Makaleler

Published on Ekim 17th, 2022

0

Kılıçdaroğlu helalleşsin, biz hesaplaşmak istiyoruz | İ. Metin Ayçiçek


Seçim sürecine girildi artık. Geleneksel sistem partileri karnaval soytarıları misali atladılar alanlara, buldukları her yerde üç takla öne beş takla arkaya atarak, her türden şaklabanlığı yaparak birbiriyle amansız bir yarışa girdiler. Bir oy daha alabilmek için aklımıza gelebilecek-gelemeyecek bütün sahtelikleri, ahlaki hiçbir sınır tanımaksızın uygulamaya çoktan başladılar. Ülkemizde koronadan, hayat pahalılığından, enflasyondan, para değerinin sürekli düşmesinden, kadın cinayetlerinden, işyeri katliamlarından, kolluk güçlerinin sistematik cinayetlerinden bunalmış olan halkımızı, artık eğitim dili Arapça olan “Türk” Dil Kurumu’nu bile öfkelendiren Nebati’nin, müthiş bilimsel ekonomi açıklamaları da güldüremez oldu Türkiye halklarını.

“Bindik bir alamete, gidiyok gıyamete” sözü sanırım bu günleri tanımlamak için yaratılmış bir sözdür.

Ama böylesi bir ortamda bile ne iktidar ne muhalefet cephesinde o bildik bayat şovlardan başka bir beceri artık gözlemlenememektedir. Artık uydurabileceği yalan da kalmadığı için, bildik tekerlemelerine tekrar sarıldı: “Lozan’da Biden ile bile bir görüşmedim ama zaten görüşmemize de gerek yoktu. Yürürken karşılaştık. Muhatap bile almadım, gözünün içine bir baktım ve “bana bak gardaş, Nebati bile gözlerine baktırarak büyülüyor 80 milyon insanı. Eğer dediklerimi aynen yapmazsan, dinime imanıma, Trump’ı yeniden getiririm başınıza, başkanınız yaparım” tehditleri savuruyor. Rusya’nın haşarı çıkışlarını da kontrol altına alarak ve Kürtleri, Alevileri ve diğer halkları kurtarma operasyonunu yeniden başlatmak için hazırlanıyor.

Ana muhalefetimizin ana tarafı “Kürtler olamaz, HDP olamaz” diye kendini yırtarken, devletimizin kurucusu baba muhalefet gazetecilerin arasında Kur’an öperek, İslam’a bağlılığını görsel olarak da kanıtlıyor.

Eh, helalleşmek bu demekmiş anladık? Şimdi sadece Ayasofya kilisesinde namaz kılmak kaldı.  

***

Anadolu -Mezopotamya topraklarında Alevi toplumunu bir kez daha keşfeden Tayyip (dilime dikkatle bakın: Sansür yasası çıktığı için bütün halkların bildiği hırsız, sahtekâr, yalancı, katil gibi sıfatlarının devlet sırrı olduğunu bildiğim için kullanmıyorum), yeni ataklara geçti. Sanki iş bölümü yapmışlar gibi: “Alevi” Kılıçdaroğlu Kuran’ı öperken seçim reklamları için fotoğraf çektirirken, “Sünni” Tayyip ve Soysuz kolluk teşkilatı şefi “Alevi ibadethane’’lerinin özgürleştirilmesi; 300 civarında Dede’nin anmalara katılmaları için önümüzdeki yıl Kerbela’ya gönderilmesi gibi vaatlerde bulunurken, yüzlerini henüz yakılmamış Kürtlere çevirerek bir kez daha Kürt sorununun çözülmesi görevini de üstlenecek gibiler. Yani ülkemizin bekası için iktidar ve muhalefet bir kez daha el ele yürek yüreğe vererek vatan uğruna dayanışmalarını sergileyecekler.

****

Ama yine de mutluyuz bu yönetimden. Çünkü bizi her konuda açık açık aydınlatıyorlar. Yıllardır halka açık tek açıklama yapmayan Merkez Bankası Başkanı Bitkisel (Nebati) Bey, doyurucu açıklamalarıyla enflasyondan boğulmakta olan halkımızı yeniden yaşam ünitesine bağlamayı başardı. Böylece sevgili Maliye bakanımızın ayrıntılı açıklamasıyla, yaşadığımız sıkıntılı yılların yanlış politikaların ürünü olmadığı konusunda aydınlanmış ve ekonomimizdeki bu olağanüstü gelişimi kıskanan devletlere nanik yaparak rahatlamış olduk.

Devletimiz diyor ki:Biz, Ortodoks politikaları bir tarafa koyduk. Artık heterodoks politikalar uygulayacağız… Neo klasik ekonomi düşüncesinden, epistemolojik bir kopuşu temsil eden heteredoks yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan; davranışsal ekonomi ve nöro ekonomiyle daha fazla önem kazanmaktadır.”

Anladınız değil mi? Hayıır! Yanlış düşünüyorsunuz! Hiçbirinize küfretmedi! Malî politikaları açıkladı sadece. 

*******

Devlet ilk kez bu düzeyde bir felaket yaşıyor: Hırsızlar, soysuzlar ve bilumum zararlı haşarattan oluşmuş karanlık bir ittifak. Her şeyi bilen bir kör, yemek yediği tabağa tüküren bir nankör. Her zamanki oyunlar yineleniyor. Seçim arifesinde ortalığı karıştırmak ve her türden hile ve zoru kullanarak iktidarda kalabilmek: Bütün amaç bu. Ama yeni bir şeyler üretebilme yeteneğine de sahip değiller. Bildikleri yöntemleri uygulayacaklar elbette: Kafa karıştırma, tehdit, şiddet, provokasyon, hile ve benzeri oyunların bütünü sahnelenecektir elbette.

Ve oyun başladı: “Alevilik bir din midir, inanç mı, ya da bir halk adı mı?”

Sana ne ey cahil? Senin Prof’larına benzemese de, Süleyman Demirel’in de danışmanlığını yapmış olan Prof. Bozkurt Güvenç “kimlik” teriminin tanımını senin bile anlayabileceğin basitlikte ama sende olmayan bir yeteneğin verdiği bilgilere dayanarak şöyle yapıyordu: “Kimlik, ‘kimsin” sorusuna verilen yanıttır!”  Bu kadar!

Bilinen bilinmeyen birçok mezhebe; her mezhep içinde de yüzlerce tarikatta sahip olan sahte Sünniler mi Alevinin tanımını yapacak? Hadi, diyelim ki, yeterli bilgin olmasa da her diktatörün olduğu gibi senin de zora dayanarak bunu yapma gücün var. Alevi’den vergi adıyla aldığın haracı Sünni Hıyanet İşleri Başkanı’nın lüks yaşamı için harcayarak hangi dine, hangi Allaha tapınabilirsin?

Sana ne ey iktidar? Senin, paradan başka bir şeye tapınmadığını, bir dininin olmadığını biliyoruz. Çünkü hiçbir din sizin çeteden herhangi biri kadar hırsızlık, rüşvet, soygun, adaletsizlik, cinayet yapmamış, sizin kadar haram yememiştir, eminim.

Sevgili Başkan, sen önce şunu açıkla: Sizin çok değerli eşinize Zarrab tarafından hediye olarak iletilen çantanın değeri 700 bin neydi? Yani dolar mı, Euro mu, yoksa değeri artık pula dönen YTL mi? Sonuncudan olmadığını kamuoyu kaynağından öğrendi, ama sizin haberiniz var mıydı acaba?

Hele de gırtlağına kadar harama batmışken, sen mi belirleyeceksin neyin din, neyin inanç, neyin kültür olacağını? Uzak dur, senin ağzından çıkabilecek bir övgü bile sıradan her Alevi için küfür sayılır. Onların literatüründe sen bir “düşkün’den başka bir şey olamazsın.

Cem evi ibadet yeri midir yoksa cümbüş çalınıp dans edilen bir eğlence mekânı mı? Belirleyin ki kurtulalım bu azaptan ey haramilerin sultanı! Senin Adnan Hoca’n ve kedicikleriyle yaptığı muhteşem uyuşturucu ve seks partilerini yıllarca onun özel televizyon kanalından halka izleterek din tüccarlığı yapmaya soyundunuz. O ünlü “Hutbelerinde” bel altı konuları bütün çıplaklığıyla konuşurken huşu içinde transa giren Cüppeli Ahmet sapığını sen ve sana ait olan bu biçimsiz devletin bu güne kadar nasıl ve neden korudu, anlatabilir misin Tayyip?

Sen mi belirleyeceksin nerenin ibadethane olup olamayacağını? Söylesene senin peygamberinin ve ilk inananların servetlerinin hepsini toplasak senin servetinin binde biri kadar var mıydı? Zikir salonlarında bir hafta da tüketilen afyon Hollanda’da bir yılda tüketilemezken, sana mı düştü Aleviliğin tanımını yapmak? Aman, uzak dur! Çünkü senin tarifini yaptığın dinin nasıl bir katliam yarattığını, nasıl bir sahtekârlık aracı, hırsızlık şebekesi olduğunu aile boyu seyrettik.

Siz çocuklarınızın hepsini Amerika’da ve haram para ile okuttunuz saraylı Sultan? Çocuklarınızı askere göndermediniz vatansever başkan! Parmağındaki yüzükten başka, bütün bir devlet hazinesini soyup soğana çevirdiniz. Halkınız açken sen, ailen ve “devlet” adıyla örgütlediğiniz bu soygun ve katliam şebekeniz tok gezsin diye yapmadığınız zulüm kalmadı. Kursağınızdan bir lokma helal geçmediğine eminim.

Unutmadan sorayım toplumumuzun sevgili ahlak koruyucularına: Damat neden dayak yemişti açıklamanız mümkün mü? Hani, bilelim ki, yanlışlıkla da olsa onu örnek almış gibi gözükerek tepkinizi çekmeyelim. Ya da “aile içi işlere karışılmaz” mı demeyi tercih ediyorsunuz?

***********

Öğrenmen gerekir Tayyip, öğreneceksin de! Aleviliğin tanımlanması sana düşmez, çünkü zaten sen düşkünsün. Dinin tarifini de yapamazsın ve iyi ki de yapamazsın. Buna ne bilgin, ne ilmin, ne de sahip olduğun tek diploma olan İmam Hatip diplomasının çapı yeter. İslâm’ın değil senin uşaklığına soyunan haramzade arkadaşın Hıyanet İşleri Başkanı’nın, RTÜK’lerin, Anayasa Mahkemen, Yüksek Seçim Kurulun, Yargıtayın, diplomaları şaibeli dekanların, karın deşen ayak kıran şaibeli ününün gölgesi bile bir ülkeyi bütünüyle lekeleyebilecek İçişleri Bakanlığın gibi ve binlerce Engizisyon mahkemesiyle donatılmış bir ülken var.

Seni Ebu’d-Derda’nın Hadis’leri bile kurtaramaz. Çünkü bütünüyle yalanla doğdun, yalanla yönettin.

Ebu’d-Derda kim mi? Senin kadar olmasa da önemli bir İslam “alimi”. Muhammed zamanında yaşamış ve çok fazla sayıda Hadis-i Sahih’in aktarıcısı. 

İslâm kaynaklarına göre, Ebu’d-Derda ile Muhammed arasında şöyle bir konuşma geçer:

– Ebu’d-Derda: Mümin hırsızlık yapar mı?

– Peygamber: Evet, bazen olabilir.

– Ebu’d-Derda: Peki, mümin zina edebilir mi?

– Peygamber: Evet!.

– Ebu’d-Derda: Peki, mümin yalan söyler mi?

– Peygamber: “Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.” (Kenzu’l-Ummal.).

Hadis olarak aktarılan bu alıntı İslam kaynaklarında şöyle açıklanıyor:

a. Günah-ı kebâir (büyük günahlar) küfre götürmez. Hadiste “müminin hırsızlık ve zina yapabileceğine” dair hüküm bunu göstermektedir.

b. Bazen küçük bir günah büyük bir günahtan daha riskli olabilir.

c. Doğruluk imanın ayrılmaz simgesi olduğu gibi, yalan da küfrün temel esasıdır. 

d. Yalan ile zina ve hırsızlık gibi diğer büyük günahlar arasında -iman açısından büyüğü küçülten, küçüğü büyüten- şöyle bir fark vardır: “Hırsızlık ve zina gibi günahları işleyenler genellikle kendi heva ve hevesine uyarak, nefsin zevkine mahkûm olarak, hayvanî duygularının esiri haline gelerek, kalpteki imanın iletişim hattını geçici olarak servis dışı bırakarak bu günahları işlerler. Bu ise, doğrudan imana zıt bir tutumdan kaynaklanmıyor. Bu açıdan imanla birlikte bu günahlar işlenebilir. Sadece o anda imanın devre dışı kalması söz konusudur. 

“Zina eden kimse zina ederken mümin değildir. İçki içen kimse içki içerken mümin değildir…” (Buhari, Mezalim 30; Müslim, İman 100) manasına gelen hadis-i şerifte imanın o andaki devre dışı bırakılmış konumuna işaret edilmiştir.”

Ben ateist olduğum için fazla anlamam, ama sizinkilerin kaynaklarından aktardım. Bana bir tuhaf geldi açıkçası…

******

Öbür dünyasını bilmem ama bence Tayyip ve şürekâsı artık bu dünyada da hapı yuttu. Hiçbir sözü doğru olmayan bu kişilik ve belki yüz bin defa bu suçtan yargılanacak ve sonsuza kadar kendi yarattığı cehennemde kalacak. Ama yine de kurtulmanın bir yolu var: Doktorları hemen bir rapor hazırlasınlar: Söz konusu şahıs “mitomani hastalığı mağduru bir mitoman”dır diye teşhis koysunlar. (Yalan söyleme hastalığı.)

Ama, o ünlü Hadis’e göre hafif suç sayılsa da, Tayyip ve şürekası sadece devleti değil milleti de soyup soğana çevirmiş bir hırsız olduğu için ve bu suçu birden fazla kez yetim hakkına kadar indirgeyerek gerçekleştirdiği için tekrar yargılanacaktır. Eroin Mafyası dostu Anayasa profesörü Burhan Kuzu cehennemden izinli olarak çıkarak Başkan’ın savunmasını yapmalıdır: “Sayın yargıçlar, iddialarınızın hepsi doğrudur ama müvekkilim kader kurbanıdır. Çünkü bu onun fıtratında var. O, bütün sülalesine musallat olmuş genetik bir hastalık olarak kleptomani hastalığı taşıyan bir kleptomandır.

Hatırladınız mı o şarkıyı: Mani, mani, mani. (Para… para… para..! )

Sen nelere kadirsin ey yüzüklerin efendisi.


İ. Metin Ayçiçek – 17.10.2022

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑