karar verecek.

Muhalefet iktidara geldiğinde devr-i sabık yaratmazsa kendini nasıl meşrulaştıracak? Seçmen bir süre sonra, Bunları seçtik, bunlar da aynı bok, demeyecek mi?

Gelecek iktidar; açlığın ahtapot kollarında kıvranan, çöplerden artık yiyecek toplayanlara, susturulan ve hapse atılan gazetecilere, sapıkların eline düşen kadınlara ve çocuklara… cevap vermek zorundadır.

Biriken bu kadar öfkeyi, nefreti nasıl bastıracaksınız? Onları açlığa, bunalıma gark edenleri; ülkeyi yedek akçesine kadar soyanları yargılatmayacaksın öyle mi? Bu ülke, onlar gibi sizin de mi malınız? Bu halk, sizlerin emmisinin oğlu mu? Kimin malını, hakkını, hukukunu; ite, uğursuza, hırsıza peşkeş çekmeyi arzuluyorsunuz? Bunları yargılatmazsanız; adaletten, hukuktan yana olduğunuzu nasıl kanıtlayacaksınız? O zaman 85 milyon kafanıza Anayasa kitabı atarsa haksız mı? İnandırıcılığınızı, meşruiyetinizi bakkaldan mı alacaksınız?

O zaman halk demeyecek mi: Sizin bu iktidardan yakınmanız yalanmış, sizlerin bir muzdaripliğiniz yokmuş bunlardan; onlar gitsin, biz gelelimmiş sadece derdiniz, demeyecek mi? Hani dilinize pelesenk ettiğiniz hak, hukuk, adalet?

***

Mevcut iktidar sonrası için yazanların bir kısmında sadece sola görev tevdi edenler olduğunu görüyoruz. Bunu ajitasyon ve ahlakçılık olarak görmek de sakınca yok da ötesi problemli.

40 yıldır varlığını görmek için büyüteç gereken bir sol’dan bu kritik dönemde belirleyici bir rol beklemek çok iyimser ve olan biteni net görememektir. Solun ne halde olduğunu bilmek gerekir. Aksi durum fantastik düşünmeyi tetikler.

Solun mecalsizliğini görmeyip, bu görevlendirmeyle üretilen yol haritası bizleri yanlış yöne götürür. Bu görev, sadece sosyalistlerin bu halleriyle altından kalkabilecekleri bir iş değildir. Bunda ısrar etmek kibirdir. Boş hayalleri bırakıp gerçekçi olalım.

***

Gramsci’nin İtalyan Komünist Partisi içinde, Mussolini’nin gelişine karşı önerdiği ittifak modeli bugün bize ışık tutmalı. O zaman Gramsci bu ittifak modeli önerisini Partisine kabul ettiremeyince Mussolini geldi çöktü İtalya’ya ve halkına. İtalya’dan ve diğer faşizm altında inlemiş ülkelerin faşizm tarihlerinden dersler çıkarmalıyız.

Bizde de cephe geniş tutulmalı. Sadece solcu, sosyalist olmalı histerisiyle yol alınmamalı. Demokrasiden, insan haklarından, hukukun üstünlüğünden, çevreden-doğadan yana olanlarla, kadın ve çocuk haklarına sahip çıkanlarla bu çerçevede temel demokrasi platformu kurulmalı. İttifaklar bu platform üzerinde yükselmeli. O da taleplerle belirlenecek elbette.

Bu ülkede namuslu Müslümanlar, demokrasiyle sorunu olmayan, laik, modern milliyetçiler, muhafazakârlar şu veya bu oranda var. Onları da bu platforma almakla hem cephe genişleyecek, hem de bu insanların da talan çetesinin yaptıklarını derinlemesine görmelerine ve sağın ülkeyi ve toplumu ne hale getirdiğiyle yüzleşmelerine vesile olunacak.

***

Geniş platformda-cephede sorun şu: Bizim, onlarca parçalı solu bir araya getirmekte alnımız çatlarken, sol dışındaki namuslu insanları, bu talancılardan kalacak pisliği ortadan kaldırmak için birlikteliğe davet de ve bunu birlikte başarmak için yapılacak organizasyon da maharet gerektiriyor.

***

İstanbul 2. Belediye Seçiminde 13 bin oy farkını 800 bin farka sadece HDP çıkarmadı. Farkı onlarla birlikte; Müslüman, namazında niyazında olan vicdanlı insanlar çıkardı. Onlara öfke duyan bu insanlar çıkardı. Onların çocuklarının da okuma, iş bulamama vb. sorunları var.

Örneğin, İstanbul 2. Belediye Seçiminde İyi Parti olmasaydı sadece HDP desteğiyle bu kadar fark yaratarak İstanbul Belediye Başkanlığı alınabilir miydi? O cenahtan olup da bu talancıları iktidardan indirip ülke ve millet adına yakalarına birlikte yapışalım diye   ittifaka gelen insanları kovacak mıyız? Bizim derdimiz ne? Herkes önce onu iyi saptasın! Herkesin istediği aynıysa; kibrin, sınıf indirgemeciliğinin zamanı değil! Ülkenin ve halkın başında bir bela, yarınlarına kavuşmaması için önüne açılmış devasa bir çukur var. O çukuru hep birlikte, o çukuru açanlara doldurtmak hepimizin ortak derdi olmalıdır. İktidarı indirerek ertesi gün kimse devrim yapmış olmayacak. 85 milyonun nefesi kesildi, ülke çölleştirildi, derdimiz; nefes alma alanımızı genişletmek ve çölü ormana çevirmektir öncelikle.

Bizim sorunlarımız onların da sorunları değil mi zannediliyor? Bu sorunlar üzerinden, somut talepler üzerinden ortak cephede-platformda sol dışı namuslu unsurlarla da birlikte olmalıyız. Gerçek sorunlar üzerine ve çözüm önerileri çerçevesinde ancak böyle bir cephe kurulabilir.

***

Bu süreçte sadece iradi, bilinçli müdahale etkili olmayacak: Gezi gibi kendiliğinden boyutu da var bu sürecin. Bunu küçümsememeli. Bu önemli bir dinamizmdir.

Bu süreçte yani geniş cephe-platform sürecinde dilimize de çekidüzen vermeliyiz. Sürece uygun dil elzemdir. Sürecin ve platformun hedef ve çerçevesine uygun dil kurulmalı ve kullanılmalı. Hayatın dili bizim dilimiz olmalı. Sınıf indirgemeciliğinin hâkim olduğu bir dil her süreçte her kapıyı açmaz.

Marksizmi mekanik algılayanların, sınıf indirgemeciliği tellallarının bu yapılanmadan uzak durmaları daha hayırlıdır.

Süreç, halkçılık gerektiren bir süreçtir aynı zamanda. Öte yandan adama sorarlar: Her şeyi başardın da sıra devrime mi geldi? Ona da sıra gelir de önce önümüzdeki çorbaya üfleyelim!

Temelde sınıfsal gerçeklik var, tamam. Bir de sosyalistlerin bugünkü gibi zayıf olduğu durumlarda ve halkın işin içine katılımı sağlanmadan, bu işin içinden çıkılayamayacağı gerçeği de var ki o da bizim halkçılığa önem vermemizi gerektiriyor.

Halkçılık demek de, bunu hayata geçirmek de kimseyi küçültmez. Çünkü halkın sorunu var. Ve sınıfın ne halde olduğunu görüyoruz. Yoksullar, proleterleşen beyaz yakalılar, kır-kent yoksulları halkın dışında unsurlar mı? Memurların büyük bölümü de proleterleşmiştir. Memurların elit olduğu yıllar mazide kaldı. 24 Ocak Kararları’ndan sonra memurlar da proleterleşme sürecine girdiler.

***

Toplumun, halkın büyük bir kesiminde öfke var. Önemli olan bu öfkeyi bir araya getirip ateşleyebilmektir. Öfke fazlasıyla var. Bu öfke hareketlenmeli. Sorun; bu öfkenin organize olup harekete geçirilmesindedir. İşimiz öfkeyi örgütlemek olmalıdır. Kitleselleşirsek cesaretimiz de buradan doğar.


Naim Kandemir & Cengiz Türüdü – 1 Temmuz 2021

Tags: ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑