Makaleler

Published on Temmuz 21st, 2021

0

O sadece bir mülteciydi ve kemeriyle kendini astı | Gül Güzel

Almanya, mültecilerin en çok gelebilme mücadelesi verdiği bir ülke. O yüzden bu ülkede mülteci olmasam da, binlerce mülteciyi tanıma olanağım oldu. Her birinin hikayesi diğerinden farklı da olsa, hepsi büyük yıkılımalar, acılarla dolu. Ama onların bin bir engel ve zorluklar sonrası geldikleri ülkelerdeki yerli halkların kendilerine yaklaşımı hep imha, dışlayıcı, ret edici düzeyde… O yüzden yazabileceğim yüzlerce hikaye varken, sadece o hikayelerin birinden kısacık bir kesit yazmakla yetinmek istiyorum bu sefer.

Oturduğu sandalye mi sallanıyor, yoksa kendisi mi? Pek anlaşılmıyor ilk bakışta. Oturduğu sandalye de kasırgaya tutulmuşçasına sallanıyor bir an…hıçkırıklara boğulan sesi de gözyaşlarıyla ıslanınca, rengini yitiriyor…’’ama o daha 18’indeydi!!!’’diyor yine o tamamlanmayan cümle seline katılan boğuk kelimelerle… Bir bardaktaki suyu avuçlarıma doldurup yüzüne serpiştiriyorum. Yüzünden göğsüne akan suyun farkında bile olmadan, ‘’neden ve niçin bizlerin mülteci olduğumuzu bu yerli halklar hiç düşünüp anlamıyor ki? kim sıcak evinden, yurdundan, ailesinden, çevresinden isteyerek ayrılabilir ki? bizler, ülkelerimizde bizlere yaşatılanlardan dolayı sadece hayatta kalmak, yaşama tutunmak için denizlerde boğulmayı, dağlarda kaybolmayı göze alarak kaçtık ve buralarda mülteci olduk!!!’’ yine kopan kaset benzeri yaşama dair verilen mücadelenin omuzlardaki ağırlığını çekemeyen bedenin sarsılışlarıyla yerinden ileri-geri sallanan sandalye ve üzerinde oturan mülteci bedeni anlaşılmazlıklara isyan yolculuğunda…

Halbuki konuşmaya başlarken her şey normal bir durumda görünüyordu. Ama eşildikçe kabuğu kaldırılan yaranın yeniden kanaması gibi acılar ortalığa saçılmaya başladı. ‘’Corona sürecinde de yine biz mülteciler vahşi hayvan, değersiz yaşayanlar kategorisine alındık…Mülteci yurdunda yapılan testlerde, 4 kişilik olan ailemden bazılarımızın pozitif, bazılarımızın da sonuçları negatif çıkmıştı. Biz 4 kişiyi, 10 metrekarelik bir otel odasına götürdüler. İçeri girdikten sonra kapıyı da üstümüzde kilitlediler. Odada ise üst üste iki ranza ve bir tuvalet ile küçücük bir cam vardı. Sadece yemek saatlerinde kapımız açılıp, yiyecek verildikten sonra kapı yine hemen kilitleniyordu. Bu durumda biz iki yetişkin ile beş ve 2 yaşındaki iki çocuğumuzla 15 günlük bir zindanda tutukluluk süreci yaşadık. Sonra kapı açılıp,’’artık gidebilirsiniz. Onun için bugün size kahvaltı yok. Ama asansörle değil, arkadaki yangın merdivenlerinden ineceksiniz! ‘’dediler. Öyle ya biz insan değiliz ki, mülteciyiz. Asansörle dördüncü kattan aşağı inme lüksüne ne gerek? Mültecisin, mülteciliğini bileceksin değil mi? Ama bu ne ki bazı yaşadıklarımızın yanında???

Yine bir mülteci yurdundayız. Herkes görünen, görünmeyen yaralarını sarmaya çalışıyor. Ama orada bize yaşatılanlar ve gördüklerimi asla unutamıyorum. Halbuki oradaki insanların hepsi kendilerine yaşatılanlardan, kaçak yollarda gelirken çektiklerinden dolayı hepsi travmalıydı. Hepimiz, en ufak bir sesin veya gürültünün tesirinde kalıyor, saatlerce korkup ağlıyorduk. O gün de o anlatılmayacak kadar kara günlerden biriydi. Benim odamın yanındaki odada Afrika ülkelerinden gelen bir mülteci vardı. Bu genç insan çok üzgün ve kimseyle bir şey konuşmuyordu. Çok ağır bir travma geçiriyordu. Ama mülteci olduğu için kimse de kendisiyle ilgilenmiyor, derdini sormuyordu… Kaldığımız mülteci yurdunun arka tarafı ağaçlık bir alandı. Bir sabah kalkıp o ağaçlara doğru yürüyünce, komşum olan o mültecinin ağaçta asılı olduğunu gördüm!!! Tabii o sadece bir mülteciydi. Onu kim anlamak istemişti ki?, derdin ne diye soran da hiç olmamıştı ki… o sadece değersiz bir mülteciydi… Kendisiyle birlikte yola çıkan kardeşi Akdeniz’de boğulmuştu. Ve kardeşinin o şekilde ölmesini kaldıramayan bu abisi de kendi bel kayışı ile kendini gece ağaca asmıştı. Ölen bir mülteciydi ve şimdi bir mülteci eksilmişti. Sessiz, sedasız çekildi gitti insanlığın zalim önyargıları arasından…derken sandalyenin Kara- kuru borana tutulmuşçasına sallanmasıyla bizler de kendimizi o travmanın ortasında bulduk. Sandalyede oturan mülteci artık konuşamıyor ve sadece tekrar tekrar,’’Ama o daha 18 yaşındaydı ve kendi kayışı ile kendini ağaca asmıştı! O bir Mülteciydi çünkü!’’ diyordu…Söze gerek, sakinleştirmeye hiç gerek yoktu çünkü hepimiz bir anda mülteci olmuştuk acılarımzın ortasında…


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 21.07.2021


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑